Oslo, 30 Eylül 2025
Türkiye Cumhuriyeti, kuruluşundan itibaren bağımsız bir devlet olma hedefiyle hareket etmiştir. Ancak 1952 NATO üyeliği ile birlikte ülke, Batı merkezli istihbarat servislerinin yönlendirmesi altına girmiştir. Bu süreç, yalnızca dış politika değil, iç güvenlik ve toplumsal yapılanmayı da kapsamıştır.
Soğuk Savaş yıllarında Türkiye, coğrafi konumu nedeniyle ABD ve İngiltere’nin öncelikli hedefi olmuştur. Bu dönemde oluşturulan istihbarat ve güvenlik yapılanmaları, Türkiye’nin iç siyaseti ve toplumsal dengelerini doğrudan etkilemiştir.
Derin devlet yapılanmaları, bu yabancı etkinin Türkiye’deki izdüşümleridir. Kontrgerilla, Seferberlik Tetkik Kurulu ve Özel Harp Dairesi gibi yapılar, ABD ve İngiltere’nin yönlendirmesiyle hareket etmiştir. Bu kurumlar sadece askerî değil, aynı zamanda sivil ve siyasal alanlarda da etkili olmuştur.
Türkiye’de devletin kritik noktalarında yer alan kadrolar, tarihsel olarak yabancı servislerin belirlediği yapılar üzerinden seçilmiş ve yönlendirilmiştir. Bu durum, ülkenin bağımsız karar alma kapasitesini ciddi biçimde sınırlamıştır.
Türkiye ve Batılı İstihbarat Servislerinin İşbirliği
Türkiye’nin Batılı istihbarat servisleriyle işbirliği, 1950’lerden itibaren sistematik hâle gelmiştir. Özellikle Kore Savaşı sonrası, Türkiye’nin güvenlik yapısı ABD stratejileri doğrultusunda yeniden organize edilmiştir.
Bu dönemde MİT, CIA ile doğrudan işbirliği yapmış ve ortak operasyon merkezleri oluşturmuştur. Ankara’daki bazı MİT binalarının CIA ofisleriyle aynı kompleks içinde faaliyet yürüttüğü belgelenmiştir. Bu durum, Türkiye’nin istihbarat bağımsızlığının kaybolduğunu göstermektedir.
Batılı servisler, Türkiye’deki sağ ve sol hareketleri kontrol etmek için özel programlar yürütmüştür. Bu programlar, özellikle Gladio ve Kontrgerilla yapılanmaları aracılığıyla uygulanmıştır. Bu yapıların faaliyetleri, yalnızca güvenlik değil, siyasal sonuçlar da üretmiştir.
Türkiye’de darbeler ve siyasi krizler, CIA ve MI6’in planladığı operasyonlar sonucunda gerçekleşmiştir. 1960, 1971 ve 1980 darbeleri, ABD’nin Türkiye üzerindeki kontrolünün somut kanıtlarıdır.
Bu işbirliği, Türkiye’nin iç ve dış politikasının bağımsız olarak belirlenmesini engellemiş ve tüm kritik karar mekanizmalarını yabancı servislerin kontrolüne bırakmıştır.
Gladio ve Türkiye’de Derin Devlet Yapılanması
Gladio, NATO’nun Türkiye’deki “stay-behind” örgütlenmesinin adıdır. Bu yapı, Kontrgerilla ve Özel Harp Dairesi aracılığıyla Türkiye’de doğrudan faaliyet göstermiştir. ABD ve İngiltere’nin denetiminde, Türkiye’de toplumsal kontrol ve siyaseti yönlendirmek için kurulmuştur.
Kontrgerilla, 1970’li yıllarda sağ-sol çatışmalarını bilinçli olarak körüklemiş, organize şiddet olaylarıyla halkı sindirmiştir. Bu yapı, darbelerde kritik rol oynamış ve toplumun organize olmasını engellemiştir.
1980 darbesi, Gladio ve Kontrgerilla bağlantılı unsurların en belirgin uygulamasıdır. Darbe sonrası Türkiye’nin siyasi, ekonomik ve güvenlik politikaları tamamen ABD çıkarları doğrultusunda şekillenmiştir.
Gladio yapılanması, devletin güvenlik mekanizmalarının yanında siyaseti, medyayı ve toplumsal örgütlenmeyi de kontrol etmiştir. Türkiye’deki millî yapıların zayıflaması, bu yapının başarısını göstermektedir.
Ergenekon Süreci ve Devlet İçindeki CIA Operasyonları
Ergenekon davaları, Türk Silahlı Kuvvetleri ve devletin vatansever unsurlarına yönelik CIA ve diğer Batılı istihbarat servislerinin operasyonları olarak yorumlanabilir. Bu süreç, devlet içinde bağımsız ve millî çizgide hareket eden kadroların etkisiz hâle getirilmesini hedeflemiştir.
