Türklerin Danimarka’ya ve Danimarka’nın Türklere Katkıları: Ortak Yaşamın Antropolojik, Sosyolojik ve Kültürel Etkileri Üzerine Bir İnceleme – 2

Sefa M. Yürükel’in kaleme aldığı yazı serimize ikinci kısımla devam ediyoruz. Yazının başını bu linkte bulabilirsiniz : Türklerin Danimarka’ya ve Danimarka’nın Türklere Katkıları: Ortak Yaşamın Antropolojik, Sosyolojik ve Kültürel Etkileri Üzerine Bir İnceleme

4. Kültürel Etkileşim ve Ortak Yaşam Pratikleri

Danimarka’da yaşayan Türk topluluğu ile yerli Danimarka toplumu arasındaki kültürel etkileşim, zaman içerisinde karşılıklı tanıma ve uyum süreçleriyle gelişmiştir. İlk dönemlerde göçmenler, kendi kültürel alanlarını korumaya öncelik vermiş ve Danimarka toplumuyla etkileşim sınırlı düzeyde kalmıştır. Ancak özellikle ikinci ve üçüncü kuşak bireylerin eğitim kurumları, iş hayatı ve sosyal medya aracılığıyla Danimarkalılarla daha fazla temas kurması, kültürel etkileşimi artırmıştır (Hervik, 2004). Bu etkileşim, sadece birey düzeyinde değil, sosyal yapılar ve topluluklar arasında da ortak yaşam pratiklerini doğurmuştur.

Kültürel etkileşim özellikle ortak kamusal alanlarda (okullar, iş yerleri, spor kulüpleri, mahalle etkinlikleri vb.) kendini göstermektedir. Türk kökenli gençlerin Danimarka futbol kulüplerinde oynaması, karma düğün ve kutlama organizasyonlarının yapılması, bayramların açık alanlarda düzenlenmesi gibi örnekler, iki kültür arasında simbiyotik bir ilişki kurulduğunu göstermektedir (Vertovec, 2007). Bu süreçte hem Türk hem Danimarka toplumu bazı değer ve normları birbirinden alarak içselleştirmiştir. Danimarka toplumunun çokkültürlülüğe yönelik yaklaşımı zaman zaman dalgalansa da, karşılıklı hoşgörü ve ortak yaşam alanlarının çoğalması kültürel uyum açısından olumlu bir zemin hazırlamıştır.

Bununla birlikte kültürel etkileşim her zaman sorunsuz gerçekleşmemektedir. Bazı Danimarkalılar, Türk kültürel unsurlarını topluma tehdit olarak algılayabilmekte; aynı şekilde bazı Türk bireyler de Danimarka’nın seküler ve bireyci yapısını kültürel yozlaşma olarak görebilmektedir (Modood, 2007). Ancak genç kuşaklar, bu çatışmaları aşarak hem bireysel hem kolektif düzeyde hibrit kültürler geliştirmektedir. Türk kökenli Danimarkalıların katıldığı sanat ve edebiyat etkinlikleri, çok dilli tiyatro projeleri ve karma festivaller, bu yeni ortak yaşam biçimlerinin göstergeleridir. Ortak yaşamın kalıcılığı ise, her iki toplumun da birbirini anlamaya istekli olmasına ve kapsayıcı politikaların geliştirilmesine bağlıdır.

5. Gastronomik Etkileşim ve Mutfak Kültürleri

Gastronomi, kültürel kimliğin taşınmasında ve aktarılmasında önemli bir rol oynar. Danimarka’daki Türk göçmen topluluğu da mutfak kültürünü, hem kimliğini korumak hem de ev sahibi toplumla kültürel alışverişte bulunmak amacıyla etkin biçimde kullanmıştır. 1970’li yıllardan itibaren Türk restoranları, döner büfeleri, fırınlar ve marketler Danimarka şehirlerinde yayılmaya başlamış, özellikle büyük şehirlerde bu işletmeler yerel halk tarafından da ilgiyle karşılanmıştır (Rasch, 2018). Türk mutfağının zenginliği ve ulaşılabilirliği, sadece Türk göçmenler için değil, Danimarka toplumu için de gastronomik çeşitlilik anlamına gelmiştir.

Bu etkileşim karşılıklı bir alışverişe dönüşmüştür. Danimarkalılar arasında kebap, lahmacun, baklava ve Türk kahvesi gibi ürünler yaygınlaşırken; Türk göçmenler de zaman içinde yerel mutfak unsurlarını günlük yaşantılarına dahil etmişlerdir. Özellikle ikinci ve üçüncü kuşak Türk kökenli bireyler arasında Danimarka’ya özgü yemeklerin ev mutfağında daha sık görülmeye başladığı gözlemlenmektedir (Feldt & Sørensen, 2016). Okullarda ve kamu kurumlarında sunulan ortak yemek menüleri de iki mutfak kültürünün iç içe geçmesine zemin hazırlamaktadır. Gastronomi bu yönüyle hem kültürel bir aktarım aracı hem de ortak yaşamın sembollerinden biri haline gelmiştir.

Gastronomik etkileşim yalnızca gündelik yaşamla sınırlı kalmamış, aynı zamanda kültürel temsiliyetin de bir parçası olmuştur. Festivallerde düzenlenen yemek stantları, yerel yönetimlerin desteklediği çokkültürlü etkinliklerde sunulan Türk yemekleri, göçmen mutfaklarının kamusal alanda görünür hale gelmesini sağlamıştır. Bu sayede Türk mutfağı, bir etnik nişten çıkarak Danimarka gastronomi kültürünün bir parçası haline gelmiştir (Wilk, 2006). Ayrıca, bazı Danimarkalı şefler Türk mutfağından esinlenerek yeni tarifler geliştirmiş, bu da gastronomik etkileşimin çift yönlü olduğunu göstermiştir. Böylece yemek, sadece beslenme değil, aynı zamanda kimlik, toplumsal kabulleniş ve kültürel kaynaşmanın ifadesi haline gelmiştir.

6. Dilsel Uyum ve Çift Dillilik Dinamikleri

Dil, hem bireysel kimliğin hem de toplumsal aidiyetin temel taşıdır. Danimarka’daki Türk göçmen topluluğunda dilsel uyum süreci, özellikle kuşaklar arası farklılıklarla kendini göstermektedir. İlk kuşak göçmenler genellikle Türkçeyi ana iletişim dili olarak kullanmakta ve Danimarka diline sınırlı düzeyde hâkimdir. Bu durum, iş yaşamı ve kamu hizmetlerine erişimde çeşitli engellere yol açmıştır (Extra & Yağmur, 2004). Özellikle kadın göçmenler arasında Danimarka diline yeterli hâkimiyetin sağlanamaması, sosyal izolasyon ve bağımlılık gibi sonuçlar doğurmuştur (Kappelgaard, 2013). Bu nedenle dil, sadece iletişim aracı değil, aynı zamanda sosyal entegrasyonun belirleyici unsurudur.

İkinci ve üçüncü kuşak Türk kökenli bireylerde ise çift dillilik daha yaygındır. Bu bireyler genellikle evde Türkçe, okul ve iş yaşamında ise Danca kullanmaktadırlar. Çift dillilik, onlara kültürel kimliklerini koruma fırsatı sunarken, aynı zamanda topluma daha etkin katılım olanağı da tanımaktadır. Ancak bu bireyler zaman zaman “dilsel kimlik çatışması” da yaşayabilmektedirler. Özellikle Türkçeyi akıcı konuşamayan gençler, aileleri tarafından kültürel yabancılaşma ile eleştirilebilmekte; buna karşılık Danca aksanları nedeniyle Danimarkalılar tarafından da “tam vatandaş” olarak görülmeyebilmektedirler (Norton, 2000). Bu durum, dilin aynı anda hem birleştirici hem de ayırıcı bir unsur olabileceğini göstermektedir.

Danimarka devleti, göçmen çocukların erken yaşta Danca öğrenmelerini teşvik etmek için çeşitli dil politikaları geliştirmiştir. Anaokullarında zorunlu Danca programları, devlet destekli dil kursları ve yetişkinler için entegrasyon programları bu kapsamda değerlendirilebilir (Kristjansdottir, 2017). Ancak bu programların başarılı olabilmesi için ana dilin de desteklenmesi gerekmektedir. Araştırmalar, çift dilliliğin bilişsel gelişim ve akademik başarıya olumlu katkı sağladığını ortaya koymaktadır (Cummins, 2001). Bu bağlamda, Danimarka’daki bazı okullar ve STK’lar Türkçeyi ikinci dil olarak koruyan çift dilli eğitim modelleri uygulamaya başlamıştır. Böylece dil, sadece entegrasyonun değil, çok kültürlü vatandaşlığın da bir bileşeni olarak değerlendirilmektedir.

Kaynakça

  • Faist, T. (2000). The Volume and Dynamics of International Migration and Transnational Social Spaces. Oxford University Press.
  • Fur, M. (2013). Immigrant Integration in Denmark: Policy and Practice. Danish Journal of Sociology, 4(2), 45–62.
  • Mikkelsen, O. (2015). From Guest Workers to Citizens: Turkish Political Participation in Denmark. In Insight Turkey, 17(4), 127–144.
  • Kaya, A., & Kentel, F. (2005). Euro-Turks: A Bridge or a Breach between Turkey and the European Union?. Brussels: Centre for European Policy Studies.
  • Crul, M., & Schneider, J. (2010). Comparative Integration Context Theory: Participation and Belonging in New Diverse European Cities. Ethnic and Racial Studies, 33(7), 1249–1268.
  • Heath, A., & Cheung, S. Y. (2007). Unequal Chances: Ethnic Minorities in Western Labour Markets. Oxford University Press.
  • Hervik, P. (2004). Anthropological Perspectives on the New Integration Debate in Denmark. Journal of Ethnic and Migration Studies, 30(3), 539–552.
  • Vertovec, S. (2007). Super-diversity and its Implications. Ethnic and Racial Studies, 30(6), 1024–1054.
  • Modood, T. (2007). Multiculturalism: A Civic Idea. Polity Press.
  • Oestergaard-Nielsen, E. (2003). Transnational Politics: Turks and Kurds in Germany. Routledge.
  • Kaya, A. (2013). Europeanization and Tolerance in Turkey: The Myth of Toleration. Palgrave Macmilla
  • Rasch, E. (2018). Cultural Encounters in Urban Foodscapes: Turkish Food and Danes in Copenhagen. Scandinavian Journal of Hospitality and Tourism, 18(3), 265–282.
  • Feldt, J., & Sørensen, M. J. (2016). Food, Identity and Integration: Immigrant Food Practices in Denmark. Nordicom Review, 37(1), 113–128.
  • Wilk, R. (2006). Home Cooking in the Global Village: Caribbean Food from Buccaneers to Ecotourists. Berg Publishers.
  • Koc, M., & Welsh, J. (2001). Food, Identity and Immigrant Experience. Canadian Diversity, 1(1), 46–48.
  • Avcı, G. (2021). Gıda Kültürü ve Göç: Avrupa’da Türk Mutfak Kültürünün Dönüşümü. Göç Araştırmaları Dergisi, 7(1), 99–118.
  • Extra, G., & Yağmur, K. (2004). Urban Multilingualism in Europe: Immigrant Minority Languages at Home and School. Multilingual Matters.
  • Kappelgaard, S. (2013). Language and Gender in Migrant Integration: The Case of Turkish Women in Denmark. Nordic Journal of Migration Research, 3(4), 201–209.
  • Norton, B. (2000). Identity and Language Learning: Gender, Ethnicity and Educational Change. Pearson Education.
  • Kristjansdottir, E. S. (2017). Language Policy and Practice in Multicultural Denmark. Journal of Language and Politics, 16(1), 84–104.
  • Cummins, J. (2001). Bilingual Children’s Mother Tongue: Why Is It Important for Education?. Sprogforum, 7(19), 15–20.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir