Talat Paşa’dan Atatürk’e

Türk Modernleşmesinin Sürekliliği ve Güncel Saldırılara Karşı Tarihî Duruş

Osmanlı Devleti’nin çöküş sürecinde tarih sahnesine çıkan İttihat ve Terakki Cemiyeti, modern Türk tarihinin dönüm noktalarından birini teşkil eder. Bu cemiyetin önde gelen simalarından biri olan Talat Paşa, sadece Osmanlı’nın son yıllarında değil, aynı zamanda Cumhuriyet’in kurucu değerlerinin oluşumunda da dolaylı ama etkili bir rol oynamıştır. Talat Paşa’nın devlet adamlığı,  devrimciliği ve özellikle Türk milliyetçiliği fikrini kurumsallaştırma çabaları, Mustafa Kemal Atatürk ile ortak vizyonlar barındırmaktadır.

Mustafa Kemal Atatürk’ün gençlik yıllarından itibaren içinde bulunduğu entelektüel çevreler, doğrudan veya dolaylı olarak İttihat ve Terakki’nin ideolojik yansımalarıyla şekillenmiştir. Her ne kadar Atatürk, siyasi çizgi olarak İttihatçılıktan zamanla uzaklaşmış olsa da, özellikle merkeziyetçi yönetim anlayışı, sekülerleşme eğilimleri ve eğitim devrimleri konusunda İttihatçı mirası büyük ölçüde devralmıştır. Bu noktada Talat Paşa’nın rolü, sadece tarihsel bir şahsiyet olarak değil, Cumhuriyet’in ideolojik hazırlık sürecine etkisi bakımından da ayrıca önemlidir.

1. Talat Paşa Kimdir? Hayatı ve Mücadelesi

Talat Paşa, 1874 yılında Edirne’de doğmuştur. Genç yaşta memuriyet hayatına giren Talat, burada Osmanlı’nın çürümüş idari yapısını gözlemleyerek siyasal alanda değişimin zorunluluğunu idrak etmiştir. Bu düşünsel altyapıyla Jön Türk hareketine katılmış ve kısa sürede İttihat ve Terakki Cemiyeti’nin öncü kadrosuna yükselmiştir¹.

1908 Devrimi ile birlikte II. Meşrutiyet’in ilanında büyük rol oynayan Talat Paşa, daha sonra İçişleri Bakanı ve 1917’de Sadrazam olmuştur. Devletin merkezî otoritesini güçlendirme, eğitim devrimlerini yaygınlaştırma ve Türk kimliğini inşa etme çabaları onun başlıca politikaları arasında yer almıştır. Her ne kadar savaş yıllarının zor koşulları altında kararlar almış olsa da, birçok tarihçi onun devletin bekası için çalıştığını ve modernleşme yolunda önemli adımlar attığını kabul eder².

Talat Paşa’nın Almanya’daki suikast sonucu 1921’de hayatını kaybetmesi, sadece bir siyasi cinayet değil; Türk modernleşmesinin de bir nevi entelektüel darbe alması olarak değerlendirilebilir. Zira onun merkezdeki devrimci çizgisi, Mustafa Kemal’in Cumhuriyet’teki merkeziyetçi devlet anlayışına güçlü bir zemin hazırlamıştır.

2. Atatürk ile Ortak Noktalar: Modernleşme ve Merkezileşme

Talat Paşa ve Mustafa Kemal Atatürk kısmen farklı dönemde aktif olmuşlarsa da, modernleşme konusundaki bakış açıları büyük oranda örtüşmektedir. Özellikle eğitim politikaları, kadın haklarının gelişimi ve bürokraside liyakatin sağlanması konusunda her iki liderin de benzer hedefler güttüğü görülür. Talat Paşa’nın öncülüğünde kurulan maarif sistemi, Atatürk döneminde Tevhid-i Tedrisat ile kurumsallaşmıştır³.

Merkezileşme politikaları da bir başka ortak noktadır. Talat Paşa’nın vilayetlerdeki yerel otoriteleri dengelemek ve merkezin gücünü arttırmak adına uyguladığı devrimci politikalar, Atatürk tarafından Cumhuriyet’in ilk yıllarında daha da sistematik hâle getirilmiştir. Özellikle tek partili dönemde uygulanan idari devrimlerin  kökeni, İttihat ve Terakki’nin devlet örgütlenmesine dayanmaktadır.

İdeolojik olarak da milliyetçilik vurgusu, Talat Paşa’da Türkçülük ekseninde şekillenirken, Atatürk’te bu düşünce daha kapsayıcı bir ulus-devlet formuna evrilmiştir. Ancak ikisinin de ortak amacı Türk milletinin çağdaşlaşması ve bağımsızlığı olmuştur.

3. Atatürk ve Talat Paşa Arasındaki İlişki

Mustafa Kemal Atatürk, Talat Paşa ile doğrudan yoğun bir siyasi mesaisi olmamış olsada,  İttihat ve Terakki’nin 1908 sonrası siyasi ortamında yetişmiş ve bu atmosferin entelektüel mirasını devralmıştır. Atatürk’ün Balkan Savaşları sonrası Osmanlı’nın kurtuluş reçetesi olarak askerî ve bürokratik devrimlere yönelmesi, Talat Paşa ile benzer bir stratejik bakış açısını yansıtır⁴.

Talat Paşa, Atatürk’ü her zaman zekâsı ve askerî dehasıyla takdir etmiş; onun genç yaşta ordu içinde yükselmesini desteklemiştir. Aralarındaki bu mesafeli ama karşılıklı saygıya dayanan ilişki, Kurtuluş Savaşı sürecinde daha da anlam kazanmıştır. Atatürk, Talat Paşa’nın ölüm haberini alır almaz yakın çevresine: onun Türk milleti için büyük bir kayıp olduğunu ifade etmiştir.

Her ne kadar Atatürk daha sonra İttihatçı geçmişle arasına görece ve kısmen siyasi mesafe koymuşsa da, Cumhuriyet’in ilk on yılında uygulanan birçok devrim, Talat Paşa döneminde temelleri atılmış projelerin bir devamı niteliğindedir. Bu da aralarındaki ilişkiyi sadece tarihî değil, yapısal bir bütünlük içine oturtur.

4. Talat Paşa’nın Türk Milleti İçin Önemi

Talat Paşa, Türk milletinin modern anlamda örgütlenmesini sağlayan kadronun lider isimlerinden biri olarak anılmalıdır. Onun, farklı etnik yapıların hâkim olduğu çok uluslu bir devleti, millî bir yapıya dönüştürme çabaları bugün hâlâ etkisini sürdüren bir paradigma yaratmıştır. Bu, milletin kolektif hafızasında önemli bir yer tutar.

Eğitim alanında yaptığı yatırımlar, dil birliği çalışmaları ve Türkçülük fikrinin kurumsallaştırılması, halkı modernleşme sürecine entegre etme çabasının temel yapıtaşlarını oluşturmuştur. Onun “millet” tanımı, dinî değil kültürel kimlik üzerinden şekillenmiş ve bu anlayış Cumhuriyet’in laik temellerine ilham vermiştir⁵.

Tüm bu nedenlerle Talat Paşa sadece Osmanlı’nın değil, aynı zamanda Cumhuriyet’in de yapıtaşlarından biri olarak değerlendirilmelidir. Onun anısı, siyasi kavgaların aracı yapılmak yerine, tarihsel bağlamı içinde saygıyla anılmalıdır.

5. TBMM’de Sözde Soykırım Tartışmaları ve Tarih İhaneti

Son yıllarda TBMM çatısı altında bazı milletvekillerinin, 1915 olaylarına dair kullandığı “soykırım” söylemi, sadece tarihsel gerçekliğe değil, aynı zamanda Türk milletine açık bir hakarettir. Bu vekillerin, kendi devletinin arşivlerini ve bağımsız tarihçilerin verilerini görmezden gelerek Batı’nın dayattığı terminolojiye teslim olması, millet vicdanında onarılması güç bir yara açmıştır.

Özellikle CHP Parti Meclisi üyelerinden bazı isimlerin ve ayrılıkçı örgütle ideolojik bağları açık olan bazı milletvekillerinin, Talat Paşa’yı doğrudan “soykırım suçlusu” gibi göstermeye çalışması; sadece Talat Paşa’ya değil, Türkiye Cumhuriyeti’ne, Türk milletine, Anayasaya ve bizzat Atatürk’ün kurucu mirasına yönelik sistematik bir saldırıdır. Bu tavır, tarih bilgisinden yoksun bir cehaletin değilse bile, bilinçli bir siyasi sabotajın ürünüdür. Talat Paşa’yı TBMM çatısı altında hedef göstermek, aslında Cumhuriyet’in millî karakterini ve kurucu değerlerini sorgulamaya kalkmaktır.

