Antalya, 29 Eylül 2025
Dünya liderleri yeni iklim taahhütleri açıklıyor, kömürden çıkış takvimlerini öne çekiyor, karbon nötr hedeflerini yasalarla güvenceye alıyor. Fakat sahadaki uygulamalar, verilen sözlerin hâlâ gerisinde. Bu tablo, Akdeniz havzasının en kırılgan ülkelerinden Türkiye için hem risk hem fırsat.
Risk; çünkü artan sıcaklık ve su stresi tarımı, turizmi ve enerji arzını doğrudan etkiliyor. Fırsat; çünkü yenilenebilir enerji kapasitesini büyütmek, sanayiyi düşük karbonlu üretime geçirmek ve enerji verimliliğini artırmak Türkiye’ye hem istihdam hem ihracat avantajı sağlayabilir.
Avrupa Yeşil Mutabakatı, ihracatçıyı sınırda karbon düzenlemeleriyle karşı karşıya bırakacak. Bu yüzden bugünden iddialı bir iklim politikası geliştirmek artık çevresel bir lüks olmaktanöteye, ekonomik bir zorunluluk haline geldi. Yerel yönetimlerin, özel sektörün ve toplumun birlikte yürüteceği bir “iklim seferberliği” Türkiye’yi küresel sahnede güvenilir bir aktör haline getirebilir.
Küresel iklim taahhütleri ancak güçlü bir toplumsal talep ve gerçek uygulamalarla dönüşebilir. Türkiye hem kendi ev ödevini yapmalı hem de “iklim adaleti” konusunda yükselen bir ses olmalıdır.