AŞURENİN ANLAMI: ORTAK BELLEKTE BİRLİK, PAYLAŞIM VE DAYANIŞMANIN TATLI TEMSİLİDİR 

Aşurenin toplumsal olarak anlamı

Aşure, İslam coğrafyasında özellikle Muharrem ayının onuncu günü yapılan ve toplumsal hafızada köklü bir yeri olan bir tatlıdır. Bu özel gün, sadece dini bir hatırlatmadan ibaret değildir; aynı zamanda toplumun bir araya gelme, paylaşma ve birlik duygularını tazelediği nadir anlardan biridir. Aşurenin sembolik anlamı, tarihsel kökenlerinin çok ötesine geçerek, günlük hayatta toplumsal uyumun ve kültürel sürekliliğin simgesi haline gelmiştir.

Geleneksel olarak komşularla, akrabalarla ve ihtiyaç sahipleriyle paylaşılan aşure, bireyin içinde yaşadığı topluma duyduğu aidiyetin somutlaştığı bir örnek olarak karşımıza çıkar. Dini anlamda Hz. Nuh’un tufan sonrası kalan son malzemelerle yaptığı yemek olarak rivayet edilen bu tatlı, kültürel anlamda ise çeşitliliğin içinde bir bütünlüğün, farklılıkların içinde bir uyumun ifadesidir.[1] Bu yönüyle aşure, toplumsal kimliğin hem ifade edildiği hem de yeniden üretildiği bir pratik olarak değerlendirilmelidir.

I. TARİHTEN GELEN BİRLİK: AŞURE’NİN SEMBOLİK KÖKENİ

Aşurenin kökeni, tarihsel ve dini anlatılara göre Hz. Nuh’un gemisinde kalan son malzemelerle yapılan yemeğe dayandırılır. Bu efsanevi anlatı, aslında insanlığın zorlu koşullarda bile dayanışma ile hayatta kalabileceğini vurgular. Aşure, bu anlamda yalnızca fiziksel bir gıda değil, sembolik bir mesaj taşır: Farklı unsurlar bir araya gelerek bir bütün oluşturabilir. Bu sembolizm, dinî anlatıyı kültürel hafızaya dönüştüren güçlü bir metafordur.[2]

İçinde bakliyattan kuruyemişe, meyveden tahıla kadar pek çok farklı öğeyi barındıran aşure, toplumsal çeşitliliğin bir yansımasıdır. Her malzeme kendi karakteristiğini korur, ancak birlikte bir uyum oluşturur. Bu yönüyle aşure, çokkültürlülüğün ve toplumsal kapsayıcılığın mutfaktaki yansımasıdır. Sosyolojik açıdan, bu çeşitlilik içinde bütünlük, kolektif kimliğin inşa sürecine dair anlamlı bir örnektir.[3]

Bu tarihsel anlatı günümüzde hâlâ yaşatılmakta, özellikle Türkiye gibi toplumsal dayanışmanın güçlü olduğu toplumlarda aşure dağıtımıyla yeniden anlam kazanmaktadır. Modern birey, bu pratiği sürdürerek sadece bir geleneği yaşatmakla kalmaz, aynı zamanda ortak hafızaya ve kültürel sürekliliğe de katkıda bulunur.

II. ALEVİLİKTE AŞURE VE KERBELA’NIN ANLAMI 

Alevi inancında aşure, yalnızca bir tatlıdan ibaret değildir; Kerbela’da yaşanan trajedinin toplumsal bellekte tutulduğu, yasın ve direncin simgesel olarak ifade edildiği kutsal bir öğedir. 680 yılında Kerbela’da, Hz. Hüseyin ve beraberindekilerin susuz bırakılarak katledilmesi, Alevi inancı için adalet, hak, direniş ve mazlumiyetin tarihsel hafızası haline gelmiştir. Aşure bu anlamda, sadece bir ikram değil, bir anma ve saygı ritüelidir; lokmadır ama aynı zamanda duadır, matemdir.

Aleviler Muharrem ayında 12 gün oruç tutar, bu süre boyunca hem fiziksel hem de ruhsal arınmaya yönelir. Oruç sonrası yapılan aşure, Kerbela şehitlerinin anısını yaşatmak için dağıtılır. Bu aşurede her malzemenin simgesel bir anlamı vardır; kimi birlikteliği, kimi sabrı, kimi bereketi temsil eder. Farklı tatların aynı kazanda erimesi, Alevi inancında insanlar arasında ayrım yapılmaksızın, birlikte yaşama arzusunun da metaforu olarak kabul edilir.

Bu yönüyle aşure, Alevilikte hem yasın sessiz dili hem de dayanışmanın somut bir ifadesidir. Sözlü kültürde canlı tutulan Kerbela anlatısı, aşure aracılığıyla sofralara taşınır, paylaştıkça hatırlanır ve kuşaktan kuşağa aktarılır. Bu paylaşımla birlikte Alevi toplumu, bir yandan tarihsel hafızasını diri tutar, diğer yandan toplumsal barışa ve insanlık onuruna dair evrensel mesajını yineler. Aşure kazanı burada hem geçmişin yasını hem geleceğe dair umutları birlikte taşır.

III. GÜNLÜK HAYATTA AŞURE: PAYLAŞIMLA KURULAN TOPLULUK

Günümüzde aşure yapımı, bireyin çevresiyle olan ilişkisini canlı tutan bir kültürel araç olarak işlev görmektedir. Her yıl tekrarlanan bu gelenek, sosyal bağların hatırlandığı, küçük de olsa gönülden gelen paylaşımların yaşandığı bir ritüel niteliğindedir. Özellikle şehirleşmenin hızlandığı, bireyselliğin arttığı çağımızda bu gibi gelenekler, toplumsal bağları koruyan birer sosyal çimentodur.

Komşular arasında yapılan karşılıklı aşure ikramı, görünürde bir tatlı değişimi gibi dursa da, arka planında “ben seni unutmadım”, “sen bu mahallenin bir parçasısın” gibi anlamlar taşır. Sosyolog Emile Durkheim’ın deyimiyle bu tür ritüeller, toplumsal dayanışmanın kutsallaştırılmış biçimleridir.[4] Aşure dağıtımı da bu anlamda seküler ama derin bir ritüel haline gelmiştir.

Bu pratik aynı zamanda bireyler arasında güven, aidiyet ve karşılıklı sorumluluk hissini artırır. Kimi zaman ihtiyaç sahiplerine yapılan ikram, toplumsal eşitliğe dair sembolik bir jest halini alır. Aşure kazanı, bireyin sadece ailesine değil, topluma da katkıda bulunduğu, görünmez ama hissedilir bir sorumluluğu yerine getirdiği bir alandır.

IV. MODERN DÜNYADA AŞURE: DİJİTAL PAYLAŞIM VE KOLEKTİF KÜLTÜR

Teknolojinin ve sosyal medyanın hayatımıza girmesiyle birlikte aşure pratiği de değişim geçirmiştir. Ancak bu değişim, genellikle olumsuz bir yozlaşma olarak değil; yeni türden bir paylaşım biçimi olarak değerlendirilmelidir. Dijital platformlarda aşure fotoğraflarının paylaşılması, bireyin hem geleneğe bağlılığını göstermesi hem de kültürel belleği yaygınlaştırması açısından önemlidir.

Aşureyi sosyal medyada paylaşmak, artık sadece yemek sunumu değil, aynı zamanda bir “kültürel temsil” biçimidir. Bu temsil, genç kuşakların gelenekle kurduğu ilişkiyi dönüştürürken, geleneği yeniden üretmelerini de sağlar. Instagram’da, TikTok’ta veya bloglarda aşure tariflerinin dolaşıma girmesi, aşurenin kamusal hafızada canlı kalmasını sağlar.[5] Bu anlamda dijitalleşme, geleneksel olanı görünür ve sürdürülebilir kılar.

Dahası, sosyal medyada aşure paylaşımı, coğrafi olarak uzak düşmüş bireylerin bile bir “duygudaşlık” ortamında buluşmasını sağlar. Birbirine aşure gönderemeyen ama hikâyelerini paylaşan bireyler, yeni türden bir dayanışma inşa eder. Bu da gösteriyor ki aşure, yalnızca fiziki olarak değil; duygusal ve kültürel olarak da birleştirici güce sahiptir.

SONUÇ

Aşure, hem tarihsel hem de kültürel olarak toplumun ortak belleğinde önemli bir yere sahiptir. Bu çalışmada gösterildiği gibi, aşure sadece dini bir ritüelin parçası değil; farklı toplumsal katmanları, kültürel aidiyetleri ve duygusal bağları bir araya getiren güçlü bir simgedir. Onun içinde yer alan her bir malzeme, çeşitliliğin ve birlikte yaşamanın mümkün olduğuna dair sessiz ama etkili bir hatırlatma gibidir.

Modern dünyada bireyselleşme, dijitalleşme ve sosyal bağların gevşemesi gibi dinamikler, aşure gibi geleneksel pratiklerin anlamını yeniden şekillendirse de, bu tatlı hâlâ “birlikte olabilmenin” güçlü bir aracı olmayı sürdürmektedir. Aşure kazanı artık sadece mutfakta değil; gönüllerde, dijital platformlarda ve toplumsal hafızada da kaynamaktadır. Komşuya verilen bir tabak aşure, yalnızca ikram değil, aynı zamanda “seni hatırladım” demenin en nazik yollarından biridir.

Bu bağlamda aşure, toplumsal uyumun, karşılıksız paylaşımın ve kültürel sürekliliğin yaşayan bir göstergesi olarak değerlendirilmelidir. Küreselleşmenin ve kültürel çözülmenin arttığı bir çağda, aşure gibi geleneksel paylaşımlar, toplumların kökleriyle bağını korumasına ve farklılıklar içinde bir bütünlük duygusunun canlı tutulmasına katkı sağlar. Aşurenin mesajı basittir ama derindir: Farklılıklar bir araya geldiğinde, ortaya yalnızca bir tatlı değil; bir toplumsal ahenk çıkar.

DİPNOTLAR

1. Eliade, Mircea. Mitlerin Anlamı. İstanbul: Kabalcı Yayınları, 2001.

2. Kılıç, Ahmet. “İslam Kültüründe Aşure Günü ve Aşure Tatlısı.” İslamî Araştırmalar Dergisi, Cilt 25, Sayı 3, 2019.

3. Barth, Fredrik. “Ethnic Groups and Boundaries: The Social Organization of Culture Difference.” Waveland Press, 1998.

4. Durkheim, Émile. The Elementary Forms of Religious Life. New York: Free Press, 1995.

5. Jenkins, Henry. Convergence Culture: Where Old and New Media Collide. New York University Press, 2006.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir