Dünya siyasetinde ABD’nin rolü her zaman tartışmalı olmuştur. Ancak son yıllarda Washington yönetiminin aldığı kararlar, izlediği politikalar ve liderlerinin açıklamaları birçok kişinin aklına şu soruyu getiriyor: ABD’yi gerçekten aklı başında insanlar mı yönetiyor?
1. ABD’de Siyasi Çılgınlık: Popülist ve Kaotik Yönetimler
ABD’de siyaset artık bir istikrar meselesi olmaktan çıktı. Trump’ın iktidara gelmesiyle başlayan popülist rüzgar, Biden döneminde şekil değiştirerek devam etti. Seçimler artık sadece bir siyasi yarış değil; derin kamplaşmaların, komplo teorilerinin ve gerçeklikten kopmuş politikacıların boy gösterdiği bir sahneye dönüştü.
• Trump ve Kaotik Dönem: Trump’ın yönetimi, ABD iç politikasında büyük bir bölünmeye yol açtı. Tweetlerle yönetilen bir ülke, diplomatik nezaketin unutulduğu dış ilişkiler ve bilim dışı kararlarla dolu bir dönem yaşandı.
• Biden ve Zayıflayan Liderlik: Biden, Trump kaosundan dönüş vadetse de, hem içeride hem dışarıda zayıf bir liderlik sergiledi. Yaşı ve sağlık durumu nedeniyle sıkça eleştirilen Biden, ABD siyasetinde bir belirsizlik unsuru haline geldi.
Sonuç olarak, ABD başkanları artık rasyonel devlet aklıyla değil; anlık tepkiler, lobilerin baskısı ve seçim kaygılarıyla hareket eden figürler haline gelmiş durumda.
2. ABD’nin Dış Politikadaki Tutarsızlıkları
ABD uzun süredir “demokrasi ve özgürlük” söylemleriyle dünya sahnesinde yer alıyor. Ancak son yıllarda izlediği dış politika, kendi savunduğu değerlerle çelişir hale geldi.
• Ortadoğu’da Çifte Standart: ABD, insan hakları ve demokrasi söylemini sürdürürken, otoriter rejimlerle kurduğu ittifaklarla çelişkili bir görüntü çiziyor. İsrail-Filistin meselesinde açıkça taraf tutması, bölgedeki gerilimi tırmandıran başlıca etkenlerden biri.
• Rusya ve Çin ile Delice Gerilim: ABD’nin Çin ve Rusya ile ilişkileri giderek irrasyonel bir hal alıyor. NATO’yu genişleterek Rusya’yı provoke eden, Tayvan meselesinde Çin’i kışkırtan Washington, küresel savaş riskini körüklüyor.
• Afganistan Çıkmazı: ABD’nin Afganistan’dan çekilişi tam bir fiyaskoydu. Milyarlarca dolar harcanan savaşın ardından ülke Taliban’a bırakıldı. Bu, ABD dış politikasının en büyük stratejik hatalarından biri olarak değerlendiriliyor.
ABD’nin dış politikası artık uzun vadeli stratejiler yerine günü kurtarmaya yönelik, kaotik ve öngörüsüz hamlelerle şekilleniyor.
3. Medya ve Propaganda ile Gerçeğin Çarpıtılması
ABD’de medya ve sosyal medya platformları, halkı yönlendirmek için en güçlü araçlardan biri haline geldi. Algı yönetimi o kadar etkili ki, birçok Amerikalı ülkelerinin barış getirdiğine inanırken, ABD’nin aslında savaşların ve yıkımın baş aktörlerinden biri olduğunu fark edemiyor.
• Yapay Düşmanlar Yaratma: ABD’de yıllardır süregelen bir taktik: halkı bir düşmana karşı korkutarak yönlendirmek. Bir dönem terörizm, sonra Rusya, şimdi Çin… Bu sayede hükümetin adımları meşrulaştırılıyor.
• Sosyal Medya Sansürü: Büyük teknoloji şirketleri, hükümetin çıkarlarına aykırı görüşleri sansürlüyor. Alternatif fikirler bastırılıyor, halk belirli bir bakış açısına yönlendiriliyor.
Gerçekler, medya tarafından şekillendiriliyor; halk ise sunulan resmi anlatıya inanıyor, sorgulamaktan uzaklaşıyor.
4. ABD Ekonomisi: İflasa Doğru Gidiş
ABD ekonomisi giderek büyüyen bir borç balonuna dönüşüyor. Trilyonlarca dolarlık borç, kontrolsüz para basımı ve artan eşitsizlikler, sistemin sürdürülemezliğini gözler önüne seriyor.
• Doların Gücü Erozyona Uğruyor: Çin ve diğer ülkelerin alternatif finans sistemleri geliştirmesi, doların küresel gücünü sarsıyor.
• Zengin-Fakir Uçurumu: Gelir dağılımı giderek bozuluyor. Orta sınıf küçülürken, milyarderler servetlerini artırıyor.
• Enflasyon ve Resesyon Tehlikesi: Pandemi sonrası ekonomi toparlanamadı. Yükselen enflasyon ve durgunluk korkusu, ABD ekonomisinin kırılganlığını ortaya koyuyor.
ABD ekonomisi güçlü görünse de, altında ciddi bir kriz potansiyeli taşıyor. Bu durum, küresel ekonomiyi de etkileyecek bir felakete dönüşebilir.
Sonuç: ABD’yi Gerçekten Deliler mi Yönetiyor?
ABD siyasetinde akılcı, uzun vadeli ve stratejik kararların yerini irrasyonel, kaotik ve popülist politikalar aldı. Hem içeride hem dışarıda giderek daha tehlikeli kararlar alınıyor.
Bir ülkenin yönetimi;
• Kendi halkını manipüle ediyor,
• Savaşları körüklüyor,
• Ekonomik çöküşe göz yumuyor,
• Küresel istikrarı tehdit ediyorsa,
bu yönetime gerçekten “aklı başında” denebilir mi?
ABD, delilik sınırlarını zorlayan bir sürecin içine girmiş durumda ve bu yalnızca Amerika’yı değil, tüm dünyayı etkiliyor. Bu nedenle, dünyanın geri kalanı Washington’daki irrasyonel yönetimden kaynaklı krizlere karşı hazırlıklı olmalı.