Bu tür açıklamalar, yalnızca ideolojik bir düşmanlık değil, aynı zamanda hukukî ve ahlaki olarak da kabul edilemez niteliktedir. Bu eylemler, “Anayasa’nın ilk dört maddesinde” yer alan devletin bölünmez bütünlüğüne, resmî diline, bayrağına ve tarihsel temellerine doğrudan tehdittir. Bu tür söylemlerin hem Türk Ceza Kanunu’nun “devletin temel organlarına karşı hakaret” ve “halkı kin ve düşmanlığa tahrik” başlıklı hükümleri uyarınca hukuken; hem de kamuoyu vicdanında siyaseten cezalandırılması elzemdir.

Daha da vahimi, bu açıklamalara karşı iktidar partisinin sergilediği duyarsızlık ve pasifliktir. Bu konuda bir CHP yöneticisinin ya da TBMM de ayrılıkçı bir milletvekilinin, bir dönem başbakanlık yapmış (sadrazam olmuş), Türk milliyetçiliğinin kurumsal temellerini atmış Talat Paşa’ya alenen saldırmasına karşı, Meclis teki bazı milletvekilleri dışında veya yürütmenin hiçbir kurumsal refleks göstermemesi; milletin tarihsel hafızasıyla alay etmekten farksızdır. Bu sessizlik, sadece bir şahsiyetin değil; Türk tarihinin, devlet aklının ve millî kimliğin itibarına da sessizce ihanet anlamına gelmektedir.

6. Talat Paşa’yı Savunmayan, Atatürk’ü ve Türkiye Cumhuriyeti’ni Savunamaz

Tarihi, bütünlüğü içinde anlamak; kişileri dönemin bağlamında değerlendirmek gerekir. Talat Paşa, sadece Osmanlı Devleti’nin son döneminde değil, doğrudan Türkiye Cumhuriyeti’nin kurucu zihniyetinde de etkili olmuş bir şahsiyettir. Atatürk’ün liderliğinde yükselen Cumhuriyet ideolojisi, pek çok yönüyle Talat Paşa’nın ve İttihat-Terakkinin fikirsel devrimci altyapısı üzerinde yükselmiştir. Bu nedenle Talat Paşa’ya yöneltilen sistematik saldırılar, yalnızca bir kişiliğe değil; Atatürk’e, Cumhuriyet’e ve Türk milletine yöneltilmiş çok katmanlı bir saldırıdır.

Atatürk ile Talat Paşa arasında ki  ilişkiler, karşılıklı güvene ve saygıya dayalı bir çerçevede gerçekleşmiştir. İki lider arasında özellikle 1. Dünya Savaşı sonrası gelişen yazışmalar, Talat Paşa’nın yurtdışında bulunduğu dönemde Atatürk’le doğrudan temas kurmaya çalıştığı ve ona güven duyduğu yönündeki belgelerle sabittir⁶. Atatürk de, Talat Paşa’nın suikast sonucu şehit edilmesinden sonra derin bir üzüntü yaşamış, onun Türk milleti için taşıdığı değeri çevresindekilere açıkça dile getirmiştir. Bu iki lider, farklı dönemlerde de olsa aynı hedefe – bağımsız, çağdaş ve güçlü bir Türk devleti kurma idealine – hizmet etmiştir.

Dolayısıyla bugün bazı çevrelerin Talat Paşa’ya yönelik suçlayıcı söylemleri, aslında Atatürk’ün tarihsel misyonunu da sorgulamaya yöneliktir. Şunu açıkça ifade etmek gerekir: Talat Paşa’yı savunmayan, onun tarihsel rolünü tanımayan veya onu aşağılayan hiç kimse, Atatürk’ü ya da Türkiye Cumhuriyeti’ni samimiyetle savunduğunu iddia edemez. Çünkü Atatürk, Talat Paşa’nın bıraktığı devrimci fikirsel mirasın en güçlü uygulayıcısı; onu çağın ihtiyaçlarına göre sistemleştiren lideridir. Bu mirası yok saymak, Cumhuriyet’in temellerini inkâr etmektir.

7. İttihatçılıktan Kemalizme: Talat Paşa’nın Atatürk ile Birlikte Yürüttüğü Kurucu Zihniyet

İttihat ve Terakki Cemiyeti’nin ideolojik temelleri, Tanzimat’tan beri süregelen Osmanlı modernleşmesinin bir devamı olarak şekillenmiş; ancak bu ideolojinin pratiğe dökülmesinde en etkili siyasi şahsiyetlerden biri Talat Paşa olmuştur. Talat Paşa’nın merkezîleşmiş bir devlet yapısı, laik eğitim sistemi ve Türk kimliğine dayalı bir ulus inşası yönündeki çabaları, Cumhuriyet’in kuruluş sürecine doğrudan etki etmiştir. Mustafa Kemal Atatürk’ün bu dönemdeki politik ve bürokratik gelişmeleri yakından takip ettiği ve bu zihinsel dönüşümden etkilendiği açıktır⁷. Dolayısıyla İttihatçılıktan Kemalizme geçiş, bir kopuş değil; tarihsel bir süreklilik olarak değerlendirilmelidir.

Talat Paşa ile Atatürk arasındaki kurucu zihniyet ortaklığı, özellikle devletin modern kurumlarla yeniden yapılandırılması fikrinde somutlaşır. Her iki lider de eğitimin laikleştirilmesini, bürokrasinin ehliyet esasına göre şekillendirilmesini ve dinin devlet işlerinden ayrılmasını bir zorunluluk olarak görmüştür⁸. Talat Paşa döneminde başlayan millî iktisat politikaları, kültürel asimilasyon değil, kalkınmacı ve entegrasyoncu bir perspektif taşımakta; bu yönüyle Cumhuriyet’in “Devletçilik” ilkesiyle de örtüşmektedir. Atatürk’ün inkılaplarının birçoğu, İttihatçı kadroların başlattığı devrim hamlelerinin devamı niteliğindedir⁹. Bu bağlamda Talat Paşa, sadece bir öncül değil, aynı zamanda Kemalist ideolojinin taşıyıcısı olan bir mirasın kurucusudur.

Bu ortak zihniyet, sadece pratik devrimlerde değil, aynı zamanda tarih yazımında da kendini gösterir. Atatürk’ün millî tarih ve dil tezleri, İttihatçı dönemde ortaya atılan Türkçülük fikrinin bilimsel temellere oturtulmuş hâlidir. Talat Paşa’nın ümmet ideolojisinden  kurtulup  “millî bir bilinç oluşturma” çabası, Atatürk’ün “muasır medeniyetler seviyesine çıkma” hedefiyle birleşerek kurucu bir ideolojiye dönüşmüştür¹⁰. Bu nedenle Talat Paşa’yı yalnızca Osmanlı’nın son dönemine ait bir siyasetçi olarak değil, Türkiye Cumhuriyeti’nin zihinsel altyapısını kuran siyasi şahsiyetlerden biri olarak görmek gerekir. Onun mirasını anlamak, Kemalizm’in toplumsal ve tarihsel kaynaklarını daha derinlikli kavramayı mümkün kılar.

8. Talat Paşa ve Ermeni Tehciri: Soykırım Suçlamalarına Karşı Tarihsel ve Hukuksal Bir Değerlendirme

Talat Paşa’ya yöneltilen “soykırım” suçlamaları, hem tarihsel belgeler hem de hukuki değerlendirmeler açısından mesnetsiz, düşmanca ve karşı devrimci ideolojik arka plana sahip iddialardır. 1915’te alınan tehcir kararı, Osmanlı Devleti’nin varlığına kasteden Ermeni isyanlarının artması, Doğu cephesinde Ruslarla işbirliği yapılması ve iç güvenliğin tehdit altına girmesi nedeniyle, savaş hukuku çerçevesinde alınmış zorunlu bir tedbirdir¹¹. Bu karar, ne bir etnik temizlik amacı taşımakta ne de sistematik bir imhaya yöneliktir. Bunu destekleyen en önemli belgelerden biri, 1924 yılında Bükreş’te düzenlenen Taşnak Kongresi’nde okunan Ermenistan’ın ilk başbakanı Ohanes Kaçaznuni’nin raporudur. Kaçaznuni, “biz emperyalistlere inandık, Osmanlı’ya ihanet ettik, onlar ise yalnızca vatanlarını savundu” diyerek Ermeni siyasetinin sorumluluğunu açıkça kabul etmiştir¹².

Tehcirin uygulanış biçimi de bu kararın bir “soykırım” değil, zorunlu iskan değişikliği olduğunu ortaya koyar. Talat Paşa, tehcirin ardından Anadolu’ya gönderilen Ermenilerin güvenliği, iaşesi ve yerleşimi için özel emirler yayınlamış; ayrıca savaş sona erdiğinde geri dönüşlerin sağlanması için düzenlemeler yapılmıştır. 1918’de alınan geri dönüş kararı, Osmanlı arşivlerinde açıkça belgelenmiş olup, bir “imha” politikasının varlığını kesin biçimde çürütmektedir¹³. Ayrıca, 1948 tarihli Birleşmiş Milletler Soykırım Sözleşmesi’nde yer alan “soykırım” tanımı uyarınca, Osmanlı’nın Ermenilere yönelik uygulamaları bu kategoriye girmemektedir. Uluslararası hukukta savaş ve iç karışıklık dönemlerinde uygulanan iskan değişiklikleri, zorunlu bir güvenlik önlemi olarak tanımlanır ve bu bağlamda hukuki meşruiyeti vardır¹⁴.

Bugün birçok akademisyen ve tarihçi, Osmanlı Devleti’nin Ermenilere yönelik uygulamalarının savaşın zorunlu koşullarında alınmış güvenlik önlemleri olduğunu kabul etmektedir. Özellikle Justin McCarthy, Bernard Lewis, Stanford Shaw gibi batılı tarihçiler de bu bağlamda Talat Paşa’nın soykırım suçlamalarıyla ilişkilendirilemeyeceğini belirtmiştir. Bu nedenle, tarihsel gerçekliğe dayanmayan emperyalizm destekli politik bir suçlama olan “soykırım” nitelemesi, ne hukuki ne de akademik anlamda geçerlidir. Talat Paşa’nın liderliğinde alınan tehcir kararı, Osmanlı’nın varlığını koruma refleksiyle sınırlı ve dönemin savaş hukukuna uygun bir uygulamadır.

SONUÇ

Talat Paşa, sadece Osmanlı’nın son döneminin değil, Cumhuriyet’in hazırlık sürecinin de kilit şahsiyetlerinden  biridir. Onun hayatı, mücadeleleri ve devrimleri, Mustafa Kemal Atatürk’ün kurduğu yeni Türkiye’nin zeminini oluşturmuştur. Bundan dolayıda Talat Paşa’yı anlamak, Atatürk’ü daha iyi kavramaktır.

Günümüzde bazı siyasilerin Talat Paşa’yı hedef alan söylemleri, sadece kişisel bir tarihi yargılama çabası değil; Cumhuriyet’in köklerine yapılmış bilinçli bir saldırıdır. Bu saldırılar karşısında, siyasi görüşü ne olursa olsun özellikle her Türk aydını ve vatandaşı , tarihi bilgi ve belgeler ışığında gerçekleri savunmakla yükümlüdür.

Tarih, sloganlarla değil; arşivlerle ve entelektüel dürüstlükle yazılır. Talat Paşa’nın itibarı, bu millete olan hizmetiyle tarihe kazınmıştır. Bugün onu savunmak, yalnızca geçmişi değil, geleceği de savunmaktır.

KAYNAKLAR

Dipnotlar

1. Zürcher, Erik Jan. Modernleşen Türkiye’nin Tarihi, İletişim Yay., 2004.

2. Ahmad, Feroz. İttihatçılıktan Kemalizme, Kaynak Yay., 1990.

3. Berkes, Niyazi. Türkiye’de Çağdaşlaşma, Yapı Kredi Yay., 2002.

4. Mango, Andrew. Atatürk: Modern Türkiye’nin Kurucusu, Sabah Yay., 2000.

5. Koloğlu, Orhan. Talat Paşa: Bir Özgürlük Savaşçısının Portresi, Alfa Yay., 2011.

6. Akşin, Sina. Jön Türkler ve İttihat ve Terakki, İmge Yay., 2009.

7. Hanioğlu, M. Şükrü. Preparation for a Revolution: The Young Turks, 1902–1908, Oxford University Press, 2001.

8. Karpat, Kemal H. Osmanlı’dan Günümüze Kimlik ve İdeoloji, Timaş Yay., 2010.

9. Tunaya, Tarık Zafer. Türkiye’de Siyasi Partiler, Hürriyet Vakfı Yay., 1984.

10. Eroğul, Cem. Devlet ve Sınıflar, İmge Kitabevi, 2004.

11. McCarthy, Justin. Death and Exile: The Ethnic Cleansing of Ottoman Muslims, 1821–1922, Darwin Press, 1995.

12. Kaçaznuni, Ohanes. Taşnak Partisi’nin Artık Yapacak Bir Şeyi Yok, çev. Mehmet Perinçek, Kaynak Yay., 2005.

13. Akgün, Seçil. Tehcir ve Ermeni Meselesi Üzerine Belgeler, Atatürk Araştırma Merkezi, 2007.

14. UN General Assembly. Convention on the Prevention and Punishment of the Crime of Genocide, 9 December 1948.

One thought on “Talat Paşa’dan Atatürk’e

  1. Değerli Sefa Yürükel dostumuzun bu önemli makalesi, millî şehidimiz kahraman Talat Paşaya saldıran PKK kuklası hain Corç ve Buğra Ekinci adlı “ılımlı İslâmcı” Amerikancı ve ırkçı Taşnakçıyan ile bu utanmazca saldırıya sessiz kalanlara esaslı bir cevaptır. Sağolun Sefa Bey, vârolun.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir