1. Bağımlılık, günümüzde bireyin biyolojik, psikolojik, sosyal ve kültürel boyutlarda yaşadığı çok katmanlı bir olgudur.
Bu yaklaşım, yalnızca bireysel patolojiye odaklanmak yerine, bağımlılığın toplumsal ve kültürel bağlamlarını da dikkate alarak daha bütüncül bir bakış açısı sunar. Antropolojik literatürde bağımlılık, sıklıkla ritüel, norm ve alt kültürel pratiklerle harmanlanırken (Heath, 1957; Bourgois, 2002), sosyolojik bakış ise bunun sosyal sermaye, normlar ve yapı üzerindeki etkilerine odaklanır (Lindesmith, 1938; Weinberg, 2024). Psikoloji alanında ise öğrenme, duygu düzenleme ve davranış kontrolü gibi içsel süreçler incelenmektedir (ScienceDirect, 2006).
2. KURAMSAL ÇERÇEVE
2.1. Antropoloji Perspektifi
Antropolojik araştırmalar, bağımlılığı salt bireysel bir hastalık olarak değil; aynı zamanda kültürel ritüellerin, normların ve ekonomik süreçlerin parçası olarak ele alır. C. L. Shelby’ye göre, kültür içinde öğrenilen ve paylaşılan davranış biçimleri bağımlılığı şekillendirir; örneğin toplumsal içme törenleri, aile içinde tükenişe bir özerklik biçimi olarak kodlanabilir (Shelby, 2013) . Aynı şekilde, Bourgois’un sokak alt kültürlerine yönelik çalışmaları, uyuşturucu kullanımının toplumsal eşitsizlik ve kimlik inşasıyla iç içe olduğunu ortaya koyar .
Eleştirel tıbbî antropoloji, bağımlılığın psikolojik değil, aynı zamanda yapısal bir sorun olduğuna işaret eder. Bu çerçevede bağımlılık, kendini yatıştırma, sosyo-ekonomik baskılar ve toplumun dışlanma mekanizmalarının bir sonucudur . Yani bireyin “zayıf karakter” olduğu değil, toplumsal düzenin bir parçası olarak bağımlılık geliştirdiği kabul edilir.
Bu bağlamda , antropoloji bağımlılığı ritüel ve anlam düzeyinde inceler. Bazı topluluklarda madde kullanımı, doğrudan bir ibadet ya da kolektif korku ritüeli yerine geçebilir. Bu tür ritüeller, bireyin ait olduğu grubun normlarını yeniden üretmeye yarar. Bu perspektif, modern bireyin alkol ya da kumara yönelimini anlamlandırmada kullanışlıdır.
2.2. Sosyoloji Perspektifi
Sosyolojik bakış açısı, bağımlılığı bireyin sosyal ağları, normatif çevresi ve toplumsal statüsü bağlamında inceler. Lindesmith’in sigara, alkol vb. bağımlılıkları incelerken vurguladığı gibi, madde, birey için bir “öz tanıma” şekli üretebilir ve sosyal kimliğin bir parçası haline gelebilir . Bu, bireylerin kendi kimliklerini hem benliklerinde hem de dışarıdakilerle paylaşılan sosyal tanımlarda buldukları anlamlarla bağlantılıdır.
Bağımlılık, sosyolojik olarak ‘etiketi konulmuş birey’ haline getirir. Bu damgalanma, (labeling theory) bireyin toplum içindeki rollerini sınırlayabilir ve yeniden sosyal ilişki kurmasını zorlaştırabilir. Damgalanan bireyler, çoğu zaman alt kültürlere yönelerek burada yeni anlam bulur ve sosyal izolasyondan bazı bakımlardan çıkarılmış olurlar .
Ayrıca sosyolojik çalışmalar, bağımlılığın sosyal sermaye üzerindeki etkisini vurgular. Nevraljik kaynaklar (güven, bilgi, destek) azalırken, birey “zayıf bağlar” içerisine düşebilir. Ancak bazı durumlarda “peer support”, AA gibi gruplar aracılığıyla tersine döndürülebilir ve grubun yeniden sosyal bağ kurma nispeten güçlü bir ortam oluşturduğu görülmüştür .
2.3. Psikoloji Perspektifi
Psikolojik literatürde bağımlılık, öğrenme teorileri, psikodinamik kuramlar ve aydınlanma süreçleriyle açıklanır (ScienceDirect, 2006) . Davranışçı açıdan madde kullanımı pekiştirici ödüller sayesinde öğrenilir; psikodinamik olarak ise ruhsal yoksunluk, travma veya içsel çatışmalarla ilişkili olabilir. Trans-teorik model (Prochaska, Norcross), bağımlıya davranış değişikliği yolculuğu boyunca farklı evrelerde nasıl destek olunacağını açıklar.
Psikolojik açıdan güven, bağımlılıkla mücadelede kilit öneme sahiptir. Duygu düzenleme bozuklukları yüksek olan bireyler, yakın ilişkilerde güven eksikliği görebilir. Ancak “peer support” sürecinde hem verici hem alıcı olarak rol almak, psikolojik iyileşmeyi destekler (Helper‑therapy principle) .
Bu bağlamda, psikoloji bireyin dostluk algısını inceler. Bağımlılık kişinin hem sosyal itibarını hem de güvenilirlik algısını etkileyebilir. Yine de, birey içsel kontrol mekanizmalarını güçlendirdiğinde ve ödül sistemini yeniden yapılandırdığında, uzun süreç sonunda güvenli ve destekleyici dostluk ilişkileri yeniden kurulabilir
3. BAĞIMLILARIN PSİKOLOJİK PROFİLİ
Bağımlı bireylerin psikolojik profilleri genellikle duygu düzenleme güçlükleri, dürtüsel davranış örüntüleri ve düşük benlik saygısı ile karakterize edilir (American Psychiatric Association, 2013). Bu bireyler çoğu zaman erken yaşamlarında travma, ihmal veya bağlanma problemleri yaşamışlardır. Bu tür yaşantılar, kişinin kendi duygularını tanıma, ifade etme ve başkalarıyla sağlıklı ilişkiler kurma becerilerini sekteye uğratabilir.
Bağımlılık aynı zamanda bir kaçış mekanizması olarak da değerlendirilir. Stresli yaşam olayları, başarısızlıklar ya da kronik psikolojik sıkıntılarla baş edemeyen birey, maddenin sağladığı kısa süreli rahatlama hissine bağımlı hâle gelir. Ancak bu kısa süreli rahatlamanın bedeli uzun vadede sosyal izolasyon, maddi sorunlar ve fiziksel sağlık problemleriyle ödenir. Bu döngü kişinin ilişkilerindeki güven unsurunu ciddi biçimde zedeler.
Psikodinamik bakış açısına göre ise alkol veya uyuşturucu gibi maddeler, bireyin bilinçdışı çatışmalarını bastırma aracıdır. Özellikle depresif ya da narsistik kişilik özellikleri gösteren bireylerde, bağımlılık savunma mekanizması gibi çalışabilir. Bu tür bireyler, güven ilişkileri kurmakta zorluk yaşadıkları için dostluklarını manipülatif ya da yüzeysel biçimlerde yaşayabilirler.
4. DOSTLUĞA GÜVENİLİRLİK SORUNU
Bağımlı bireylerin dostluk ilişkilerinde güvenilir olup olamayacağı, hem bireyin içsel motivasyonuna hem de sosyal çevrenin tutumuna bağlıdır. Bağımlılık süreci sırasında birey, çoğu zaman dürüstlükten uzaklaşır, yalan söyleme, borç alma ya da güveni suistimal etme gibi davranışlar sergileyebilir. Bu davranışlar bireyin arkadaş çevresinde bir “güven erozyonu” yaratır.
