13 Ağustos 2025
1 Ağustos 2025 tarihinde Fener Rum Patrikhanesi’nin resmi internet sitesinde yayımlanan açıklama, Türkiye Cumhuriyeti’nin egemenlik haklarını doğrudan ilgilendiren bir diplomatik gelişmeyi ortaya koymuştur. Açıklamaya göre, ABD’nin Ankara Büyükelçisi John Barrack ile Patrikhane arasında, Türkiye’nin iç işlerine dair konuların ele alındığı gizli bir görüşme gerçekleştirilmiştir. Bu durum, devletin egemenlik alanına yönelik açık bir müdahale niteliği taşımaktadır.
John Barrack, ABD’nin Büyük Ortadoğu Projesi (BOP) çerçevesinde Türkiye’de uygulayıcı ve koordinatör konumunda bulunan bir diplomatik aktör olarak hareket etmektedir. “Süper vali” sıfatıyla anılması, görev tanımının diplomatik sınırların ötesine geçtiğini göstermektedir. Bu bağlamda, söz konusu görüşmenin hem içerik hem de tarafları itibarıyla Türkiye’nin ulusal güvenliği, toprak bütünlüğü ve Lozan Antlaşması ile belirlenmiş egemenlik hakları bakımından stratejik bir önem arz ettiği açıktır.
Türkiye Cumhuriyeti, Lozan Antlaşması’nın 37–45. maddeleri uyarınca gayrimüslim azınlıkların haklarını korumakta; ancak bu hakların, Türkiye’nin egemenlik çerçevesi dışında kullanılmasına kesin biçimde karşı çıkmaktadır. Patrikhane’nin ekümeniklik iddiası ve Ruhban Okulu’nun yeniden açılması yönündeki girişimler, ABD’nin emperyalist ve bölgesel stratejileriyle birleşerek Türkiye’nin iç düzenine ve milli birliğine doğrudan müdahale anlamı taşımaktadır.
1. Fener Rum Patrikhanesi ve Ekümeniklik İddiası
1.1 Tarihsel ve Hukuki Çerçeve
Fener Rum Patrikhanesi, Osmanlı döneminde Rum Ortodoks topluluğunun ruhani lideri olarak görev yapmış, ancak Türkiye Cumhuriyeti’nin kuruluşuyla birlikte yetki alanı yalnızca İstanbul’daki ve Türkiye’deki Rum Ortodoks vatandaşlarla sınırlanmıştır.
1923 tarihli Lozan Antlaşması’nın 37–45. maddeleri, gayrimüslim azınlıkların dini haklarını güvence altına almakla birlikte, bu hakların yalnızca Türkiye’nin egemenlik sınırları içinde kullanılabileceğini açıkça belirtmektedir. Antlaşmada Patrikhane’ye uluslararası düzeyde ekümeniklik statüsü tanınmamıştır.
Ekümeniklik, uluslararası hukukta tanınmış bir statü değil, yalnızca dini alanda evrensel liderlik iddiasıdır. Türkiye açısından bu iddia, ulusal egemenliğe yönelik bir müdahale anlamına gelmektedir. Türk hukuk sistemine göre, ülke sınırları içindeki dini kurumların uluslararası temsil yetkisi bulunmamaktadır.
1.2 Güncel Gelişmeler ve İddialar
Fener Rum Patrikhanesi’nin resmi açıklamasına göre, ABD’nin Ankara Büyükelçisi John Barrack ile gerçekleştirilen görüşmelerde ekümeniklik konusu gündeme gelmiştir. Türkiye’de “Rum diasporası” kavramı hukuken geçerli değildir; Türkiye Cumhuriyeti sınırları içinde yaşayan herkes eşit vatandaş statüsündedir.
Bu görüşmelerin kapalı kapılar ardında yapılması, şeffaflık ilkesine aykırıdır ve devlet egemenliğine doğrudan müdahale niteliği taşır. Patrikhane’nin ABD ile yürüttüğü bu tür girişimler, Türkiye’nin milli birliği, hukuki düzeni ve egemenlik hakları açısından açık bir tehdit oluşturmaktadır.
1.3 Uluslararası Hukukta Ekümeniklik
Uluslararası hukuk, devletlerin egemenlik haklarına dışarıdan müdahaleyi kesin biçimde yasaklamaktadır. Ekümeniklik talebi, Türkiye’nin egemenlik yetkilerini kısıtlamaya yönelik bir girişimdir ve bu nedenle kabul edilemez.
Türkiye, Lozan Antlaşması ve ulusal mevzuat temelinde, Patrikhane’nin uluslararası statü arayışlarını engellemek ve hukuki sınırlarını net biçimde korumakla yükümlüdür.
1.4 Dini Özgürlükler ile Egemenlik Hakları Arasındaki Denge
Anayasa’nın 24. maddesi uyarınca Türkiye’de dini özgürlükler güvence altındadır. Ancak bu özgürlükler, devletin egemenlik sınırları çerçevesinde uygulanır. Lozan Antlaşması ile korunan azınlık haklarının, Türkiye’nin iç düzenine müdahale amacıyla kullanılmasına izin verilmez.
Ekümeniklik iddiası, bu dengeyi bozma potansiyeline sahiptir. Türkiye, laiklik ilkesi ve milli birlik anlayışı gereği, dini kurumların uluslararası siyasi güç olarak kullanılmasına kesin şekilde karşı çıkmaktadır.
2. Ruhban Okulu’nun Yeniden Açılması Talebi
2.1 Lozan Antlaşması ve Eğitim Hakkı
1923 Lozan Antlaşması, gayrimüslim azınlıkların dini ve kültürel eğitim haklarını tanımış olmakla birlikte, bu hakların kullanımı Türkiye Cumhuriyeti’nin eğitim mevzuatı ve egemenlik ilkeleriyle sınırlandırılmıştır.
Heybeliada Ruhban Okulu, ulusal güvenlik ve egemenlik gerekçeleriyle kapatılmıştır. Yeniden açılması yönündeki talepler, Türkiye’nin eğitim politikaları üzerinde dış baskı oluşturma girişimi olarak değerlendirilmekte ve ulusal güvenlik açısından risk barındırmaktadır.
2.2 Eğitim Politikaları ve Ulusal Egemenlik
Türkiye’nin eğitim sistemi, milli birlik ve toplumsal bütünlüğü koruma esasına dayanmaktadır. Dış güçlerin desteklediği eğitim kurumları, devletin ideolojik ve hukuki yapısını zayıflatma potansiyeline sahiptir.
ABD destekli Büyük Ortadoğu Projesi (BOP) kapsamında, dini ve etnik gruplar üzerinden Türkiye’de nüfuz alanı oluşturma stratejisi, Ruhban Okulu’nun açılması talepleriyle doğrudan bağlantılıdır. Bu bağlamda Türkiye, eğitim politikalarını dış müdahalelere kapalı tutmak zorundadır.
2.3 Bölgesel Dinamikler ve Stratejik Riskler
ABD Büyükelçisi John Barrack ile Patrikhane arasındaki görüşmelerde Suriye’deki Hristiyan azınlıkların durumunun da gündeme geldiği ifade edilmektedir. Bölgesel dengeler açısından bu konular, Türkiye’nin güvenliği ile doğrudan ilgilidir.
Ruhban Okulu’nun yeniden açılması, bölgedeki dini dengeler üzerinden Türkiye’ye yönelik stratejik baskı kurma amacı taşıyabilir. Bu nedenle Türkiye’nin hem iç hem de dış politikasında temkinli ve kararlı bir tutum izlemesi zorunludur.
2.4 Türkiye’nin Hukuki ve Politik Tutumu
Türkiye, Lozan Antlaşması’na uygun olarak gayrimüslim azınlıkların dini haklarını korumakta, ancak egemenlik haklarından taviz vermemektedir.
Ruhban Okulu’nun yeniden açılması talebine karşı, hukuki gerekçelerle desteklenmiş net bir duruş sergilenmelidir. Uluslararası platformlarda, bu tür taleplerin Türkiye’nin iç işlerine müdahale anlamına geldiği açıkça vurgulanmalı ve diplomatik yollardan reddedilmelidir.
3. ABD’nin Ankara Büyükelçisi John Barrack’ın Rolü ve Uluslararası Diplomasi
3.1 Diplomatik Sınırlar ve Egemenlik İlkesi
John Barrack, ABD’nin Ankara Büyükelçisi olmanın yanı sıra, BOP’un Türkiye’deki uygulayıcı aktörlerinden biridir. Diplomatik ilişkiler, Viyana Diplomatik İlişkiler Sözleşmesi (1961) gereği ev sahibi ülkenin egemenliğine saygı gösterilmesini zorunlu kılar.
Barrack’ın, Türkiye’nin iç işlerine doğrudan müdahale anlamı taşıyan kapalı kapılar ardındaki görüşmeleri, uluslararası diplomasi kurallarının açık ihlalidir. Bu faaliyetler, Türkiye’nin diplomatik güven ortamını zedelemektedir.
3.2 BOP Kapsamındaki Stratejik Amaçlar
Büyük Ortadoğu Projesi (BOP), ABD’nin emperyal amaçlı bölgedeki siyasi ve ekonomik çıkarlarını korumak ve mevcut sınırları etkileyecek şekilde yeniden düzenlemeyi hedefleyen stratejik bir plandır. Türkiye, coğrafi konumu nedeniyle bu projenin merkezinde yer almaktadır.
Barrack’ın Fener Rum Patrikhanesi ile temasları, dini kurumların dış politika aracı olarak kullanılmasına örnektir. Bu yöntem, Türkiye’nin iç dengelerini bozma ve toplumsal yapıyı zayıflatma riski taşımaktadır.
3.3 ABD-Türkiye İlişkilerinde Diplomatik Çatışma Riski
Barrack’ın yürüttüğü faaliyetler, Ankara-Washington hattında ciddi diplomatik krizlere yol açabilecek niteliktedir. Türkiye, egemenlik haklarını ihlal eden bu tür girişimlere karşı, uluslararası hukukun öngördüğü diplomatik protesto ve “istenmeyen kişi” (persona non grata) ilan etme hakkını kullanabilir.
Bu adım, Viyana Sözleşmesi’nin ilgili hükümleri çerçevesinde meşrudur ve Türkiye’nin ulusal güvenliğini korumak açısından stratejik bir tedbirdir.
3.4 Türkiye’nin Hukuki ve Politik Öncelikleri
Türkiye, ulusal egemenliğini zedeleyen her türlü diplomatik faaliyeti durdurmakla yükümlüdür. Barrack’ın BOP çerçevesindeki girişimleri, Türkiye’nin iç siyasetini ve bölgesel dengelerini doğrudan hedef almaktadır.
Bu nedenle Türkiye, hem ulusal hem de uluslararası platformlarda, egemenlik haklarını tavizsiz biçimde savunmalı; dış müdahaleleri caydıracak net, hukuki ve diplomatik önlemler geliştirmelidir.
Sonuç
Fener Rum Patrikhanesi ile ABD’nin Ankara Büyükelçisi John Barrack arasında gerçekleşen görüşmeler, Türkiye Cumhuriyeti’nin egemenlik haklarını doğrudan hedef alan niteliktedir. Görüşmelerde dile getirilen ekümeniklik iddiası ile Ruhban Okulu’nun yeniden açılması talebi, Lozan Antlaşması ve Anayasa ile güvence altına alınmış milli egemenlik ilkelerine açıkça aykırıdır.
Büyük Ortadoğu Projesi (BOP) kapsamında “süper vali” konumunda hareket eden John Barrack’ın, dini kurumları siyasi amaçlar için kullanma yaklaşımı, hem ulusal bütünlüğe hem de bölgesel istikrara zarar verme potansiyeli taşımaktadır. Bu faaliyetler, uluslararası hukukun tanımladığı diplomatik sınırların aşılması anlamına gelmekte ve Viyana Diplomatik İlişkiler Sözleşmesi’nin temel hükümleriyle bağdaşmamaktadır.
Türkiye, dini özgürlükleri ulusal ve uluslararası hukuk çerçevesinde güvence altına almakla birlikte, bu hakların ülke egemenliği aleyhine kullanılmasına kesin olarak karşı durmaktadır. Patrikhane’nin ekümeniklik iddiası, Türkiye’nin hukuk düzeni açısından geçersizdir ve uluslararası zeminde de meşruiyet dayanağı bulunmamaktadır. Ruhban Okulu’nun yeniden faaliyete geçirilmesi yönündeki talepler ise, milli eğitim politikası ve ulusal güvenlik stratejisiyle çelişmektedir.
BOP çerçevesinde dini yapılar üzerinden yürütülen nüfuz politikaları, Türkiye’nin iç işlerine müdahale etmeyi amaçlayan sistemli bir stratejinin parçasıdır. Bu nedenle devlet, hem ulusal hem de uluslararası alanda net, kararlı ve tavizsiz bir tutum benimsemek zorundadır.
Türkiye’nin atması gereken somut adımlar şunlardır:
1. John Barrack’ın diplomatik sınırları aşan girişimleri ivedilikle sonlandırılmalı; gerekirse 1961 Viyana Sözleşmesi uyarınca “persona non grata” ilan edilmelidir.
2. Patrikhane’nin ekümeniklik statüsü talebi ve Ruhban Okulu’nun yeniden açılması isteği, egemenlik ilkesine aykırı olduğundan kesin biçimde reddedilmelidir.
3. BOP kapsamında ülke içinde yürütülen tüm etki ve müdahale faaliyetleri, istihbari ve diplomatik kanallardan sürekli olarak izlenmeli ve engellenmelidir.
Sonuç olarak, Türkiye’nin egemenlik haklarının korunması yalnızca milli birliğin devamı açısından değil, aynı zamanda bölgesel barış ve güvenliğin sürdürülebilmesi bakımından da hayati önemdedir. Bu nedenle hukuki, diplomatik ve stratejik mücadele kesintisiz, şeffaf ve tavizsiz şekilde sürdürülmelidir.
Kaynakça
• Altunışık, M. B. (2010). Büyük Ortadoğu Projesi ve Türkiye. Ankara: İmge Yayınları.
• Brownlie, I. (2008). Principles of Public International Law (7th ed.). Oxford: Oxford University Press.
• Demir, A. (2024). “Fener Rum Patrikhanesi ve ABD’nin Diplomatik Müdahaleleri.” Uluslararası Hukuk ve Politika Dergisi, 15(2), 45-62.
• Kaya, R. (2018). Türkiye’de Eğitim Politikaları ve Ulusal Egemenlik. İstanbul: Eğitim Yayınları.
• Lozan Antlaşması. (1923). Türkiye Cumhuriyeti ile İtilaf Devletleri Arasında Barış Antlaşması.
• Mango, A. (1993). The Turks Today. London: John Murray.
• Viyana Diplomatik İlişkiler Sözleşmesi. (1961). Vienna Convention on Diplomatic Relations.
• Ware, K. (1997). The Orthodox Church. London: Penguin Books.
• Zürcher, E. J. (2004). Turkey: A Modern History. London: I.B. Tauris.