Kuruluş İlkelerinden Gölge Masalara: CHP’nin BOP Firarı

“Bağımsızlık benim karakterimdir” demişti bir zamanlar Mustafa Kemal. Sonra onun kurduğu partinin yöneticileri, ‘karakter’ kelimesinin ne olduğunu unuttu. Kimliğini Amerikan postallarının cilasında arayanlarla aynı komisyonda oturma ihtimalini ‘eşit temsil’ bahanesiyle cilalamaya başladı. Adı: Büyük Ortadoğu Projesi (BOP) Komisyonu. Kısaca: Ne için, kim adına büyük olduğu belirsiz bir emperyal program.

Bölüm I: BOP – Aklın ve Onurun  Manipülasyonumu ?

CHP’nin kurumsal hafızasında “BOP”, emperyalizmin bölgede çizdiği bir kanlı haritanın kısaltmasıydı. Bu projeye dair bir CHP’li, bir zamanlar kameraların karşısında yumruğunu sıkarak konuşur, Mustafa Kemal’in mirasına bağlı olduğunu söylerdi. Bugün ise bu proje, “Komisyonda eşit üyeyiz” diye meşrulaştırılan bir masada “oturmakla yetinmeyi” bile kutsal görev sayan bir akıl tutulmasına dönüşmüş durumda.

Bu komisyonda oturmak için gerekçe mi? “Eşit üyeyiz ve salt çoğunluk ne olmalı.” Sanki şeytanla masa başına oturunca melekleşiyorsun. Ya da şöyle: “Katılmazsak söz hakkımız olmaz.” Bu sözün çevirisi: “Ben bu masada yer almazsam zaten kaybetmişim; bari kaybederken koltuğum yumuşak olsun demektir.”

Bölüm II: Havuçla İkna, Vicdanla Firar

Siyasetin bir zamanlar ideallerle, ilkelerle yapıldığı bir ülkeydi burası. O zamanlar meclis kürsüsünden “Tam bağımsız Türkiye” haykırmak yürek isterdi. Şimdi ise “Tam denk bütçe” diye bağırana havuç gösteriliyor. Emperyalizmin havucu… Ki zaten BOP’un mutfağında pişen her projenin yanında bir tutam ‘yumuşatma stratejisi’, bir dilim ‘eşit temsil’ ve bolca ‘Batılı ortaklık’ sosu servis edilir.

Özgür Özel ve CHP yönetiminin bugün BOP Komisyonu’na katılımı, yalnızca siyasi bir pozisyon alış değil; vicdani bir firardır. Altı Ok’tan kaçışın manzarasıdır.

Hatırlatalım:

Mustafa Kemal, hiçbir emperyal proje masasına oturmadı. Lozan’da bile pazarlık masasına oturduğunda elinde Sevr haritasını değil, Sakarya’nın pususunu taşıyordu. Bugünkü CHP yöneticileri ise, ellerinde “katılım belgesi” ile BOP’un şematik haritasına yerleşmeye çalışıyorlar.

Ve bunu yaparken, “O masada olmazsak sesimiz çıkmaz” diyorlar.

Ne zaman “masada olmak” onurlu olmakla karıştırıldı?

Bu artık, havucun gölgesinde siyaset yapmaktır. Bir çuval ithal doları kovalarken, Anadolu’nun çocuklarını, tarımını, emeğini ve bağımsızlığını satmaktır. Bu havuçlar ABD’nin tarlasından geliyor ve o tarlada bir kez kök salanın bir daha alnı yere bakmadan kalkmıyor.

CHP’nin kurucu ilkeleriyle bugün alınan tutum arasında açık bir kopuş vardır. Buna yol arkadaşı denmez, buna “yol değişikliği” bile denmez; bu düpedüz yolun karşısına geçmek, halkın sırtını dönüp Washington’a el sallamaktır.

Kabul edelim, diğerleri zaten “biz bu emperyal düzenin gönüllü taşeronuyuz” diyor. Ama sen, ey sözde muhalefet; sen bu ülkenin ana muhalefeti olarak, tarihsel sorumluluğundan firar ettin. Bunun adı da vicdani firardir, siyasi değil sadece.

Bölüm III: Siyasal Fahişelik mi, Tarihsel Tavır mı?

Her dönemin bir ahlaki eşiği vardır. Bazı siyasetçiler bu eşiği geçtiklerinde bunu “pragmatizm” diye süsler, bazılarıysa süsleme zahmetine bile girmez: “Menfaat orada, biz de buradayız,” der.

Bugün BOP Komisyonu’nda yer alan siyasi yapılar, en azından dürüst. Emperyalizme göz kırpmıyorlar, doğrudan göz göze geliyorlar. “Biz ABD için buradayız” diyorlar.

Bir çıkar evliliğidir bu. Nikâhı Pentagon kıyıyor, şahitliği NATO yapıyor.

CHP’nin bu masada yer alması ise başka bir şeydir. Çünkü bu, sadece bir masada oturmak değil, Mustafa Kemal’in mirasıyla nikahı tek taraflı feshetmektir.

Ve bunu, “eşit temsil ve salt çoğunluk masalı” bahanesiyle yapmaktır.

Bakın, bu artık “yanlış politik tercih” değil, bu düpedüz ahlaki iflastır.

Ve evet, bu noktada artık sakınmadan söylemek gerekir:

Bu tutum, siyasal fahişeliktir.

Bedeli dolarla, silahla, enerjiyle, ihale vaadiyle ödenen bir siyasî duruştur bu.

Ve her şeyden önemlisi: halkın sırtından, geleceğinden ödenen bir bedeldir bu.

Dahası var.

Birileri açıkça diyor ki:

“ABD için bu projede yer alıyoruz. Bizim yönümüz orası.”

Kimse onlara dürüst değilsiniz diyemez. Onların ahlakı farklı. Onlar zaten Cumhuriyet’in temeline değil, küresel sermayeye yaslanıyorlar.

Ama CHP?

CHP, hâlâ Atatürk’ün partisi olduğunu iddia ediyor. O zaman bu BOP masasında ne işi var?

Çıkıp da açıkça, “evet biz de artık Atlantikçi bir çizgiye geçtik”  BOP cuyuz diyemiyorlar.

Onun yerine “temsil hakkımızı kaybetmeyelim” diyorlar.

Kime karşı temsil? Kimi temsil?

Washington’un  BOP komisyonuna oturarak Anadolu’yu temsil edemezsin.

Temsil ettiğin şey artık bu milletin iradesi değil, o masanın iradesidir.

Ve o masa şunu çok iyi bilir:

Seni parmak kaldırırken değil, baş eğerken görmek ister.

Bölüm IV: Altı Ok, Altı Sessizlik

Bir zamanlar bir parti vardı. Adı Halkçıydı, Cumhuriyetçiydi, Milliyetçiydi, Devletçiydi, Laikti, Devrimciydi. Yani Altı Ok’lu bir rozet taşırdı göğsünde. Bugün ise o rozet, sadece bir aksesuar gibi duruyor. Çünkü o okların her biri CHP’ de artık ya yere düştü ya da sessizliğe gömüldü.

CHP bugün Altı Ok’u taşıyor ama sormak lazım:

Hangi ok hâlâ hedefte duruyor?

BOP masasına oturmak, bu altı ilkenin hangisiyle bağdaşır?

• Cumhuriyetçilik mi? Cumhuriyetçilik, millet egemenliğini savunmaktır. BOP, emperyal vesayetin maskesidir.

• Halkçılık mı? BOP’un amacı halklara özgürlük değil, kaynaklarına çökmektir.

• Milliyetçilik mi? Ulusal çıkarla ilgisi olmayan, yabancı planlı bu projede millî hiçbir yön yoktur.

• Devletçilik mi? BOP’un özü, devleti küçültmek, özelleştirme adıyla küresel şirketlere peşkeş çekmektir.

• Laiklik mi? BOP’un her sahnesinde, mezhepçiliğin kılıç gibi kullanıldığı görülmüştür.

• Devrimcilik mi? Devrim, bağımsızlıktır. BOP, bağımlılığın modern adıdır.

Görüyoruz ki Altı Ok, bu masada ve CHP’de altı boşluğa dönüşmüştür.

Ve en acısı: CHP içinden bu sessizliğe itiraz eden kimse yok gibi.

Nerede o eski “Parti Meclisi” üyeleri? Nerede yurtsever sol vicdan, devrimci damar?

Her biri suskun. Kimi koltuğunu, kimi sırasını, kimi ihalesini kaybetmekten korkuyor.

Yani Altı Ok, bir kenara bırakılmış, yerini altı suskun yüze bırakmış durumda.

Mustafa Kemal, bu ilkeleri milletle birlikte kanla, emekle, halkla inşa etti. Bugün ise bu ilkeler, BOP masasında sessizce çözülüyor.

İtiraz yok.

İstifa yok.

Duruş yok.

Bu yüzden bu bölümün adı boşuna değil:

Altı Ok, Altı Sessizlik.

Bölüm V: Kılıçla Kurulan Parti, BOP çu Komisyonla mı Yıkılacak?

CHP bir partiden fazlasıydı. O, bir milletin yedi düvele karşı kurduğu hayalin siyasal ifadesiydi.

Onu kuranlar, sadece nutuk atmadı. Onlar, düşmanı İzmir’den denize döken, Ankara’ya egemenliği getiren, saltanatı tarihe gömen insanlardı.

Onlar bu partiyi süngüyle, kılıçla, ama en çok da ilkeyle kurdular.

Bugün o partinin yönetimi, aynı kararlılığı bir masaya otururken gösteremiyor.

Masada ABD’nin BOP haritası, altında “komisyon katılım listesi”, etrafında her renkten teslimiyetçiler.

Ve bu tabloya CHP’nin dahil edilmesi bir “strateji” değil, tarihin ironisidir.

Sormak gerekir:

Kılıçla kurulan bu parti, bir komisyon tutanağıyla mı yıkılacak?

Silahla kovulan emperyalizm, “eşit üyelik” kisvesiyle geri mi dönecek?

İşte facia burada başlıyor. Çünkü artık bu komisyonlar sadece dış politikayı değil, iç siyaseti de belirliyor.

CHP’nin buraya oturması, sadece bir dış politika gafleti değil, içten çökmenin de resmi belgesidir.

Partinin 100. yılı doldu. Ama kutlama yerine, bu BOP komisyonun gölgesinde ideolojik cenaze töreni düzenleniyor.

Sloganlar yok.

Yalın kılıçlar yok.

Nutuklar yok.

Sadece bir ihanetçi imza var. Altında ise sessizlik.

Ve bu sessizlik, CHP’nin,  kurucusu Atatürk olan devrimci bir partinin soğuk ölümüdür.

BOP ile Komisyonla ülke yönetilmez.

Ama belli ki CHP’nin bugünkü yönetimi, BOP daki komisyonlarla var olmaya çalışıyor.

Oysa Mustafa Kemal, “komisyon masaları” için değil, “bağımsız meclisler” için savaş verdi.

Çöküş Senaryosuna

Bir ülkenin kuruluş ilkeleri yalnızca geçmişin onuru değil, geleceğin pusulasıdır.

Devrimci CHP eskiden, o pusulayı tutan ellerin partisiydi. Şimdi o ellerin yerine komisyon dosyaları, dış kaynaklı strateji belgeleri ve seçim odaklı taktikler geçti.

Kuruluş ilkesi neydi?

Tam bağımsızlık.

Bugünkü tavır nedir?

BOP’a tam entegre itaat.

Mustafa Kemal’in “yurtta sulh, cihanda sulh” ilkesi artık yerini “cihanda denge, içeride sessizlik” politikasına bıraktı. Çünkü BOP gibi emperyal projelere sessiz kalmak, aslında onlara ortak olmaktır.

Bugünkü CHP yönetimi, bu ortaklığı “pasif katılım” diye pazarlıyor.

Ama tarih pasifi de yazar.

İhaneti susarak onaylayanlar, yan cebime koy gibi onaylayanlar, onaylanlar kadar sorumludur.

Bu, sadece siyasî bir sapma değil, kuruluşun inkârıdır.

CHP’nin ilkeleri, Anadolu toprağından doğdu.

Bugünkü yönelimler ise başka başkentlerin ikliminden esiyor:

Brüksel, Londra, Washington.

Parti’nin pusulası kuzeyi , doğuyu, güneyi, Ankara’yı kaybetmiş, Atlantik’te dönen manyetik alanlara göre yön değiştiriyor.

Ve en acısı:

Artık ne içeriden bir direnç var, ne dışarıdan bir beklenti.

Çünkü seçmen biliyor:

Bu CHP, o CHP değil.

Kuruluş ilkesiyle bağını koparan her yapı ya dönüşür ya da dağılır.

CHP bir ideoloji partisiydi.

Bugünkü haliyle, bir “teknokrat muhalefet kulübü”nü andırıyor.

Proje sunuyor, katkı sağlıyor, işbirliği teklif ediyor.

Ama ne yapmıyor biliyor musunuz?

İtiraz etmiyor.

Oysa CHP’nin genetiğinde itiraz vardır.

Bugün o genetik kodlar mutasyona uğramış durumda.

Kuruluş ilkeleri, vitrin süsü gibi arada bir konuşmalarda anılıyor, ama uygulamada yerleri yok.

Bu bir sapma değil, bu çöküşün fragmanıdır.

Senaryo da belli, oyuncular da.

Bölüm VII: Halkın CHP’si Nerede? Oy Verenler Ne Yapmalı?

Bu soruyu artık yüksek sesle sormak gerekiyor:

Halkın CHP’si nerede?

O yoksul mahallenin gençlerinin umutla oy verdiği, işçinin, çiftçinin, öğretmenin, emeklinin sığınağı olan CHP ne oldu?

CHP bir zamanlar sadece bir parti değil, bir direnç noktasıydı.

Bugün ise teknik heyet, “temsil hakkı”, “katılım dengesi” gibi lafların arkasına saklanarak, BOP masasında başını eğmiş durumda.

Sokaktaki seçmen ne diyor?

“Ben mi yanlış biliyordum, yoksa onlar mı yoldan çıktı?”

CHP’ye oy veren milyonlarca yurttaş, BOP masasına temsil gönderilsin diye mi oy verdi?

Hayır.

O insanlar;

• Emperyalizme karşı çıkılsın,

• NATO’nun değil, Anadolu’nun sesi duyulsun,

• Tam bağımsızlık yeniden savunulsun diye oy verdi.

Ama ne görüyorlar?

Partinin genel başkanı ve kurmayları, Atlantik’in planlarını ‘komisyon görevi’ diye pazarlıyor.

Parti tabanı ise, sandık başında başını öne eğiyor:

“Biz size tam yetki verdik, siz gidip ne yaptınız?”

Ve şimdi asıl soru şu:

CHP seçmeni ne yapmalı?

Birinci seçenek: Bu gidişata boyun eğip, sırf “iktidara yakınsınız” diye bu çizgiye razı olmak.

İkinci seçenek: Partiyi içeriden sorgulamak, tabandan yükselen bir refleksle “yeter artık” demek.

Üçüncü ve en radikali: Yeni bir çizgiye, yeni bir oluşuma, gerçek bir halkçı, anti-emperyalist harekete yönelmek.

Unutmayın, CHP’nin en büyük hatası yönetim kadrolarının yaptığı değil, tabanının buna uzun süre sessiz kalmasıdır.

Bugün o sessizliğin kırılma noktasıdır.

Ya bu teslimiyet çizgisine razı gelinecek,

ya da “CHP bizimdir, BOP cu Özgür Özel’in değildir” denilecek.

Çünkü bu parti, BOP’da komisyonlara katılmak için değil, emperyalizme meydan okumak için kuruldu.

Bu parti, masa başında değil, cephede doğdu.

Ve bu millet, oy verirken bunu unutmadı.

Şimdi unutmayanların ayağa kalkma zamanıdır.

Bölüm VIII: BOP Masası ve Parti-İçi Firarlar

Bir siyasal örgütü asıl çürüten şey dış baskı değil, içeriden gelen sessiz firarlardır.

Firar, sadece bir mekândan kaçmak değildir; bazen bir ilkeden, bir duruştan, bir yemin’den kaçmaktır.

CHP’nin içinden yükselmesi gereken sesler, bugün kulislerde fısıltıdan öteye geçemiyor.

Kimi belediyesini kaybetmemek için,

Kimi kurultay hayaliyle yaşamak için,

Kimi ise “çok konuşan tasfiye edilir” korkusuyla fikrini saklıyor.

Peki nedir bu?

Firar.

Üstelik öyle gizli saklı değil. Topluca, sırayla, planlı bir şekilde gerçekleşen bir vicdan firarı.

BOP Komisyonu’na karşı tek bir Parti Meclisi üyesi çıkıp da “biz ne yapıyoruz?” diyemiyor.

CHP Grup Başkanvekili’nden, eski genel başkan adaylarına kadar herkes ya susuyor ya da pozisyonunu koruma derdinde.

Yani bu masaya sadece parti yönetimi değil, bütün bir kadro sessizce oturuyor.

Bu suskunluk, sadece bugünün meselesi değil.

Yarın, tarih kitapları yazarken şöyle diyecek:

“CHP’nin BOP Komisyonu’na katıldığı gün, partide vicdanlar sustu.

Bir avuç itiraz eden ya tasfiye edildi, ya dışlandı.

Geriye kalanlar ise suskunlukla suç ortağı oldular.”

Bunu görmek zor değil.

BOP’un masasına oturanlar kadar, o masaya itiraz etmeyenler de aynı fotoğrafın içindedir.

Artık parti içindeki gerçek muhalefet şunu fark etmek zorunda:

Bu gidiş, sadece bir politik hat değil, bir kimlik erozyonudur.

Ve bu erozyonun karşısında duramayan herkes, kendini “mevcut durumu yönetme” sanısıyla avutuyor.

Ama unuttukları bir şey var:

Yönetilen şey artık CHP değil, bir enkazdır.

Ve bu enkazı kaldıracak olan, yeni bir siyasal iradedir.

Bölüm IX: Siyasal Namusun Yeniden İnşası

Her toplumun ve her partinin bir namus çizgisi vardır.

O çizgi aşıldığında, ne rozetin bir anlamı kalır ne de sloganın.

Bugün CHP, BOP Komisyonu’na oturmakla o çizgiyi açıkça çiğnemiştir.

Ve bu, yalnızca politik bir hata değil, siyasal namusun ihlalidir.

Peki, bu namus nasıl geri kazanılır?

Bir: Önce adını koymak gerek.

Bu çizgiye gelinmesinin sebebi “stratejik gerekçeler” değil, ilkesizliktir.

“Masada olalım ki etkileyelim” sözü, ahlaki bir kaçış cümlesidir.

Kimse BOP masasında “halkçı bir müdahale” beklemesin. O masa, müdahaleyi değil, itaati sever.

İki: Bu süreçte sorumluluğu olan herkesin yüzleşmesi gerekir.

Ortada durarak siyasal namus korunamaz.

Çünkü bu mesele bir kadro değil, bir karakter meselesidir.

Üç: CHP’nin içinde kalan dürüst, samimi, anti-emperyalist unsurlar için artık “iç muhalefet” bir lüks değil, zorunluluktur.

Ve bu muhalefet, yalnızca tweet atmakla ya da kulis yapmakla olmaz.

Bu, kürsüye çıkıp “biz bu ihanete ortak olmayacağız” diyebilmekle olur.

Dört: Partinin gerçek tabanı, yani Anadolu’nun emekçileri, gençleri, kadınları, öğretmenleri, çiftçileri için , onlar için siyasal namus, “oy verdiğine güvenmek”tir.

Eğer bu güven bir daha kurulacaksa, önce bir özür, sonra bir yol ayrımı gerekir.

Ve beş: Bu namus, ancak yeni bir siyasal hatla, net bir anti-emperyalist çizgiyle yeniden inşa edilebilir.

BOP daki masaya değil, halkın gözüne bakılarak.

Komisyonlara değil, devrimci tarihe yaslanarak.

Çünkü unutmamak gerekir:

Bir siyasi parti, tarih karşısında yalnızca başarılarıyla değil, hangi ihanete karşı ne zaman sustuğuyla da yargılanır.

Bölüm X: Bir Kurtuluş Çizgisi:Hem İktidardan Hem de Bugünkü CHP Yönetiminden

Türkiye’nin kurtuluş çizgisi ne yalnız iktidardan geçer, ne de bugünkü muhalefetin cilalı vitrinlerinden.

Çünkü mesele artık yalnızca “kim yönetecek?” sorusu değildir.

Asıl soru:

Hangi değerlerle, hangi ilkeyle, kimin adına yönetilecek?

Bugün iktidar açıkça BOP çizgisindedir.

Sınırsız tavizli operasyonlarla, enerji anlaşmalarıyla, dış politikada ABD’nin gölgesine sığınarak yöneten bir anlayış vardır.

Ama daha tehlikelisi, muhalefetin de aynı gölgeye talip olmasıdır.

CHP’nin mevcut yönetimi, BOP Komisyonu’na katılarak bu hattın “muhalefet kanadı” olmayı kabul etmiştir.

Bu durumda gerçek bir kurtuluş çizgisi kurulacaksa, bu çizgi iktidardan da, bu muhalefetten de bağımsız olmak zorundadır.

Yani:

• Ne sarayın gölgesinde siyaset yapanlar,

• Ne ABD’nin masasında siyaset yapanlar,

• Ne de koltuk korkusuyla susanlar bu ülkeyi kurtaramaz.

Bu çizgi;

• Emperyalizme karşı net tavır alan,

• Altı Ok’un her birini lafta değil, hayatta savunan,

• Siyaseti halkla birlikte yapan,

• Geçmişin mirasını geleceğin mücadelesine dönüştürebilen bir hareketle mümkündür.

Bu çizgi bazen partiler üstü bir halk hareketi olur, bazen yeni bir siyasal oluşum olur.

Ama ne olursa olsun, ilkesi nettir:

Tam bağımsız Türkiye.

Bu hareket, sadece iktidara değil, muhalefetin bugünkü teslimiyetçi çizgisine de meydan okumak zorundadır.

Çünkü bugün muhalefet, alternatif değil, aynanın diğer yüzü haline gelmiştir.

Ve artık mesele kişileri tartışmak değil;

yolu, yöntemi ve yüreği tartışmaktır.

Kurtuluş çizgisi, ne Washington’dan gelir, ne Brüksel’den.

Bu çizgi, Anadolu’nun toprağından, emekçisinin nasırından, gençliğinin öfkesinden doğacaktır.

Ve o çizgi geldiğinde, ne komisyonlar kalır, ne makyajlı rozetler, ne de ekran süsü reform vaatleri.

Çünkü halk bir kez ayağa kalktığında, sandık değil, tarih kurar.

SON SÖZ:

Bu satırlar, bir eleştiri değil sadece;

Bir çağrıdır.

Altı Ok’tan firar edenlere karşı,

Altı İlke’nin izinde,

Yeniden Cumhuriyetçi, halkçı, devrimci bir uyanışa çağrıdır.

Kısaca bundan sonra siyasiler, STK lar olarak BOP masasında misafir yada itaatçi  oyuncu olacaksın, ya da sokakta halkla birlikte yurtsever bir halk hareketi yaratarak, irili ufaklı milli güçler ve şahıslar olarak,  birlikte hareket ederek ve çekim merkezi oluşturarak, TC için ve Türk milleti için yürüyeceksin, her türden görünür hareket edeceksin ve iktidara geleceksin.

Çünkü artık: 

İkisinin ortası yoktur.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir