Genç yaşlarda okuduğum bir romanda, Alexandre Dumas’nın kaleme aldığı Siyah Lale adlı kitapta geçen o esrarengiz çiçeği hiç unutmam. Bir gün gerçekten siyah bir çiçekle karşılaşacağımı sanmazdım. Ama meğer, yıllar sonra, Şanlıurfa’nın bir köşesinde, Halfeti’de siyah bir gül gerçekten varmış. Göbeklitepe, Karahantepe ve “Taş Tepeler” adı altında toplanan 12 gizemli arkeolojik alanıyla Şanlıurfa, insanlık tarihinin başladığı topraklar olarak zaten başlı başına bir mucizeydi. Meğer bu tarihsel derinliğin içinde doğa da kendi mucizesini saklıyormuş. Bilmeyenler için anlatmak isterim: Türkiye’nin güneydoğusunda, sessiz ama büyüleyici bir güzellik olan Halfeti’de, sadece oraya özgü siyah bir gül açıyor.
Şanlıurfa’nın saklı cennetlerinden biri olan Halfeti, Fırat Nehri’nin kıyısına usulca yaslanmış, sular altında kalmış taş evleriyle ve dingin atmosferiyle ziyaretçilerini zamanda bir yolculuğa çıkarıyor. Ama bu eski kentin kalbinde, yalnızca burada yetişen, başka hiçbir yerde aynı şekilde var olamayan bir sır saklı: siyah gül.
Halfeti’nin siyah gülü, ilk bakışta neredeyse masalsı bir görünüme sahip. Tomurcuk halindeyken neredeyse zift gibi siyah olan bu çiçek, açıldıkça koyu bordo tonlarına geçse de, bazıları açıldıktan sonra bile siyah rengini korumaya devam edebiliyor. Bu sıra dışı renk, Halfeti’nin eşsiz mikroklima ikliminden ve kireçli topraklarından kaynaklanıyor. Aynı tür başka bir yere dikildiğinde rengini kaybedip bordo ya da kırmızıya dönüyor. Kısacası bu çiçek, toprağına sadık bir güzellik.
Siyah gül yılın yalnızca iki döneminde çiçek açıyor. En büyüleyici zamanı ise hiç kuşkusuz Mayıs ayı. Baharın ortasında tomurcuklanıp siyah kadife gibi açan bu güller, Halfeti’nin sokaklarına ve bahçelerine gizemli bir hava katıyor. Yılın ikinci açma dönemi ise sonbaharda, genellikle Eylül sonu ile Ekim ortası arasında yaşanıyor. Ancak ilkbahar çiçekleri her zaman daha gösterişli ve renk açısından daha doygun oluyor.
Gül sadece botanik bir merak unsuru değil, aynı zamanda Halfeti halkı için güçlü bir simge. Aşkı, kaybı ve sabrı anlatıyor. Yıllar içinde bu güle pek çok efsane, şiir ve hikâye yüklenmiş. Belki de bu yüzden sadece bir çiçek olarak değil, bir duygunun, bir kültürün, bir bekleyişin ifadesi olarak da görülüyor.
Yılın tam da bu zamanında, Mayıs güneşiyle birlikte açan Halfeti’nin siyah gülü, sadece gözle değil kalple hissedilen bir güzellik. Onu görmek için yollara düşen binlerce insan, bu nadide çiçeğin gölgesinde biraz hüzün, biraz hayranlık buluyor. Çünkü bu gül, sıradan bir çiçek değil; Halfeti’nin kalbinden kopup gelen bir şiir gibi.