Oslo 13 aralık 2025
Sefa M. Yürükel

Arktik bölgesi, 21. yüzyılın en hızlı değişen ve en yoğun stratejik rekabetine sahne olan jeopolitik arenası hâline gelirken, küresel güç dengelerinde meydana gelen kırılmalar küçük ve orta ölçekli devletleri doğrudan etkileyen sonuçlar doğurmaktadır. Bu dönüşümün merkezinde yer alan Danimarka Krallığı, özellikle Grönland’ın sahip olduğu benzersiz jeostratejik konum nedeniyle uluslararası siyasetin yeni güç mücadelelerinin tam ortasına yerleştirilmiştir. Soğuk Savaş döneminde büyük ölçüde ABD liderliğindeki transatlantik ittifakın sunduğu güvenlik mimarisine dayanarak kendisini nispeten düşük riskli bir dış çevrede konumlandırabilen Danimarka, günümüzde bu konfor alanından uzaklaşmış; ABD, Rusya ve Çin gibi büyük aktörlerin Arktik’te hızla sertleşen rekabetinin doğrudan etkilerini hissetmeye başlamıştır. Arktik’in sahip olduğu enerji, maden, deniz yolları ve askeri projeksiyona uygun coğrafi özellikler, bölgeyi yalnızca ekonomik bir çekim merkezi değil, aynı zamanda küresel güç politikalarının kesişim noktası haline getirmektedir.
Bu bağlamda Danimarka’nın askeri istihbarat kurumu Forsvarets Efterretningstjeneste (FE) tarafından yayımlanan yıllık risk değerlendirmesinde ABD’nin ilk kez potansiyel bir güvenlik endişesi olarak tanımlanması, uluslararası ilişkiler literatüründe nadiren görülen ve bir müttefik devlet için istisnai nitelik taşıyan bir kırılmadır. FE’nin raporunda yer alan “ABD’nin ekonomik ve teknolojik gücünü artık müttefik ve ortaklarına karşı da bir baskı aracı olarak kullanabildiği” yönündeki saptama ile “müttefiklere karşı bile askeri güç kullanımını dışlamadığı” değerlendirmesi, geleneksel Danimarka güvenlik stratejisinin dayandığı temel varsayımları kökten sarsmaktadır. Bu durum, yalnızca ABD ile olan ilişkileri gerilime sürüklemekle kalmamakta; aynı zamanda Danimarka’nın ulusal güvenliğini önceleyen stratejik parametrelerin yeniden tanımlanmasını zorunlu kılmaktadır. Bir başka ifadeyle, FE raporu bir istihbarat belgesi olmanın ötesinde, Danimarka’nın geleceğini şekillendiren yapısal bir tehdit analizidir.
Geleneksel ittifak ilişkilerinin zayıfladığı, güç politikalarının yükseldiği ve uluslararası normların giderek aşındığı yeni güvenlik ortamında küçük devletlerin manevra alanı dramatik biçimde daralmaktadır. Danimarka gibi tarihsel olarak çok taraflılık, hukuk temelli diplomasi ve NATO’nun sunduğu güvenlik şemsiyesi altında hareket eden devletler için bu yeni dönem daha zorlayıcı bir gerçeklik sunmaktadır. ABD’nin Arktik’te artan askeri varlığı, Grönland üzerindeki politik baskıları ve stratejik çıkarlarını agresif biçimde dayatması; Danimarka’nın egemenliğinin, özerk karar alabilme kapasitesinin ve bölgesel istikrar algısının yeniden sorgulanmasına yol açmıştır. Bu noktada Arktik, Danimarka’ya yalnızca coğrafi değil; aynı zamanda stratejik, ekonomik, teknolojik ve siyasal açıdan çok katmanlı bir risk alanı olarak geri dönmektedir.
Bu gelişmeler, Danimarka iç siyasetinde de önemli tartışmaların ortaya çıkmasına neden olmuştur. Siyaset yelpazesinin farklı kanatları ABD’nin bölgedeki politikalarına yönelik çeşitli yaklaşımlar geliştirse de tüm aktörlerin ortaklaştığı temel husus, Danimarka’nın Grönland üzerindeki egemenliğinin ve Arktik’teki stratejik özerkliğinin korunması gerektiğidir. Bu tartışmalar, yalnızca bir dış politika tartışması değil; aynı zamanda ulusal kimlik, devlet kapasitesi, güvenlik öncelikleri ve uluslararası sistemdeki konum gibi bir devletin kurucu unsurlarına dokunan daha derin bir stratejik değerlendirmeyi zorunlu kılmaktadır.
Bütün bu dinamikler göz önüne alındığında, Arktik bölgesi Danimarka için artık geçmişte olduğu gibi “uzak bir jeopolitik sınır” değil, doğrudan ulusal çıkarlarını belirleyen ve ülkenin gelecek yönelimini tayin edecek bir stratejik merkez hâline gelmiştir. FE raporunun ortaya koyduğu tespitler, Danimarka’nın hem güvenlik hem de dış politika doktrininde köklü bir dönüşümün başlangıcına işaret etmektedir. Bununla birlikte, bu dönüşümün hangi kapasite, kurum ve politikalarla yönetileceği; Danimarka’nın büyük güç rekabeti karşısında nasıl bir pozisyon alacağı; Arktik’teki varlığını hangi araçlarla tahkim edeceği ve Grönland’ın statüsü ile yerel özerkliğini nasıl güçlendireceği, bu makalenin ele aldığı temel sorunsalın çerçevesini oluşturmaktadır.
Değişen Güvenlik Paradigması ve FE Raporunun Tarihsel Önemi
Danimarka’nın yıllık istihbarat değerlendirmesinde ABD’nin ilk kez bir güvenlik endişesi olarak sınıflandırılması, Avrupa güvenlik düzeninin köklerine işlenmiş kabul edilen transatlantik dayanışmanın artık sürdürülebilir bir varsayım olmadığını açık biçimde ortaya koymuştur. FE’nin “ABD’nin ekonomik ve teknolojik gücünü müttefiklere karşı bir güç aracı olarak kullandığı” yönündeki saptaması, uluslararası ilişkiler literatüründe nadiren kayıt altına alınan bir durumdur; zira bir mütteifin, aynı ittifak içinde yer alan başka bir müttefike karşı tehdit olarak konumlandırılması İkinci Dünya Savaşı sonrası düzen açısından olağanüstü bir kırılmadır. Bu bağlamda FE raporu yalnızca bir güvenlik metni değil, Danimarka’nın jeopolitik pozisyonunu yeniden şekillendiren bir tarihsel dönemeçtir.
Geleneksel olarak ABD ile yakın işbirliği temelinde güvenliğini yapılandırmış olan Danimarka için bu raporun en çarpıcı yönü, Washington’ın artık “öngörülebilir bir güvenlik sağlayıcı” olmaktan uzaklaştığının kurumsal düzeyde resmî bir dille tescil edilmesidir. Danimarka gibi küçük ve orta ölçekli devletler için öngörülebilirlik, güvenlik politikalarının merkezini oluşturur; ABD’nin güç kullanımını ittifak bağlamı dışında da düşünebilecek bir aktör hâline gelmesi, bu temel ilkenin çöküşü anlamına gelmektedir.
Bu yeni güvenlik paradigması, Danimarka’nın yalnızca dış politikada değil, iç güvenlik stratejilerinde de yeniden yapılanmaya gitmesini zorunlu kılar. FE raporundaki analizlerin çok katmanlı yapısı, risklerin artık yalnızca askeri alanda değil, ekonomik ve teknolojik düzeylerde de ortaya çıktığını göstermektedir. Washington’ın uluslararası ticaret mekanizmalarını baskı unsuru olarak kullanması, FE’nin belirttiği üzere, ABD’nin müttefiklere yönelik zorlayıcı kapasitesini genişletmektedir.
Danimarka açısından raporun en kritik unsurlarından biri de ABD’nin Grönland konusundaki “yenilenen baskısı”nın, artık yalnızca diplomatik veya ekonomik değil, giderek daha görünür biçimde stratejik bir tehdit boyutuna ulaşmış olmasıdır. Bu durum, ülkenin Arktik’teki egemenliğini yalnızca dış politika düzeyinde değil, iç politik süreçler açısından da yeniden tartışılır hâle getirmektedir.
Özetle FE raporu, Danimarka’nın uzun yıllardır üzerine kurulu olduğu güvenlik varsayımlarının geçersizliğini ortaya koymakta; ülkenin kendi savunmasını, dış ilişkilerini ve Arktik stratejisini yeniden kurgulamasını gerektiren yeni bir dönemin başlangıç belgesi işlevi görmektedir.
Arktik’in Yeni Jeopolitiği: ABD’nin Genişleyen Stratejik Baskısı
Arktik, son on yılda uluslararası rekabetin en sertleştiği alanlardan biri hâline gelirken ABD bu bölgede giderek daha saldırgan bir stratejik pozisyon benimsemiştir. FE’nin “yükselen güç rekabetinin uluslararası ilgiyi keskin bir şekilde artırdığı” tespiti, bu değişimin teknik bir gözlemden çok daha fazlasıdır; Arktik artık yalnızca doğal kaynakların değil, büyük güç projeksiyonlarının çarpıştığı bir stratejik sahnedir. Bu durum Danimarka’nın jeopolitik konumunu benzersiz biçimde kırılgan hâle getirmektedir.
ABD’nin Grönland’a yönelik ilgisi, yalnızca jeolojik kaynaklara değil, aynı zamanda Arktik hava ve deniz hatlarının kontrolüne yöneliktir. Washington’ın bölgeyi kendi güvenlik mimarisinin parçalarından biri olarak görmesi, Danimarka’nın egemenliğini pratik düzeyde aşındıran bir yaklaşımın ifadesidir. Trump döneminde açıkça dile getirilen Grönland’ı “satın alma” girişimi, ABD’nin bölgeyi tamamen kendi stratejik çıkarlarının uzantısı olarak gördüğünün somut göstergesidir.
Arktik’in askeri açıdan yükselen önemi, ABD’nin bölgedeki varlığını normalleşmiş bir hak gibi sunmasına yol açmış; bu durum Danimarka’nın savunma kapasitesini aşan boyutlarda bir baskı yaratmıştır. Washington’ın, Grönland’da kalıcı askeri varlık geliştirme yönündeki ısrarı, FE’nin de belirttiği gibi, Danimarka’nın kendi güvenlik mimarisi üzerindeki kontrolünü daraltmaktadır.
ABD’nin güç kullanımını artık müttefik bağlamında dahi dışlamadığını ifade eden FE değerlendirmesi, Arktik bağlamında daha da hassas bir nitelik kazanmaktadır. Çünkü bölgenin askeri ve ekonomik değeri yükseldikçe Washington’ın müdahaleci eğilimleri artmakta; bu da Danimarka’nın egemenliğini doğrudan tehdit eden bir jeopolitik dinamiğe dönüşmektedir.
Bu çerçevede Arktik artık Danimarka için yalnızca coğrafi bir alan değil, ulusal çıkarlarının şekillendiği, risklerin keskinleştiği ve büyük güçlerin baskı kapasitesinin en görünür hâle geldiği bir güvenlik laboratuvarı niteliği taşımaktadır.
Danimarka Siyasal Alanında ABD Baskısına Yönelik Yaklaşımlar
Danimarka’daki siyasi partiler ABD’nin Arktik’teki baskıcı politikalarına farklı tonlarda yaklaşsa da hepsi ortak bir noktada birleşmektedir: Grönland üzerindeki egemenlik, ulusal çıkarların merkezindedir ve ABD’nin mevcut davranış repertuvarı bu egemenliği tehdit etmektedir. Sosyal demokrat çizgi, Washington ile ilişkilerin tamamen kopmasının gerçekçi olmadığını kabul etse de, ABD’nin müttefiklikle bağdaşmayan politikalarının artık sistematik bir risk ürettiğini vurgulamaktadır.
Liberal-muhafazakâr kamp, Arktik’teki gelişmeleri Danimarka’nın savunma bağımlılığını derinleştiren bir etken olarak değerlendirmekte; NATO’nun güvenlik garantilerinin koşulsuz olmadığını ve Danimarka’nın kendi askeri kapasitesini hızla artırması gerektiğini savunmaktadır. Bu yaklaşım, ABD’nin artık “güvenlik sağlayıcı” kimliğinden ziyade “stratejik baskı uygulayıcı” kimliğiyle öne çıktığı düşüncesine dayanmaktadır.
Sol partiler ise ABD’nin bölgedeki politikalarını açık bir neo-kolonyal müdahale biçimi olarak okumakta ve Grönland’ın kendi kaderini tayin hakkının dış baskıdan korunması gerektiğini savunmaktadır. Bu görüş, ABD’nin Arktik’te kurmak istediği hegemonik düzene en sert eleştiriyi getiren yaklaşımdır ve Danimarka’nın kendi karar mekanizmalarını korumasının yalnızca jeopolitik değil, aynı zamanda demokratik bir zorunluluk olduğunu vurgular.
Grönland’daki yerel partiler ise ABD’nin baskısını hem ekonomik bağımlılığı artıran hem de yerel özerkliği gölgeleyen bir tehdit olarak değerlendirmektedir. Ada halkının kendi kaynakları, çevresi ve siyasi geleceği üzerinde söz hakkı sahibi olması gerektiği yönündeki vurgular, ABD’nin stratejik hamlelerinin yerel düzeydeki etkilerini daha görünür kılmaktadır.
Bu çok sesli siyasal yapı, Danimarka’nın ABD baskısına karşı tek yönlü bir politika geliştirmesini güçleştirse de tüm aktörlerde ortak bir bilinç oluşmuştur: Arktik’te artan ABD varlığı, Danimarka’nın egemenlik alanını daraltmaktadır ve bu duruma kolektif bir ulusal strateji ile yanıt verilmelidir.
Danimarka İçin Stratejik Çözüm Yolları: Çok Katmanlı Ulusal Güvenlik Doktrini
Danimarka’nın karşı karşıya olduğu jeopolitik baskı, tek boyutlu bir güvenlik politikası ile yönetilemeyecek kadar geniştir. Bu nedenle ülkenin çok katmanlı bir ulusal güvenlik doktrini oluşturması gerekmektedir. İlk katman askeri kapasiteyi güçlendirmeyi hedeflemeli, Arktik’te sürekli gözetim sağlayacak radar, uydu ve istihbarat altyapısı modernize edilmelidir. FE raporundaki tespitler bu adımın ertelenemez olduğunu ortaya koymaktadır.
İkinci katman ekonomik ve teknolojik bağımsızlığın artırılmasıdır. ABD’nin ekonomik baskı araçlarını müttefiklerine karşı kullanabileceği yönündeki FE değerlendirmesi göz önüne alındığında Danimarka’nın kritik teknolojilerde ve stratejik sektörlerde kendi kendine yeterliliğini artırması zorunlu bir ulusal çıkar hâline gelmektedir. Bu aynı zamanda Danimarka’nın büyük güçlerin baskısına daha dirençli olmasını sağlayacaktır.
Üçüncü katman diplomatik çok yönlülüğün güçlendirilmesidir. AB içinde Arktik odaklı ortak bir politika geliştirilmesi, ABD karşısında dengeleyici bir unsur olarak işlev görebilir. Danimarka’nın Arktik Konseyi gibi bölgesel mekanizmaların etkinliğini artırmaya yönelik girişimlerde bulunması, hem hukuksal hem de diplomatik düzeyde önemli bir direnç hattı yaratacaktır.
Dördüncü katman iç yönetişim reformlarını kapsamaktadır. Grönland’ın savunma, çevre, ekonomi ve kaynak yönetimi konularında daha güçlü bir söz hakkına sahip olması, ABD’nin adaya yönelik tek taraflı müdahale kapasitesini doğal olarak sınırlayacaktır. Bu yalnızca demokratik bir gereklilik değil, aynı zamanda ulusal güvenliğin modern bir bileşenidir.
Beşinci katman ise bilimsel kapasitenin stratejik bir güç olarak kullanılmasıdır. Arktik’te çevresel değişimlerin izlenmesi, iklim çalışmalarının genişletilmesi ve bilimsel araştırma merkezlerinin kurulması, Danimarka’nın bölgedeki egemenlik pratiklerini uluslararası alanda görünür kılacaktır. Bilimsel veri, modern jeopolitikte diplomatik ve askeri araçların tamamlayıcı bir güç kaynağıdır.
Sonuç: Yeni Bir Jeopolitik Eşik ve Danimarka’nın Egemenlik Mücadelesi
FE raporunun ortaya koyduğu gerçeklik Danimarka’yı tarihsel bir eşikle yüz yüze bırakmıştır: ABD artık yalnızca bir müttefik değil, aynı zamanda Danimarka’nın egemenlik çıkarlarıyla çelişebilen bir büyük güçtür. Arktik’teki rekabetin yoğunlaşması, Grönland’ın jeostratejik değerinin artması ve ABD’nin zorlayıcı yöntemler kullanmaya açık bir aktör hâline gelmesi, yeni bir ulusal güvenlik çerçevesini zorunlu kılmaktadır.
Bu bağlamda Danimarka’nın temel hedefi kendi egemenliğini, karar alma kapasitesini ve stratejik özerkliğini korumak olmalıdır. ABD’nin “müttefiklere karşı bile askeri güç kullanma olasılığını dışlamadığı” yönündeki FE tespiti göz ardı edilemeyecek kadar ciddidir. Bu ifade, yalnızca bir uyarı değil, Danimarka’nın dış politikada köklü bir yeniden yapılanmaya gitmesi gerektiğinin somut kanıtıdır.
Arktik’in geleceğinde söz sahibi olmak isteyen her devlet kendi çıkarlarını açıkça ortaya koyarken Danimarka’nın sessiz kalması mümkün değildir. Grönland üzerindeki baskı, yalnızca coğrafi bir alanın kontrolü meselesi değil, ulusal kimliğin, egemenliğin ve stratejik iradenin sınandığı bir mücadeledir. Danimarka bu mücadelede edilgen bir aktör olamaz; çünkü edilgenlik büyük güçlerin çıkar hesapları karşısında silinmekle eşdeğerdir.
Bu nedenle ülkenin çok katmanlı ulusal güvenlik doktrinini hayata geçirmesi, Arktik’teki askeri ve bilimsel kapasitesini artırması, Grönland’ın özerkliğini güçlendirmesi ve ABD’nin baskıcı politikalarına karşı kolektif ulusal direnci kurumsallaştırması zorunludur. Danimarka’nın geleceği bu direncin niteliğiyle belirlenecektir.
Sonuç olarak FE raporu yalnızca bir analiz değil, Danimarka’ya verilen bir stratejik uyanıştır. Eğer bu uyarı ciddiyetle ele alınırsa Danimarka Arktik’te etkin ve saygın bir aktör olarak varlığını sürdürebilir; aksi hâlde büyük güçlerin gölgesinde kalan, jeopolitik iradesi aşınmış bir devlet riskine sürüklenir. Egemenliği korumanın yolu, ulusal çıkarları merkeze alan kararlı, bağımsız ve çok boyutlu bir stratejik vizyon geliştirmekten geçmektedir.
Kaynakça
Forsvarets Efterretningstjeneste (FE), Risikobillede – Årlig Offentlig Vurdering, 2023–2024, Kopenhag. Danimarka Dışişleri Bakanlığı, Arctic Strategy of the Kingdom of Denmark 2023–2030, Udenrigsministeriet Yayınları. Government of Greenland (Naalakkersuisut), Greenland Foreign and Security Policy Priorities, Nuuk. NATO, NATO Strategic Concept 2022, Bruxelles. European Commission, EU Arctic Policy Update (2021), Brüksel. U.S. Department of Defense (DoD), Report on Arctic Strategy (2020, 2022), Washington, D.C. Heininen, Lassi; Exner-Pirot, Heather; Plouffe, Joël, Arctic Yearbook, Northern Research Forum Publications. Young, Oran R., Arctic Politics in an Era of Global Change, Routledge, 2020. Dodds, Klaus & Nuttall, Mark, The Scramble for the Arctic: Sovereignty, Security and Power in the Far North, Polity Press, 2022. Rahbek-Clemmensen, Jon, Danish Defence and the Arctic: Security Dynamics of a Small State, Royal Danish Defence College Press, 2019. Olesen, Mikkel Runge, Security Politics of the Arctic: Denmark, Greenland and the US, DIIS Press, 2021. Åtland, Kristian, Russia and the Arctic Geopolitics, Routledge, 2021. Søby Kristoffersen, Berit & Young, Steven, “Geopolitics of the Melting Arctic: Power, Security and Territory,” Political Geography, 2020. Rahbek-Clemmensen, Jon, “Denmark in the Arctic: Security, Identity, and Strategy,” Scandinavian Political Studies, 2021. Wilson Rowe, Elana, “Arctic Governance: Power Structures and Strategic Rivalry,” International Affairs, 2022. Byers, Michael, “Canadian and Danish Positions in the Arctic Dispute,” Polar Journal, 2020. Hilde, Paal Sigurd, “NATO and the High North: Renewed Strategic Interest,” Security Studies Review, 2023. Danish Institute for International Studies (DIIS), Denmark–US Relations in the Arctic: Pressures and Prospects, DIIS Report Series, 2022. Carnegie Endowment for International Peace, Great Power Competition in the Arctic, 2021. The Arctic Institute, US–Europe Strategic Tensions in the High North, 2023. Brookings Institution, The United States and the Militarization of the Arctic, 2022. RAND Corporation, Assessing U.S. Military Posture in the Arctic, 2020. Center for Strategic and International Studies (CSIS), Arctic Geopolitics 2030, 2021. Royal United Services Institute (RUSI), European Arctic Security Trends, 2020–2023. United Nations, United Nations Convention on the Law of the Sea (UNCLOS), 1982. AMAP (Arctic Monitoring and Assessment Programme), Arctic Climate Impact Assessment, 2021. IPCC, Climate Change 2021: The Physical Science Basis, Intergovernmental Panel on Climate Change.
