Kopenhag, 5 Eylül 2025
Doğu Akdeniz, yüzyıllardır jeopolitik mücadelelerin ve büyük güç rekabetlerinin odağında yer almıştır. Bölgenin stratejik önemi yalnızca deniz ticaret yolları veya askeri üslerden değil, aynı zamanda sahip olduğu doğal kaynaklardan kaynaklanmaktadır (Yılmaz, 2021). 2000’li yılların başından itibaren Doğu Akdeniz’de keşfedilen hidrokarbon rezervleri, bölgenin önemini daha da artırmış ve yeni enerji diplomasisi mücadelelerine zemin hazırlamıştır. Bu süreçte İsrail, gerek enerji güvenliği gerekse güvenlik stratejileri açısından Doğu Akdeniz’de daha aktif bir rol üstlenmiştir (Stergiou, 2020).
İsrail’in küçük yüzölçümü, yoğun nüfusu ve kırılgan jeopolitiği, onu “stratejik derinlik” arayışına zorlamaktadır. Lübnan, Gazze ve Suriye gibi komşularından gelen sürekli tehditler, İsrail’in bölgesel güvenlik stratejilerini şekillendirmiştir. Bu nedenle İsrail’in gözünü Kıbrıs’a çevirmesi, tarihsel hafıza ve güncel çıkarların birleşiminden kaynaklanmaktadır (Israel Hayom, 2025).
Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti (KKTC), Türkiye’nin garantörlüğü altında olmasına rağmen, uluslararası alanda tanınmayan bir devlet statüsündedir. Bu durum, KKTC’yi hem kırılgan hem de dış etkilere açık hâle getirmektedir. Son yıllarda İsrailli sermayenin KKTC’de yoğun toprak alımlarına yönelmesi, “örtülü işgal” tartışmalarını doğurmuş, Türkiye’de de kamuoyu tepkisine yol açmıştır (Milli Gazete, 2024).
İsrail’in Yayılmacı Politikaları: Enerji, Güvenlik ve Tarihsel Hafıza
İsrail’in Doğu Akdeniz stratejisinin temelinde enerji güvenliği yatmaktadır. Leviathan ve Tamar sahalarında keşfedilen doğalgaz rezervleri, ülkenin dış politika önceliklerini yeniden şekillendirmiştir (Stein, 2019). İsrail, bu enerji kaynaklarını Avrupa’ya ulaştırmayı hedeflemekte ve bu süreçte GKRY ve Yunanistan ile iş birliğini derinleştirmektedir. Türkiye’nin bu projelerin dışında tutulması, İsrail’in yayılmacı vizyonunun önemli bir boyutunu oluşturmaktadır.
Bununla birlikte İsrail için askeri güvenlik de belirleyici bir unsurdur. Gazze’de Hamas, Lübnan’da Hizbullah ve Suriye’de İran destekli güçlerle yaşanan gerilimler, ülkenin kendisini sürekli bir “kuşatma psikolojisi” içinde hissetmesine neden olmaktadır (Inbar, 2022). Bu bağlamda Kıbrıs, olası bir kriz anında lojistik üs veya kaçış noktası olarak önem kazanmaktadır.
İsrail’in Kıbrıs’a ilgisi yalnızca güncel gelişmelere değil, aynı zamanda tarihsel hafızaya da dayanmaktadır. İngiliz mandası döneminde Filistin’e göç edecek Yahudilerin önce Kıbrıs’ta toplandığı, oradan İsrail’e geçirildiği bilinmektedir (Kıbrıs Postası, 2025). Bu tarihsel arka plan, İsrail’in ada ile kurduğu stratejik bağların köklü olduğunu göstermektedir.
Dolayısıyla İsrail’in KKTC’ye yönelik ilgisi yalnızca ekonomik değil; güvenlik, enerji ve tarihsel nedenlerle açıklanabilecek çok boyutlu bir yayılmacı politikanın parçasıdır. Bu noktada sorulması gereken asıl soru, KKTC ve Türkiye’nin bu gelişmelere nasıl karşılık verdiğidir.
KKTC ve Türkiye’nin Yaklaşımı: Satılan Toprak, Kaybedilen Gelecek
KKTC’de yabancılara taşınmaz mal satışı, yasalar çerçevesinde serbest bırakılmış ve özellikle 2020’li yıllarda hız kazanmıştır. 2024’te yalnızca bir kararla 117 yabancıya taşınmaz mal edinme izni verilmiş, bu gelişme kamuoyunda “örtülü işgal” tartışmalarına yol açmıştır (Resmî Gazete, 2024). İsrailli sermayenin bu satışlarda önemli bir paya sahip olduğu, üç büyük inşaat şirketinin KKTC vatandaşlığı almış Yahudi iş insanlarına ait olduğu raporlarla belgelenmiştir (MİA Raporu, 2024).
KKTC makamlarının bu satışları “ekonomiyi canlandırma” gerekçesiyle savunması, kısa vadeli ekonomik kazançların uzun vadeli stratejik kayıpları gölgelemesine yol açmaktadır. Oysa toprak mülkiyeti, devlet egemenliğinin en temel unsurlarından biridir. Satılan toprak yalnızca ekonomik bir varlık değil, aynı zamanda ulusal kimliğin ve güvenliğin bir parçasıdır (Orallı, 2024).
Türkiye’nin garantörlük rolü, bu süreçte belirleyici olmalıdır. Ancak Ankara, çoğu zaman bu gelişmeleri yalnızca ekonomik bir hareketlilik olarak görmekte, stratejik riskleri göz ardı etmektedir. Halbuki satılan her parsel, ileride Türkiye’nin güvenlik çıkarlarını da tehdit edebilir.
Dolayısıyla burada asıl sorumluluk yalnızca İsrail’e değil, aynı zamanda KKTC ve Türkiye yönetimlerine de aittir. “Satmazsan alamaz” gerçeği unutulmamalı; İsrail’in alımlarını mümkün kılan, yerel makamların izinleridir. Bu nedenle protesto etmekten çok, yasal düzenlemelerle önlem almak gerekmektedir.
GKRY ve Avrupa Birliği’nin Tutumu: Stratejik İttifaklar
GKRY, İsrail ile enerji ve güvenlik alanında güçlü bir ortaklık geliştirmiştir. EastMed boru hattı projesi, bu iş birliğinin en somut örneklerinden biridir. Türkiye’nin dışlanması pahasına inşa edilmesi planlanan bu hat, AB’nin Rusya’ya olan enerji bağımlılığını azaltmayı hedeflemektedir (Stergiou, 2020).
Askeri alanda da GKRY ile İsrail’in iş birliği derinleşmektedir. İki taraf düzenli olarak ortak tatbikatlar yapmakta, savunma sanayi alanında teknoloji transferi gerçekleştirmektedir. Bu durum, adadaki askeri dengeyi Türkiye ve KKTC aleyhine çevirmektedir (Greek City Times, 2025).
Rum kamuoyunda zaman zaman İsrail’e stratejik bağımlılığa karşı eleştiriler yükselse de, siyasi elit enerji ve güvenlik gerekçeleriyle bu ortaklığı sürdürmektedir. Özellikle İran ve Hamas tehdidi bağlamında İsrail ile iş birliği, GKRY açısından kaçınılmaz görülmektedir (Daily Sabah, 2025).
AB’nin de bu süreçte GKRY-İsrail-Yunanistan üçlüsünü desteklemesi, Türkiye ve KKTC’nin bölgesel yalnızlığını artırmaktadır. Böylece Doğu Akdeniz’de yeni bir bloklaşma oluşmakta, Türkiye’nin manevra alanı daralmaktadır.
Jeopolitik Riskler ve Geleceğe Yönelik Senaryolar
İlk ve en büyük risk, toprak kaybıdır. Yabancılara yapılan geniş çaplı satışlar, uzun vadede geri dönüşü imkânsız sorunlara yol açabilir. Tarih göstermiştir ki, bir kere elden çıkan toprak, savaşla bile geri alınması zor bir varlıktır (Uysal, 2025).
İkinci risk, demografik mühendisliktir. İsrail’in arazi alımlarının yalnızca yatırım değil, toplumsal yapıyı dönüştürme amacı taşıdığı iddiaları dikkatle değerlendirilmelidir. Stratejik bölgelerde yabancı nüfus yoğunlaşması, ileride siyasi talepler doğurabilir.
Üçüncü risk, enerji eksenli bloklaşmadır. İsrail-GKRY-Yunanistan-AB hattı, Türkiye’yi Doğu Akdeniz enerji denkleminin dışında bırakmakta, bu da hem ekonomik hem de stratejik kayıp anlamına gelmektedir.
Son olarak, Türkiye’nin garantörlük rolünü etkin kullanmaması, hem KKTC’nin hem de Türkiye’nin güvenlik çıkarlarını zayıflatmaktadır. Bu nedenle Ankara’nın daha aktif ve sert bir strateji izlemesi kaçınılmazdır.
Sonuç
İsrail’in Doğu Akdeniz’de izlediği yayılmacı politikalar, enerji güvenliği, askeri derinlik ve tarihsel hafızadan beslenmektedir. KKTC’de toprak alımları bu politikanın en somut tezahürüdür. Ancak bu gelişmeleri yalnızca İsrail’in niyetleriyle açıklamak eksiktir. Satışlara izin veren KKTC makamları ve gerekli tedbirleri almayan Türkiye de bu süreçte sorumludur.
Rum kesimi ve AB, İsrail ile ortaklıklarını güçlendirerek Türkiye ve KKTC’yi bölgesel denklemin dışında bırakmaktadır. Bu durum, Doğu Akdeniz’deki güç dengesini kalıcı olarak değiştirme potansiyeline sahiptir.
Dolayısıyla Türkiye ve KKTC, toprak satışlarını sınırlayıcı düzenlemeler getirmeli, yabancı sermayeyi kontrol altına almalı ve garantörlük sorumluluğunu daha aktif biçimde üstlenmelidir. Aksi hâlde ekonomik kazanç uğruna stratejik kayıplar yaşanacaktır.
Unutulmamalıdır ki Doğu Akdeniz’deki mücadele yalnızca enerji ve ekonomi değil, aynı zamanda kimlik, egemenlik ve güvenlik mücadelesidir. İsrail’in yayılmacı politikaları karşısında Türkiye ve KKTC’nin alacağı tavır, bölgesel dengelerin geleceğini belirleyecektir.
Kaynakça
• Daily Sabah. (2025). Poseidon’s Wrath or delusion? Israel Hayom’s Northern Cyprus fantasy.
• Greek City Times. (2025). Northern Cyprus tensions rise: Israel flags security concerns.
• Inbar, E. (2022). Israel’s national security strategy. Begin-Sadat Center for Strategic Studies.
• Israel Hayom. (2025). Northern Cyprus is also an Israeli problem.
• Kıbrıs Postası. (2025). Overextension hamlesi ve İsrail basını.
• Milli Gazete. (2024). KKTC’de İsrailli sermayenin toprak alımları tartışması.
• Millî İstihbarat Akademisi. (2024). KKTC’de yabancı toprak alımları raporu.
• Orallı, L.E. (2024). Kıbrıs’ta yabancı sermaye ve stratejik riskler. Uluslararası İlişkiler Dergisi, 21(3), 45-67.
• Resmî Gazete. (2024). KKTC Bakanlar Kurulu kararları. Lefkoşa.
• Stein, A. (2019). Energy geopolitics in the Eastern Mediterranean. Atlantic Council.
• Stergiou, A. (2020). Eastern Mediterranean gas and the geopolitics of energy. Energy Policy Review, 48(2), 23-41.
• Uysal, A. (2025). İsrail’in Doğu Akdeniz stratejisi ve KKTC. Orta Doğu Analiz Dergisi, 12(1), 77-94.
• Yılmaz, M. (2021). Doğu Akdeniz’de enerji jeopolitiği. Uluslararası Stratejik Araştırmalar Merkezi Yayınları.