12 Eylül Erdoğan’larla Devam Ediyor: Darbenin Gölgesinde Demokrasi Arayışı

Oslo, 12 Eylül 2025

12 Eylül 1980 askeri darbesi, Türkiye’nin demokrasi tarihindeki en karanlık dönüm noktalarından biridir. Darbe yalnızca bir askeri iktidar değişikliği değil, aynı zamanda toplumsal ve siyasal yapının temelden dönüştürülmesi süreci olmuştur. CIA’nın “Bizim oğlanlar başardı” sözleri, bu darbenin uluslararası bir proje olduğunu gözler önüne sermektedir.

12 Eylül’ün en büyük hedeflerinden biri, ülkenin geleceğini inşa edebilecek siyasi yurtsever neslin yok edilmesidir. Üniversitelerde, sendikalarda, sokakta mücadele eden gençler, aydınlar, ülkücüler ve devrimciler, darağaçlarına gönderilmiş, işkencelerden geçirilmiş ve sürgünlere zorlanmıştır. Bunun sonucunda, ülke siyasetinde onuncu sınıf kifayetsiz, çıkarcı ve yolsuz politikacılar öne çıkmıştır.

12 Eylül 1980 askeri darbesi, yalnızca bir tarihsel olay değil; bugün hâlâ etkilerini hissettiğimiz bir süreçtir. Darbenin bilançosu ağırdır: 650.000 gözaltı, 517 idam kararı, 48 idam, 171 işkence ölümü, 1,6 milyon kişi fişlendi, on binlerce kişi işinden, okulundan, ülkesinden edildi. Fakat bilanço yalnızca rakamlarla ölçülemez. Asıl darbe, Türkiye’nin en dinamik, en yaratıcı, en yurtsever neslinin yok edilmesidir.

Darbeden önce Türkiye’de üniversitelerde, fabrikalarda, köylerde, şehirlerde yükselen bir özgürlük ve eşitlik mücadelesi vardı. Gençler, işçiler, kadınlar, köylüler örgütleniyordu. Bu hareketler, emperyalizme bağımlılığa, yolsuzluğa, tarikat düzenine karşı gerçek bir alternatif yaratma potansiyeli taşıyordu. İşte 12 Eylül bu potansiyeli boğdu.

Ve geriye ne kaldı? Yurtseverliğin yerine sahte milliyetçilik, Atatürkçülüğün yerine sahte Atatürkçülük, bağımsızlığın yerine NATO bağımlılığı, halkçı siyasetin yerine çıkarcı onuncu sınıf politikacılar kaldı.

Bugün Erdoğan iktidarı, aslında bu sürecin güncel halidir. 12 Eylül, Atatürk’ün laik, halkçı ve bağımsızlıkçı mirasını sahte Atatürkçülük ve sahte milliyetçilik maskeleri altında yok etmiş; tarikat düzenini, yolsuzluk kültürünü ve emperyalizme bağımlılığı kalıcılaştırmıştır. CHP’nin dönüştürülerek “anlaşmalı muhalefet” haline getirilmesi, bugünkü “sarı muhalefet” çizgisinin kökenidir.

Ayrıca 12 Eylül, ABD’nin Büyük Ortadoğu Projesi (BOP) kapsamında Türkiye’yi taşeron haline getiren sürecin de anahtarıdır. Erdoğan’ın BOP eşbaşkanlığı, komşu ülkelerin (Irak, Suriye, Libya) çöküşüne Türkiye’nin ortak edilmesi, 12 Eylül’de kurulan düzenin güncel uzantısıdır.

12 Eylül ve Yurtsever Neslin Yok Edilişi

12 Eylül 1980 askeri darbesi, Türkiye’de yalnızca bir iktidar değişikliği değil, bir nesli yok eden bir travmadır. Üniversitelerde, sendikalarda ve sokaklarda mücadele eden gençler, aydınlar ve yurtseverler hedef alındı. Bu nesil, ülkenin demokratik, laik ve bağımsız geleceğini inşa edebilecek kapasiteye sahipti. Darbe, bu potansiyeli fiilen ortadan kaldırarak, Türkiye’yi geleceksiz bırakmayı amaçladı.

Darbeden önce üniversitelerde yükselen öğrenci hareketi, işçi sınıfı mücadelesi ve köylerde örgütlenen köylü hareketleri, toplumun demokrasi bilincini besliyordu. Ancak 12 Eylül, bu örgütlenmeleri yasaklayarak, binlerce genci hapse attı, işkenceye maruz bıraktı ve sürgünlere gönderdi. İdam edilenler, sakat bırakılanlar ve fişlenenler, bir ülkenin geleceğini temsil ediyordu.

Bu süreçte CIA’nın “Bizim oğlanlar başardı” ifadesi, darbenin yalnızca yerli aktörler tarafından değil, uluslararası çıkarlar doğrultusunda planlandığını gösteriyor. ABD, Soğuk Savaş bağlamında Türkiye’yi kendi çıkarlarına uygun bir bölgesel üs haline getirmek istiyordu. Bu nedenle darbe, hem iç hem dış destekle gerçekleştirildi.

Yurtsever neslin yok edilmesiyle birlikte Türkiye’nin siyasal ve toplumsal hafızası zarar gördü. Halkçı ve bağımsızlıkçı değerler törpülendi. Gençlik, işçi sınıfı ve kadın hareketleri sindirildi. Darbeden sonra geriye kalan yalnızca korku, sessizlik ve onuncu sınıf politikacılara bırakılmış bir ülke oldu.

“Gençlik darağaçlarında sallandı,

Umutlarımız beton duvarlara çarptı.

Yurtseverlik suç sayıldı,

Emperyalizme kul olmak erdem.”

— Sefa Yürükel

2. Onuncu Sınıf Politikacılar Çağı

12 Eylül’ün en somut etkilerinden biri, siyaset sahnesinde onuncu sınıf politikacıların öne çıkmasıdır. Darbe sonrasında halkçı, yurtsever ve bağımsızlıkçı siyasetçiler tasfiye edilmiş, yerlerine çıkarcı, kifayetsiz, yolsuz politikacılar gelmiştir. Bu isimler, koltuklarını korumak ve kendi çıkarlarını maksimize etmek dışında hiçbir hedef taşımamışlardır.

Bu politikacılar, halkın sorunlarına çözüm üretmek yerine, darbenin ve emperyalizmin dayattığı düzeni korumaya odaklanmıştır. Tarikatların ve cemaatlerin güçlenmesine göz yummuş, neoliberal özelleştirmelere destek vermiş ve halkın sesini kısmışlardır. Böylece Türkiye, yeteneksiz ve çıkarcı bir siyasi kadro ile yönetilmeye başlanmıştır.

Bugün Erdoğan iktidarı ve sarı muhalefet, bu çürümüş yapının güncellenmiş hâlidir. Erdoğan, darbenin mirasını devralarak Türk-İslam sentezi ve neoliberal politikaları sürdürürken; muhalefet ise anlaşmalı ve pasif çizgisiyle iktidarın meşruiyetini pekiştirmiştir. Onuncu sınıf politikacılar, darbenin bıraktığı boşluğu doldurmuş ve halkın geleceğini ellerinden almıştır.

Bu durum, toplumsal güvenin sarsılmasına, siyasete olan inancın zayıflamasına ve genç kuşakların siyasetten uzaklaşmasına yol açmıştır. Yurtsever nesil yok edilmiş, halkçı ve bağımsızlıkçı siyasetin yerini çıkarcı, kifayetsiz ve rüşvetle beslenen bir kadro almıştır.

“Koltuklar büyüdü, insanlar küçüldü.

Makam arabaları çoğaldı, vicdanlar daraldı.

Onuncu sınıf siyasetçiler,

Halkı açlığa mahkûm etti.”

— Sefa Yürükel

3. CHP’nin Dönüştürülmesi: Anlaşmalı Muhalefet

12 Eylül darbesi yalnızca iktidarı değil, muhalefeti de yeniden şekillendirdi. CHP kapatıldı ve kadroları dağıtıldı. 1980’lerin sonunda yeniden açıldığında, parti artık Atatürk’ün bağımsızlıkçı ve halkçı çizgisini temsil eden bir yapı olmaktan uzaktı. Yeni CHP, devletin belirlediği sınırlar içinde hareket eden, yani “anlaşmalı muhalefet” çizgisine itilmiş bir parti olarak sahneye çıktı.

CHP’nin bu dönüşümü, darbenin uzun vadeli hedeflerinden biriydi: Gerçek muhalefeti etkisizleştirmek ve halkın alternatif bir sesini yok etmek. Parti, iktidarın politikalarını kökten sorgulamak yerine, zaman zaman destekleyen ya da sadece görünürde eleştiren bir konum aldı. Bu durum, sarı muhalefet anlayışının temellerini oluşturdu ve günümüzdeki CHP’nin siyasi çizgisine hâlâ yansıyor.

Bu süreç, halkın demokrasiye olan güvenini de sarsmıştır. Yurtsever, laik ve bağımsızlıkçı değerlere sahip olan CHP, anlaşmalı muhalefet çizgisiyle etkisizleştirilmiş; halkın çıkarını savunan bir güçten ziyade, sistemin sürekliliğine hizmet eden bir aktöre dönüşmüştür. Bu, siyasi arenadaki seçmenlerin alternatif arayışlarını da boşa çıkarmıştır.

12 Eylül sonrası CHP’nin dönüşümü, yalnızca partinin iç yapısını değil, tüm muhalefet ortamını şekillendirmiştir. Bugün sarı muhalefet, çıkarcı, kifayetsiz ve onuncu sınıf politikacıların yarattığı düzenin doğal bir devamı hâline gelmiştir. Darbenin bıraktığı miras, hem iktidar hem muhalefet tarafından korunmuş ve günümüze taşınmıştır.

“Muhalefet dediler,

Sandığa kilitlediler.

Sarı fularla susanlar,

Halkı yalnız bıraktılar.”

— Sefa Yürükel

4. Erdoğan ve 12 Eylül’ün Devamı: BOP ve Komşuların Çöküşü

Bugünkü Erdoğan iktidarı, 12 Eylül’ün güncellenmiş ve devam eden bir versiyonudur. Darbe sonrası Türkiye’de kurulan siyasi ve ekonomik düzen, Erdoğan tarafından devralınmış; Türk-İslam sentezi, tarikatların yükselişi ve neoliberal politikalar güncel bir biçim kazanmıştır. Bu süreç, darbenin bıraktığı boşluğu onuncu sınıf politikacılar ve çıkarcı elitler aracılığıyla sürürdürmüştür. Türkiye’nin iç politikası, tarikatların ve cemaatlerin etkisi altında şekillenmiş; bağımsız ve halkçı siyasetin önü kesilmiştir. Darbenin bıraktığı yapı, Erdoğan iktidarının yükselişi için uygun bir zemin hazırlamıştır.

Erdoğan’ın “BOP eşbaşkanıyım” ifadesi, Türkiye’nin Büyük Ortadoğu Projesi kapsamında bölgesel bir taşeron haline getirildiğini açıkça göstermektedir. Irak’ın işgali, Suriye iç savaşı ve Libya’daki müdahaleler, Türkiye’nin emperyal projelere dahil edilmesinin somut örnekleridir. 12 Eylül’ün kurduğu düzen, Erdoğan döneminde dış politikada da sürdürülmüştür.

Darbenin yarattığı iç yapı, Erdoğan’ın uyguladığı politikaların önünü açmıştır. Yargının siyasallaşması, eğitim sisteminin dinselleştirilmesi, özelleştirmeler ve neoliberal ekonomik politikalar, 12 Eylül sonrası oluşan boşluğu güncelleyen araçlar olmuştur. Bu durum, halkın ekonomik ve sosyal yaşamını derinden etkilemiş, toplumsal eşitsizliği artırmıştır.

Sarı muhalefet çizgisi, bu süreci pekiştirmiştir. Muhalefet, Erdoğan’ın politikalarını kökten sorgulamak yerine çoğu zaman pasif kalmış, anlaşmalı muhalefet rolüyle darbenin mirasını sürdürmüştür. Böylece hem iktidar hem muhalefet, 12 Eylül’ün bıraktığı mirasın taşıyıcısı olmuştur.

“BOP’un haritası masada,

İmza atan eller Ankara’da.

Komşular yangın yerine dönerken,

Sus pus olan ‘milli’ siyasette.”

— Sefa Yürükel

5. Çözüm ve Mücadele: Yurtseverliğin Geri Dönüşü

12 Eylül’ün yarattığı karanlık mirasla başa çıkmanın yolu, öncelikle yurtsever neslin mirasını yeniden canlandırmaktır. Gençler, işçiler, kadınlar ve halkın tüm kesimleri, bağımsızlıkçı ve laik bir mücadele hattında örgütlenmelidir. Darbenin yok ettiği özgürlük ve demokrasi bilinci, yeniden toplumsal hafızaya kazandırılmalıdır.

Tarikatların ve cemaatlerin devletin her alanındaki etkinliği tasfiye edilmelidir. Laik eğitim, kamusal denetim ve eşit haklara dayalı bir toplumsal düzen yeniden inşa edilmelidir. Bu süreç, yalnızca devlet politikalarıyla değil, toplumun her kesiminin aktif katılımıyla mümkün olabilir. Yurtseverliği yok eden darbenin mirası, bu şekilde geri alınabilir.

Siyasal mücadelede anlaşmalı muhalefet anlayışı terk edilmelidir. CHP ve diğer muhalefet partileri, çıkarcı ve pasif çizgilerini bir kenara bırakarak, halkın çıkarını savunan, onuncu sınıf politikacılara karşı mücadele eden bir konum üstlenmelidir. Gerçek bir demokrasi, güçlü ve bağımsız bir muhalefet olmadan inşa edilemez.

Türkiye, BOP ve benzeri emperyal projelerden tamamen bağımsız bir dış politika izlemelidir. Komşularla barış ve işbirliği temelinde bir strateji, Türkiye’nin hem güvenliğini hem bölgesel istikrarı garanti altına alacaktır. Darbenin mirası ancak bu kapsamlı mücadele ile aşılabilir.

“Bir gün gelecek,

Onuncu sınıf politikacılar gidecek.

Darağaçlarına direnen gençlerin

Umudu yeniden yükselecek.

Halk meydanlara dolacak,

Yurtseverlik suç olmaktan çıkacak.”

— Sefa Yürükel

“Sokaklar yeniden bizim olacak,

Tarih suskunluğunu bozacak.

12 Eylül’ün gölgesi yıkılacak,

Halkın güneşi doğacak.”

— Sefa Yürükel

6. Sonuç ve Genel Değerlendirme

12 Eylül darbesi, Türkiye tarihinin en karanlık kırılmalarından biridir. Bu darbe, yalnızca iktidarı değiştirmekle kalmamış, siyasi yurtsever nesli yok etmiş, halkçı ve bağımsızlıkçı politikaları tasfiye etmiş, ülkeyi çıkarcı ve kifayetsiz politikacılara bırakmıştır. Üniversitelerde, sendikalarda ve sokaklarda mücadele eden gençler, işçiler ve aydınlar sistematik olarak sindirilmiş, sürgün edilmiş ve işkencelerle yok edilmiştir.

Darbenin bıraktığı miras, günümüzde Erdoğan iktidarı ve sarı muhalefetle güncellenmiş biçimde devam etmektedir. Erdoğan, Türk-İslam sentezi ve neoliberal politikaları devralmış, Türkiye’yi BOP projelerine entegre ederek komşuların çöküşüne ortak olmuştur. Sarı muhalefet ise anlaşmalı çizgisiyle darbenin mirasını sürdürmüş, halkın alternatif sesini kısıtlamıştır.

12 Eylül’le hesaplaşmadan, yurtsever ve halkçı siyaseti yeniden inşa etmek mümkün değildir. Türkiye’nin gerçek bir demokrasiye kavuşması, sahte milliyetçilik ve sahte Atatürkçülük maskelerinden kurtulmakla mümkündür. Gençlik, işçiler ve toplumun tüm kesimleri, bağımsızlıkçı ve laik bir mücadele hattında yeniden örgütlenmelidir. Bu mücadele, yalnızca devlet politikalarıyla değil, toplumsal katılımla sağlanabilir.

Özetle, 12 Eylül, Erdoğan iktidarının ve sarı muhalefetin temelini oluşturmuş, Türkiye’yi hem içeride tarikatlara bağımlı hem de dışarıda emperyal projelerin bir taşeronu hâline getirmiştir. Çözüm; hukuki, toplumsal, siyasal ve kültürel mücadeleleri kapsayan bütüncül bir yaklaşımdır. Ancak bu şekilde yurtsever neslin mirası yeniden canlandırılabilir ve halkın gerçek özgürlüğü sağlanabilir.

“Bir gün hesap sorulacak,

Suskun duvarlar yıkılacak.

12 Eylül’ün gölgesi değil,

Halkın güneşi doğacak.”

— Sefa Yürükel

“Onuncu sınıf siyasetçiler unutulacak,

Yurtsever gençler yeniden yükselecek.

Darbenin karanlığı sona erecek,

Türk halkının özgürlüğüyle aydınlanacak.”

— Sefa Yürükel

Kaynakça

• Ahmad, Feroz (2010). Modern Türkiye’nin Oluşumu. İstanbul: Kaynak Yayınları.

• Boratav, Korkut (2019). Türkiye İktisat Tarihi 1908-2015. Ankara: İmge Kitabevi.

• DİSK (2021). “12 Eylül: İşçi Sınıfı İçin 41 Yıllık Karanlık Bir Dönem.” disk.org.tr

• Ganser, Daniele (2005). NATO’nun Gizli Orduları. İstanbul: Kalkedon.

• İnsan Hakları Derneği (2010). “12 Eylül Askeri Darbesine İlişkin Suç Duyurusu.” ihd.org.tr

• Human Rights Watch (2023). “Turkey: Freedom of Expression Under Pressure.”

• Wikipedia (2024). “12 Eylül Darbesi.” tr.wikipedia.org

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir