Evanjelizm ve Siyonizm İttifakı: Nedenleri, Amaçları ve Teolojik, Psikolojik, Antropolojik, Sosyolojik, Siyasal ve Kültürel Boyutları

21. yüzyılın küresel politik atmosferinde en dikkat çeken dini-politik iş birliklerinden biri, Evanjelik Hristiyanlık ile Siyonist Yahudilik arasında kurulan ideolojik ve pratik ittifaktır. Bu ittifak, yalnızca teolojik saiklerle değil; psikolojik, antropolojik, sosyolojik, siyasal ve kültürel faktörlerin kesişiminde oluşmuş çok katmanlı bir yapıyı barındırmaktadır. Evanjeliklerin kutsal metinlere dayalı “Tanrı’nın vaat edilmiş halkı” anlayışı ile Siyonistlerin İsrail merkezli ulus-devlet vizyonu arasındaki bu simbiyotik ilişki, özellikle Orta Doğu politikalarını derinden etkilemektedir.

Evanjelizm ile Siyonizm arasında kurulan bu stratejik ve ideolojik ittifakın nedenlerini ve amaçlarını derinlemesine analiz etmek, bu ilişkinin teolojik ve tarihsel arka planını ortaya koymak, insan doğasına etkilerini psikolojik ve antropolojik açılardan değerlendirmek, toplumsal sonuçlarını sosyolojik bir çerçevede ele almak, siyasal çıkar bağlantılarını irdelemek ve kültürel etkilerini açığa çıkarmak bu ittifaktaki en önemli konudur. Aynı zamanda bu ittifakın doğurduğu tehlikeleri belirleyerek konuya yaklaşmak gerekmektedir .

I. Evanjelizm ve Siyonizm’in Tanımı ve Tarihsel Temelleri

1. Evanjelizm’in Teolojik Temelleri

Evanjelizm, 16. yüzyıldaki Protestan Reformu’ndan doğmuş, özellikle “yeniden doğuş”, “İncil merkezlilik” ve “Mesih’in ikinci gelişi” gibi inançlara vurgu yapan bir Hristiyanlık mezhebidir. Evanjelikler, kutsal kitabın harfi harfine doğru olduğuna inanır ve Eski Ahit’teki İsrail halkına dair vaatlerin bugün hâlâ geçerli olduğunu savunurlar. Bu anlayışa göre İsrail, Tanrı’nın yeryüzündeki planının merkezinde yer almaktadır[^1].

Özellikle 20. yüzyılın ortalarından itibaren Evanjelik akımların politikleşmesi, Hristiyan Siyonizmi adı verilen bir inanç ve eylem biçiminin doğmasına neden olmuştur. Hristiyan Siyonizmi, Yahudi halkının Filistin topraklarına dönmesini Tanrı’nın nihai planının bir parçası olarak görür[^2].

2. Siyonizm’in Doğuşu ve Evrimi

Siyonizm, 19. yüzyılın sonlarında Avrupa’da artan antisemitizm ve ulusal kimlik arayışının sonucu olarak ortaya çıkan bir Yahudi milliyetçiliğidir. Theodor Herzl öncülüğünde kurumsallaşan Siyonist hareket, Yahudi halkı için Filistin’de bir ulus-devlet kurmayı hedeflemiştir[^3]. Bu süreçte seküler Siyonizm, dini kökenlerinden farklılaşarak, bir tür etno-politik proje hâline gelmiştir.

Ancak özellikle 1967 Altı Gün Savaşı sonrasında dini Siyonizm yükselişe geçmiş ve Evanjelik Hristiyan gruplarla ortak bir söylem ve hedef oluşturmaya başlamıştır[^4].

3. Evanjelik-Siyonist İlişkilerin Tarihsel Gelişimi

ABD başta olmak üzere Batı dünyasında Evanjelikler, özellikle Reagan ve Bush dönemlerinde İsrail yanlısı dış politikaların şekillenmesinde belirleyici olmuşlardır. Evanjelikler, İsrail devletini Mesih’in dönüşü öncesinde gerçekleşmesi gereken bir adım olarak görürken; Siyonistler, Evanjelik desteği özellikle askeri ve diplomatik açıdan stratejik bir kaynak olarak değerlendirmiştir[^5].

Bu ilişki zamanla karşılıklı bağımlılığa dayalı, ideolojik olduğu kadar politik bir ortaklık biçimine dönüşmüştür. Evanjelikler için İsrail’in korunması eskatolojik bir zorunluluk, Siyonistler içinse dini gerekçeli uluslararası meşruiyetin dayanağı olmuştur[^6].

II. Teolojik Boyut: Kutsal Metinlerin Yorumları ve Vaat Anlayışı

1. Eski Ahit’teki Vaatler ve Mesiyanik Beklenti

Evanjelik ve Siyonist ittifakın teolojik temelleri, doğrudan Eski Ahit’teki Tanrı’nın İsrailoğullarına verdiği “vaat edilen topraklar” konseptine dayanır. Tekvin, Yeşu ve Yeremya kitaplarında geçen bu vaatler, “sonsuz ve koşulsuz” bir mülk anlayışını beslemiştir[^7]. Evanjelikler, bu vaatlerin yalnızca tarihsel değil, eskatolojik (kıyamet sonrası) anlamda da geçerli olduğuna inanırlar. Bu doğrultuda, İsrail’in yeniden inşası Tanrı’nın planının tezahürü olarak görülür.

Bu anlayışa göre, Mesih’in ikinci gelişi için önce Yahudilerin vaat edilen topraklara dönmesi, Kudüs’te yeniden bir mabet inşa edilmesi ve dünya çapında büyük bir dönüşüm yaşanması gerekmektedir. Bu bağlamda Evanjelik Hristiyanlar, İsrail’in siyasal olarak güçlü olmasını, teolojik olarak zorunlu görmektedir[^8].

2. Hristiyan Siyonizmi: Teolojik Ara Yüz

Hristiyan Siyonizmi, Evanjelik inançla Siyonist ideolojinin birleştiği bir teolojik yapı sunar. Özellikle Daniel ve Vahiy kitaplarında geçen kıyamet alametlerinin yorumlanışı, Yahudilerin topraklarına dönüşü ve İsrail devletinin kuruluşunu Tanrısal bir kehanetin gerçekleşmesi olarak okur. Bu yaklaşım, çok sayıda Evanjelik Hristiyanı İsrail’in hem savunucusu hem de “teolojik aracı” hâline getirmiştir[^9].

Hristiyan Siyonistler, İsrail devletini Mesih’in gelişinin bir öncülü olarak kutsallaştırırken, Yahudilerin Hristiyan olmaları gerektiği fikrinden de vazgeçmemiştir. Bu durum Siyonist çevrelerle olan ilişkilerde zaman zaman gerginlik yaratmış, fakat ortak politik çıkarlar bu teolojik çelişkilerin çoğunlukla göz ardı edilmesine neden olmuştur[^10].

3. Teolojik Eleştiriler: Alternatif Yorumlar

Bu literal (harfi) teolojik okumalar, hem Hristiyan hem de Yahudi çevrelerde ciddi eleştirilere maruz kalmıştır. Birçok teolog, vaat edilen topraklar fikrinin tarihsel bağlamı dışında kullanıldığını, İncil’in evrensel barış ve adalet mesajının önüne geçtiğini savunmaktadır[^11]. Ayrıca bu yaklaşım, diğer semavi dinlerin kutsal saydığı topraklarda çatışmayı körüklemekte ve kutsal metinlerin politik araçlara dönüştürülmesine neden olmaktadır.

Alternatif teolojik yaklaşımlar, “vaat edilen topraklar” temasını manevi bir yorumla ele alarak, Tanrı’nın krallığını sadece etnik ya da coğrafi bir kavramla sınırlamayı reddeder. Bu perspektife göre Tanrı’nın vaadi, tüm insanlık için barış, adalet ve sevgi temelinde bir yaşamdır[^12].

III. Psikolojik ve Antropolojik Boyut: Kimlik, Aidiyet ve Korku

1. İnanç Temelli Kimlik İnşası

Evanjelizm ve Siyonizm’in psikolojik arka planında güçlü bir kimlik inşası mekanizması bulunmaktadır. Her iki inanç sisteminde de “seçilmiş halk” ve “kutsal görev” anlayışı, bireylerin ve toplumların kendilerini üstün, ayrıcalıklı ve tehdit altında görmelerine neden olur[^13]. Bu, kolektif bir aidiyet hissi doğurur; ancak aynı zamanda “öteki”ne karşı dışlayıcı, hatta düşmanca bir tutum geliştirebilir.

Bu psikolojik süreç, Evanjeliklerde “Tanrı’nın askerleri” duygusunu, Siyonistlerde ise “her şeyin İsrail için meşru olduğu” fikrini doğurur. Böylece dini kimlik, politik eylemin ve savaşın psikolojik meşruiyet zeminine dönüşebilir[^14].

2. Apokaliptik Korkular ve Kurtuluş Arzusu

Her iki inanç sisteminde de kıyamet ve kurtuluş temaları güçlü bir şekilde işlenmiştir. Evanjelikler, dünyanın sonunun yaklaşmakta olduğuna ve Tanrı’nın planının hızlandırılması gerektiğine inanırlar. Bu, insan psikolojisinde derin bir korku ve kurtuluş arzusu doğurur. Siyonist çevrelerde ise sürekli tehdit algısı, toplumsal hafızaya kolektif travmalar (Holokost gibi) üzerinden işlenmiştir[^15].

Bu korkular, bireylerin dünya olaylarını teolojik bir senaryo çerçevesinde yorumlamalarına neden olur. Her gelişme, Tanrı’nın planının bir parçası olarak algılanır. Bu ise çatışmaları körükleyen bir fanatizme yol açabilir.

3. Antropolojik Süreklilik: Mit, Ritüel ve Topluluk

Antropolojik açıdan bakıldığında, hem Evanjelik hem Siyonist hareketler, mitolojik anlatılar, kutsal ritüeller ve semboller etrafında toplumsal bağlar kurar. Kudüs’ün kutsallığı, tapınak anlatısı, vaat edilmiş topraklar miti gibi ögeler, toplulukları bir arada tutan “kutsal merkez” işlevi görür[^16].

Bu kutsal merkez anlayışı, zaman içinde sekülerleşmiş olsa dahi sembolik gücünü korur. Dolayısıyla dini ritüel, politik sembole; mitolojik anlatı, tarihsel hak iddiasına dönüşebilir. Bu da uluslararası hukukla çelişen dini motivasyonlu eylemlerin meşrulaştırılmasında kullanılır.

IV. Sosyolojik Perspektif: Toplum Mühendisliği ve Kolektif Bilinç

1. Din ve Toplumsal Yapı: İnançtan İdeolojiye

Evanjelizm ve Siyonizm, sadece bireysel inanç sistemleri değil, aynı zamanda toplumları şekillendiren güçlü ideolojik araçlardır. Özellikle modern ulus-devlet yapılarına eklemlenerek dinin seküler politikayla birleştiği noktada bir tür toplum mühendisliği aracı hâline gelmişlerdir[^17]. Din, burada yalnızca özel alanın değil, kamusal alanın da düzenleyicisi olmuştur. Örneğin İsrail’de dinî Siyonizm, eğitim sisteminden askeri politikalara kadar pek çok alanı şekillendirirken; ABD’de Evanjelik Hristiyanlık, seçmen davranışlarını ve dış politikayı yönlendiren güçlü bir parametreye dönüşmüştür[^18].

Bu durum, toplumların kolektif değer sistemini belirlemekte, bireylerin “iyi”, “kötü”, “haklı” ve “düşman” gibi kavramları anlamlandırma biçimlerini kökten etkileyebilmektedir. Söz konusu kavramlar sadece dinî metinlerle değil; medya, siyaset ve eğitim gibi sosyalleşme araçları aracılığıyla da pekiştirilir.

2. Kolektif Bilinç ve Düşman İnşası

Sosyolojik olarak Evanjelik-Siyonist ittifakın toplumsal en tehlikeli yönlerinden biri, kolektif düşman bilinci oluşturmasıdır. “Biz” ve “onlar” ayrımı, dinsel ya da etnik sınırlarla belirlenmiş homojen bir grup tasarımı yaratır. Örneğin Evanjelik literatürde Müslümanlar çoğu zaman “Tanrı’nın halkına düşman olanlar” şeklinde tanımlanırken, Siyonist çevrelerde Araplar ve özellikle Filistinliler, “varoluşsal tehdit” şeklinde algılanır[^19].

Bu tür kolektif bilinç, yalnızca dış gruplara karşı düşmanlık üretmekle kalmaz, iç grupta da bir tür konformizm ve dogmatizm geliştirir. İttifakın sosyal dokusu, sorgulamanın dışlandığı, eleştirinin “iman eksikliği” olarak algılandığı bir toplumsal ortam üretir.

3. Kurumsal Yayılma: Medya, Eğitim ve Sivil Toplum

Evanjelik ve Siyonist söylemlerin toplumsal tabana yayılması, medya, eğitim sistemleri ve sivil toplum kuruluşları aracılığıyla sistematik biçimde gerçekleştirilmiştir. Özellikle ABD’de Evanjelik okullar, vaiz kanalları, İncil temelli müfredatlar ve üniversiteler aracılığıyla milyonlarca insan sistemli olarak aynı politik-teolojik zeminde eğitilmiştir[^20].

İsrail’de ise askeri hizmetin zorunlu olduğu sistemde, dinî öğretilerle bütünleşmiş bir ulusal bilinç inşa edilmekte, Yahudi gençliğe Siyonist kimlik, kutsal görev ve “varoluş mücadelesi” anlayışı erken yaşlarda aşılanmaktadır[^21]. Bu kurumlar, toplumsal bilinçte Evanjelik-Siyonist ortaklığın doğal, meşru ve vazgeçilmez bir hakikat gibi içselleştirilmesini sağlar.

V. Siyasal Etki ve Güç İlişkileri: ABD–İsrail–Evanjelik Üçgeni

1. ABD Dış Politikası Üzerindeki Etki

Evanjelik hareketin ABD siyasetindeki etkisi, özellikle Ronald Reagan döneminden itibaren kurumsal bir hâle gelmiştir. Amerikan politikası, İsrail yanlısı tutumları yalnızca jeopolitik değil, aynı zamanda dini nedenlerle de meşrulaştırmaktadır[^22]. Evanjelik seçmen bloğunun güçlü olması nedeniyle birçok başkan adayı, Evanjelik grupların onayını almadıkça seçim kazanma şansını zayıf görmektedir.

Bu durum, ABD dış politikasını İsrail’in çıkarlarıyla senkronize hâle getirmiştir. Örneğin ABD’nin Kudüs’ü İsrail’in başkenti olarak tanıması, büyük ölçüde Evanjelik lobilerin baskısıyla gerçekleşmiştir. Bu adım, hem diplomatik gerilim yaratmış, hem de kutsal kent Kudüs’ün politik simgeselliğini daha da tehlikeli bir zemine taşımıştır[^23].

2. İsrail’in Stratejik Kullanımı

İsrail devleti de bu ilişkiyi stratejik olarak kullanmaktadır. Evanjelik desteği yalnızca askeri yardımlar veya diplomatik koruma için değil, uluslararası meşruiyet açısından da değerlidir. Evanjeliklerin İsrail’e yönelik “kutsal görev” anlayışı, devletin işgal politikalarını ahlaki bir zeminle savunmasını kolaylaştırmaktadır[^24].

Bu durum, Filistin meselesinin sadece siyasal değil, aynı zamanda “teolojik bir çatışma” hâline dönüşmesine neden olmaktadır. Siyasal çözüm önerilerinin başarıya ulaşamamasının önemli nedenlerinden biri de bu derin teolojik-politik ittifaktır.

3. Evanjelik Lobicilik ve Finansal Destek

Amerika’da çok sayıda Evanjelik kuruluş, İsrail’e doğrudan mali yardım sağlamakta, Batı Şeria’daki Yahudi yerleşim birimlerine bağış toplamakta, hatta siyasi kampanyalar yürütecek kadar güçlü lobi faaliyetleri gerçekleştirmektedir[^25]. “Christians United for Israel” gibi kuruluşlar, Kongre üzerinde etkili baskı gruplarına dönüşmüştür.

Bu destek, sadece diplomatik değil, doğrudan sahadaki yerleşim politikalarını etkileyen bir unsur hâline gelmiştir. Teolojik motivasyonlu bu ekonomik katkılar, yerleşim alanlarını genişletmekte ve Filistin topraklarında demografik dengeyi değiştirmektedir.

VI. Kültürel Söylem: Medya, Eğitim ve Popüler Kültürde Evanjelik–Siyonist Propaganda

1. Medyanın Rolü: Dini Siyasallaştırmak

Medya, Evanjelik ve Siyonist ittifakın kültürel meşrulaştırma sürecinde temel araçlardan biridir. Özellikle ABD’de, Evanjelik odaklı televizyon kanalları (CBN, TBN gibi), haber siteleri, radyo programları ve sosyal medya içerikleri, İsrail’in kutsallığını ve teolojik haklılığını sürekli olarak işler[^26]. Bu içeriklerde, İsrail’in varlığı Tanrı’nın planı, düşmanları ise “şeytani güçler” olarak sunulur.

Bu medya söylemi, olayların dini bir çerçeve içinde anlaşılmasına neden olur. Örneğin İsrail’in askeri operasyonları savunma değil, “ilahi bir görev” olarak resmedilir. Bu tür haber dili, Evanjelik kitlelerin empatisini sürekli olarak İsrail tarafında konumlandırır, karşıtlarını ise demonize eder[^27].

Aynı şekilde, İsrail medyası da, Siyonist söylemin kültürel taşıyıcısıdır. Yerleşimci medya, Evanjelik yayın organlarıyla iş birliği içinde ortak içerikler üretir. Bu içerikler aracılığıyla Filistinliler; irrasyonel, tehditkar ve “medeniyet dışı” olarak temsil edilir. Böylece savaş, savunma değil bir tür “medeniyet mücadelesi” olarak sunulur.

2. Eğitim Yoluyla İnşa: Miras ve Görev Bilinci

Evanjelik–Siyonist söylem yalnızca medya yoluyla değil, sistematik biçimde eğitim kurumları vasıtasıyla da topluma yerleştirilir. ABD’de çok sayıda Evanjelik özel okulda, İncil merkezli tarih anlatısı içinde İsrail devleti kutsal bir hedef olarak sunulur. Öğrencilere “Tanrı’nın planı”nın bir parçası olarak İsrail’e destek vermeleri gerektiği öğretilir[^28].

İsrail’de ise benzer bir sistem, özellikle ultra-ortodoks eğitim kurumları (yeşivalar) aracılığıyla işler. Bu kurumlarda tarih, din ve ulus anlatısı iç içe geçirilir. Siyonist düşünce bir kimlik ve varlık meselesi hâline gelir. Böylece gençler yalnızca dini değil, aynı zamanda politik bir bilinçle eğitilirler.

Her iki tarafta da eğitim, tarafsız bilgi aktarımından çok, inanç doğrultusunda bir dünya algısı oluşturma işlevi görür. Bu, eleştirel düşüncenin önüne geçer; dinî dogmalar, tarihsel ve güncel gerçekliklerin üstüne konumlandırılır.

3. Popüler Kültür: Hollywood, Romanlar ve Video Oyunları

Kültürel söylemin bir diğer güçlü aracı da popüler kültürdür. Özellikle Hollywood yapımlarında İsrail, teknolojik, ahlaki ve kahramanca bir güç olarak sunulurken; Müslüman figürler, çoğu zaman gerici, fanatik ya da terörist olarak betimlenir[^29]. Bu temsil tarzı, bilinçaltında Evanjelik-Siyonist söylemin yeniden üretimini sağlar.

Örnek olarak, Left Behind (Geride Kalanlar) adlı roman ve film serisi, Evanjelik kıyamet inancını kitlesel hale getirmiştir. Seride İsrail’in kurtuluşu ve Armageddon savaşı merkezi bir tema olarak işlenir. Benzer şekilde, video oyunlarında da Kudüs, Mesih’in dönüşü veya kutsal savaş temaları işlenir ve İsrail’in tarafında olmak, oyunun “doğru” stratejisi olarak sunulur.

Popüler kültür yoluyla özellikle genç nesiller, dini temelli politik düşünceleri bilinçsizce içselleştirir. Bu, yalnızca bir inanç meselesi değil, aynı zamanda kültürel bir yönlendirme mekanizmasıdır. İnanç, eğlenceye entegre edilerek, sorgulanmadan benimsetilir.

VII. Riskler ve Tehlikeler: Kutsal Savaş Retoriği ve Barışın Engellenmesi

1. Kutsal Savaş ve Armageddon Senaryosu

Evanjelik–Siyonist söylemin en büyük risklerinden biri, kutsal savaş fikrini meşrulaştırmasıdır. Özellikle Evanjelik literatürde, Mesih’in dönüşü için önce büyük bir dünya savaşı (Armageddon) yaşanması gerektiği inancı, barışçıl çözümlerin önünde büyük bir engel oluşturur[^30]. Bu inanç, bazı Evanjelikler için İsrail’in askeri çatışmalara girmesini değil, bu çatışmaları teşvik etmeyi dahi “ilahi görev” olarak görmelerine yol açar.

Bu tür apokaliptik senaryolar, siyasetçilerin barış arayışlarını “Tanrı’nın planına karşı gelmek” gibi göstermeye neden olur. Sonuç olarak kutsal metinler, diplomatik sürecin alternatifi değil; onun karşıtı hâline gelir.

2. Etnik Temizlik ve Demografik Manipülasyon

Evanjelik destekli yerleşim politikaları, Batı Şeria’daki demografik yapıyı ciddi şekilde değiştirmiştir. Yerleşimlerin büyümesi, Filistinlilerin yaşam alanlarının daralmasına, hareket özgürlüklerinin kısıtlanmasına ve temel haklarının ihlaline neden olmuştur[^31]. Siyonist söylem ise bu politikaları “Tanrı’nın topraklarına dönüş” olarak meşrulaştırmaktadır.

Bu durum, uluslararası hukukta “etnik temizlik” olarak değerlendirilebilecek uygulamaların dinî zeminle savunulmasına yol açmaktadır. Evanjelik destekli fonlarla inşa edilen yerleşim alanları, teolojik motivasyonla inşa edilmiş politik gerçekliklerdir.

3. İnanç Üzerinden Savaş: Diyalog Yerine Kutupsallaşma

Evanjelik–Siyonist ittifak, çok inançlı ve çok kültürlü yapıya sahip bölgelerde dinler arası diyaloğu zayıflatmakta, karşılıklı empatiyi yok etmektedir. Kudüs gibi üç semavi din için kutsal sayılan bir şehirde “tek hak iddiası”nı savunmak, kaçınılmaz şekilde çatışmayı beslemektedir[^32].

Bu söylem, bir arada yaşama fikrini zayıflatır. Barış değil, zafer temelli bir inanç modeli gelişir. Bu anlayışın sürdürülebilir barış için en büyük tehdit olduğu açıktır.

VIII. Alternatif Yorumlar ve Öneriler: Teolojik Diyalog ve Barış Yaklaşımları

1. Dinî Metinlerin Farklı Yorumlanması

Evanjelizm ile Siyonizm arasında oluşan politik-teolojik ittifak, kutsal metinlerin tek boyutlu ve tarih-dışı yorumlarına dayanmaktadır. Oysa kutsal metinlerin yorumlanabilirliğini esas alan teolojik yaklaşımlar, bu ittifakın meşruiyetini sorgulamakta ve alternatif yollar önermektedir[^33].

Örneğin Evanjelik gelenek içinde yer alan bazı Hristiyan ilahiyatçılar, İsrail’e koşulsuz destek anlayışının İncil’deki barış, adalet ve merhamet ilkeleriyle çeliştiğini ifade etmektedirler. Aynı şekilde Yahudi düşünce dünyasında da etik Siyonizm ya da post-Siyonist yaklaşımlar, devletin kutsallığını sorgulamakta ve insan haklarını esas alan yorumlara öncülük etmektedir[^34].

Bu bağlamda, kutsal metinlerin bağlam içinde, sembolik ve alegorik okumalarla ele alınması; politikaya değil, barışa hizmet eden bir teolojik zemin oluşturabilir. Dinlerarası çatışmayı beslemek yerine, kutsal metinlerden ortak etik değerler çıkarılabilir: adalet, merhamet, yaşatma hakkı ve hakikatin peşinde olma gibi.

2. Dinlerarası Diyalog ve Empati Temelli Yaklaşım

Evanjelizm ve Siyonizm eksenli politikalar çoğu zaman “ötekini” dışlayıcıdır. Bu dışlayıcılığa karşı, dinlerarası diyalog yaklaşımları, karşılıklı empati kurmayı ve ortak insani değerlerde buluşmayı önerir[^35]. Papa 2. Jean Paul’ün Kudüs ziyareti, El-Azhar ile Vatikan arasında kurulan ilişkiler, Ortodoks ve Reform Yahudi topluluklarının Filistinli Hristiyanlarla yürüttüğü projeler, bu alanda önemli örneklerdir.

Bu tür diyaloglar, “hak iddiası” temelinde değil, “hak paylaşımı” temelinde yürütülmelidir. Örneğin Kudüs, sadece Yahudilerin ya da Hristiyanların değil, Müslümanların da kutsal şehridir. Dinlerarası empati, bu tür alanlarda sahiplik değil ortaklık fikrini öne çıkarabilir.

Dinî liderlerin siyasi çıkarlar yerine vicdani ve evrensel sorumluluk temelinde söylem geliştirmeleri, barışçıl çözümlerin önünü açacaktır. Bu, aynı zamanda toplumsal kutuplaşmanın azalmasına da katkı sağlayabilir.

3. Akademik ve Sivil Girişimler: Eleştirel Din Sosyolojisi

Teolojik diyalog kadar önemli olan bir diğer boyut, eleştirel akademik çalışmalar ve sivil toplum inisiyatifleridir. Teoloji, sosyoloji, siyaset bilimi ve kültür çalışmaları gibi disiplinlerin bir araya geldiği eleştirel çabalar, bu ittifakın ideolojik temellerini çözümlemeye katkı sunar[^36].

Özellikle din sosyolojisi, kutsal metinlerin toplumsal araçlara dönüştürülme süreçlerini inceleyerek, “ilahî olanın” nasıl “politik olan”a dönüştürüldüğünü açığa çıkarır. Bu, inancın toplumu barıştıran değil, kutuplaştıran bir araç hâline gelmesinin önüne geçebilir.

Sivil toplum ise bu tür akademik üretimleri tabana yayabilir. Barış okulları, kültürler arası müfredatlar, karşılıklı ziyaret ve deneyim programları, ayrışmayı azaltabilir. Aynı zamanda Evanjelik ve Siyonist olmayan dindar kesimlerin sesi duyulabilir hâle gelir.

IX. Sonuç: Tarihsel İttifakın Bugünü ve Geleceği

Evanjelik–Siyonist ittifak, yalnızca bir inanç yakınlığı değil; sosyolojik, politik, kültürel ve psikolojik dinamiklerin iç içe geçtiği bir hegemonya düzenidir. Bu ittifak, hem bireysel bilinçleri hem de uluslararası sistemleri etkileyebilecek kadar güçlüdür. Ancak bu gücün meşruiyeti, ciddi etik ve insani sorunlar doğurmaktadır.

Kutsal metinlerin politik araçlara dönüşmesi, inancı yozlaştırmakta; barış yerine çatışmayı, adalet yerine çıkarcılığı, hakikat yerine manipülasyonu yüceltmektedir. İttifakın savunduğu kıyametçi senaryolar, barışı mümkün değil, imkânsız kılmaktadır.

Oysa insanlık, aynı kutsal metinlerden yola çıkarak bir arada yaşamanın yollarını inşa edebilir. Teolojik çok seslilik, sosyolojik farkındalık, kültürel empati ve siyasal vicdanla donanmış yeni bir din anlayışı mümkündür. Bu, hem Evanjelik hem Siyonist dünyada da mümkün olan bir dönüşümdür. Aksi hâlde inanç, insanlığı kurtaran değil, felakete sürükleyen bir araç olmaya devam edecektir.

Dipnotlar

[^1]: Marsden, G. (2006). Understanding Fundamentalism and Evangelicalism. Eerdmans.

[^2]: Weber, T. (2004). On the Road to Armageddon: How Evangelicals Became Israel’s Best Friend. Baker Academic.

[^3]: Herzl, T. (1896). Der Judenstaat. Leipzig & Wien.

[^4]: Smith, C. D. (2013). Palestine and the Arab-Israeli Conflict. Bedford/St. Martin’s.

[^5]: Gorenberg, G. (2002). The End of Days: Fundamentalism and the Struggle for the Temple Mount. Oxford University Press.

[^6]: Ariel, Y. (2013). An Unusual Relationship: Evangelical Christians and Jews. NYU Press.

[^7]: Genesis 12:1–3; Joshua 1:2–6; Jeremiah 31:31–34.

[^8]: Lindsey, H. (1970). The Late Great Planet Earth. Zondervan.

[^9]: Clark, V. (2007). Allies for Armageddon: The Rise of Christian Zionism. Yale University Press.

[^10]: Spector, S. (2009). Evangelicals and Israel: The Story of American Christian Zionism. Oxford University Press.

[^11]: Wright, N.T. (2005). Simply Christian. SPCK.

[^12]: Brueggemann, W. (2002). The Land: Place as Gift, Promise, and Challenge in Biblical Faith. Fortress Press.

[^13]: Tajfel, H. (1982). Social Identity and Intergroup Relations. Cambridge University Press.

[^14]: Staub, E. (1989). The Roots of Evil: The Origins of Genocide and Other Group Violence. Cambridge University Press.

[^15]: Bar-Tal, D. (2007). “Sociopsychological Foundations of Intractable Conflicts.” American Behavioral Scientist, 50(11), 1430–1453.

[^16]: Eliade, M. (1959). The Sacred and the Profane: The Nature of Religion. Harcourt.

[^17]: Berger, P. (1990). The Sacred Canopy: Elements of a Sociological Theory of Religion. Anchor.

[^18]: Hunter, J. D. (2010). To Change the World: The Irony, Tragedy, and Possibility of Christianity in the Late Modern World. Oxford University Press.

[^19]: Said, E. (1978). Orientalism. Pantheon Books.

[^20]: Martin, W. (1996). With God on Our Side: The Rise of the Religious Right in America. Broadway Books.

[^21]: Peled, Y. (2002). Ethnic Democracy and the Legal Construction of Citizenship: Arab Citizens of the Jewish State. American Political Science Review.

[^22]: Hagee, J. (2007). Jerusalem Countdown: A Warning to the World. FrontLine.

[^23]: Thrall, N. (2017). “Israel’s Separation Policy.” London Review of Books, 39(2).

[^24]: Finkelstein, N. (2003). Image and Reality of the Israel-Palestine Conflict. Verso.

[^25]: Christians United for Israel, Annual Reports, 2010-2020

[^26]: Hoover, S. M. (2006). Religion in the Media Age. Routledge.

[^27]: Kellner, D. (1995). Media Culture: Cultural Studies, Identity and Politics Between the Modern and the Postmodern. Routledge.

[^28]: Marsden, G. (1991). Understanding Fundamentalism and Evangelicalism. Eerdmans.

[^29]: Shaheen, J. G. (2001). Reel Bad Arabs: How Hollywood Vilifies a People. Interlink Publishing.

[^30]: Boyer, P. (1992). When Time Shall Be No More: Prophecy Belief in Modern American Culture. Harvard University Press.

[^31]: B’Tselem (2020). This is Ours – and This, Too: Israeli Settlement Policy in the West Bank.

[^32]: Abu-Nimer, M. (2003). Nonviolence and Peace Building in Islam: Theory and Practice. University Press of Florida.

KAYNAKÇA

• Abu-Nimer, M. (2003). Nonviolence and Peace Building in Islam: Theory and Practice. University Press of Florida.

• Berger, P. (1990). The Sacred Canopy: Elements of a Sociological Theory of Religion. Anchor.

• Boyer, P. (1992). When Time Shall Be No More: Prophecy Belief in Modern American Culture. Harvard University Press.

• B’Tselem (2020). This is Ours – and This, Too: Israeli Settlement Policy in the West Bank.

• Christians United for Israel. (2010–2022). Annual Reports.

• Finkelstein, N. (2003). Image and Reality of the Israel-Palestine Conflict. Verso.

• Hagee, J. (2007). Jerusalem Countdown: A Warning to the World. FrontLine.

• Hoover, S. M. (2006). Religion in the Media Age. Routledge.

• Hunter, J. D. (2010). To Change the World. Oxford University Press.

• Kellner, D. (1995). Media Culture. Routledge.

• Marsden, G. (1991). Understanding Fundamentalism and Evangelicalism. Eerdmans.

• Martin, W. (1996). With God on Our Side. Broadway Books.

• Peled, Y. (2002). Ethnic Democracy and the Legal Construction of Citizenship. APSR.

• Said, E. (1978). Orientalism. Pantheon Books.

• Shaheen, J. G. (2001). Reel Bad Arabs. Interlink Publishing.

• Thrall, N. (2017). “Israel’s Separation Policy.” London Review of Books, 39(2).

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir