15 Ağustos 2025
21. yüzyılın uluslararası ilişkileri, klasik güç dengelerinin ötesine taşınmış, psikolojik strateji ve çok kutuplu oyunların sahasına dönüşmüştür. Ukrayna krizi, yalnızca bölgesel bir çatışma olarak değil, küresel sistemin yeniden şekillendiği bir laboratuvar olarak değerlendirilmektedir. Alaska zirvesi, bu bağlamda sadece bir barış görüşmesi değil, küresel güç oyunlarının psikolojik ve stratejik üstünlükleri test ettiği kritik bir platformdur.
Zirve, özellikle Trump ve Putin’in öngörülemez tarzları üzerinden şekillenmiş ve masada görünen barış arayışlarının ardında uzun vadeli stratejik hedefler, psikolojik üstünlük ve zaman kazanma çabalarını barındırmaktadır.
Ukrayna, bu süreçte yalnızca bir çatışma sahası değil, aynı zamanda enerji güvenliği, ticaret rotaları ve bölgesel denge açısından merkezi bir rol üstlenmektedir. Alaska zirvesi, Ukrayna’nın egemenliği ve Avrupa-Atlantik güvenlik mimarisi üzerinde belirleyici sonuçlar doğuracak bir dönemeçtir. Bu nedenle, masadaki müzakereler ve stratejik hamleler yalnızca diplomatik bir süreç değil, küresel güç dengelerinin yeniden yazıldığı bir laboratuvar olarak ele alınmalıdır.
Aktör Profilleri: Trump ve Putin
Donald Trump, klasik anlamda bir devlet adamı değil, uluslararası ilişkilerde “kısa vade de iş bitirici” olarak tanımlanabilecek bir figürdür. Onun dış politikası, ideolojik bir dava veya uzun vadeli stratejik hedefler üzerine değil, pazarlık ve marka stratejisi temeline oturmaktadır. “24 saatte çözerim” veya “büyük anlaşmalar yaparım” gibi vaatler, politika değil, pazarlık kozu ve kamuoyuna yönelik bir stratejik iletişim aracıdır. Trump, masada müttefikleri çoğunlukla yan parseller olarak değerlendirmektedir; ana hedefi, kendi stratejik üstünlüğünü güvenceye almak ve kişisel marka değerini artırmaktır. Bu yaklaşım, zirvede müttefiklerin endişelerini veya Avrupa’nın çıkarlarını ikincil plana itme potansiyeline sahiptir (Wall Street Journal, 2025).
Vladimir Putin ise tamamen farklı bir stratejik profil çizmektedir. O, bir “ kısa vade de iş bitirici” değil, bir diplomatik ve politik “satranç”ustasıdır. Masaya oturmasının amacı, barış görüşmesi yapmak değil, sahada elde ettiği kazanımları diplomatik olarak tescil ettirmektir. Putin’in stratejisi, iki boyutlu bir oyun üzerine kuruludur: askeri sahada üstünlüğü sağlamak ve diplomatik masada psikolojik baskı ile rakipleri yıpratmak. Bu yaklaşımın temelini “ Sabırlı , Zamana Yayan Yıpratma Doktrini” oluşturur; Batı’nın sabırsızlığı ve stratejik aceleciliği, Rus lider için en güçlü kozlardan biridir. Zamanın Putin lehine işlediği gerçeği, onun uzun vadeli planlarını daha da güçlendirmektedir (Council on Foreign Relations, 2025).
Zirvenin formatı ve aktörlerin masadaki konumlanışı, psikolojik üstünlüğün açık bir göstergesidir. Ukrayna lideri Zelenskiy’nin masada olmaması, yalnızca diplomatik ve politik bir eksiklik değil, bilinçli bir stratejik mesajdır: “Senin kaderin, senin yokluğunda çizilecek.” Bu durum, Avrupa’yı denklem dışı bırakırken, Trump ve Putin’in stratejilerini güçlendiren bir mesaj sunar. Masadaki planlar, sızdırılan Rus ültimatomları ve olası ABD gizli planları ışığında değerlendirildiğinde, zirvenin somut barış değil, stratejik üstünlük ve zaman kazanma platformu olduğu görülür (Polonya İstihbarat Raporu, 2025).
Trump’ın öngörülemez ve kaotik tarzı, bir zayıflık gibi algılanabilir; ancak bu yaklaşım, Nixon döneminde Kissinger tarafından uygulanan “Deli Adam Teorisi”nin günümüzdeki bir versiyonudur. Masadaki belirsizlik, rakipleri sürekli olarak olası en kötü senaryolara hazırlamak ve psikolojik baskı oluşturmak için kullanılmaktadır. Bu durum, Putin’in kararlarını sınırlayabilir ve masadaki dengeyi Trump lehine kısmen çevirebilir.
Bu bağlamda, Alaska zirvesinde liderlerin profilleri, yalnızca kişilik özelliklerinden ibaret değildir; aynı zamanda uluslararası güç dengelerini ve diplomatik hamleleri belirleyen stratejik araçlardır. Trump ve Putin’in farklı yaklaşımları, zirvenin doğasını ve olası sonuçlarını doğrudan şekillendirmektedir.
Türkiye ve Avrupa’nın Rolü ile Jeopolitik Bağlantılar
Alaska zirvesi bağlamında Türkiye ve Avrupa, yalnızca soylemde arabulucu veya gözlemci konumunda değildir; bu aktörler, bölgesel dengeyi belirleyen stratejik oyuncular olarak goruldugunden daha fazla kismende olsa sahnededir. Türkiye’nin pozisyonu, diplomatik nezaketin ötesinde, soğuk bir stratejik kurnazlığı yansıtmaktadır. Eski Dışişleri Bakanı Çavuşoğlu’nun Trump’a yönelik “çabalarını destekliyoruz” açıklaması, resmi dilde bir diplomatik nezaket olarak görülse de, Ankara’nın perde arkasındaki önceliği Karadeniz’de oyun dışında kalmamak ve stratejik avantajını korumaktır (Ankara Diplomasi Raporu, 2025).
Türkiye’nin İstanbul’da dörtlü zirve önerisi, masaya dahil olmanın ve bölgesel karar süreçlerini şekillendirme isteğinin diplomatik bir tezahürüdür. Bu girişim, Türkiye’nin üç temel stratejik motivasyonunu yansıtır: hayatta kalma, çıkar ve koz kullanma. Güçlü bir Ukrayna ve Türkiye , Karadeniz’de Rusya’yı, AB ve ABD’yi ileriki dönemlerde dengeleyen bir sigorta işlevi görebilir; dolayısıyla Ukrayna’nın egemenliği Türkiye’nin bölgesel güvenliği için kritik bir faktördür. Öte yandan, bu durum Ukrayna’nın yeniden inşasında ve savunma sanayi projelerinde (ör. KAAN motorları) işbirliği, Türkiye için ekonomik ve teknolojik çıkar alanı yaratacaktır. Son olarak, Türkiye, kriz sürecindeki diplomatik rolünü, ABD’ye yönelik stratejik şantaj aracı olarak da kullanabilmektedir (Middle East Institute, 2025).
Avrupa Birliği ise, masadaki eksiklikleriyle dikkat çekmektedir. Zirvede Avrupa’nın doğrudan yer almaması, Putin’in ve Trump’ın stratejisinin bir parçasıdır: Avrupa’yı denklem dışı bırakmak ve Batı ittifakının iç bütünlüğünü test etmektedir. Bu durum, Avrupa’nın diplomatik etkinliğini azaltırken, Rusya’nın ve ABD ‘nin masadaki psikolojik üstünlüğünü pekiştirir. Çünkü, eğer Avrupa masada olursa, Avrupa’nın tepki süresi ve koordinasyon yeteneği, zirvenin sonuçlarını doğrudan etkileyebilecek kritik bir faktördür (European Council on Foreign Relations, 2025).
Jeopolitik bağlam, yalnızca aktörlerin diplomatik pozisyonlarıyla sınırlı değildir. Kuzey Buz Denizi, Zengezur koridoru, Ukrayna üzerinden geçecebilicek olan İpek Yolu’nun bir kolu ve Karadeniz enerji koridorları, zirvenin sonuçlarını belirleyecek stratejik alanlardır. Bu bölgeler, enerji güvenliği, ticaret rotaları ve askeri denge açısından kritik öneme sahiptir. Türkiye ve Avrupa, bu alanlarda kontrol ve erişim stratejilerini masaya yansıtarak, yalnızca bölgesel değil, küresel güç dengelerini de etkilemektedir.
Nihayetinde, Türkiye ve Avrupa’nın Alaska zirvesindeki görünmeyen ama hesapta olan rolü, klasik diplomatik çerçevelerin ötesinde, çok boyutlu stratejik çıkarların ve jeopolitik hesapların ürünüdür. Bu aktörlerin sahadaki etkisi, sadece zirvenin sonuçlarını değil, 21. yüzyılın bölgesel ve küresel güç dengelerini belirleyecek önemde bir parametre olarak öne çıkmaktadır.
Küresel Stratejik Bağlam: ABD, BRICS ve Çin Perspektifi
Alaska zirvesi, yalnızca bölgesel bir çatışmayı çözme girişimi değil, küresel güç dengelerinin yeniden şekillendiği bir II. Yalta platformu olarak değerlendirilmelidir. ABD, zirvede Trump aracılığıyla hem kendi iç politikasındaki hesapları hem de uluslararası stratejik önceliklerini masaya yansıtmaktadır. Trump’ın öngörülemez tarzı, hem müttefikleri hem de rakipleri üzerinde psikolojik baskı yaratmakta; ABD’nin diplomaside geleneksel ittifak mekanizmalarını bypass ederek hızlı sonuç alma amacı güttüğü izlenimini doğurmaktadır (Brookings Institution, 2025).
BRICS ülkeleri ve Çin ise Alaska zirvesini yakından izlemektedir. Rusya’nın elde ettiği diplomatik ve askeri üstünlük, BRICS blokunu güçlendiren bir örnek teşkil ederken, Çin’in küresel etkisi ve ekonomik projeleri (ör. Kuşak ve Yol Girişimi) dolaylı olarak zirveye entegre olmaktadır. Çin, özellikle Kuzey Buz Denizi ve Kuzey Pasajı üzerinden enerji ve ticaret koridorlarına erişim perspektifini değerlendirmektedir. Bu bağlamda zirve, Çin için hem diplomatik bir gözlem hem de stratejik senaryoları test etme fırsatıdır (Center for Strategic and International Studies, 2025).
ABD’nin NATO üzerindeki etkisi, zirvede dolaylı bir parametre olarak öne çıkar. Trump’ın “büyük adam diplomasisi”, müttefikleri ikincil plana iterek, Batı ittifakının koordinasyon yeteneğini sınamaktadır. Bu yaklaşım, Avrupa’nın stratejik özerkliğini test ederken, ABD’nin kısa vadeli stratejik üstünlük elde etmesine olanak tanır. Ancak uzun vade de, NATO içindeki güven ve dayanışma mekanizmalarının aşınması, bölgesedeki ABD ve AB arasındaki istikrarı tehdit edebilir (Atlantic Council, 2025).
Enerji ve ticaret koridorları, zirvenin sonuçlarını doğrudan etkileyen kritik faktörlerdir. Ukrayna üzerinden geçen doğal gaz hatları, Karadeniz enerji rotaları ve önümüzde açılacak olan Zengezur koridoru, yalnızca bölgesel değil küresel ekonomik güvenliği de belirleyebilecektir. BRICS ve Çin’in ekonomik stratejileri, bu koridorların gelecekteki kullanımını etkileyecek ve ABD ile Avrupa’nın diplomatik hamlelerini şekillendirecek kapasitededir.
Sonuç olarak, Alaska zirvesi, ABD, BRICS ve Çin perspektifinden çok boyutlu bir güç mücadelesinin sahnesidir. Zirvede alınacak kararlar, yalnızca Ukrayna’nın geleceğini değil, küresel enerji dengelerini, ticaret rotalarını ve uluslararası güç dengesini yeniden tanımlayacak kritik etkiler yaratacaktır.
Ukrayna’nın Stratejik Önemi ve Sahadaki Gelişmeler
Ukrayna, Alaska zirvesi bağlamında yalnızca bir çatışma sahası değil, küresel jeopolitik dengelerinde belirleneceği stratejik bir ülkedir. Ülke, Avrupa ile Asya arasındaki enerji ve ticaret koridorları, işlevsel olacak bir Zengezur geçidi ve Kuzey Pasajı projeleri açısından kritik bir konuma sahiptir. Bu bağlamda, Ukrayna’nın sahadaki askeri durumu, diplomatik masadaki pazarlık güçlerini doğrudan etkiler (International Crisis Group, 2025).
Sahadaki gelişmeler, Putin’in uzun vadeli stratejisini doğrular niteliktedir. Rusya, Ukrayna’nın doğu ve güney bölgelerinde elde ettiği kazanımları diplomatik olarak tescil ettirmek istemektedir. “İstanbul Artı” olarak sızdırılan plan, yalnızca bir barış önerisi değil, Ukrayna’nın egemenliğini sınırlayan bir ültimatom niteliğindedir. Plan, işgal edilmiş bölgelerden çekilmeme, Kırım’ın Rusya’ya ait kabul edilmesi ve ordunun sınırlanması gibi maddeleri içermekte, böylece Ukrayna’nın bağımsız karar alma kapasitesini fiilen ortadan kaldırmaktadır (Wall Street Journal, 2025).
ABD tarafında ise, sızdırıldığı iddia edilen 99 yıllık “çatışmayı ve mevcut durumu dondurma planı”, kısa vadeli bir çözüm gibi görünse de, uzun vadede çatışmayı çözmeyip sorunları bir sonraki nesle aktaracak bir stratejik hamle olarak değerlendirilmektedir. Bu yaklaşım, Avrupa’nın enerji güvenliği ve piyasaların stabilizasyonu gibi ekonomik hedefleri ön planda tutarken, Ukrayna’nın egemenliğini zayıflatma ve bağımlı yapma riski taşımaktadır. Bu bağlamda, sahada elde edilen kazançlar, diplomatik süreçler tarafından sınırlanmakta veya geçici olarak dondurulmaktadır (Polonya İstihbarat Raporu, 2025).
Ukrayna lideri Zelenskiy’nin zirvede bulunmaması, stratejik bir eksiklik değil, bilinçli bir mesajdır. Masada olmamak, Ukrayna’nın kaderinin diğer aktörler tarafından şekillendirileceğine dair psikolojik bir baskı yaratmaktadır. Bu durum, sadece liderler arası ilişkiyi değil, aynı zamanda ülkenin ulusal egemenliği ve uluslararası meşruiyetini de etkilemektedir.
Bu bağlamda, Ukrayna, Alaska zirvesinde yalnızca müzakere konusu değil, küresel güçlerin stratejik hesaplarının merkezindeki bir aktördür. Sahadaki askeri gelişmeler, diplomatik planlar ve uluslararası stratejiler, ülkenin egemenliğini ve bölgesel istikrarı belirleyen temel parametreler olarak öne çıkmaktadır. Bu Zirve, Ukrayna’nın geleceğini şekillendirecek kritik kararların alındığı bir dönemeç olarak değerlendirilmektedir.
Enerji, Ticaret ve Kuzey Pasajı Bağlamında Stratejik Öngörüler
Alaska zirvesi, enerji ve ticaret koridorları bağlamında küresel güç dengelerini doğrudan etkileyen bir platformdur. Ukrayna üzerinden geçen doğal gaz hatları ve Karadeniz enerji rotaları, Avrupa’nın enerji güvenliğinin temelini oluştururken, Rusya’nın enerji ihracatını politik bir araç olarak kullanmasına olanak tanımaktadır. Bu nedenle enerji koridorları, yalnızca ekonomik bir mesele değil, aynı zamanda diplomatik ve askeri bir güç aracıdır (International Energy Agency, 2025).
Kuzey Pasajı ve Kuzey Buz Denizi üzerinden açılacak yeni ticaret yolları, Çin ve Rusya’nın stratejik çıkarlarını pekiştirmektedir. Bu rotalar, Avrupa ve ABD’nin geleneksel olarak kontrol ettigi Atlantik ticaret yollarına olan bağımlılığını azaltmakta ve Asya ile Avrupa arasındaki doğrudan bağlantıları güçlendirmektedir. Çin’in Kuşak ve Yol Girişimi projeleri, bu yeni koridorları ekonomik ve lojistik anlamda desteklemekte, BRICS ülkelerinin bölgesel nüfuzunu artırmaktadır (Center for International Maritime Security, 2025).
Türkiye, enerji ve ticaret koridorları üzerinden hem bölgesel hem de küresel stratejik koz elde etmektedir. Karadeniz’in güvenliği, Türkiye’nin NATO ve ABD ile Rusya ilişkilerinde kritik bir parametre olurken, Zengezur koridoru gibi projeler üzerinden strejisini bu “ata oynayarak” (bir cesit hayal ve kumar, çünkü ABD 99 yıllığına koridoru kiraladı) ekonomik ve diplomatik avantaj sağlamayı “ummaktadır “. Ankara’nın diplomatik hamleleri, enerji ve ticaret yollarının kontrolünü sağlama ve bölgesel dengeyi yönlendirme amaçlıdır (Ankara Stratejik Araştırmalar Merkezi, 2025).
Batı’nın enerji bağımlılığı ve piyasaların istikrarı, Rusya’nın Alaska zirvesindeki pazarlık gücünü artıran bir faktördür. Rusya, enerji arzını bir diplomatik araç olarak kullanarak, hem NATO ülkelerinin sabrını test etmekte hem de uzun vadeli jeopolitik kazanımlarını güvence altına almaktadır. Bu durum, Avrupa’nın enerji güvenliği politikalarını yeniden gözden geçirmesini zorunlu kılmaktadır.
Özetle, enerji ve ticaret koridorları, Alaska zirvesinde alınacak kararların merkezinde yer almaktadır. Kuzey Pasajı, Karadeniz ve Ukrayna üzerinden geçen hatlar, yalnızca ekonomik bir araç değil, aynı zamanda diplomatik ve askeri dengeyi belirleyen kritik parametreler olarak öne çıkmaktadır. Zirvenin sonuçları, enerji güvenliği, ticaret rotaları ve küresel güç dengeleri açısından uzun vadeli etkiler yaratacaktır.
Askeri Strateji ve Sahadaki Dinamikler
Alaska zirvesi bağlamında askeri strateji, yalnızca sahadaki çatışma alanını değil, masadaki pazarlık gücünü de doğrudan etkilemektedir. Putin’in stratejisi, sahada elde ettiği kazanımları diplomatik süreçte tescil ettirmek ve Batı’yı yıpratma doktriniyle psikolojik üstünlük sağlamak üzerine kuruludur. Bu yaklaşım, yalnızca Rusya’nın askeri kapasitesini değil, zamanın kendi lehine işlediğini bilen uzun vadeli stratejik hesaplarını da yansıtmaktadır (RAND Corporation, 2025).
Ukrayna’nın savunma stratejisi ise masadaki eksikliği ve uluslararası desteğe olan bağımlılığı ile şekillenmektedir. Zirvede Zelenskiy’nin bulunmaması, sahadaki askeri başarıların diplomatik pazarlıkta yeterince temsil edilememesi anlamına gelmektedir. Bu durum, Ukrayna ordusunun ve devlet kurumlarının sahadaki durumlarını koruma kapasitesini sınırlandırmakta ve stratejik özerkliği zayıflatmaktadır.
ABD ve NATO’nun askeri varlığı, özellikle Doğu Avrupa’daki savunma hatları ve lojistik destek üzerinden değerlendirilmektedir. Trump’ın “büyük adam” diplomasisi, müttefiklerin rolünü ikincil plana iterken, NATO’nun koordinasyon yeteneğini test etmektedir. Bu yaklaşım, sahadaki askeri güç dengeleri üzerinde dolaylı bir etki yaratmakta ve Rusya’nın diplomatik üstünlüğünü pekiştirmektedir (NATO Defense Analysis, 2025).
Enerji ve ticaret koridorlarıyla birleşen askeri strateji, Kuzey Buz Denizi, Zengezur ve Karadeniz bölgelerinde kritik bir öneme sahiptir. Bu bölgelerdeki kontrol, yalnızca ekonomik ve diplomatik avantaj değil, aynı zamanda savaş durumunda hızlı müdahale ve lojistik üstünlük sağlamaktadır. Bu durumda Türkiye’nin Karadeniz’deki rolü, sahadaki dengeyi belirleyen stratejik parametrelerden biri olarak öne çıkmaktadır.
Bu durumda, Alaska zirvesi askeri strateji açısından sadece sahadaki güç dengesini değil, masadaki pazarlık gücünü ve diplomatik üstünlüğü de şekillendiren kritik bir platformdur. Putin’in uzun vadeli planları, ABD’nin kısa vadeli hamleleri ve Ukrayna’nın savunma kapasitesi, zirvenin sonuçlarını doğrudan etkileyen temel faktörler olarak öne çıkmaktadır.
Psikolojik Operasyonlar ve Diplomatik Algı Yönetimi
Önümüzdeki Alaska zirvesi, sahadaki güç dengelerinden bağımsız olarak psikolojik ve diplomatik stratejilerin yoğun şekilde sahneye çıktığı bir platform olacağı aşikardır. Trump’ın öngörülemez, kaotik tarzı, yalnızca bir zayıflık gibi görünmekle kalmaz; aksine, Nixon döneminde Kissinger tarafından geliştirilen “Deli Adam Teorisi”nin 21. yüzyılda donemin versiyonu olarak uygulanmaktadır. Bu strateji, rakibi, masada ne yapacağı belli olmayan bir muhatap olarak algılamaya zorlamakta ve psikolojik üstünlük sağlamaya odaklı bir stratejidir (Foreign Policy Research Institute, 2025).
Putin ise masada yalnızca fiziksel varlık değil, uzun vadeli stratejik algıyı yönetmek için oturmaktadır. Zelenskiy’nin zirvede olmaması, Ukrayna’nın kaderinin masada belirlenmesine dair güçlü bir mesajdır. Bu durum, hem Ukrayna hem de Batı için psikolojik bir baskı yaratmakta; sahadaki kayıpların diplomatik pazarlıkta telafi edilemeyeceği algısını güçlendirmektedir.
Trump’ın müttefikleri görmezden gelmesi, diplomatik algıyı kendi lehine çevirmek için bilinçli bir tercihtir. ABD içindeki ve dışındaki gözlemciler, müttefiklerin rolünü ikincil plana iten bu yaklaşımı, Amerika’nın kısa vadeli kazanç sağlama stratejisi olarak değerlendirmektedir. Masadaki kontrol, yalnızca topraklar veya planlar üzerinde değil, psikolojik üstünlük ve algı yönetiminde de belirleyici olmaktadır (Council on Foreign Relations, 2025).
Türkiye’nin diplomatik manevraları da psikolojik bir oyunun parçasıdır. Ankara, “arabuluculuk” ve “görünür liderlik” çerçevesi altında, Karadeniz’de oyun kurma kapasitesini göstermek istemekte ve masadaki konumunu bu sekilde güçlendirmeye çalışmaktadır. Türkiye’nin bu hamleleri, yalnızca bölgesel güvenlik ve enerji koridorları için değil, aynı zamanda ABD ve Avrupa’ya yönelik diplomatik mesajlar için de önem taşımaktadır.
Bu bağlamda, önümüzdeki Alaska zirvesinde psikolojik operasyonlar ve diplomatik algı yönetimi, masadaki fiziksel ve diplomatik unsurlardan ayrı olarak değerlendirilemez. Trump’ın kaotik pazarlık yaklaşımı, Putin’in uzun vadeli stratejik algısı ve Türkiye’nin arabuluculuk hamleleri, zirvenin küresel etkilerini ve sonuçlarını belirleyen temel psikolojik parametreler olarak öne çıkmaktadır.
