1974 yılında Türk Silahlı Kuvvetleri tarafından gerçekleştirilen Kıbrıs Barış Harekâtı, sadece Türkiye’nin garantörlük yükümlülüğünün bir sonucu değil, aynı zamanda modern tarihte bir halkın etnik temizliğe ve soykırıma uğramasını önleyen önleyici insani müdahaleye örnek teşkil etmektedir. Kıbrıs’taki Türk nüfusu, özellikle 1963 yılından itibaren yoğunlaşan Rum saldırıları karşısında ciddi bir varoluş mücadelesi vermek zorunda kalmış; bu süreç, EOKA-B tarafından uygulanan Akritas Planı doğrultusunda sistematik bir yok etme politikasına dönüşmüştür.
Bu süreçte özellikle kadın, çocuk ve yaşlı sivillerin hedef alınması, köylerin kuşatılması, kitlesel katliamların gerçekleştirilmesi ve toplu mezarların ortaya çıkması, bu eylemlerin bireysel saldırılardan öte planlı ve örgütlü bir yok etme amacı taşıdığını göstermektedir. Bu noktada Türkiye’nin müdahalesi, yalnızca siyasi bir refleks değil, uluslararası hukuk ve insani sorumluluk bağlamında zorunlu bir eylem olarak değerlendirilmektedir.
1. Enosis İdeali ve Akritas Planı: Türk Varlığını Hedef Alan Strateji
Akritas Planı, 1963 yılında dönemin Rum liderleri tarafından hazırlanmış ve Kıbrıs Cumhuriyeti’nin Türk ortağını saf dışı bırakmayı, ardından adayı Yunanistan’a ilhak etmeyi hedefleyen gizli bir belgedir. Planın temel amacı, Kıbrıslı Türklerin anayasal haklarını kademeli olarak budamak ve silahlı çatışmalar yoluyla yok etmekti. Eylemler ilk olarak 21 Aralık 1963’te başlatılmış ve “Kanlı Noel” olarak adlandırılan olaylarda birçok sivil Türk katledilmiştir.
Saldırılar sistematik bir biçimde devam etmiş, özellikle Larnaka, Lefkoşa, Omorfo ve Mağusa çevresinde Türk köyleri ya tamamen boşaltılmış ya da milislerce kuşatılmıştır. Tüm bu süreç, Enosis hedefi doğrultusunda bir “nüfus mühendisliği” girişimi olarak yorumlanabilir. Sivil halka yönelik katliamlar, mülk gaspı ve göç ettirme çabaları, bir etnik grubun adadan silinmesi çabasını ortaya koymaktadır.
2. EOKA-B Terörü ve Nikos Sampson Rejimi Altında Artan Şiddet
EOKA-B, 1971’de Grivas tarafından kurulan aşırı sağcı bir örgüttü. 1974’te Yunanistan’da cunta yönetimi tarafından düzenlenen darbenin ardından Nikos Sampson’un liderliğinde kurulan yönetim, doğrudan Kıbrıs Türklerine saldırı başlatmıştır. Bu süreçte en dikkat çekici olaylar arasında Muratağa, Atlılar ve Sandallar köylerinde yaşanan toplu katliamlar bulunmaktadır.
Sadece birkaç gün içinde bu köylerde yüzlerce sivil, çoğu kadın ve çocuk olmak üzere katledilmiş, cesetler toplu mezarlara gömülmüştür. Bu mezarlar, daha sonra yapılan adli tıp çalışmalarında ortaya çıkarılmış ve kurbanların büyük kısmının yakın mesafeden vurularak öldürüldüğü, bazılarının canlı gömüldüğü belgelenmiştir.
EOKA-B militanlarının bu eylemleri, askeri hedeflere yönelik değil, doğrudan sivillere karşı uygulanmış ve etnik kimliğe dayalı saldırılar olarak kayda geçmiştir. Bu durum, BM Soykırım Sözleşmesi’nde belirtilen suç tiplerine doğrudan uymaktadır.
3. Soykırım Sözleşmesi ve Kıbrıs Türklerine Uygulanan Suçların Tanımı
Birleşmiş Milletler tarafından 1948 yılında kabul edilen Soykırım Suçunun Önlenmesi ve Cezalandırılması Sözleşmesi, bir grubun “millî, etnik, ırkî ya da dinî kimliğine” dayalı olarak yok edilmesini, soykırım suçu olarak tanımlar. Sözleşmenin 2. maddesi, soykırımı oluşturan fiilleri şu şekilde belirtir:
• Gruba mensup kişilerin öldürülmesi,
• Gruba mensup kişilere ciddi bedensel veya zihinsel zarar verilmesi,
• Grubun yaşam koşullarını tamamen ortadan kaldırmaya yönelik eylemler,
• Grubun doğumlarını engellemeye yönelik tedbirler,
• Grup çocuklarının zorla başka bir gruba transferi.
Kıbrıs Türklerine yönelik olarak 1963-1974 yılları arasında ve özellikle 1974 darbesi sonrası gerçekleşen olaylar bu unsurların birçoğunu içermektedir. Türk köylerine yönelik sistematik saldırılar, sivillerin öldürülmesi, sağlık hizmetlerinin kesilmesi, yaşamsal kaynaklara erişimin engellenmesi, kadınlara yönelik şiddet, çocukların kaybolması gibi uygulamalar sözleşmenin kapsamına açıkça girmektedir.
Nitekim bu suçlara ilişkin tanıklıklar, adli bulgular ve uluslararası raporlar da bu bağlamı doğrular niteliktedir. Bu nedenle, Türkiye’nin 1974’teki müdahalesi, sadece bir güvenlik refleksi değil, aynı zamanda uluslararası hukuka göre soykırımın önlenmesi yükümlülüğü kapsamında meşru ve zorunlu bir müdahaledir.
4. Türkiye’nin Harekâtı ve Uluslararası Hukukta Meşru Müdahale
1974 müdahalesi, Türkiye’nin 1960 tarihli Garanti Antlaşması’ndan kaynaklanan yasal hakkına dayanıyordu. Antlaşmanın 4. maddesi, Kıbrıs’taki anayasal düzenin bozulması durumunda garantör devletlere tek başına müdahale hakkı tanımaktadır. Türkiye, bu maddeyi kullanarak ve BM’ye bilgi vererek müdahaleyi gerçekleştirmiştir.
Müdahale sonrasında Türkiye, sadece askeri hedeflere yönelmekle kalmamış, sivillerin korunması için güvenli bölgeler oluşturmuş, Rum saldırılarından kaçan Türk sivillere insani yardım sağlamıştır. Birçok uluslararası hukukçu bu müdahaleyi, “önleyici insani müdahale” kavramı içinde değerlendirmiştir.
Örneğin, Malcolm Shaw ve Marc Weller gibi tanınmış uzman ve yazarlar , Türkiye’nin müdahalesinin uluslararası hukuk bakımından geçerli olduğunu ve Kıbrıs Türklerinin yok edilmesini engelleyen bir adım olduğunu belirtmişlerdir.
5. Tanıklıklar, Toplu Mezarlar ve Deliller: Soykırımın İzleri
Olayların tanıkları, sadece sözlü anlatımlarla değil, aynı zamanda uluslararası kuruluşlar tarafından toplanan belgelerle de desteklenmiştir. Özellikle Muratağa-Atlılar ve Sandallar’daki mezarlar, Uluslararası Kızılhaç ve UNFICYP tarafından belgelenmiştir.
Katliamlardan sağ kurtulan çocuklar, daha sonra çeşitli platformlarda tanıklık etmiş, yaşadıkları psikolojik travmalar kayıt altına alınmıştır. 2021’de KKTC Cumhurbaşkanlığı bünyesinde yayımlanan “Toplu Mezar Gerçeği” raporu, yüzlerce sivilin kimlikleriyle birlikte belgelendiğini göstermektedir.
Bu tanıklıklar, aynı zamanda uluslararası mahkemelere sunulabilecek nitelikte soykırım delilleridir. Ancak bugüne kadar bu suçlara yönelik uluslararası ceza mekanizmaları ne yazık ki işletilememiştir.
6. Uluslararası Toplumun Sessizliği ve Türkiye’nin Tarihi Rolü
Kıbrıs’ta yaşanan bu etnik temizlik sürecinde, uluslararası toplumun etkisiz kalması dikkat çekicidir. ABD, İngiltere ve NATO üyesi ülkeler, o dönemde Yunanistan’daki cuntayla siyasi ilişkilerini sürdürdüğü için Kıbrıs Türklerine yönelik saldırılara sessiz kalmıştır. Bu da Türkiye’nin tek başına hareket etmesine neden olmuştur.
Bu çerçevede Türkiye’nin müdahalesi, sadece tarihsel ve askeri değil, aynı zamanda ahlaki bir sorumluluk olarak da değerlendirilmelidir. Aksi takdirde Kıbrıs Türkleri ya yok edilecek ya da tamamen göçe zorlanacaktı.
Sonuç
Bu çalışmada ortaya konduğu üzere, 1974 Kıbrıs Barış Harekâtı sadece Türkiye’nin garantörlük hakkına dayanarak gerçekleştirdiği bir askeri müdahale değildir. Aynı zamanda Birleşmiş Milletler Soykırım Sözleşmesi çerçevesinde bir etnik grubun yok edilmesini durdurmaya yönelik tarihsel bir eylemdir. Kıbrıs Türklerine yönelik yapılan saldırılar, sadece bireysel şiddet değil, sistematik, organize ve soykırım niteliği taşıyan uygulamalardır.
Tanıklıklar, toplu mezarlar, uluslararası raporlar ve siyasi belgeler, 1963-1974 yılları arasında Kıbrıs Türklerinin bir varoluş mücadelesi verdiğini, bu süreçte yüzlerce masum insanın hayatını kaybettiğini açıkça göstermektedir. Türkiye’nin müdahalesi olmasaydı, çok daha büyük bir etnik temizlik ve soykırım yaşanması kuvvetle muhtemeldi.
Bu bağlamda Kıbrıs Barış Harekâtı, sadece Türk dış politikasının değil, aynı zamanda uluslararası toplumun ahlaki yükümlülüklerini yerine getiremediği bir dönemde, bir milletin yok olmaktan kurtarılması adına atılmış tarihi bir adımdır. Gelecek nesillere bu gerçeklerin belgelerle aktarılması, adaletin sağlanması ve tarihin doğru okunması adına büyük önem taşımaktadır.
Kaynakça (Genişletilmiş)
1. United Nations (1948). Convention on the Prevention and Punishment of the Crime of Genocide.
2. Shaw, M. (2017). International Law. Cambridge University Press.
3. Oberling, P. (1982). The Road to Bellapais. Columbia University Press.
4. Drousiotis, M. (2005). The EOKA B Files. Athens.
5. KKTC Cumhurbaşkanlığı. (2021). Toplu Mezar Gerçeği ve Deliller Raporu.
6. Mallinson, W. (2005). Cyprus: A Modern History. I.B. Tauris.
7. UNFICYP Reports (1974). United Nations Peacekeeping Force in Cyprus Archives.
8. Human Rights Watch Cyprus Files (1974-1975).
9. Kızılyürek, N. (1993). Milliyetçilik Kıskacında Kıbrıs. İletişim Yayınları.
10. Kıbrıs Türk Kültür Derneği Yayınları, Tanıklıklar ve Belgeler.