Bununla birlikte, tamamen güvenilmez olarak etiketlemek sosyal dışlamayı artırabilir ve iyileşme sürecini sekteye uğratabilir. Sosyal destek sistemlerinin güçlü olduğu, kişisel sınırların net çizildiği dostluk ilişkileri, bağımlı birey için rehabilite edici bir rol oynayabilir. Özellikle 12 adım grupları, güvene dayalı bağların yeniden kurulmasına olanak tanıyan yapılar sunar.
Güven, bu süreçte dinamik bir olgudur; zamanla yeniden inşa edilebilir. Birey dürtülerini kontrol altına almayı öğrendikçe, empati kurma kapasitesi arttıkça ve taahhütlerine sadık kaldıkça ilişkilerinde de güven yeniden inşa edilir. Bu nedenle, her bağımlı bireyin dostluk ilişkisi potansiyel olarak güvene dayalı bir zemine yeniden dönebilir.
5. ANTROPOLOJİK VE SOSYOKÜLTÜREL BOYUTLAR
Antropolojik açıdan, bağımlılığın yalnızca bireysel değil, kolektif bir kültürel deneyim olduğu görülür. Belirli topluluklarda alkol tüketimi, erkekliğin ispatı ya da geçiş ritüeli olarak kodlanabilir. Benzer şekilde, bazı alt kültürlerde kumar oynamak, dayanışma ve eğlenceyle bütünleşen bir sosyal normdur. Bu tür kültürel örüntüler, bireylerin bağımlılık davranışlarını içselleştirmelerine neden olur (Douglas, 1987).
Sosyoekonomik eşitsizlikler, bağımlılık eğilimini artıran yapısal nedenler arasında yer alır. Yoksulluk, işsizlik, eğitimsizlik gibi faktörler bireyin sosyal sermayesini zayıflatırken, madde kullanımı alternatif bir anlam ve aidiyet sunar. Özellikle kent yoksullarında madde bağımlılığı, bir “baş etme stratejisi” haline gelebilir. Bu bağlamda dostluk ilişkileri de daha enformel, kırılgan ve çıkara dayalı olabilir.
Sosyokültürel yapıların bu davranışları nasıl “normalleştirdiği”, dostluk ilişkilerinin sınırlarını da şekillendirir. Örneğin, kumar bağımlısı bireylerin oluşturduğu grup kimlikleri, karşılıklı kayıpların yasını paylaşmaya ya da dayanışmaya evrilebilir. Ancak bu dayanışma, sağlıklı bir güven ilişkisinden çok, ortak yıkımı paylaşmanın bir biçimi olabilir.
6. TOPLUMSAL DAMGALAMA VE DIŞLANMA
Toplumda bağımlı bireylere yönelik yaygın bir damgalama söz konusudur. Bu bireyler genellikle “zayıf”, “iradesiz” veya “tehlikeli” olarak görülür. Bu önyargılar, bireyin yalnızca toplumdan değil, ailesi ve arkadaş çevresinden de dışlanmasına neden olur. Bu dışlanma ise bireyin daha fazla madde kullanımına yönelmesini tetikleyebilir (Goffman, 1963).
Damgalama sadece bireyi değil, onunla ilişki kuran kişileri de etkiler. Bir bağımlıyla arkadaşlık kurmak, toplum tarafından riskli ve itibarsız görülebilir. Bu da destek olma isteğini baltalayabilir. Oysa ki sosyal destek, bağımlılıkla mücadelede en etkili unsurlardan biridir. Damgalamayı azaltmak, dostluk ilişkilerinin yeniden kurulmasını da kolaylaştırır.
Bağımlı bireylerin marjinalleştirilmesi, toplumun bir aynasıdır. Dışlama, dostlukların zeminini sarsarken, empati ve anlayışa dayalı ilişkiler yeniden bağ kurma olanağı sunar. Sosyal dışlamanın azaltılması ve destekleyici ortamların artırılması, dostluklara güven duyulabilir bir nitelik kazandırabilir.
7. DİJİTALLEŞME VE DOSTLUKTA YENİ YÜZLER
Dijitalleşme çağında bağımlılık biçimleri çeşitlenmiş, sosyal ilişkiler de dijital platformlara taşınmıştır. Artık online kumar, sanal alkol toplulukları veya karanlık ağdan uyuşturucu temini gibi yeni pratikler mevcuttur. Bu dijital pratikler, bireylerin yüz yüze kuramadığı ilişkileri çevrimiçi ortamlarda kurmalarına neden olur. Bu da dijital dostluk kavramını yeniden tartışmaya açar.
Çevrimiçi gruplar, hem bağımlılığı pekiştiren hem de tedavi sürecini destekleyen ortamlara dönüşebilir. Özellikle çevrimiçi destek grupları, bireylerin yalnız hissetmemelerini sağlar ve yardım arama davranışlarını teşvik eder. Fakat bu tür dostluklar çoğu zaman kırılgan ve geçici olabilir, çünkü fiziksel karşılaşmalara dayalı aidiyet duygusundan yoksundurlar.
Dijital çağda dostluk yeniden tanımlanmakta ve sınırları esnemektedir. Bağımlı bireyler için dijital destek ağları önemli bir kaynak sunarken, bu ilişkilerin güvenilirliği çoğu zaman sorgulanmaktadır. Ancak dijitalle kurulan bağların da anlamlı ve terapötik olabileceği artık kabul edilmektedir (Baym, 2010).
8. DOSTLUKLARIN ONARIMI
Bağımlılıktan etkilenen bireylerin dostluk ilişkilerinin yeniden inşası, yalnızca kişisel çaba değil, aynı zamanda karşılıklı sabır ve sosyal destek gerektirir. Güvenin yeniden tesisi zaman alır ve küçük ama istikrarlı adımlarla ilerler. Özellikle dürüstlük, sorumluluk alma ve sınır tanıma gibi tutumlar, bağımlı bireylerin dostluklarındaki güveni pekiştirici rol oynar.
İlişkilerin onarımı, geçmişteki travmatik veya suistimale dayalı deneyimlerin açıkça tartışılmasını ve duygusal yüklerin paylaşılmasını içerir. Terapötik ortamda yapılan grup çalışmaları ya da bireysel psikoterapi, dostlukların anlamını yeniden tanımlamaya yardımcı olabilir. Bu süreçte bireyin kendi suçluluk ve utanç duygularıyla yüzleşmesi önemlidir (Brown & Lewis, 1998).
Bağışlama, hem bağımlı birey hem de onun dostları için önemli bir kavramdır. Dostlukların kalıcı biçimde yeniden kurulabilmesi, yalnızca davranışsal değişimlerle değil, aynı zamanda duygusal bağışlama ile de mümkündür. Bu bağlamda, empati kurabilen ve sosyal duygusal zekâsı gelişmiş bireyler, bu tür ilişkileri daha sağlıklı bir şekilde yeniden inşa edebilirler.
9. KLİNİK VE TOPLUMSAL MÜDAHALE MODELLERİ
Bağımlılıkla mücadelede kullanılan klinik yaklaşımlar arasında bilişsel davranışçı terapi (CBT), motivasyonel görüşme (MI) ve 12 adım programları öne çıkar. Bu yaklaşımlar bireyin bağımlılığa neden olan düşünce kalıplarını değiştirmesine, içsel motivasyonunu artırmasına ve sosyal destek sistemlerini etkin kullanmasına yardımcı olur. Özellikle grup terapileri, dostluk benzeri bağların inşa edilmesinde etkili olabilir.
Toplumsal müdahaleler ise genellikle bireyin yaşadığı çevreye, sosyal sermayeye ve sistemsel eşitsizliklere odaklanır. İstihdam programları, toplumsal entegrasyon projeleri, kamusal farkındalık kampanyaları gibi girişimler, bireyin yaşam kalitesini artırarak bağımlılık riskini azaltır. Bu tür politikalar aynı zamanda bireylerin dostluk ilişkilerini sürdürebilecekleri daha güvenli ve destekleyici sosyal çevreler oluşturmayı hedefler.
Sivil toplum kuruluşlarının ve eş destek gruplarının (peer support) sunduğu alternatif ağlar, hem sosyal izolasyonu azaltmakta hem de bireylerin yeniden toplumla bağ kurmalarına yardımcı olmaktadır. Bu bağlamda, bağımlı bireylerin dostluk kurma ve güvenilir ilişkiler inşa etme potansiyelleri, toplumun sağladığı kaynak ve kabul edici ortamlarla doğrudan ilişkilidir.
10. SONUÇ
Alkol, kumar ve uyuşturucu bağımlılığı, bireyin yalnızca fizyolojik değil, aynı zamanda psikolojik, sosyolojik ve kültürel yönlerini etkileyen çok katmanlı bir olgudur. Bu bağımlılık türleri bireyin dostluk ilişkilerini zedeleyebilir, güveni sarsabilir ve sosyal dışlanma döngüsünü başlatabilir. Ancak bu zarar geri döndürülemez değildir; disiplinlerarası bakış açıları, bireyin sosyal bağlarını yeniden inşa edebileceğini göstermektedir.
Antropolojik perspektif, bağımlılığı kültürel ve yapısal koşullar bağlamında anlamlandırırken; sosyoloji bağımlılığın sosyal bağlar üzerindeki etkisine odaklanır; psikoloji ise bireyin iç dünyasında olup bitenleri analiz eder. Bu üç disiplinden elde edilen bilgiler, bağımlı bireylerin dostluk ilişkilerinin nasıl şekillendiğini ve nasıl onarılabileceğini anlamamıza olanak tanır.
Sonuç olarak, bağımlılıkla mücadele eden bireylerin dostluk ilişkilerinde güven yeniden tesis edilebilir. Bu süreçte hem bireysel dönüşüm hem de toplumsal kabul önemlidir. Empati, sabır ve yapılandırılmış destek sistemleri sayesinde, bağımlı bireyler sosyal ağlarını onarabilir ve daha güvenilir, anlamlı ilişkiler kurabilir.
KAYNAKÇA
• American Psychiatric Association. (2013). Diagnostic and statistical manual of mental disorders (5th ed.). Arlington, VA: American Psychiatric Publishing.
• Baym, N. K. (2010). Personal connections in the digital age. Polity.
• Bourgois, P. (2002). In search of respect: Selling crack in El Barrio. Cambridge University Press.
• Brown, B., & Lewis, H. (1998). The gifts of imperfection: Let go of who you think you’re supposed to be and embrace who you are. Hazelden Publishing.
• Douglas, M. (1987). Constructive drinking: Perspectives on drink from anthropology. Cambridge University Press.
• Goffman, E. (1963). Stigma: Notes on the management of spoiled identity. Prentice-Hall.
• Heath, D. B. (1957). Drinking occasions: Comparative perspectives on alcohol and culture. Taylor & Francis.
• Lindesmith, A. R. (1938). A sociological theory of drug addiction. American Journal of Sociology, 43(4), 593–613.
• Mauss, M. (1925). The gift: Forms and functions of exchange in archaic societies. (İng. çev. 1954). London: Routledge.
• Prochaska, J. O., & Norcross, J. C. (2010). Stages of change and psychotherapy. Journal of Clinical Psychology, 56(2), 141–148.
• Weinberg, D. (2024). Addiction and social structure: Revisiting the sociology of dependency. Sociological Theory, 42(1), 33–51.