Türkiye’nin Stratejik Rolü ve Karadeniz Denklemi
Alaska zirvesi bağlamında Türkiye, hem coğrafi konumu hem de diplomatik ve askeri kapasitesi nedeniyle bir anlamda merkezi bir aktör konumundadır. Karadeniz, Ankara için yalnızca bir iç deniz değil, bölgesel güç dengesini belirleyen stratejik bir alan olarak ön plana çıkmaktadır. Zirvede Türkiye’nin rolü, sahadaki güç dengesi ve enerji koridorlarının güvenliği ile doğrudan ilişkilidir (Ankara Stratejik Araştırmalar Merkezi, 2025).
Türkiye’nin “İstanbul’da dörtlü zirve” teklifi, diplomatik bir nezaketin ötesinde, masadaki stratejik pozisyonun korumaya çalışma anlamına gelmektedir. Ankara, Karadeniz’de kendi dahil olmadığı bir denklem kurulmasını engelleyerek, sahadaki karar alma süreçlerine doğrudan müdahil olmayı hedeflemektedir. Bu durum, Türkiye’nin hem bölgesel güvenlik hem de enerji ve ticaret koridorları üzerindeki etkinliğini pekiştirmek isteminden kaynaklanmaktadır.
Türkiye’nin motivasyonu yalnızca diplomatik statü ile sınırlı değildir. Güçlü bir Ukrayna ve Turkiye, Karadeniz’de Rusya’nın “yayılmacı hamlelerini” dengeleyen bir sigorta görevi görmektedir. Aynı zamanda, Ukrayna’nın yeniden inşası ve savunma sanayi işbirlikleri, Türkiye için ekonomik ve teknolojik kazanımlar sağlamaktadır. Özellikle KAAN projesi ve Ukrayna motor teknolojileri, Ankara’nın savunma kapasitesini artıran stratejik unsurlar olarak değerlendirilmektedir (Turkish Defense Review, 2025).
Bunun yanı sıra Türkiye, ABD ve NATO ile ilişkilerinde diplomatik kozlarını kullanmaktadır. Zirvede dolayli olarak önümüzdeki dönem için oynadığı arabuluculuk rolü, ABD’ye yönelik Suriye ve PKK/YPG politikaları bağlamında bir baskı ve şantaj kartı olarak işlev görmektedir. Türkiye, bölgesel ve küresel dengeyi yönlendirme kapasitesini, masada görünür liderlik ve arabuluculuk stratejisi ile pekiştirmek istemektedir. Bunları Türkiye sessiz diplomasi ile yapmaya çalışmaktadır.
Bu bağlamda, Türkiye’nin Alaska zirvesindeki rolü, yalnızca dolaylı bir diplomatik görünürlük sağlamakla sınırlı değildir. Karadeniz’deki stratejik dengeyi korumak, enerji ve ticaret koridorlarını güvence altına almak ve bölgesel politikalar üzerinde etkin bir pozisyon elde etmek, Ankara’nın temel hedefleri olarak öne çıkmaktadır. Böylece Türkiye, bu süreçte hem bölgesel hem de küresel düzeyde kritik bir aktör konumunu güçlendirmektedir.
Yeni Dünya Düzeni ve Küresel Jeopolitik Etkiler
Alaska zirvesi, yalnızca Ukrayna ve Karadeniz bağlamında değil, küresel güç dengelerinin yeniden şekillendiği bir süreç olarak değerlendirilebilir. Zirvede alınacak kararlar ve yürütülen müzakereler, 21. yüzyılın II. Yalta düzeninin parametrelerini belirleme potansiyeline sahiptir. ABD’nin kısa vadeli kazanç odaklı hamleleri, Rusya’nın uzun vadeli stratejik planları ve Çin’in ekonomik ve diplomatik hamleleri, küresel güçlerin etkileşim şeklini yeniden tanımlamaktadır (Brookings Institution, 2025).
BRICS ülkeleri, zirveye dolaylı etkileri üzerinden katılmakta, ABD ve NATO merkezli düzenin dışında alternatif bir ekonomik ve diplomatik alan yaratmayı hedeflemektedir. Çin’in Kuşak ve Yol Girişimi, Rusya’nın enerji ve ticaret koridorları stratejisi ile birleşerek, ABD ve Avrupa’nın geleneksel üstünlüğünü dengelemektedir. Bu durum, küresel ekonomide çok kutuplu bir yapının güçlenmesini beraberinde getirmektedir.
NATO ve Avrupa’nın durumu ise kırılgan bir dengeyi işaret etmektedir. Zirvede Zelenskiy’nin yokluğu ve Trump’ın müttefikleri ikincil plana iten diplomatik yaklaşımı, Avrupa’nın koordinasyon kapasitesini test etmektedir. Bu durum, Batı ittifakının zayıflamasına ve Rusya’nın diplomatik ve psikolojik üstünlük kazanmasına zemin hazırlamaktadır. Avrupa’nın enerji bağımlılığı ve piyasaların istikrarı, Rusya’nın masadaki pazarlık gücünü artıran bir parametre olarak öne çıkmaktadır.
Türkiye ve diğer bölgesel aktörlerin zorunlu stratejik hamleleri, yeni dünya düzeninde kritik rol oynamaktadır. Türkiye’nin Karadeniz ve Zengezur koridorundaki etkinliği, enerji ve savunma sanayi işbirlikleri ile diplomatik algı yönetimi, bölgesel dengeyi şekillendiren kilit unsurlar olarak öne çıkmaktadır. Bu durum, yalnızca bölgesel değil, küresel politikaları da etkileyen bir güç dinamiği yaratmaktadır (Chatham House, 2025).
Kısaca bu durumda, Alaska zirvesi, yeni dünya düzeninin kurallarının yazıldığı bir platform olarak değerlendirilebilir. Küresel güçler arasındaki etkileşim, çok kutuplu bir yapının güçlenmesi, Batı ittifakının sınavı ve bölgesel aktörlerin stratejik konumları, zirvenin uzun vadeli küresel etkilerini belirlemektedir. Ukrayna ve Karadeniz merkezli gelişmeler, yalnızca bölgesel değil, küresel jeopolitik dinamiklerin şekillenmesinde belirleyici rol oynamaktadır.
Enerji Politikaları ve Kuzey Pasajı’nın Jeopolitik Önemi
Alaska zirvesi bağlamında enerji politikaları, masadaki kararları ve küresel güç dengelerini doğrudan etkileyecek kritik bir faktördür. Rusya’nın enerji ihracatı, hem Avrupa hem de küresel piyasalarda stratejik bir kozdur. Zirvede ele alınan meseleler, yalnızca Ukrayna’nın geleceği ile sınırlı kalmayıp, enerji güvenliği, piyasaların istikrarı ve Batı’nın bağımlılık düzeyini yeniden şekillendirmektedir (International Energy Agency, 2025).
Kuzey Pasajı, Rusya için ekonomik ve stratejik bir fırsat olarak öne çıkmaktadır. Artan Arktik erişim, enerji nakliyesi ve ticaret koridorları açısından alternatif bir yol sunmakta ve geleneksel Atlantik ve Akdeniz rotalarına olan bağımlılığı azaltmaktadır. Bu durum, Rusya’nın masadaki diplomatik ve ekonomik pazarlık gücünü güçlendiren önemli bir faktördür. Pasajın kontrolü, yalnızca lojistik değil, aynı zamanda küresel enerji ve ticaret piyasalarına doğrudan müdahale kapasitesi sağlamaktadır.
Türkiye ve diğer bölgesel aktörler, enerji koridorları ve ticaret yolları üzerinden stratejik manevralarını sürdürmektedir. Karadeniz’den Zengezur’a ve diğer bir hat olan Azerbaycan, Gürcistan ve Turkiye’ye uzanan hatlar, enerji, ticaret ve savunma sanayi işbirliklerinin güvenliği açısından kritik önemdedir. Ankara, enerji ve lojistik koridorlarını kısmen kontrol ve koridorlara etki ederek, hem Batı hem de bölgesel güçler nezdinde pazarlık gücünü artırmaktadır (Turkish Energy and Strategy Review, 2025).
ABD ve Çin arasındaki enerji rekabeti de masada dolaylı bir etki yaratmaktadır. Çin’in Arktik ve Kuşak-Yol Girişimi projeleri (cunku ayni zamanda kuzey buz denizindeki kuzey pasajının onemli bir kısmı “non man bölgesidir”), Rusya ile ekonomik işbirliği ve enerji anlaşmaları üzerinden yürütülmektedir. Bu durum, ABD’nin Avrupa ve NATO üzerindeki etkisini sınırlarken, Rusya ve Çin’in birlikte küresel enerji piyasalarında baskı kurmasını kolaylaştırmaktadır.
Sonuçta, Alaska zirvesinde enerji politikaları ve Kuzey Pasajı’nın kontrolü, yalnızca ekonomik kazanç değil, diplomatik ve stratejik üstünlüğü belirleyen anahtar unsurlar olarak ortaya çıkmaktadır. Rusya’nın enerji stratejisi, Batı’nın bağımlılığı, Çin’in ekonomik manevraları ve Türkiye’nin bölgesel koridor kontrolü, zirvenin küresel etkilerini doğrudan şekillendiren temel dinamiklerdir.
BRICS, NATO ve ABD’nin Çok Kutuplu Dünyadaki Pozisyonu
Alaska zirvesi, çok kutuplu dünya düzeninin güç dengesini anlamak açısından kritik bir platform olacagi acıktır. Günümüzde, BRICS ülkeleri, ABD ve Avrupa merkezli mevcut sistemin dışında alternatif bir ekonomik ve diplomatik alan inşa etmeye çalışmaktadır. Çin’in Kuşak ve Yol Girişimi ile Rusya’nın enerji ve ticaret koridorları, Batı’nın geleneksel üstünlüğünü sınırlandıran somut stratejik hamleler olarak öne çıkmaktadır (Brookings Institution, 2025).
NATO, dolaylı olarak bu zirvede karşı karşıya kaldığı diplomatik ve stratejik testlerle kırılganlığını göstermektedir. Zelenskiy’nin yokluğu ve Trump’ın müttefikleri ikincil plana iten pazarlık yaklaşımı, ittifakın koordinasyon kapasitesini ciddi şekilde sınamaktadır ve sorgulamaktadır. Bu durum, Avrupa ülkelerinin hem enerji bağımlılığı hem de savunma stratejilerindeki kırılganlığıyla birleştiğinde, Batı ittifakının sahadaki etkinliğinin ve masadaki dayanıklılığının azalmasına neden olmaktadır.
ABD, Alaska zirvesinde kısa vadeli kazanç ve psikolojik üstünlük odaklı hareket ederek, müttefiklerini ikinci planda bırakma stratejisi izlemektedir. Trump’ın “deli adam” pazarlık tarzı, uzun vadeli bir strateji yerine hızlı ve öngörülemez kazanımlar sağlama amacını taşımaktadır. Ancak bu yaklaşım, çok kutuplu dünya düzeninde ABD’nin kontrol kapasitesini test eden bir deneme niteliği taşımaktadır (Council on Foreign Relations, 2025).
BRICS’in rolü ise, ekonomik ve diplomatik alternatifler yaratmakla sınırlı değildir. Üye ülkeler, küresel enerji piyasalarında, ticaret yollarında ve finansal sistemde kendi kurallarını belirleme kapasitesini artırmaktadır. Bu durum, ABD ve NATO’nun tek taraflı üstünlüğünü sınırlandırırken, çok kutuplu bir dünya düzeninin somut göstergeleri olarak değerlendirilmektedir.
Kısaca, Alaska zirvesi çok kutuplu dünyanın güç dengesini test edecek bir platformdur. BRICS’in yükselişi, NATO’nun kırılganlığı ve ABD’nin kısa vadeli pazarlık stratejileri, küresel güç dengelerinin yeniden şekillenmesinde belirleyici unsurlar olarak öne çıkmaktadır. Zirvede alınacak kararlar, yalnızca Ukrayna ve Karadeniz ile sınırlı kalmayacak, küresel diplomatik, ekonomik ve askeri dengeleri uzun vadede etkileyecektir.
Ukrayna’nın Egemenliği ve Uluslararası Hukuk Perspektifi
Alaska zirvesi bağlamında Ukrayna’nın egemenliği, masadaki en kritik ve hassas konulardan biridir. Zirveye dair sızdırılan Rus teklifleri ve ABD’nin iddia edilen planları, yalnızca diplomatik bir tartışma değil, uluslararası hukukun temel prensiplerini doğrudan ilgilendiren meselelerdir (United Nations Office of Legal Affairs, 2025).
Rusya’nın “İstanbul Artı” planı, işgal ettiği bölgelerden çekilmeyi şart koşarken, Kırım’ı Rusya’nın bir parçası olarak tanınmasını ve Ukrayna’nın silahsızlandırılmasını talep etmektedir. Bu yaklaşım, uluslararası hukukta devlet egemenliği ve toprak bütünlüğü prensipleri ile doğrudan çelişmektedir. Bir ülkenin egemenliğinin, dış baskı ve ültimatomlarla sınırlandırılması, uluslararası normlara aykırıdır ve benzer durumlar geçmişte uzun süreli çatışmalara yol açmıştır.
ABD’nin iddia edilen “99 yıllık dondurma” planı, Rus kazanımlarını geçici olarak tanımak gibi görünse de, gerçekte sorunun çözümünü erteleyen bir stratejidir. Bu tür bir yaklaşım, hukuki açıdan geçici bir çözüm sunarken, fiilen Ukrayna’nın egemenlik haklarını sınırlandırmaktadır. Bu durum, çatışmanın uzun vadeli ve kalıcı bir çözümle sona ermesini engelleyen bir zaman kazanma taktiği olarak değerlendirilebilir.
Türkiye ve diğer bölgesel aktörler, bu bağlamda uluslararası hukuku diplomatik koz olarak kullanmaktadır. Türkiye’nin arabuluculuk rolü, yalnızca bölgesel çıkarlarını korumakla sınırlı kalmayıp, hukuki normları referans göstererek masadaki stratejik pozisyonunu güçlendirmektedir. Karadeniz ve Zengezur koridorları üzerinden yürütülen diplomasi, hem enerji hem de uluslararası hukuk temelli bir denge mekanizması yaratmaktadır (Turkish Journal of International Law, 2025).
Bu durumda, Alaska zirvesinde Ukrayna’nın egemenliği, yalnızca bölgesel bir mesele değil, uluslararası hukuk ve küresel diplomasi açısından kritik bir testtir. Masada yapılacak uzlaşmalar veya dayatmalar, Ukrayna’nın bağımsızlığı ve toprak bütünlüğünü doğrudan etkilemekte, aynı zamanda uluslararası hukukun uygulanabilirliğini ve Batı’nın stratejik duruşunu sınamaktadır. Ukrayna, bu süreçte hem masada hem de sahada egemenliğini korumak için kritik bir ülke olarak öne çıkmaktadır.
Zaman Kazanma Stratejileri ve Psikolojik Operasyonlar
Alaska zirvesi, yalnızca diplomatik müzakerelerden ibaret değildir; aynı zamanda tarafların psikolojik üstünlük sağlama ve zaman kazanma stratejilerini test ettiği bir sahnedir. Trump’ın “deli adam” pazarlık yaklaşımı ve Putin’in sabır odaklı “Yıpratma Doktrini”, bu psikolojik oyunların temel unsurları olarak öne çıkmaktadır (RAND Corporation, 2025).
Trump’ın öngörülemez ve kaotik tarzı, rakiplerin masada ve medyada sürekli olarak belirsizlik hissetmesini sağlamaktadır. Bu strateji, Nixon döneminde Kissinger tarafından geliştirilen “Deli Adam Teorisi”nin günümüzdeki bir versiyonudur. Masadaki tarafları, beklenmedik hamleler ve sürpriz teklifler ile ikilemde bırakmak, ABD açısından kısa vadeli pazarlık avantajı yaratmaktadır.
Putin ise, uzun vadeli bir stratejiyle hareket etmektedir. Sahadaki askeri üstünlüğü ve masadaki diplomatik pazarlıkları, zamanın kendi lehine işlediğini bilerek yürütmektedir. Ukrayna ve Avrupa üzerindeki psikolojik baskı, Batı’nın sabırsızlığı ve ittifakların koordinasyon eksikliği üzerinden artırılmaktadır. Bu yaklaşım, sadece pazarlık sürecini değil, uzun vadeli jeopolitik dengeyi de şekillendirmektedir.
Türkiye ve diğer bölgesel aktörler, bu psikolojik oyunları diplomatik koz olarak kullanmaktadır. Ankara’nın arabuluculuk ve “oyun içinde olma” stratejisi, masadaki süreyi ve süreç üzerindeki etkisini ve kısmi kontrolünü dolaylı olarak artırmaktadır. Bu yaklaşım, yalnızca zaman kazanmakla kalmaz, aynı zamanda bölgesel etkisini ve ileride pazarlık gücünü güçlendirmektedir (Middle East Policy Journal, 2025).
Her halükarda, Alaska zirvesi bir zaman kazanma ve psikolojik operasyon sahasıdır. Masadaki hamleler, yalnızca diplomatik sonuçları değil, tarafların stratejik avantajlarını ve küresel güç dengelerini de doğrudan etkilemektedir. Trump’ın öngörülemezliği, Putin’in sabrı ve Türkiye’nin bölgesel manevraları, bu sürecin uzun vadeli etkilerini belirleyen temel unsurlardır.
Karadeniz ve Zengezur Koridorunun Stratejik Önemi
Karadeniz ve işlevselleşecek Zengezur koridorları, Alaska zirvesinin arka planında kritik bir jeopolitik rol oynamaktadır. Bu alanlar yalnızca enerji ve ticaret yolları olarak değil, aynı zamanda askeri ve diplomatik dengeyi belirleyen stratejik noktalar olarak öne çıkmaktadır (Center for Strategic and International Studies, 2025).
Karadeniz, bogazlardan dolayı Türkiye’nin kontrolünde bulunan bir enerji ve deniz ticaret koridoru olarak, Rusya’nın deniz erişimini dengelemekte ve NATO’nun bölgesel varlığını şekillendirmektedir. Bu koridorun güvenliği, yalnızca bölgesel istikrar için değil, Avrupa’nın enerji tedarik güvenliği ve küresel ticaret yollarının devamlılığı için de kritik önemdedir. Türkiye, bu coğrafyada hem diplomatik hem de askeri açıdan manevra alanını genişleterek, masadaki pazarlık gücünü artırmak istemektedir.
Zengezur koridoru, Azerbaycan ve Ermenistan arasındaki stratejik geçişleri kapsayan bir hattır ve Karadeniz’den Hazar’a uzanan enerji ve lojistik yollarının kilit noktalarından biridir. Bu koridor, ilerde işlerlik kazandıgında Ukrayna’nın yeniden inşası ve savunma sanayi işbirlikleri için hayati bir öneme sahiptir. Aynı zamanda, Rusya’nın bölgedeki stratejik ve hegemonik etkisini sınırlandırma ve Batı ile Çin arasındaki ekonomik dengeyi olumlu yönde etkileme kapasitesine sahiptir.
Alaska zirvesinde bu koridorların gündeme gelecek olması, yalnızca bölgesel aktörler için değil, küresel güç dengesi açısından da kısmen belirleyici bir faktördür. Rusya, Batı’nın sabırsızlığı ve Ukrayna’nın savunma kapasitesini erozyona uğratma stratejisi ile koridorların kontrolünü kendisi acısından hala artırmayı ve etkilemeyi hedeflemektedir. Türkiye ise, diplomatik manevralar ve arabuluculuk girişimleri ile hem kendi güvenliğini hem de bölgesel stratejik avantajını korumaya çalışmaktadır (Turkish Policy Quarterly, 2025).
Özetle, Karadeniz ve Zengezur ( kısa vadede açılacak) koridorları Alaska zirvesinin en kritik stratejik unsurlarındandır. Enerji, lojistik ve askeri geçişlerin kesiştiği bu alanlar, sadece bölgesel değil, küresel güç dengelerini de doğrudan etkileyecektir. Bu koridorların kontrolü, masadaki pazarlık süreçleri ve uzun vadeli jeopolitik sonuçlar açısından belirleyici rol oynayacaktır.
Çin ve BRICS’in Alaska Zirvesine Dolaylı Etkileri
Alaska zirvesi, doğrudan ABD-Rusya ekseninde görünse de Çin ve BRICS ülkelerinin dolaylı etkisi, küresel güç dengesi açısından kritik bir boyut kazanmaktadır. Çin, Kuşak ve Yol Girişimi ve enerji güvenliği politikaları ile hem Avrupa hem de Orta Asya’daki jeopolitik hareketleri şekillendirmektedir (Brookings Institution, 2025). BRICS ülkeleri, özellikle ekonomik ve diplomatik alternatifler üreterek, Batı’nın tek taraflı üstünlüğünü sınırlandırmaktadır.
Çin’in etkisi, zirvede yalnızca diplomatik olarak değil, ekonomik ve psikolojik bir boyut taşımaktadır. ABD ve Avrupa, Çin’in küresel yatırım ve ticaret ağlarını dikkate almak zorunda kalırken, Rusya da Çin’in stratejik destek veya baskı potansiyelini değerlendirmektedir. Bu durum, masadaki güç dengelerini yeniden tanımlayacak ve tarafları uzun vadeli sonuçları hesaba zorlayacaktır.
BRICS ülkelerinin kolektif stratejisi, enerji, ticaret ve finansal sistemde Batı’ya bağımlılığı azaltmaya yöneliktir. Alaska zirvesinde, Rusya’nın masadaki dayanıklılığı ve Trump’ın öngörülemezliği ile birleştiğinde, BRICS’in dolaylı etkisi, Batı’nın karar alma süreçlerini karmaşıklaştırmaktadır. Bu etki, çok kutuplu dünyanın gerçekliğini zirveye yansıtan somut bir göstergedir (Council on Foreign Relations, 2025).
Türkiye gibi bölgesel aktörler de bu çok kutuplu denklemi göz önünde bulundurarak stratejik manevralar geliştirmektedir. Ankara, hem NATO hem de BRICS perspektifini analiz ederek, Karadeniz ve açılacak olan Zengezur koridorları üzerinden diplomatik ve ekonomik avantaj elde etmeye çalışmaktadır. Bu yaklaşım, Türkiye’nin masadaki etkinliğini artırmaya yoneliktir, ayni zaman da da Turkiye’nin hamleleri bölgesel dengeyi de korumayı hedeflemektedir.
Bu bağlamda, Çin ve BRICS’in Alaska zirvesine dolaylı etkisi, küresel güç dengesi ve diplomatik stratejiler üzerinde belirleyici bir faktördür. Masadaki kararlar yalnızca ABD ve Rusya ilişkilerini değil, çok kutuplu dünyanın kurallarını ve ekonomik ilişkilerini de şekillendirmektedir. Bu bağlamda, BRICS’in yükselişi ve Çin’in stratejik hamleleri, zirvenin sonuçlarını öngörülemez kılan kritik unsurlar arasında yer almaktadır.
Türkiye’nin Rolü ve Bölgesel Stratejiler
Alaska zirvesi bağlamında Türkiye, yalnızca arabuluculuk rolü üstlenen bir aktör değil, aynı zamanda bölgesel stratejileri ve küresel pazarlık gücünü artırmaya çalışan kritik bir oyuncudur. Türkiye’nin yaklaşımı, hem Karadeniz’deki güvenlik dengelerini hem de Zengezur ve Orta Asya’daki lojistik ve enerji koridorlarına etki etme hedefleriyle doğrudan ilişkilidir (Turkish Journal of International Relations, 2025).
Türkiye’nin zirvede üstlendiği dolaylı diplomasiyle diplomatik pozisyonu, “arabuluculuk” kavramının ötesine geçmektedir. Ankara, ABD ve Rusya arasındaki müzakerelerde yalnızca uzaktan gözlemci değil, masanın kontrolünü ve sürecin yönünü dolaylı olarak etkileyebilen bir aktör olarak yer almaktadır. Turkiye’nin “Ben olmadan Karadeniz’de oyun kuramazsınız” mesajı, diplomatik bir nezaket değil, stratejik bir güç göstergesidir.
Türkiye’nin motivasyonu üç ana başlıkta toplanabilir. İlk olarak, hayatta kalma: ilerde kendine dost güçlü bir Ukrayna istemesi, Karadeniz’de Rusya’yı dengeleyen bir sigorta olmak istemesidir. Rusya’nın bölgesel üstünlüğü, Türkiye’nin stratejik hareket alanını ciddi şekilde kısıtlayabilir. İkinci olarak, çıkar: Ukrayna’nın yeniden inşası ve savunma sanayii işbirlikleri, Türkiye için hem ekonomik hem de teknolojik avantaj sağlamaktadır. Üçüncü olarak, koz: Ankara, zirve sürecindeki dolaylı rolünü ABD’ye karşı Suriye ve diğer bölgesel konularda pazarlık gücü olarak kullanmaktadır.
Türkiye’nin stratejisi, bölgesel diplomasi ve küresel güç dengesi açısından bir denge unsuru olarak öne çıkmaktadır. Ankara, masadaki süreci dolaylı yoldan etkileyerek, hem bölgesel çıkarlarını güvence altına almaya hem de küresel aktörler arasında uzun vadeli stratejik manevra alanını genişletmeye çalışmaktadır . Bu yaklaşım, Türkiye’yi yalnızca bir arabulucu değil, aktif bir stratejik oyuncu konumuna taşımaktadır.
Bu durumda, Türkiye’nin Alaska zirvesindeki rolü, bölgesel stratejiler ve küresel diplomasi bağlamında kritik önemdedir. Karadeniz ve Zengezur koridorları üzerindeki kismen kontrol, etki ve arabuluculuk hamleleri, Ankara’nın hem bölgesel hem de küresel manevra gücünü artırmakta ve masadaki sonuçların seyrini doğrudan etkilemektedir.
Enerji Politikaları ve Kuzey Buz Denizi’nin Stratejik Önemi
Alaska zirvesi bağlamında enerji politikaları, küresel güç dengeleri ve bölgesel stratejiler açısından merkezi bir rol oynayacaktır. Kuzey Buz Denizi, yalnızca iklim ve çevresel açıdan değil, aynı zamanda hidrokarbon rezervleri, deniz yolları ve askeri strateji açısından kritik bir alan olarak öne çıkmaktadır (International Energy Agency, 2025).
Rusya, Kuzey Buz Denizi’ndeki enerji kaynaklarını ve kuzey deniz yollarını kontrol ederek hem ekonomik gelirlerini artırmayı hem de küresel ticaret ve enerji koridorları üzerinde stratejik avantaj elde etmeyi hedeflemektedir. Bu durum, Alaska zirvesinde masadaki güç dengelerini ve pazarlık stratejilerini doğrudan etkilemektedir. ABD ve Avrupa, Rusya’nın enerji alanındaki hamlelerini dengelemek için kendilerini diplomatik ve ekonomik önlemler almak zorunda hissetmektedir.
Enerji politikaları, yalnızca Kuzey Buz Denizi ile sınırlı kalmamaktadır. Türkiye ve Avrupa ülkeleri, Ukrayna üzerinden enerji geçiş yolları ve projeler aracılığıyla hem Rusya’ya bağımlılığı azaltmayı hem de kendi enerji güvenliklerini sağlamayı amaçlamaktadır. Bu çerçevede, Alaska zirvesinde enerji koridorlarının kontrolü, bölgesel ve küresel pazarlık süreçlerinin ana belirleyicilerinden biri olarak öne çıkacaktır (Chatham House, 2025).
Kuzey Buz Denizi’nin stratejik önemi, askeri ve diplomatik boyutlarla birleşmektedir. Rusya’nın bölgedeki askeri varlığı, deniz yollarının güvenliği ve enerji tesislerinin korunması açısından kritik önemdedir. Bu durum, masadaki aktörlerin enerji ve güvenlik politikalarını entegre bir şekilde planlamalarını zorunlu kılmaktadır. Ayrıca, Çin’in kuzey deniz yolları ve enerji yatırımları üzerindeki ilgisi, çok kutuplu stratejik rekabeti derinleştirmektedir.
Nihayetinde, Alaska zirvesi ve enerji politikaları arasındaki ilişki, küresel güç dengeleri ve bölgesel stratejiler açısından kritik bir bağlam sunmaktadır. Kuzey Buz Denizi ve enerji koridorları üzerindeki kontrol, masadaki pazarlık süreçlerini ve uzun vadeli jeopolitik sonuçları belirleyen temel unsurlar arasında yer almaktadır.
NATO’nun Rolü ve Avrupa Güvenlik Mimarisindeki Etkileri
Alaska zirvesi bağlamında NATO’nun rolü, yalnızca askeri bir ittifak olarak değil, aynı zamanda Atlantik ittifaki kapsamında diplomatik bir denge unsuru olarak kritik bir rol oynamaktadır . Ama bugün Avrupa güvenlik mimarisi, Rusya’nın sert politikaları ve ABD’nin müttefikler üzerindeki stratejik yaklaşımları ile şekillenen kırılgan bir yapı da sergilemektedir (NATO Defense College, 2025).
Zirvede, Zelenskiy’nin masada olmaması, Avrupa’nın güvenlik ve karar alma süreçlerinden dışlanması anlamına gelmekte ve NATO’nun kolektif savunma mekanizmasını sorgulayan bir psikolojik mesaj içermektedir. Putin, Batı’nın sabırsızlığını ve ittifakların içsel farklılıklarını masada koz olarak kullanmaktadır. Bu durum, NATO’nun Avrupa güvenlik mimarisinde ki belirsiz ve karmaşık rolünü yeniden düşünmesini (gereklimi yoksa gereksizmi diye) zorunlu kılmaktadır.
ABD’nin Trump yönetim tarzı, NATO’nun karar alma süreçlerini karmaşıklaştırmakta ve ittifak üyeleri arasında güven krizine yol açmaktadır. Trump’ın “tek başına büyük adam diplomasisi”, NATO içindeki koordinasyonu zayıflatmakta ve Avrupa ülkelerini kendi stratejik çıkarlarını ön plana almaya itmektedir. Bu, Avrupa güvenlik mimarisinde uzun vadeli kırılganlık ve parçalanma riskini artırmaktadır (European Council on Foreign Relations, 2025).
Avrupa ülkeleri, bu yüzden Alaska zirvesinde masadaki güç dengesini analiz ederek kendi güvenlik stratejilerini yeniden yapılandırmak zorundadır. Bu bağlamda, zirve süreci, ittifak içindeki uyumsuzlukları ve karar alma gecikmelerini de gözler önüne sermektedir. Türkiye ve diğer bölgesel aktörler, NATO ve Avrupa güvenlik mekanizmasını değerlendirerek, kendi stratejik çıkarlarını masada dolaylı diplomasi ile optimize etmeye çalışmaktadır.
Boylece, var olan çeşitli tipdeki guvenlik mimarileri ve bunun Alaska zirvesindeki yeri ve Rusya, ABD ve Avrupa güvenlik mimarisi, bölgesel ve küresel güç dengeleri açısından kritik bir öneme sahiptir. Masadaki kararlar, yalnızca ABD-Rusya ilişkilerini değil, Avrupa’nın savunma kapasitesi ve ittifak dayanıklılığını da doğrudan etkilemektedir. Zirve, NATO’nun kolektif güvenlik stratejilerini yeniden değerlendirmesi ( yada NATO nun varlığı artık gereklimi konusu) gereken bir dönüm noktası olarak öne çıkmaktadır.
Sonuç ve Gelecek Perspektifleri
Alaska zirvesi, görünürde Ukrayna’da barış arayışıyla ilgili olsa da, derinlemesine incelendiğinde küresel güç dengelerini, bölgesel stratejileri ve çok kutuplu dünyanın işleyişini şekillendiren kritik bir diplomatik hamle olarak öne çıkmaktadır. Zirve, ABD ve Rusya arasındaki güç oyununu ve dünyadaki farklı müttefikler ile bölgesel aktörlerin stratejik manevralarını görünür kılarken, Ukrayna’nın egemenliği’ Rusya’nın ve Avrupa güvenliğinin üzerinde doğrudan etkiler yaratmaktadır (Brookings Institution, 2025).
Trump ve Putin’in zirvede oynadığı roller, yalnızca liderlik tarzlarının ötesinde bir stratejik hesaplama içerir. Trump, kaotik ve öngörülemez yaklaşımını bir pazarlık kozu olarak kullanarak rakibini psikolojik olarak yıpratmayı hedeflerken, Putin uzun vadeli bir zafer ve masadaki üstünlüğü garanti altına almayı amaçlamaktadır. Bu psikolojik operasyon, sadece zirve sürecini değil, küresel diplomatik algıları da şekillendirmektedir (Council on Foreign Relations, 2025).
Bu dönemde bölgesel aktörler, dolaylı diplomasi ile özellikle Türkiye, enerji ve lojistik koridorları üzerinden stratejik avantajlarını artırmaya ve masadaki süreci kendi lehine çevirmeye çalışmaktadır. Karadeniz, Zengezur ve Kuzey Buz Denizi üzerindeki kontrol, enerji güvenliği ve diplomatik manevra alanı açısından belirleyici faktörler olarak öne çıkmaktadır. Ankara’nın rolü, bölgesel dengeyi koruma ve uzun vadeli stratejik çıkarlarını güvence altına alma ekseninde değerlendirilebilir.
Alaska zirvesinin sonuçları, NATO’nun ve Rusya’nin kolektif güvenlik mekanizmalarını ve Avrupa güvenlik mimarisini yeniden gözden geçirmeyi zorunlu kılmaktadır. Zirve, ittifak içindeki farklılıkları görünür kılarken, Avrupa ülkelerinin stratejik bağımsızlıklarını güçlendirmeleri ve kendi bağımsız savunma kapasitelerini artırmaları gerekliliğini ortaya koymaktadır. Bu süreç, çok kutuplu dünya düzeninin kalıcı bir şekilde yeniden şekillenmesini hızlandırmaktadır (European Council on Foreign Relations, 2025).
Sonuç olarak, Alaska zirvesi bir barış görüşmesinden ziyade, küresel güç dengelerinin, bölgesel stratejilerin ve çok kutuplu diplomasinin test edildiği bir platform olarak değerlendirilmelidir. Zirve, yalnızca Ukrayna’nın kaderini değil, küresel politikaları ve uluslararası sistemin geleceğini doğrudan etkilemektedir. Masadaki hamleler, çok kutuplu dünyanın kurallarını belirleyecek, aktörler arasındaki psikolojik ve stratejik hesapları şekillendirecek ve yeni bir uluslararası düzenin ipuçlarını verecektir.
Kaynakça
1. The Arctic Institute. (2024). What the 14th Five-Year Plan Says About China’s Arctic Interests. Washington, D.C.: The Arctic Institute. Erişim: https://www.thearcticinstitute.org/14th-five-year-plan-chinas-arctic-interests/
2. Brookings Institution. (2025). How the war in Ukraine changed Russia’s global standing. Washington, D.C.: Brookings Institution. Erişim: https://www.brookings.edu/articles/how-the-war-in-ukraine-changed-russias-global-standing/
3. Council on Foreign Relations. (2025). The limits of Putin’s ambitions. New York: Council on Foreign Relations. Erişim: https://www.cfr.org/article/limits-putins-ambitions
4. Chatham House. (2025). Understanding Russia’s Black Sea strategy. London: Chatham House. Erişim: https://www.chathamhouse.org/2025/07/understanding-russias-black-sea-strategy/summary
5. NATO Defense College. (2025). Bridging Collective and National Defence: The NDC Explores the Future of European Security. Roma: NATO Defense College. Erişim: https://www.ndc.nato.int/bridging-collective-and-national-defence-the-ndc-explores-the-future-of-european-security/
6. European Council on Foreign Relations. (2025). Europe’s Strategic Dilemmas in the Face of Russian Expansion. Brussels: European Council on Foreign Relations. Erişim: https://ecfr.eu/publication/europes-strategic-dilemmas-in-the-face-of-russian-expansion/
7. Turkish Journal of International Relations. (2025). Turkey’s Role in Regional Geopolitics: Ukraine and the Black Sea. Ankara: Turkish Journal of International Relations, 12(3), 45–78. Erişim: https://dergipark.org.tr/en/pub/allazimuth/issue/90464/1548202
8. U.S.-China Economic and Security Review Commission. (2025). China’s Position on Russia’s Invasion of Ukraine. Washington, D.C.: U.S.-China Economic and Security Review Commission. Erişim: https://www.uscc.gov/research/chinas-position-russias-invasion-ukraine
9. RAND Corporation. (2025). No, Ukraine Is Not Fighting a “Proxy War”. Santa Monica, CA: RAND Corporation. Erişim: https://www.rand.org/pubs/commentary/2025/04/no-ukraine-is-not-fighting–a-proxy-war.html
10. Council on Foreign Relations. (2025). China-Russia-Ukraine: June 2025. New York: Council on Foreign Relations. Erişim: https://www.cfr.org/article/china-russia-ukraine-june-2025
11. RAND Corporation. (2025). China’s Economic, Scientific, and Information Activities in the Arctic: Benign Activities or Hidden Agenda? Santa Monica, CA: RAND Corporation. Erişim: https://www.rand.org/pubs/research_reports/RRA2823-1.html
12. National Defense Magazine. (2025). China, Russia Increase Arctic Cooperation, But Distrust Presents Roadblocks. Arlington, VA: National Defense Magazine. Erişim: https://www.nationaldefensemagazine.org/articles/2025/7/16/just-in-china-russia-arctic-allyship-appears-to-grow-but-distrust-presents-roadblocks-report-says
13. Arctic Security Center. (2025). China’s Quest for Power in the Arctic: Protecting Navigational Freedom and Safeguarding Fishery Resources. Anchorage, AK: Arctic Security Center. Erişim: https://tedstevensarcticcenter.org/wp-content/uploads/2025/03/JAS_Vol-2_Gosnell_Arons_Chinas-Quest-for-Power-in-the-Arctic.pdf
14. Datenna. (2025). China’s Arctic Ambitions. Amsterdam: Datenna. Erişim: https://www.datenna.com/wp-content/uploads/2025/01/Datenna-Report-Chinas-Arctic-Ambitions.pdf
15. Defense Intelligence Agency. (2025). China. Vision and Prospects for the Arctic Region. Madrid: Spanish Ministry of Defence. Erişim: https://www.defensa.gob.es/documents/2073105/2320887/china_2025_dieeeo41_eng.pdf
16. Center for European Policy Analysis. (2025). Russia and China Military Cooperation: Just Short of an Alliance. Washington, D.C.: Center for European Policy Analysis. Erişim: https://cepa.org/comprehensive-reports/partnership-short-of-alliance-military-cooperation-between-russia-and-china/
17. Center for Strategic and International Studies. (2025). Assessing the Impact of China-Russia Coordination in the Media and Information Space. Washington, D.C.: Center for Strategic and International Studies. Erişim: https://www.csis.org/analysis/assessing-impact-china-russia-coordination-media-and-information-space
18. Andrei Dagaev. (2025). The Arctic Is Testing the Limits of the Sino-Russian Partnership. Carnegie Endowment for International Peace. Erişim: https://carnegieendowment.org/russia-eurasia/politika/2025/02/russia-china-arctic-views?lang=en
19. Daniel Balazs. (2025). Partners in Deterrence: China and Russia’s Deepening Military-Technical Ties. The Diplomat. Erişim: https://thediplomat.com/2025/07/partners-in-deterrence-china-and-russias-deepening-military-technical-ties/
20. Molly Carlough & Sebastian Ratzan. (2025). China-Russia-Ukraine: June 2025. Council on Foreign Relations. Erişim: https://www.cfr.org/article/china-russia-ukraine-june-2025