Atatürk ve Mao Modeli: Ulusal Kalkınma ve Sistemsel Stratejiler Bağlamında Türkiye ve Çin Karşılaştırması

16 Temmuz

20. yüzyılın ilk yarısında dünya siyasetine yön veren ulusal liderler, sadece kendi ülkelerinin kaderini değil, aynı zamanda gelişmekte olan devletlerin model arayışlarını da şekillendirmiştir. Türkiye Cumhuriyeti’nin kurucusu Mustafa Kemal Atatürk ve Çin Halk Cumhuriyeti’nin kurucusu Mao Zedong, bu bağlamda öne çıkan iki figürdür. İdeolojik farklılıklara rağmen, her iki liderin önceliği; emperyalizme karşı bağımsızlık, halkın refahı, güçlü ve üretken bir ulus inşa etme kararlılığıdır. Türkiye ve Çin’in 20. yüzyılda benimsediği tek partili sistemler, kısa vadede ciddi kalkınma atılımları sağlamış, toplumsal dönüşümleri hızlandırmıştır.

Çin’in bugün geldiği noktada teknoloji devi ve dünya sanayisinin lokomotifi hâline gelişi, Mao sonrası liderlerin —özellikle Deng Xiaoping’in, Atatürk modelinden esinlenerek uyguladığı reformcu politikalarla doğrudan ilişkilidir. Bu gelişmeler ışığında Türkiye’nin çok partili sisteme geçiş sürecinin zamanlaması, uygulanışı ve neticeleri de tartışılmalıdır. Zira Atatürk döneminin sanayileşme başarısı, eğitim reformları ve dışa bağımlılığı azaltma vizyonu, çok partili dönemde yerini plansız kalkınma ve dış borçlanmaya bırakmıştır.

Bu makale, Türkiye’nin Atatürk modelinden uzaklaşmasının ekonomik, siyasal ve kültürel sonuçlarını tartışırken, Çin’in bu modeli nasıl adapte ettiğini ve ne ölçüde başarılı olduğunu ortaya koymayı amaçlamaktadır. Aynı zamanda Türkiye için geleceğe yönelik bir vizyon önerisi geliştirilecektir.

1. Atatürk ve Mao Zedong: Liderlik Vizyonları ve Temel İlkeler

1.1 Ulusal Kurtuluş Mücadelesi

Her iki liderin ortak noktası, ülkelerini emperyalizme karşı kurtararak bağımsız bir ulus-devlet kurma vizyonudur. Mustafa Kemal Atatürk, Osmanlı İmparatorluğu’nun dağılması sonrasında Türkiye Cumhuriyeti’ni kurarken, emperyalist güçlere karşı ulusal bir direniş örgütlemiştir. Mao Zedong ise Çin’de Japon işgaline ve iç savaşlara karşı bir halk devrimi gerçekleştirerek Çin Halk Cumhuriyeti’ni 1949 yılında ilan etmiştir.

1.2 Eğitim ve Bilim Vurgusu

Atatürk’ün “Hayatta en hakiki mürşit ilimdir, fendir” sözü ile Mao’nun “Bilgi güce dönüşmeli” yaklaşımı, her iki liderin de eğitim ve bilime verdiği önemi göstermektedir. Atatürk döneminde kurulan Halkevleri, Köy Enstitüleri gibi kurumlar; Mao’nun okuma-yazma kampanyaları ve kırsal eğitim seferberliğiyle benzerlik arz eder. Bu sistemler toplumun üretici bireyler hâline gelmesi için temel oluşturmuştur[^1].

2. Ekonomik Model: Devletçilik ve Üretim Odaklı Kalkınma

2.1 Türkiye’de Atatürk Dönemi Ekonomisi

1923-1938 arasında Türkiye’de uygulanan devletçilik modeli, planlı kalkınma ve sanayi yatırımları ile ön plana çıkmıştır. Atatürk’ün girişimiyle kurulan Sümerbank, Etibank, uçak fabrikaları (Kayseri Tayyare Fabrikası), tarım reformları gibi adımlar; Türkiye’yi kendi uçağını üreten, makine ihracatı yapan bir ülke konumuna getirmiştir[^2].

2.2 Çin’de Mao Sonrası Ekonomik Dönüşüm

Mao döneminde ağır sanayi yatırımları ve kolektif tarım politikaları uygulanmış olsa da esas sıçrama, Deng Xiaoping ile başlamıştır. 1980 sonrası Çin, “tek partili fakat piyasa açılımına dayalı sosyalist ekonomi” modeline geçerek dış ticaretini artırmış, sanayi bölgeleri kurmuş ve inovasyonu teşvik etmiştir[^3]. Deng, Atatürk’ün modeline benzer şekilde önce iç üretim gücünü artırmış, ardından dünyaya açılmıştır.

3. Siyasi Sistemler: Tek Parti Rejimi ve Çok Partili Deneyimler

3.1 Tek Parti Döneminde Türkiye

Cumhuriyet Halk Partisi’nin tek parti yönetimi, inkılapların yerleşmesi ve halkın eğitilmesi açısından avantaj sağlamıştır. Atatürk döneminde yargı reformu, laiklik ve kadın hakları gibi alanlarda ciddi ilerlemeler kaydedilmiştir. 1946 sonrası çok partili hayata geçiş ise hızlı ve hazırlıksız bir dönüşüm olmuş, zamanla ideolojik kutuplaşmalara ve politik istikrarsızlıklara neden olmuştur[^4].

3.2 Çin’de Parti Disiplini ve Merkeziyetçilik

Çin Komünist Partisi, halen tek parti sistemi ile yönetilmektedir. Bu yapı, uzun vadeli kalkınma planlarının istikrarlı şekilde uygulanmasına olanak tanımaktadır. Parti disiplini sayesinde kamu yatırımları stratejik alanlara yönlendirilmiş, milli teknoloji yatırımları hız kazanmıştır. Türkiye ise sık sık değişen koalisyonlar ve politik yönelimler nedeniyle istikrarsız kalkınma süreçleri yaşamıştır[^5].

Dipnotlar:

[^1]: Zürcher, E. J. (2004). Turkey: A Modern History. I.B. Tauris.

[^2]: Keyder, Ç. (1981). The Definition of a Peripheral Economy: Turkey 1923–1929. Cambridge Journal of Economics.

[^3]: Naughton, B. (2007). The Chinese Economy: Transitions and Growth. MIT Press.

[^4]: Ahmad, Feroz (1993). The Making of Modern Turkey. Routledge.

[^5]: Fewsmith, J. (2016). The Logic and Limits of Political Reform in China. Cambridge University Press.

4. Kültürel Dönüşüm ve Ulus Kimliği

4.1 Atatürk’ün Kültürel Devrimi: Modern Bir Ulus İnşası

Mustafa Kemal Atatürk, Türk milletini çağdaş medeniyetler seviyesine ulaştırma hedefiyle yalnızca siyasi ve ekonomik reformlar gerçekleştirmemiş, aynı zamanda köklü bir kültürel dönüşüm başlatmıştır. Osmanlı’dan devralınan çok uluslu, çok dilli yapının yerine, laik, ulusalcı, modern ve seküler bir Türk kimliği inşa edilmiştir. Harf Devrimi, kıyafet düzenlemeleri, medeni kanunun kabulü, kadınların toplumsal hayata katılımı gibi reformlar, bu kimliğin inşasında kritik rol oynamıştır[^6].

Atatürk’ün kültür politikası, Batılılaşma ile milli kültürün sentezlenmesi esasına dayanıyordu. Sanat, edebiyat, tarih ve müzik alanlarında yeni bir milli bilinç yaratılmak istenmiş, bu doğrultuda Türk Dil Kurumu ve Türk Tarih Kurumu kurulmuştur. Eğitim müfredatları ulusal değerlere göre yeniden şekillendirilmiş, halk okuma-yazma seferberliğiyle bilinçlendirilmiştir[^7].

4.2 Mao’nun Kültürel Devrimi: Gelenekle Savaş, İdeolojiyle Bütünleşme

Mao Zedong’un “Kültür Devrimi” (1966–1976), geleneksel Çin kültürünün ve Konfüçyüsçü düşüncenin tasfiye edilmesini amaçlamıştır. Amaç, halkı yeni komünist ideolojiye göre şekillendirmekti. Mao’nun “eski düşünceler, eski kültür, eski adetler, eski alışkanlıklar”la savaş açması, Çin toplumunu hızlı ve sert bir dönüşüm sürecine sokmuştur[^8].

Atatürk’ün reformları daha yapıcı ve halka rehberlik edici bir yöntem izlerken; Mao’nun kültürel devrimi daha çatışmacı ve baskıcı bir dönüşüm modeliydi. Ancak her iki lider de halkın düşünce sistemini değiştirmeden toplumsal kalkınmanın gerçekleşemeyeceğini öngörmüştür.

4.3 Eğitim Politikaları ve Ulusal Bilinç

Atatürk döneminde uygulanan eğitim reformları (Tevhid-i Tedrisat Kanunu), milli bilinç ve modern birey inşasında belirleyici olmuştur. Mao ise eğitimde fırsat eşitliği ve devrimci bilinç kazandırmaya odaklanmıştır. İki liderin eğitim reformları farklı yönlerden ilerlese de temel amaç halkın zihinsel dönüşümüdür. Çin bu dönüşümü ideolojik temelde yaparken; Türkiye bilimsel ve seküler temellerle yapmıştır[^9].

5. Türkiye İçin Vizyon ve Stratejik Öneriler: Atatürk Modeline Geri Dönüş

Türkiye’nin günümüzde karşı karşıya olduğu ekonomik bağımlılık, sosyal kutuplaşma ve hukuki belirsizlikler, 1930’lu yıllarda uygulanan Atatürk modelinden uzaklaşmanın sonuçları olarak değerlendirilebilir. Atatürk’ün kalkınma stratejisi, üretim temelli, dışa bağımlılığı azaltan ve halkı merkeze alan bir sistemdi. Bu doğrultuda Türkiye için yeniden “Atatürk Modeline Dönüş” vizyonu çerçevesinde bazı öneriler sunulabilir:

5.1 Planlı Devletçilik ve Stratejik Sanayileşme

Yerli üretimi ve stratejik sektörleri destekleyen yeni bir “Planlı Devletçilik” anlayışı geliştirilmelidir. Özelleştirme politikaları gözden geçirilmeli; savunma sanayii, tarım, enerji ve yüksek teknoloji alanlarında kamu yatırımları yeniden devreye alınmalıdır. Çin’in yaptığı gibi, ihracata dayalı ama yüksek katma değerli üretim stratejisi benimsenmelidir[^10].

5.2 Eğitimin Millîleşmesi ve Bilimsel Temellere Dönüş

Eğitim sisteminde liyakat, bilim ve eleştirel düşünce yeniden merkeze alınmalıdır. Atatürk’ün “fikri hür, vicdanı hür, irfanı hür” nesil idealine uygun, dini ya da ideolojik değil bilimsel temelli bir eğitim anlayışı güçlendirilmelidir. Çin’de teknoloji devrimini mümkün kılan en önemli faktörlerden biri de eğitimdeki stratejik vizyondur.

5.3 Kültürel ve Hukuki Reformlar

Laiklik ilkesine dayalı, çağdaş hukuk sistemi yeniden güçlendirilmelidir. Yargı bağımsızlığı, temel hak ve özgürlükler Atatürk ilkelerine uygun şekilde yeniden tesis edilmelidir. Kültürel alanda Türk Dil Kurumu ve Türk Tarih Kurumu gibi yapılar yeniden aktif hâle getirilmeli, milli kültür üretimi desteklenmelidir.

5.4 Parti Üstü Devlet Aklı: Kurumsallaşmış Kalkınma Planlaması

Çok partili sistemin sürekliliği demokrasi için önemlidir; ancak bu sistem içinde “devlet aklı”nın kurumlaşması gerekir. Çin’de olduğu gibi uzun vadeli stratejik planların parti değişikliklerinden etkilenmeden uygulanması Türkiye için de kritik önemdedir. 5 yıllık kalkınma planları sadece sembolik değil, bağlayıcı birer strateji belgesi hâline getirilmelidir[^11].

Dipnotlar:

[^6]: Mango, Andrew. (1999). Atatürk. John Murray.

[^7]: Akyol, Taha. (2008). Ama Hangi Atatürk? Doğan Kitap.

[^8]: MacFarquhar, R., & Schoenhals, M. (2006). Mao’s Last Revolution. Belknap Press.

[^9]: Hayhoe, Ruth. (1999). China’s Universities, 1895–1995: A Century of Cultural Conflict. Garland Publishing.

[^10]: Rodrik, Dani. (2009). One Economics, Many Recipes: Globalization, Institutions, and Economic Growth. Princeton University Press.

[^11]: Lin, Justin Yifu. (2012). New Structural Economics. World Bank Publications.

Sonuç

Mustafa Kemal Atatürk ve Mao Zedong, farklı ideolojik arka planlara sahip olmalarına rağmen, benzer tarihsel koşullarda kendi halklarını bağımsızlık ve kalkınma yoluna sokmayı başarmış iki büyük liderdir. Atatürk’ün bilimsel, laik, planlı kalkınmaya dayalı modernleşme stratejisi ile Mao’nun halkçı, merkeziyetçi ve üretim temelli devrimci yaklaşımı, ulus inşası sürecinde belirleyici olmuştur. Her iki lider de toplumsal dönüşümün eğitim, kültür ve ekonomi politikalarıyla başarılabileceğini savunmuş, bu alanda kalıcı kurumlar inşa etmişlerdir.

Bugün Çin’in küresel teknoloji devi hâline gelmesi, Mao’nun açtığı yolda Deng Xiaoping ve Xi Jinping gibi liderlerin vizyoner kalkınma stratejileriyle mümkündür. Çin Komünist Partisi, Atatürk modelini stratejik düzeyde benimseyerek planlı kalkınmayı öncelik hâline getirmiş, devlet kontrolüyle sanayileşmeyi hızlandırmış ve uzun vadeli stratejik hedeflerle ilerlemiştir. Türkiye ise Atatürk’ün miras bıraktığı planlı kalkınma ve ulusal egemenlik ilkelerinden uzaklaşarak, çok partili sistem içinde kısa vadeli politikalarla şekillenen istikrarsız bir düzene geçmiştir. Bu durum ekonomik bağımlılığı artırmış, toplumsal kutuplaşmayı derinleştirmiştir.

Türkiye’nin bugün içinde bulunduğu yapısal sorunlar (ekonomik kırılganlık, dışa bağımlılık, eğitimde nitelik kaybı, hukuki güvensizlik), yalnızca yönetim tarzı değil; kalkınma modeli tercihi ile de doğrudan ilişkilidir. Atatürk’ün kalkınma modeli, ideolojik değil stratejik bir tercihti. Üretim temelli, bilimsel, halkçı ve bağımsızlığa dayalı bu model; yalnızca geçmişin bir anısı değil, bugünün de uygulanabilir bir vizyonudur. Çin’in bu modeli kendi tarihine uyarlayarak başarıya ulaşması, Türkiye için yeniden bir uyanış vesilesi olmalıdır.

Sonuç olarak Türkiye, hem ekonomik hem de kültürel anlamda yeniden ayağa kalkmak ve “muasır medeniyet” seviyesini yakalamak istiyorsa, Atatürk’ün kalkınma vizyonuna dönmek zorundadır. Bu vizyon; yalnızca bir kişiyle ya da bir dönemle sınırlı olmayan, ulusun kendi kaderine sahip çıkma iradesidir. Planlı devletçilik, liyakate dayalı yönetim, bilim temelli eğitim, kültürel bilinç ve hukuki güvence üzerine inşa edilecek yeni bir “Atatürkçü kalkınma modeli”, Türkiye’yi yalnızca geçmişin ihtişamına değil, geleceğin öncüleri arasına da taşıyabilir.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir