Bu yazı dizisinde, araştırmacı Sefa M. Yürükel’in kaleme aldığı kapsamlı metni iki bölüm halinde sizlere sunuyoruz.
Dostluk, insanlık tarihinin en eski ve evrensel sosyal ilişkilerinden biridir. Bireyler arası dayanışma, güven ve bağlılık ekseninde gelişen bu ilişki biçimi, sadece bireysel düzeyde değil, aynı zamanda toplumsal örgütlenme ve kültürel yapıların biçimlenmesinde de önemli bir rol oynamıştır. Antropoloji disiplini, dostluğu yalnızca kişisel bir duygu hâli olarak değil, toplumsal ilişkilerin üretildiği, sürdürüldüğü ve yeniden kurulduğu bir sosyal alan olarak ele alır. Bu bağlamda dostluk, kültürel olarak şekillenen ancak evrimsel kökenleri de bulunan çok boyutlu bir olgudur.
Dostluk, insanlık tarihi boyunca hem bireysel hem de toplumsal düzeyde önemli işlevler üstlenmiştir. Aristoteles’ten modern sosyal bilimcilere kadar birçok düşünür dostluğu tanımlamaya ve anlamlandırmaya çalışmıştır. Antropoloji açısından bakıldığında, dostluk yalnızca bireyler arası duygusal bir bağ olarak değil, aynı zamanda bir sosyal dayanışma biçimi olarak değerlendirilmelidir (Dunbar, R. 1998).
1. Kurumsal çevre
Antropolojik kuramlar, dostluğun sadece bireyler arası gönüllü bir ilişki olmadığını, aynı zamanda sosyal normlar, ritüeller ve kültürel pratikler aracılığıyla şekillendiğini ortaya koyar. Marcel Mauss’un “armağan” kuramı, dostluk ilişkilerinde karşılıklı hediyeler, jestler ve hizmetlerin sadece ekonomik değil, aynı zamanda sosyal ve sembolik değer taşıdığını vurgular (Mauss, 1925). Bu armağan alışverişi, bireyler arasında bağ kurmanın ve bu bağı sürdürmenin önemli bir aracı olarak değerlendirilir.
Evrimsel psikoloji perspektifinde ise dostluk, hayatta kalmayı kolaylaştıran ve grup içi iş birliğini teşvik eden bir strateji olarak görülmektedir. Trivers’ın (1971) “karşılıklı altruizm” kuramına göre, bireyler uzun vadeli fayda elde etmek amacıyla karşılıklı yardımlaşma ilişkileri geliştirirler. Bu kuram, dostluğun yalnızca duygusal değil, pragmatik ve adaptif bir işlevi olduğunu da ortaya koyar. Bu anlamda dostluk, evrimsel süreç içerisinde bireylerin sosyal çevrelerine uyum sağlamasını kolaylaştıran bir sosyal yatırım biçimi olarak değerlendirilebilir.
Bu yüzden, sosyal ağ kuramları, dostluk ilişkilerinin bireylerin sosyal sermayesinin bir parçası olduğunu vurgular. Granovetter’in (1973) “zayıf bağların gücü” kavramı, dostlukların yalnızca yakın çevrede değil, daha geniş sosyal alanlarda da etkili olduğunu ortaya koymuştur. Bu bağlamda dostluk, bilgi, fırsat ve kaynaklara erişimi kolaylaştıran bir ağ unsuru olarak işlev görür. Modern toplumlarda artan bireyselleşme ve dijitalleşme, bu bağların niteliğini dönüştürmüş olsa da, dostluğun sosyal yaşamın merkezindeki konumu değişmemiştir.
2. Dostluğun Evrimsel Temelleri
2.1. Sosyal Bağlar ve Hayatta Kalma
İnsan türü, hayatta kalma ve kaynakları paylaşma ihtiyacının bir sonucu olarak sosyal gruplar hâlinde yaşamaya başlamıştır. Bu bağlamda dostluk, bireylerin ortak savunma ve gıda temini gibi yaşamsal işlevleri yerine getirmek amacıyla kurdukları iş birliği temelli ilişkiler olarak evrilmiştir. Avcı-toplayıcı topluluklarda bireyler arasındaki dostluklar, grupla uyum içinde hareket etmeyi kolaylaştırmış ve topluluğun geneli açısından avantaj sağlamıştır (Tooby & Cosmides, 1992).
Bu evrimsel süreçte sosyal bağların gelişimi, yalnızca pragmatik işlevlere değil, aynı zamanda duygusal bağların kurulmasına da katkı sağlamıştır. Dostluk, bireylerin grup içindeki statüsünü güçlendiren ve sosyal desteği sürdüren bir unsur olarak işlev görmüştür. Sosyal ilişkilerde güvene dayalı bağlar kurmak, bireyin hem psikolojik hem de fiziksel açıdan daha sağlıklı olmasını mümkün kılmıştır (Dunbar, 1998).
Modern insanın sosyalleşme ihtiyacı, evrimsel olarak kök salmış bu temel güdülerin bir devamı niteliğindedir. Her ne kadar günümüz toplumlarında dostlukların biçimi değişmiş olsa da, bu ilişkilerin temelinde yatan karşılıklı destek, güven ve sadakat gibi değerler, insanın biyolojik ve psikolojik ihtiyaçlarına doğrudan yanıt vermektedir. Bu bağlamda dostluk, evrimsel sürekliliği olan bir sosyal adaptasyon biçimi olarak değerlendirilebilir.
2.2. Karşılıklılık ve Güven
Evrimsel biyolog Robert Trivers’ın “karşılıklı altruizm” kuramına göre, bireyler uzun vadede karşılık alacaklarını düşündükleri davranışlarda bulunurlar (Trivers, 1971). Bu kuram, dostluk ilişkilerinin temelinde yatan “karşılıklılık” ilkesini açıklamada oldukça işlevseldir. İnsanlar, kendilerine destek olan bireyleri hatırlar ve benzer koşullarda bu desteği karşılamaya eğilimlidirler. Bu karşılıklı beklenti, dostluk ilişkilerini uzun süreli ve güvene dayalı hâle getirir.
Dostluk ilişkilerinde güvenin sağlanması, zaman içinde inşa edilen bir süreçtir. Ortak deneyimler, zorlukların birlikte aşılması ve dürüst iletişim bu güvenin temellerini oluşturur. Antropolojik bulgular, birçok ilkel toplumda dostlukların ritüel ya da sembolik eylemlerle “güvence altına” alındığını göstermektedir. Bu tür eylemler, bağın kalıcılığını sağlamaya yönelik stratejilerdir (Mauss, 1925).
Güvenin bozulması ise dostluğun temel yapısını zedeler. Evrimsel açıdan değerlendirildiğinde, güvenin ihlali birey için hem sosyal statü kaybı hem de kaynaklardan dışlanma riskini beraberinde getirir. Bu nedenle dostluk ilişkilerinin evrimsel sürekliliği, güven mekanizmasının sürdürülebilirliğine bağlıdır. Bugün dahi bu mekanizma; sözleşmelerle değil, çoğunlukla karşılıklı sadakat ve ahlaki normlarla korunmaktadır.
3. Kültürel Antropoloji Perspektifiyle Dostluk
3.1. Farklı Kültürlerde Dostluğun Tanımı
Dostluk, her toplumun kültürel kodlarına göre şekillenen dinamik bir ilişkidir. Antropolojik saha çalışmaları, farklı kültürlerde dostluğun tanımının, bireyin kimliği ve toplumsal rolleriyle iç içe geçtiğini ortaya koymaktadır (Allan, 1996). Örneğin Latin Amerika kültürlerinde dostluk, sık temas ve açık duygusal paylaşımla tanımlanırken; Anglo-Sakson toplumlarda bireysel sınırlara saygı çerçevesinde gelişmektedir.
Doğu Asya kültürlerinde ise dostluk, genellikle hiyerarşik yapıların içinde konumlanmakta ve sosyal sorumluluklarla bütünleşmektedir. Japon toplumundaki “nakama” kavramı, yalnızca arkadaşlığı değil, aynı zamanda grup sadakatini ve sosyal görev bilincini de ifade eder (Yamamoto, 2011). Bu durum, bireyin dostluk ilişkilerinde yalnızca kişisel tercihlere değil, toplumsal beklentilere de bağlı kaldığını göstermektedir.
Bununla birlikte küreselleşme süreci, dostluk tanımlarını homojenleştirme eğilimi taşımaktadır. Dijitalleşme ve kültürel etkileşimler, farklı coğrafyalarda dostluk ilişkilerini benzer biçimlerde şekillendirmeye başlamıştır. Ancak kültürel arka plan, bireylerin dostluk kurma biçimlerini hâlâ büyük ölçüde belirlemektedir.
3.2. Ritüel ve Sosyal Pratikler
Antropolojik literatür, dostluk ilişkilerinin genellikle belirli sosyal pratikler aracılığıyla kurulduğunu ve sürdürüldüğünü belirtmektedir. Ortak yemekler, hediyeleşme, birlikte vakit geçirme gibi eylemler, dostluğun görünür ve pekiştirici unsurlarıdır (Mauss, 1925). Bu tür davranışlar, sadece bireyler arası değil, aynı zamanda toplumlar arası bağların da yapıtaşlarıdır.
Birçok kültürde ritüel nitelikli eylemler, dostluk bağlarını resmileştiren araçlar olarak kullanılır. Örneğin Afrika’daki bazı etnik gruplarda “kan kardeşliği” uygulaması, biyolojik olmayan bireyler arasında kalıcı bir bağ kurulmasına olanak tanımaktadır. Bu tür uygulamalar, dostluğu yalnızca duygusal değil, sosyal olarak da bağlayıcı bir ilişki hâline getirir (Turner, 1969).
Modern toplumlarda bu ritüeller yerini farklı uygulamalara bırakmıştır. Doğum günleri, mezuniyet törenleri ya da sosyal medya etkileşimleri, dostluk ilişkilerinin günümüzdeki sembolik göstergeleri olarak işlev görmektedir. Antropolojik bakış açısıyla bu geçiş, dostluğun formel yapısında bir dönüşümü değil, kültürel araçlar aracılığıyla yeni biçimlerde sürdürülmesini ifade etmektedir.
Kaynakça
- Allan, G. (1996). Kinship and Friendship in Modern Britain. Oxford University Press.
- Antonucci, T. C., & Akiyama, H. (1987). Social networks in adult life and a preliminary examination of the convoy model. Journal of Gerontology, 42(5), 519–527. https://doi.org/10.1093/geronj/42.5.519
- Baym, N. K. (2010). Personal Connections in the Digital Age. Polity Press.
- Carstensen, L. L. (1992). Social and emotional patterns in adulthood: Support for socioemotional selectivity theory. Psychology and Aging, 7(3), 331–338. https://doi.org/10.1037/0882-7974.7.3.331
- Dunbar, R. I. M. (1998). The social brain hypothesis. Evolutionary Anthropology: Issues, News, and Reviews, 6(5), 178–190. https://doi.org/10.1002/(SICI)1520-6505(1998)6:5<178::AID-EVAN5>3.0.CO;2-8
- Granovetter, M. (1973). The strength of weak ties. American Journal of Sociology, 78(6), 1360–1380. https://doi.org/10.1086/225469
- Hartup, W. W. (1996). The company they keep: Friendships and their developmental significance. Child Development, 67(1), 1–13. https://doi.org/10.2307/1131681
- Mauss, M. (1925). The Gift: The Form and Reason for Exchange in Archaic Societies (I. Cunnison, Trans.). Routledge (Original work published in 1925).
- Putnam, R. D. (2000). Bowling Alone: The Collapse and Revival of American Community. Simon & Schuster.
- Tooby, J., & Cosmides, L. (1992). The psychological foundations of culture. In J. H. Barkow, L. Cosmides, & J. Tooby (Eds.), The Adapted Mind: Evolutionary Psychology and the Generation of Culture (pp. 19–136). Oxford University Press.
- Trivers, R. L. (1971). The evolution of reciprocal altruism. The Quarterly Review of Biology, 46(1), 35–57. https://doi.org/10.1086/406755
- Turner, V. (1969). The Ritual Process: Structure and Anti-Structure. Aldine Transaction.
- Yamamoto, T. (2011). The cultural construction of friendship in Japan. Asian Journal of Social Psychology, 14(1), 1–11. https://doi.org/10.1111/j.1467-839X.2010.01323.x