Zamana Direnen Kubbe Masalları
Güneydoğu’nun kızgın güneşine meydan okuyan kerpiç kubbeler ve içinde yaşayan dirençli halk…
Türkiye’nin Güneydoğu Anadolu Bölgesi’nde yer alan Harran, sıradan bir ilçe değil; bir zamanlar kadim bilgelerin göğe baktığı, yıldızların izini sürdüğü bir açık hava müzesidir adeta. Ama bu eski kentin belki de en çok hafızalarda kalan yüzü, konik kubbeli evleridir.
Bu evlere dışarıdan bakınca, sanki masal kitaplarından çıkmış gibi gelir insana. Her biri birer zaman kozası gibi… Sessiz, ama konuşkan. Harran evleri, yüzyılların getirdiği birikimi taşıyan canlı tanıklardır.

Toprakla Kurulan Uyum
Harran evleri, bölgenin yakıcı sıcaklarını göğüsleyen bir mimari çözümün ürünüdür. Kerpiçten yapılan bu kubbeli yapılar, yazın içeriye serinlik getirir, kışın ise sıcak tutar. Ne klima ne kalorifer… Doğa ile inşa edilen bir uzlaşmadır bu.
Tarihi M.Ö. 6. yüzyıla kadar uzanan bu evler, yalnızca barınma amaçlı değil; aynı zamanda Harran kültürünün bir dışavurumudur. Genellikle tek kubbeli olan bu evlerin birleşimiyle geniş aileler için büyük kompleksler oluşturulmuştur.

Yaşamın İçinde Gelenek
Evlerin içinde yaşayan halk, tıpkı mimarileri gibi geleneklerine sıkı sıkıya bağlıdır. Tarım ve hayvancılık, geçim kaynaklarının temelini oluşturur. Harran ovası, pamuk ve buğdayla bezenmiş bir bereket haritasıdır âdeta. Kadınlar yöresel işlemeli elbiseleriyle, erkekler ise şalvar ve mintanlarıyla gündelik yaşamın içindedir. Herkes kendi rolünü bilir ve yaşar.
Misafirperverlik, Harran’da yalnızca bir erdem değil, bir yaşam biçimidir. Kapısını çaldığınız her evde bir gölge, bir soğuk ayran, bir gülümseme bulursunuz. Herkesin vakti vardır; anlatacak bir hikâyesi, paylaşacak bir lokması…

Kültürün Taşıyıcısı Kadim Halk
El sanatları hâlâ yaşatılır bu topraklarda. Kilimler dokunur, sözlü efsaneler anlatılır, çocuklara geceleri yıldızlar gösterilerek Sin’den söz edilir. Harranlılar, geçmişten getirdikleri kültürel mirası bugüne taşımakla kalmaz; onu yaşar, yaşatır.