Ben bir disleksi bireyim. Kızım da öyle. Ve biz bugün buradayız, hayattayız, eğitimimizi tamamladık, üretmeye devam ediyoruz. Bu yazıyı kaleme alma sebebim hem kendi yolculuğumu paylaşmak hem de “disleksiyle eğitim mümkün mü?” diye soranlara yürekten bir yanıt vermek: Evet, mümkün. Hem de başarıyla.
Disleksi, birçok kişinin zihninde hâlâ sadece “okuma-yazma güçlüğü” olarak bilinse de, aslında çok daha geniş bir dünyayı ifade ediyor. Harfleri karıştırmak, yazarken ya da okurken zorlanmak, kelimeleri yer değiştirmek gibi belirtilerle başlayan bu durum, zamanla insanın öğrenme biçimini şekillendiren bir farkındalığa dönüşüyor. En azından bizde öyle oldu.
Ben çocukken, ne benim bu farklılığım anlaşılmıştı ne de eğitim sistemi buna hazırdı. Ama içgüdülerimle bir yol buldum. Deneye yanıla, düşe kalka, kendime göre yöntemler geliştirerek öğrendim. Renkli kalemlerle çalıştım, sesli okumaları tekrar ettim, yazarken kelimeleri bölerek anlamaya çalıştım. Yani aslında sezgisel bir öğrenme yolculuğuna çıktım.
Kızım daha şanslıydı. Ben kendi deneyimlerimi ona aktarabildim. Onun için bilgisayar destekli programlar, sesli kitaplar, küçük hedeflerle ilerleyen planlar hazırladık. Ve şimdi o da eğitimini tamamladı, meslek hayatına başladı. Bugün bana bazen dönüp “Anne, sen bu disleksiyle nasıl öğrendin?” diye soruyor. Ve ben samimiyetle cevaplıyorum:
“Yöntemi bilmiyordum ama hissederek, tekrar ederek, kendime göre şekillendirerek öğrendim. Herkesin öğrenme yolu farklıdır. Benimki biraz dolambaçlıydı ama işe yaradı.”
Disleksiyle baş etmek için aslında birçok pedagojik destek yöntemi var. Örneğin:
- Öğrenmeyi görsel ve işitsel araçlarla desteklemek çok işe yarıyor.
- Büyük konuları küçük parçalara ayırmak, harf-ses ilişkisini kavramak öğrenmeyi kolaylaştırıyor.
- Özellikle Ghotit, Grammarly, Kurzweil gibi yazılımlar disleksisi olan bireyler için büyük yardımcı.
- Ama en önemlisi, zaman tanımak ve sabretmek.
Bu noktada eğitimcilerin rolü çok büyük. Disleksi dostu öğretmenler, farklı öğrenme stillerine duyarlı yaklaşımlarıyla çocukların potansiyelini ortaya çıkarabilir. Danimarka gibi bazı ülkelerde bu, bireyselleştirilmiş eğitim planlarıyla resmi olarak da destekleniyor. Ama nerede yaşarsak yaşayalım, en kıymetli destek kaynağımız ailemiz oluyor. Sabırlı bir anne, anlayışlı bir baba, mücadele arkadaşlarımız…
Bu yazıyı okuyan herkese içtenlikle söylemek istiyorum: Disleksi bir engel değildir. O, sadece farklı bir öğrenme biçimidir. Bu farklılıkla yaşamak bazen zor olabilir ama imkânsız değil. Kendi yolunu bulduğunda, bu yol seni başarıya da, mutluluğa da ulaştırabilir.
Her çocuğun öğrenebileceğini unutmayalım. Yeter ki onun nasıl öğrendiğini fark edelim, onu o şekilde destekleyelim. Biz bunu başardık. Siz de başarabilirsiniz.