29 Ağustos 2025
Modern devletlerin güvenliği, yalnızca orduların büyüklüğü veya ekonomik güçle ölçülemez; gerçek güç, devletin en rahatsız edici gerçeklerle bile yüzleşebilme kapasitesinde yatar. Bu kapasitenin en önemli araçlarından biri, bilimsel hareket eden, makro mikro analizler yapabilen, bağımsız ve liyakatli ve anayasaya , kanunlara, devletine, milletine ve vatanına bağlı ve özerk bir istihbarat servisidir. Ancak istihbarat kurumlarının siyasallaşması, yani iktidarın hoşuna gidecek raporlar üretmeye yönlendirilmesi, devleti yalnızca bilgi eksikliğine değil, stratejik körlüğe ve kurumsal çürümeye sürükler. Tarihsel örnekler, hem otoriter hem demokratik rejimlerde siyasallaşmış istihbaratın devletleri nasıl beklenmedik krizlere karşı savunmasız bıraktığını göstermektedir. Bu makale, bilişsel esaret ve negatif seçilim kavramları çerçevesinde, farklı tarihsel ve güncel vaka analizleri üzerinden siyasallaşmanın devletler üzerindeki uzun vadeli etkilerini incelemektedir.
İstihbaratın Doğası ve Tehdit Algısı
Modern devletlerin en kritik güvenlik aygıtlarından biri olan istihbarat kurumları, yalnızca dış düşmanlara karşı değil, iç toplumsal dinamiklere yönelik analizleriyle de devletin bekasını güvence altına alır. İstihbaratın temel işlevi, hakikati çarpıtmadan, en rahatsız edici boyutlarıyla siyasal karar alıcılara sunmaktır. Ancak bu işlev, kurum siyasallaştığında ortadan kalkar.
Siyasallaşmış istihbarat, artık hakikati değil, iktidarın görmek istediği manzarayı üretmeye başlar. Böylece devlet, kendi uydurduğu bir yanılsamanın içinde yaşamaya mahkûm olur. Tarih, bu yanılsamanın kısa vadede rejimlere konfor sağladığını, uzun vadede ise devletlerin çöküşünü hızlandırdığını göstermektedir.
Bu nedenle istihbaratın siyasallaşması, yalnızca bir kurumsal yozlaşma değil, aynı zamanda devletin varoluşsal güvenlik kapasitesini kaybetmesidir.
İdeolojik Rehin Alma: Bilişsel Esaret
Akademik literatürde “bilişsel esaret” olarak adlandırılan olgu, istihbaratın analiz kapasitesinin iktidarın ideolojik öncelikleri tarafından esir alınmasını ifade eder. Bu durumda istihbaratçılar, gerçek tehditleri analiz etmek yerine, liderin hoşuna gidecek raporlar üretir.
Örneğin, İran Devrimi öncesinde ABD istihbarat raporlarının Şah rejiminin istikrarını abartması, Jervis (2010) tarafından bu sürece örnek gösterilir. İstihbarat, rejimin görmek istemediği toplumsal öfkeyi saklamış, bunun sonucunda ise ABD ve Şah büyük bir sürprizle karşılaşmıştır.
Bilişsel esaretin en tehlikeli yönü, kurumsal hafızayı ve eleştirel kapasiteyi felce uğratmasıdır. Hakikati saklayan bir kurum, devlet için değil, iktidarın günübirlik siyasi ihtiyaçları için çalışır hale gelir.
Sadakatin Çürüten Gücü: Negatif Seçilim
İstihbaratın siyasallaşmasının bir diğer boyutu “negatif seçilim”dir. Burada liyakat değil, sadakat yükselme kriterine dönüşür. Eleştirel, sorgulayıcı ve cesur analistler sistemden dışlanırken; sessiz, uyumlu ve sorgulamayan personel yükselir.
Betts (2007) bu süreci “parazit bürokrasi” olarak tanımlar. Yani istihbarat artık devleti korumak için değil, kendisini yeniden üretmek için var olur. Bu, kurumu giderek bir yankı odasına çevirir.
Negatif seçilim, yalnızca kurumsal kapasiteyi düşürmez; aynı zamanda istihbaratın dış rakipler karşısında öngörülebilir ve kolay manipüle edilebilir hale gelmesine yol açar. Böylece devlet, hem içeride hem dışarıda kırılganlaşır.
Tarihsel Vaka İncelemeleri
İran’ın SAVAK’ı
Şah döneminde SAVAK, özellikle sol hareketler, sendikalar ve entelektüellere odaklanmıştı. Kurum, rejimin hoşuna gidecek raporlar üretmekle yükümlüydü; bu da bilişsel esaret ve negatif seçilimin klasik örneğini oluşturur. İran’ın kırsal kesimlerinde ve camilerde yükselen dini muhalefet göz ardı edildi. SAVAK’ın raporları, Şah’ın görmek istediği gerçekleri doğrulayan propaganda metinlerine dönüştü. Abrahamian (1999), bu durumun devrimi öngöremeyen bir körlüğe yol açtığını belirtir.
Siyasallaşmanın etkisi yalnızca yanlış önceliklendirmeden ibaret değildi; kurum içindeki liyakate dayalı hiyerarşi yerine sadakat kriteri hâkim olmuş, eleştirel analistler tasfiye edilmişti. Bu, stratejik körlüğü derinleştirerek, toplumsal değişimlerin erken uyarı sinyallerini gözden kaçırmalarına yol açtı. 1979 İslam Devrimi gerçekleştiğinde, SAVAK hem toplumsal hem de uluslararası tehditleri analiz etmekte başarısız olmuştu.
SSCB’nin KGB’si
Sovyetler Birliği’nde KGB, doğrudan Parti çizgisine bağlıydı. Afganistan işgali ve ekonomik krizlerin boyutları Politbüro’ya tam olarak aktarılmadı. Andrew ve Mitrokhin (2000), KGB’nin siyasallaşmasının, rejimin kritik hataları görmesini engelleyerek Sovyet çöküşünü hızlandıran unsurlardan biri olduğunu vurgular.
KGB örneği, istihbaratın “rejim sadakati” ile “devlet güvenliği” arasındaki çelişkinin nasıl felaket doğurduğunu gösterir. Kurum, dış politikadaki tehditleri veya ekonomik zorlukları iktidarın hoşuna gitmeyen biçimde raporlamaktan kaçındı; sonuç olarak Sovyetler Birliği, stratejik reflekslerini kaybederek dış ve iç baskılara karşı savunmasız hâle geldi.
Mısır’ın Mukhabarat’ı
Mübarek döneminde Mukhabarat, devletin güvenliğini sağlamak yerine, rejimin iç muhalefeti bastırmaya odaklandı. Halkın hoşnutsuzluğunu, ekonomik krizleri ve sosyal gerilimi raporlamaktan kaçındı. Lust (2014), Arap Baharı sırasında bu körlüğün, rejimin devrime hazırlıksız yakalanmasına yol açtığını belirtir.
Mukhabarat örneği, siyasallaşmanın sadece iç güvenliği değil, toplumsal dinamikleri de körleştirdiğini gösterir. Kurum, rejime hizmet eden bir propaganda aracına dönüştüğünde, devletin gerçek tehditleri görme kapasitesi ciddi biçimde azalmıştır.
Almanya’nın Stasi’si
Doğu Almanya’nın Stasi’si, partiye sadık bir güvenlik aygıtıydı. Kurum, toplumun her kesimini izlemek için geniş bir muhbir ağı kurdu. Ancak bu yoğun baskı, toplumsal huzursuzluğu ortadan kaldırmak yerine derinleştirdi. 1989’da Berlin Duvarı’nın yıkılması, Stasi’nin devasa yapısının stratejik körlük içinde olduğunu ve gerçek tehditleri göremediğini ortaya koydu.
Stasi örneği, siyasallaşmış istihbaratın uzun vadeli devlet güvenliğini nasıl zayıflattığını göstermektedir. Kurum, ideolojik düşmanları önceliklendirdiği için, halkın geniş çaplı muhalefetini göz ardı etmiş ve devletin çöküş sürecine katkıda bulunmuştur.
Pakistan’ın ISI’sı
ISI, Güney Asya’da ordunun ve siyasi elitlerin çıkarlarını koruyan bir aktör hâline geldi. Kurum, farklı dönemlerde siyasi partileri destekleyip zayıflatmak için kullanıldı ve demokratik süreçlerin kesintiye uğramasına yol açtı. Ayrıca, radikal gruplarla ilişkileri, Pakistan’ın uzun vadeli güvenliği için ciddi bir tehdit oluşturdu.
ISI örneği, siyasallaşmanın yalnızca kurumsal çürüme değil, aynı zamanda devletin kendi içinde beslediği tehditlere karşı savunmasız kalmasına yol açtığını gösterir. Kurum, devletin gözü olmaktan çıkarak, belirli siyasi çıkarları koruyan bir araç hâline gelmiştir.
ABD’nin CIA’sı (Irak 2003)
2003 Irak işgalinde CIA, Bush yönetiminin savaş gündemini destekleyecek raporlar üretti. Sonradan kitle imha silahlarının bulunmadığı ortaya çıktı (Pillar, 2006). Bu durum, demokratik bir rejimde bile siyasallaşmanın istihbarat kurumlarını manipülasyona açık hâle getirebileceğini gösterir.
CIA örneği, siyasallaşmanın stratejik körlüğe nasıl yol açtığını ve devletin uluslararası güvenilirliğini nasıl zedelediğini anlamak için kritik bir vakadır.
Türkiye’nin MİT’i
Türkiye’de MİT, özellikle son yıllarda siyasi iktidarla yakın ilişkisi nedeniyle bağımsızlığı tartışılan bir kurum hâline gelmiştir. Wikileaks belgelerinde, islamcı İbrahim Kalın’ın, MİT’in ABD ile ilişkilerinde “en güvenilir muhataplardan biri” olarak gösterilmesi, kurumsal kredibiliteyi tartışmalı hâle getirmiştir (Wikileaks, 2011).
Siyasi önceliklerle uyumlu raporlamanın yaygınlaşması, kurumun gerçek tehditleri görmesini engeller ve stratejik körlüğü derinleştirir. Bu durum, devletin dış ve iç güvenlik reflekslerini zayıflatmakta ve MİT’in yalnızca iktidara hizmet eden bir araç hâline gelmesine yol açmaktadır.
Stratejik Körlük ve Devletin Çöküşü
Siyasallaşmış istihbaratın en kritik ve uzun vadeli etkisi, devletin stratejik körlüğü olarak adlandırılabilir. Stratejik körlük, yalnızca belirli operasyonel veya taktiksel hatalardan kaynaklanmaz; aynı zamanda kurumun uzun vadeli tehditleri görmezden gelmesi, analiz kapasitesini siyasi beklentiler doğrultusunda şekillendirmesi ve alternatif senaryoları göz ardı etmesiyle ortaya çıkar.
Bu durumun temel nedeni, istihbaratın artık devletin bekası için değil, iktidarın günübirlik politik konforunu sağlamak için çalışmasıdır. Hakikatin yerine hoşnutluk raporları üretildiğinde, kurumun erken uyarı sistemi işlemez hâle gelir. Örneğin, Mısır’da Arap Baharı öncesinde istihbarat kurumları, halkın huzursuzluğunu küçümseyerek veya göz ardı ederek yönetime raporlamıştır (Lust, 2014). Benzer biçimde, 2003 Irak işgalinde CIA raporları Bush yönetiminin savaş planlarını doğrulayan bir biçimde manipüle edilmiştir; sonuç, hem stratejik hazırlıksızlık hem de uluslararası güven kaybıdır (Pillar, 2006).
