Türkiye’de eskiden “pastane” denilirken, günümüzde bazı yerlerde “patisserie” ya da “tatlı atölyesi” gibi modern terimler de kullanılabiliyor. Menülerde hâlâ gördüğünüz, severek tükettiğiniz o gül kokulu aşurenin hikâyesini sizin için derledim. Çocukluğumda komşuların birbirlerine tabak tabak ikram ettiği bu tatlı, yöre yöre tarifinde küçük farklılıklar gösterse de, en yaygın biçimi soğuk tatlı olarak sunulur ve bereket simgesi haline gelmiştir.
Aşure denilince akla ilk olarak, bakliyatlar, kuruyemişler ve meyvelerin bir araya gelerek oluşturduğu bereketli tatlı gelir. Ancak bu tatlının arkasında yüzyıllardır anlatılan, hem dini hem kültürel açıdan derin anlamlar barındıran bir hikâye bulunmaktadır. Rivayetlere göre, Hz. Nuh’un tufandan sonra karaya çıktığı gün, gemide kalan son erzaklar bir araya getirilip bir yemek pişirilir. Farklı tahılların, bakliyatların ve kuruyemişlerin karışımından oluşan bu yemek, zamanla “aşure” adını kazanır.
Kur’an’da veya sahih hadislerde bu olaydan doğrudan söz edilmez; ancak söz konusu anlatı, yüzyıllardır sözlü kültür aracılığıyla kuşaktan kuşağa aktarılan halk inançlarının bir parçası olarak Anadolu’da ve İslam dünyasında derin izler bırakmıştır. Özellikle Osmanlı döneminde yaygınlaşan “Kısas-ı Enbiyâ” kitaplarında, peygamber kıssalarının halk diliyle anlatıldığı bölümlerde bu hikâyeye sıkça rastlanır. Bu metinlerde, Hz. Nuh’un gemisinin tufandan kurtulup Cudi Dağı’na oturduğu günün, Hicrî takvime göre Muharrem ayının 10’uncu günü olduğuna inanılır. Gemideki az malzemenin karıştırılarak hazırlanan çorba, zamanla aşureye dönüşür.
Aşure Günü, Hicrî takvime göre Muharrem ayının onuncu günüdür ve bu tarih, sadece Hz. Nuh’un tufandan kurtuluşuyla değil, Hz. Musa’nın Firavun’dan kurtuluşu ile Hz. Hüseyin’in Kerbelâ’da şehit edilişi gibi önemli tarihi olaylarla da ilişkilendirilir. Sünnî inancında aşure gününde oruç tutulması tavsiye edilirken, Alevî-Bektaşî topluluklarda Muharrem ayı yas ayı olarak yaşanır. Alevî topluluklar, Muharrem’in ilk on iki günü boyunca oruç tutarak, Kerbelâ’da susuz bırakılarak şehit edilen Hz. Hüseyin ve yoldaşlarını anarlar. Bu süreçte et, süt ve hayvansal ürünlerin tüketimi sınırlı olup, sade bir beslenme biçimi benimsenir.
Muharrem orucunun ardından, özellikle Alevî geleneğinde, 13. günde aşure pişirilip toplumsal dayanışma ve birlik sembolü olarak paylaşılır. Her malzemenin farklı bir anlam taşıması, tüm bu bileşenlerin birleşerek hoşgörü dolu bir toplumu temsil etmesi, aşurenin kültürel önemini pekiştirir.
Bu yıl Muharrem ayı 27 Haziran’da başladı. Dolayısıyla 10 Muharrem, yani Aşure Günü 6 Temmuz Pazar gününe denk geliyor. Alevî topluluklarda aşure dağıtımı ise muhtemelen 8 Temmuz’da yapılacaktır. Tarihi boyunca sadece bir tatlı olmanın ötesinde, geçmişin izlerini ve toplumsal dayanışmayı simgeleyen aşure, bugün sofralarımızı ve gönüllerimizi birleştirmeye devam ediyor.