Devlet içindeki kritik noktalara sızan ajanlar, ordunun, akademinin ve güvenlik teşkilatının karar mekanizmalarını denetlemiş, ABD çıkarları doğrultusunda yönlendirmiştir. Bu operasyonlar, Türkiye’nin bağımsız stratejik karar alma kapasitesini sınırlamıştır.
Suriye Müdahalesi ve Göç Operasyonları
Suriye’ye müdahale ve Afganistan’dan gelen kontrolsüz göç, Erdoğan rejimi ile CIA işbirliği içinde yürütülen stratejik operasyonların bir parçası olarak değerlendirilmiştir. Bu süreç, Türkiye’nin dış politikasının ve sınır güvenliğinin dış aktörler tarafından yönlendirildiğini göstermektedir.
Göç ve sınır politikaları, yalnızca insani veya güvenlik gerekçeleriyle değil, aynı zamanda yabancı istihbaratın kontrol ettiği sosyal ve ekonomik manipülasyonlar çerçevesinde planlanmıştır. Bu durum, Türkiye’nin iç dengelerinin dış müdahalelerle şekillendirildiğinin kanıtıdır.
Medya ve Sosyal Medya Operasyonları
Türkiye’de medya ve sosyal medya, yabancı istihbarat servislerinin en etkili araçlarıdır. Gazeteler, televizyon kanalları ve internet haber portalları, Batı merkezli fonlar ve yönlendirmelerle toplumu şekillendirmektedir.
Sosyal medya, bu operasyonların merkezinde yer almaktadır. CIA ve MI6, bot hesaplar ve sahte profiller aracılığıyla kamuoyunu yönlendirmiş, siyasi tercihleri etkilemiştir.
Medya üzerinden yürütülen manipülasyon, yalnızca habercilikle sınırlı kalmamış, toplumsal algıyı ve eğitim süreçlerini de etkilemiştir. Bu durum, Türkiye’nin bağımsız bilgiye erişimini engellemiştir.
Medya ve sosyal medyada yabancı servislerin etkisi, seçim süreçlerinde daha belirgin hâle gelmiştir. Hashtag kampanyaları, anket manipülasyonları ve dezenformasyon operasyonları, toplumun iradesini yönlendirmiştir.
Siyasal Yapı ve Etki Ajanları
Türkiye’de siyasal yapı, uzun yıllardır yabancı servisler tarafından kontrol edilmiştir. Cumhurbaşkanları, başbakanlar ve parti liderleri, bu yapılanmaların belirlediği kadrolar tarafından yönlendirilmiştir.
Muhalefet partilerinin liderleri ve yöneticileri de bu ağların içindedir. Bu kişiler, toplumu yönlendirmek ve muhalefeti parçalamak için doğrudan görev almışlardır.
Etki ajanları, Türkiye’nin karar mekanizmalarını doğrudan kontrol etmiş ve dış güçlerin çıkarlarını uygulamıştır. Ulusal çıkarlar, bu süreçte sürekli geri plana itilmiştir.
Siyasetin tamamı, CIA ve MI6’in belirlediği çerçevede hareket etmiş ve Türkiye’nin bağımsızlığı ciddi şekilde sınırlanmıştır. Bu durum, belgeler ve tanıklıklarla kanıtlanmıştır.
Sonuç ve Öneriler
Türkiye, 1952’den itibaren yabancı istihbarat servislerinin etkisi altında kalmıştır. Bu süreç, devletin kritik kademelerinde hissedilmiş ve siyasetin, medyanın, güvenlik kurumlarının yabancı kontrolüne girmesine neden olmuştur.
Darbeler, siyasi krizler, ekonomik manipülasyonlar ve toplumsal kutuplaşma, yabancı servislerin Türkiye üzerindeki stratejik operasyonlarının sonucudur. Bu olaylar, belgelerle ve tanıklıklarla kanıtlanmıştır.
Türkiye’nin bağımsızlığı, yalnızca millî ilkelerine dönmekle sağlanabilir. Kurumların yeniden millî çizgide örgütlenmesi, yabancı etkilerin kaldırılması ve toplumun bilinçlendirilmesi zorunludur.
Akademik araştırmalar ve bağımsız saha çalışmaları, Türkiye’nin geçmişte yaşadığı yabancı müdahaleleri belgelemeli ve gelecek politikaların bağımsızlığı için yol göstermelidir.
Nihai değerlendirme, Türkiye’nin ya kendi millî devletini yeniden inşa edeceğini ya da yabancı kontrolündeki yapı içinde varlığını sürdüreceğini göstermektedir. Bu gerçek, tüm tarihsel ve güncel verilerle desteklenmiştir.