Stratejik körlük sadece dış tehditler için geçerli değildir. İç politik dinamikler, ekonomik krizler veya toplumsal öfke gibi yapısal riskler de göz ardı edildiğinde devlet ciddi kırılganlıklar yaşar. İran’daki Şah rejiminin SAVAK’ı, toplumsal ve dini muhalefeti küçümseyerek devrim öncesi stratejik körlüğe düşmüştür. SAVAK, yalnızca rejimin görmek istediği tehditleri raporlamış, gerçek riskleri göz ardı etmiştir (Abrahamian, 1999).
Bu tür körlük, devletin hem iç güvenlik hem de dış politika reflekslerini bozar. Rakip devletler veya uluslararası aktörler, siyasallaşmış istihbaratın zayıflığını kolayca tespit eder ve buna göre hamleler yapabilir. Pakistan’ın ISI’sı örneğinde görüldüğü gibi, istihbaratın iç siyaseti manipüle eden bir araç hâline gelmesi, ülkenin uzun vadeli güvenlik ve diplomatik çıkarlarını ciddi biçimde tehdit etmiştir.
Özetle, stratejik körlük bir devletin çöküş sürecinin sessiz tetikleyicisidir. Kısa vadede iktidara rahatlık sağlasa da, uzun vadede devletin stratejik reflekslerini felce uğratır, ulusal ve uluslararası güvenilirliği zedeler, beklenmedik krizlere karşı savunmasız bırakır. Tarihsel örnekler, hem otoriter hem de demokratik rejimlerde siyasallaşmış istihbaratın devletleri nasıl felakete sürüklediğini açıkça göstermektedir.
Çürümenin Beş Yasası
1. Hakikatin yerini hoşnutluk aldığında, istihbarat devlet için kalkan değil, zaaf olur.
2. Gerçeği söyleme cesaretini kaybeden istihbarat, devlete en büyük ihaneti yapar.
3. Sadakatin yönü devlete değil kişilere olduğunda, çöküş artık zaman meselesidir.
4. Devlet, en acı gerçekleri duymaya tahammül ettiği ölçüde yaşar; bu tahammül kaybolduğunda ölüm süreci başlar.
5. İstihbarat, aynaya dönüştüğünde, devlet kendi hayalini izler ve gerçeğe körleşir.
Çözüm: Kurumsal Güvenlik Duvarı
Siyasallaşmış istihbaratın yarattığı tehlikeleri önlemek için sadece teknik önlemler değil, kurumsal ve kültürel reformlar da gereklidir.
1. Bağımsız Atama ve Görevden Alma Mekanizması
İstihbarat başkanlarının atanması ve görevden alınması süreçleri yürütmenin keyfiyetine bırakılmamalıdır. Parlamentoda nitelikli çoğunluğa dayalı bir onay sistemi, siyaset üstü bir denge sağlar. Bu, hem başkanın hem de üst düzey yöneticilerin siyasi baskılara karşı korunmasını temin eder.
2. Şeffaf Bütçe ve Denetim
Teşkilat bütçesi, denetim mekanizmaları ile şeffaf hâle getirilmelidir. Ancak operasyonel sırları koruyacak özel komisyonlar veya parlamenter denetim organları tarafından yönetilen kontrollü bir şeffaflık sistemi sağlanmalıdır. Böylece hem mali suistimaller engellenir hem de ulusal güvenlik riske edilmez.
3. Kurumsal Kültür ve Profesyonellik
İstihbaratın kurumsal kültürü, hükümete değil, anayasal düzene ve devletin bekasına sadakati temel almalıdır. Kurum içi eğitimler, etik ve profesyonellik standartları, liyakat temelli terfi ve ödüllendirme sistemi ile desteklenmelidir. Bu yaklaşım, negatif seçilimi engeller ve eleştirel düşüncenin kurum içinde değer kazanmasını sağlar.
4. Erken Uyarı ve Gerçekçi Raporlama Mekanizmaları
Kurum, iktidarın hoşuna gidecek raporlar üretmek yerine, devletin uzun vadeli güvenliğine hizmet edecek “erken uyarı sistemi” oluşturmalıdır. Bu sistem, iç ve dış tehditleri doğru ve tarafsız biçimde analiz etmeyi zorunlu kılar. Raportörlerin bağımsız denetimi ve anonim raporlama kanalları, cesur analizlerin bastırılmasını önler.
5. Uluslararası İşbirliği ve Kredibilite Yönetimi
Siyasallaşan istihbarat kurumları, müttefikler ve uluslararası aktörler nezdinde güven kaybeder. Kurumsal güven duvarı, uluslararası işbirliği standartları ve şeffaf veri paylaşımı ile desteklenmelidir. Bu, dış politika ve güvenlik alanındaki öngörülebilirliği artırır ve stratejik sürpriz riskini azaltır.
6. Dönemsel İç Denetim ve Raporlama
Kurum içinde bağımsız iç denetim birimleri kurulmalıdır. Bu birimler, hem operasyonel süreçleri hem de karar alma mekanizmalarını değerlendirir. Denetim raporları, yalnızca yöneticilere değil, bağımsız komisyonlara da sunularak şeffaflık ve hesap verebilirlik sağlanır.
7. Kurumsal Hafıza ve Süreklilik
Siyasallaşma, kurum hafızasını yok eder. Bağımsız atamalar, liyakat temelli terfi ve standart prosedürler, kurumsal hafızanın korunmasına yardımcı olur. Bu sayede yeni iktidarlar veya politik değişimler, istihbaratın stratejik yeteneklerini bozmaz.
Bu reformlar bir bütün olarak, istihbaratın kalkan işlevini yeniden kazanmasını sağlar. Kurum yalnızca iktidara hizmet eden bir araç olmaktan çıkar, devleti hakikatin aynasında koruyan bağımsız bir gölge hâline gelir.
Sonuç
Bir devletin gücü, ordusunun büyüklüğünde değil, en acı gerçeklerle yüzleşebilme kapasitesindedir. İstihbarat kurumları bu yüzleşmeyi sağlayan araçlardır. Ancak siyasallaşma süreci, bu kurumları hakikatin aynası olmaktan çıkarıp, iktidarın propagandasına dönüştürür.
Kısa vadede rejimlere konfor sağlasa da, uzun vadede devletleri stratejik körlüğe ve beklenmedik çöküşlere mahkûm eder. Tarihsel örnekler, istihbaratın siyasallaştığı her durumda devletin kendi gölgesine esir düştüğünü göstermektedir.
Kaynakça
• Abrahamian, E. (1999). Tortured Confessions: Prisons and Public Recantations in Modern Iran. University of California Press.
• Andrew, C., & Mitrokhin, V. (2000). The Mitrokhin Archive: The KGB in Europe and the West. Penguin.
• Betts, R. K. (2007). Enemies of Intelligence: Knowledge and Power in American National Security. Columbia University Press.
• Jervis, R. (2010). Why Intelligence Fails: Lessons from the Iranian Revolution and the Iraq War. Cornell University Press.
• Levitsky, S., & Way, L. (2010). Competitive Authoritarianism: Hybrid Regimes after the Cold War. Cambridge University Press.
• Lust, E. (2014). The Middle East. CQ Press.
• Pillar, P. R. (2006). “Intelligence, Policy, and the War in Iraq.” Foreign Affairs, 85(2), 15-27.
• Wikileaks. (2011). Global Intelligence Files. Retrieved from https://wikileaks.org/gifiles
• Zegart, A. (2007). Spying Blind: The CIA, the FBI, and the Origins of 9/11. Princeton University Press.