‘Sarı Hoca’ya Reva Görülen Eziyet Ve Yaşlılık Hakkı

İstanbul, 29 Eylül 2025

Sosyolog Dr. İsmail Beşikçi, 1939 doğumlu, ömrünün önemli bir kısmını inandığı değerler
uğruna hapishanelerde geçirmiş, ağır bedeller ödemiş bir bilge sosyologdur. Onun çağdaşı
olmak, sohbet edip şahsen tanımak harika bir şey.


‘Sarı Hoca’ lakabıyla milyonlarca insanın gönlünde taht kuran bu saygıdeğer ismin bugün,
adını taşıyan vakıf tarafından uygulanan yoğun ve bitmek bilmeyen etkinlik programları,
artık vicdanları yaralayan bir duruma işaret etmektedir.
86 yaşındaki bu değerli insanın fiziksel sınırlarını zorlayan bu tempoya, insani konfor ve
saygı çerçevesinde acilen son verilmelidir.


27 Eylül 2025 günü ekranlara şöyle bir haberler düştü:

“İsmail Beşikçi Diyarbakır’da hastaneye kaldırıldı ”
“Fenalaşan İsmail Beşikçi hastaneye kaldırıldı ”
“Dicle Üniversitesi Hastanesi’nden İsmail Beşikçi açıklaması ”

“Fenalaşan İsmail Beşikçi kaldırıldı ”
“Dicle Üniversitesi Hastanesinden Beşikci’nin sağlık durumuna ilişkin açıklama”


Yaşlılık ve yaşam konforu hakkı
Yaşlılık, biyolojik kapasitelerin doğal olarak azaldığı bir dönemdir. 86’li yaşındaki bir bireyin
yaşam kalitesi, dinlenme, düzenli uyku ve stresin minimize edilmesi ile doğrudan ilişkilidir.
Dr. Beşikçi’ye reva görülen bu tempo, kabul edilemez bir sağlık riski taşımaktadır.
Bir saatlik dahi olsa uçak yolculuğu, yaşlı bir bedende basınç değişimlerine bağlı yorgunluk
ve dolaşım stresi riskini artırır. Jetlag etkisi sadece zaman dilimi farkından değil, yolculuğun
getirdiği genel fiziksel ve zihinsel yükten kaynaklanır. 86 yaşında birinin bu yorgunluğu ‘gün
aşırı’ taşıması, kronik bir tükenmişlik sendromuna ve bağışıklık sisteminin zayıflamasına yol
açar.


Paneller, kitap fuarları ve özellikle karanlık salonlarda saatlerce süren film gösterimleri, yaşlı
bir insanın göz sağlığını, uyku düzenini ve genel bilişsel dayanıklılığını olumsuz etkiler. Bu,
aktivizm değil, değerli bir ömrün son demlerine yapılan bir eziyettir.
Yaşlı bireylerin seyahatlerinde, tıbbi destekli refakat, kesintisiz dinlenme imkânı,
kişiselleştirilmiş beslenme ve zorunlu olmayan tüm seyahatlerden muafiyet temel insani
haklardır. Dr. Beşikçi’nin bedensel yetersizliği göz önüne alındığında, bu gereklilikler lüks
değil, hayati zorunluluklardır.
Yaşayan değerlere saygı nerede kaldı?

Bir insanın fikirlerini ve mirasını yaşatmak, o insanın bedensel ve ruhsal huzurunu hiçe saymak
anlamına gelmemeli.
Vakıf, Dr. Beşikçi‘nin inançları uğruna ödediği ağır bedelleri kendine meşruiyet zemini
yaparken, onun güncel biyolojik gerçekliğini tamamen görmezden gelmektedir. ‘Kimse bunu
biyolojik babasına yapmaz’
şeklindeki haklı sitemler, yöneticilerin bu konudaki
duyarsızlığını ve empati eksikliğini açıkça ortaya koymaktadır.
Bir vakfın kurucusuna karşı en temel sorumluluğu, ona güvenli, huzurlu ve saygın bir yaşam
ortamı sunmaktır. Oysa mevcut tablo, onu bir ‘tanıtım aracı’ gibi tüketme eğiliminde
olduğunu düşündürmektedir.


Dr. Beşikçi’yi sürekli şehir şehir dolaştırmak yerine, kendisinin daimi bir mekânı olmalı,
sevenleri ve gönüldaşları gelip onu orada ziyaret edebilmelidir. Bu, hem ona insani bir konfor
sağlar hem de ona duyulan sevgi ve saygının daha derin ve anlamlı bir şekilde ifade
edilmesine olanak tanır. Sarı Hoca’nın fikirleri, zorlu seyahatlere mecbur bırakılmadan da
milyonlara ulaşabilir. Etkinliklere telekonferans ile bağlanmak, video mesajlar ile etkinliklere
mesaj verip dâhil olmak teknolojik olarak mümkünken 86 yaşında bir yaşlıyı bir tempoya
dâhil etmek tartışmaya açık bir konudur diye düşünüyorum.
Dr. İsmail Beşikçi’nin bedeni, onurla taşıdığı davasının son kurbanı olmamalıdır. Vakıf
yöneticileri, bilgenin bıraktığı mirasa sahip çıkmadan önce, bilgenin kendisine, yaşlılık
hakkına ve insani konforuna sahip çıkmak zorundadır. Bu, sadece bir vefa borcu değil, aynı
zamanda temel bir insanlık görevidir.
Bu durum, hepimizin ‘yaşlılara nasıl davranmalıyız?’ sorusunu yeniden sormasını gerektiren,
vicdanları rahatsız eden derin bir ahlaki sorundur.
Bu ağır eleştirilerin temelinde, Dr. İsmail Beşikçi Vakfı yöneticilerinin kişisel kusurları değil,
tamamen kollektif bir çabanın ürünü olan faydalı faaliyetleri gerçekleştirme telaşında
bilmeden gösterdikleri bir hassasiyet eksikliği yatmaktadır.


Amacım, vakıf yöneticilerini şahsi olarak suçlamak değil; aksine, büyük bir saygıyla
kurucunuzun adını yaşatma çabanızın, onun bedensel sağlığı ve insani konforu pahasına
olmaması gerektiği konusunda bir farkındalık yaratmaktır. Bu noktaya kadar olan yoğun
programın yaşlılık biyolojisinin sınırlarını zorladığının farkında olmamanız bir yere kadar
anlaşılabilir. Ancak bu andan itibaren, ‘Sarı Hoca”nın yaşam kalitesini merkeze koyan bir
planlama yapacağınıza ve değerli bilim insanına gereken insani saygıyı göstereceğinize olan
inancımız tamdır.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir