DÜN SİVAS BUGÜN LEMAN

Gericiliğin Örgütlü Hali, İktidarın Sessiz İşbirliği ve Laik Devletin Buharlaşması

Yıl 1993. Temmuz’un ikinci günü. Sivas’ta, bir otelin camlarından alevler yükseliyor. İçeride aydınlar, sanatçılar, yazarlar, düşünürler var. Dışarıdaysa “yakın, yakın” diye tempo tutan binlerce kişi. İçişleri Bakanı ortada yok. Polis yok. Asker yok. Devlet yok. Onların yerinde “gaza gelmiş dinci bir kalabalık” bahanesiyle temize çekilen organize bir katliam ve kenarda sessizce duran bir iktidar var.

Yıl 2025. Haziran ayının son günleri. Bu kez İstanbul’un göbeğindeyiz. Hedefte bir dergi var: Leman. Ne bir otel, ne bir festival. Ne şairler, ne tiyatrocular. Bu kez hedef bir karikatür. Ve yine dışarıda aynı sloganlar: “Yakın”, “Kemalizme ölüm”, “Laiklere ölüm”. Ve yine ortalıkta görünmeyen, görünse de gericilerin önünü açan bir devlet ve iktidar  aklı(!) ilede ne yapılmak istenildiğide çok açık: hicivli eleştiriyi, kutsallık adına düşünceyi  ve fikri sindirmek istiyor.

Bugünde , Sivas Katliamı’nın failleriyle, bugün karikatürden ölüm çıkarmaya çalışan güruhun aslında aynı zihniyetin devamı olduğunu, iktidarın geçmişteki gibi bugün de gericiliğe göz kırptığını, laikliğin artık yalnızca Anayasa’nın ilk dört maddesinde tozlu bir hatıra olarak kaldığını görebiliyoruz .

SİVAS’TA YANANLARIN KÜLLERİNE YENİDEN ÜFLEYENLER

1993 yılının Temmuz’unda Sivas’ta alevler sadece bir oteli değil, Türkiye’nin aklını da yaktı. Pir Sultan Abdal’ı anmak için bir araya gelen yazarlar, şairler, tiyatrocular ve aydınlar, “dine hakaret etti” yalanıyla kışkırtılmış bir kalabalığın hedefi oldu. Madımak Oteli’nin önünde toplanan binlerce kişi, “yakın” diye bağırırken, devletin güvenlik güçleri elleri kolları bağlı şekilde izliyordu. “Devlet yoktu” diyorlar hâlâ; aslında devlet oradaydı, ama yanlış taraftaydı. O gün Sivas’ta laikliğe, düşünceye ve insana karşı organize bir linç kampanyası başlatılmıştı ve devlet bunu seyretti.

Bugün yıl 2025. Leman Dergisi’nin önünde toplanan güruhun taşıdığı pankartlar, 30 yıl öncenin karbon kopyası gibi: “Kemalizme ölüm”, “Laiklere ölüm”, “Kutsallarımıza dokunamazsınız.” Sivas’taki kalabalığın ellerinde taş, bugünkülerde sosyal medya postları ve linç çağrıları var. Ama zihniyet aynı. O gün “şeriat isteriz” diyenler bugün “karikatürden mahşer çıkarırız” diyor. Ve yine devlet orada. Ama yanlış tarafta. O gün korumadığı sanatçının yerini bugün ters kelepçe takarak gözaltına aldığı çizer alıyor. O gün Tansu Çiller “dışardaki halk zarar görmedi” derken utandırıyordu bizi; bugün bakanlar “ifade özgürlüğü kutsal değildir” diyerek laikliğe mezar kazıyor.

Sivas’tan bugüne bu gerici dalganın hiç durmadan büyüdüğünü görüyoruz. Her 2 Temmuz geldiğinde, bir günlüğüne “unutmadık” diyenler, ertesi gün Leman gibi kurumlar saldırıya uğrayınca ses çıkarmıyor. Çünkü gerçek şu: Türkiye’de gericilik artık arada bir başını kaldıran değil, sürekli el pençe divan durulan bir güç hâline geldi. Sivas’ta yakanlar yargılanmadı, ödüllendirildi. Bugün Leman’ı hedef gösterenler değil, çalışanları cezalandırılıyor. Bu ülke, failleri korudukça, mağdurları kurban ettikçe, aynı yangını tekrar tekrar çıkaracaktır. Bugün külleri üfleyenler, yarının ateşini hazırlıyor.

KARİKATÜRDEN KAFATASÇILIĞA

Karikatür bir çizgidir ama bazen bir rejimin kalın kırmızı çizgisidir. Leman dergisinde yayınlanan bir karikatür, ne İslam’a küfretti, ne inananları aşağıladı. Ama ne gariptir ki, bir anda “dine hakaret” çığırtkanlığıyla organize sosyal medya hesapları harekete geçti. Bir karikatürle cihat ilan etmenin, bir çizeri vatan haini ilan etmenin bu kadar kolay olduğu bir ülke, ifade özgürlüğünün tabutuna çiviyi kendi eliyle çakıyordur. Bugün mizahçılar koruma istemek zorunda kalıyorsa, korkanın kim olduğu bellidir: Karikatürden bile korkan bir iktidar.

Devletin tepkisi her şeyi anlatıyor. Leman çalışanlarına yapılan ters kelepçe, yalnızca fiziksel bir müdahale değil; aynı zamanda “mizahı hizaya sokma” girişimidir. Çünkü bu iktidar, eleştirilmeyi tehdit sayar; karikatürü darbe girişimi zanneder; gülmeyi terörle eşdeğer görür. Peki ya halk? Onlara da hazır reçete var: “Kutsallarınıza hakaret ediliyor, ayaklanın!” Böylece, asıl gücü sorgulanacak olanlar kenara çekilir, toplum birbiriyle didişmeye başlar. Mizahı düşman ilan eden devlet, aslında aklı ve sorgulamayı düşman ilan etmiştir.

Oysa bir karikatür, gerçeği çıplak gösterme sanatıdır. Bu yüzden rahatsız eder. Rahatsızlık, demokrasinin bir göstergesidir; bastırıldığı yerde demokrasi değil, karanlık olur. Bugün Leman’a sahip çıkmayanlar, yarın tiyatro oyununa sansür geldiğinde, şairler içeri alındığında, sıra kendilerine gelince “nasıl oldu bu” diyecekler. Cevabı basit: Mizahçıyı kelepçeyle tanıştıran her devlet, halkını susturmanın yolunu açar. O kelepçe, sadece Leman’a değil, toplumun gırtlağına vurulmuştur.

GERİCİLİK ARTIK RESMİ GÖREVLİ

Geçmişte gericilik bir marjinal hareketti; mahalle aralarında örgütlenirdi, gizli gizli kitaplar dağıtır, halkı “uyan”maya çağırırdı. Bugün ise makam odalarında, resmi kurumlarda, bakanlık açıklamalarında kol geziyor. “Laiklik karşıtı yapıların odağı” olmaktan çekinmeyen iktidarlar sayesinde, tarikatlar artık anaokulu açıyor, kamu bütçesinden ihale alıyor, müftüler eğitim politikasını şekillendiriyor. Eskiden “dinci gerici” diye andığımız gruplar artık ‘paydaş’, ‘danışman’, hatta ‘hizmet ortağı’ ilan ediliyor. Devletin dili, laikliği değil, şeriatı çağrıştıran bir hale bürünüyor.

İçişleri Bakanı’nın Leman karikatürü üzerinden yaptığı açıklama ise bir milat değilse bile, bir turnusol kağıdıdır. Devletin en tepe güvenlik makamı, bir karikatüre karşı organize olan gerici güruhu uyarmak yerine, çizeri hedefe koyuyor. Bu yalnızca bir “ifade özgürlüğü” meselesi değildir. Bu, iktidarın artık gerici dalgayı sadece tolere etmediğini, bizzat yönlendirdiğinin ilanıdır. Bugün bakanlar çıkıp “halkın değerleriyle dalga geçilmesine izin vermeyiz” diyorsa, bilin ki bu ifade sadece mizahı değil, laikliği hedef alıyor. Çünkü laik devlet, halkın her kesiminin inancına ve inançsızlığına eşit mesafede durmak zorundadır gerici taleplere değil.

Bu şartlarda sokağa çıkan yobaz, artık yalnız değildir. Arkasında bir tür ‘manevi devlet’ rüzgarı hisseder. Elinde döviz değil anayasa olması gereken polis, bu rüzgara karşı durmaz. Tam tersine, yol verir, alan açar, kolluk değil koltuk çıkar. Sivas’ta meşaleyi tutuşturup aradan sıyrılanları seyreden devlet, bugün Leman önünde de aynı rolü oynuyor: Geri çekiliyor. Güçlü olan ise artık hukuk değil, linç kültürüdür. “Yakın, susturun, içeri alın” çağrısı, artık sokaktaki üç-beş fanatiğin değil, sistemin refleksi hâline gelmiştir.

LAİK CUMHURİYET NEREDE?

Cumhuriyetin “laik” vasfı artık sadece resmi törenlerde okunan boş bir ezbere dönüşmüş durumda. Meclis’te laikliği savunan kaç vekil kaldı? Anayasa Mahkemesi, Diyanet’ten daha laik mi artık? Üniversitelerde laikliği savunan kaç öğretim üyesi açık açık konuşabiliyor? Bugün laiklik, Anayasa’nın 2. maddesinde yazılı kalmış bir niyet cümlesi gibidir. Sözde var, özde yok. Çünkü laikliğin asli sahipleri olan aydınlar, sanatçılar, yurttaşlar, bu saldırılar karşısında örgütsüz ve dağınık. Leman gibi kurumlar yalnız bırakıldıkça, laiklik daha da yalnızlaşacak.

Devletin görevi, dini korumak değil, toplumu dini gerekçelerle parçalamaya çalışanlardan korumaktır. Ama bugün ne görüyoruz? Laikliği korumakla yükümlü olan devlet, dini duygulara hakaret bahanesiyle sanatçıyı, akademisyeni, yazarı, gazeteciyi hedef gösteriyor. Bu, yalnızca siyasi bir sapma değil; anayasal suçtur. Çünkü laiklik yalnızca seküler bir sistem değil; aynı zamanda bir yaşam güvencesidir. Bu güvence çökertildiğinde, geriye kalacak olan şey ne demokrasidir ne adalet. Sadece korku düzenidir.

Bugün “Leman bir karikatür yaptı, ortalık karıştı” diye geçiştirenler, yarın aynı zihniyetin tiyatro sahnesini basmasına, okullarda karma eğitimi kaldırmasına, kadınları sokaktan silmesine de şaşırmasın. Çünkü laiklik bir bütünlüktür: Karikatürü savunamayan, üniversiteyi de savunamaz. Mizahı koruyamayan, kadını da koruyamaz. Bugün Leman’ı savunmak demek, yarın bütün bir Cumhuriyet’i savunmak demektir. Laiklik sadece bir kelime değil, bir refleks olmalıdır. Aksi hâlde bu refleks öldüğünde, sadece Leman yanmaz; toplumun vicdanı da kül olur.

ÇÖZÜM VE ÇAĞRI

Bir ülkede laiklik saldırı altındaysa, çözüm sadece hukuki değil; toplumsaldır. İlk adım: Laikliğe Karşı Suçlar Yasası çıkarılmalıdır. Dini gerekçelerle tehdit eden, ölüm çağrısı yapan, sanat kurumlarını hedef gösteren tüm kişi ve gruplar açıkça suçlu sayılmalıdır. Bu yasa, Diyanet’ten bağımsız bir laiklik izleme kurulu ile desteklenmeli ve ihlallere karşı caydırıcı cezalar öngörmelidir. Ayrıca mizahçılara, sanatçılara, akademisyenlere yönelik saldırılarda devletin doğrudan sorumluluğu olmalı, koruma mekanizmaları işler hâle getirilmelidir. Yoksa bugün Leman, yarın herkes.

İkinci adım: Laik aydınların, sanatçıların ve yurttaşların örgütlü bir direniş sergilemesi şarttır. Sosyal medya kampanyaları yetmez. Mahkemelerde müdahil olmak, barolar, sendikalar, dernekler aracılığıyla davalara katılmak, linç kültürüne karşı yasal ve meşru zeminde direnç oluşturmak gerekir. Bu mücadele, yalnızca politik değil; kültürel bir seferberliktir. Laiklik yalnızca bir hukuk ilkesi değil, bir yaşam biçimidir. Bu yaşam biçimi, ancak birlikte savunulursa yaşatılabilir.

Ve son olarak bir çağrı: Laik kesim, artık savunmada kalamaz. Leman yalnız bırakılmamalı. Üniversiteler, odalar, sanat kurumları, sendikalar, halk bu saldırıya karşı ortak tutum almalıdır. Çünkü bu saldırı sadece Leman’a değil, hepimize yapılmıştır. Sessiz kalan herkes, gericiliğe alan açar. Bugün susanlar, yarın konuşacak yer bulamayabilir. Unutmayalım: Sivas’ta yakanlar cezasız kaldı, çünkü yeterince ses çıkmadı. Bugün o sesin zamanı. Laik Türkiye için, yurttaşlık için, özgür düşünce için: Ayağa kalkın. Çünkü Leman yalnızsa, biz hepimiz tehlikedeyiz.

SONUÇ: GÜLMEK HÂLÂ DİRENMEKTİR

Bugün Türkiye’de bir karikatür ve karikatürcüler yakılmak isteniyor. Ama o karikatür aslında tek başına bir çizim değil; bir dönemin, bir kültürün, bir özgürlüğün temsilidir. Leman Dergisi, yalnızca gülmek için değil, düşünmek için çizdi. Tıpkı Aziz Nesin’in yaptığı gibi. Ve tıpkı onunla birlikte Madımak Oteli’nde diri diri yakılmak istenen onlarca aydın gibi, bugün de mizahı, sözü, aklı ve laikliği temsil eden herkes hedef tahtasında.

Gericilik artık rastgele bir tepki değil, örgütlü bir saldırı biçiminde karşımızda. Dün Sivas’ta yakanlar  usulünce yargılanmadıysa ve ceza almadıysa, bugün Leman’ı tehdit edenlerin cesareti oradan geliyor. Dün devleti yönetenler susarak suça ortak olduysa, bugün aynı suskunluk ve tarafgirlik sürüyor. Laiklik, artık sadece bir anayasa maddesi değil, doğrudan hayatlarımızın güvenliğidir. Ve bu güvenlik her geçen gün daha çok tehdit altında.

Ama unutulmamalı: Gülmek hâlâ direnmenin en saf hâlidir. Karikatür hâlâ gerçeği en çıplak hâliyle gösterir. Ve laiklik hâlâ bu ülkenin mayasıdır. Sivas’ta yananlardan Leman’a uzanan bu karanlık zinciri kırmak bizim elimizde. Sessiz kalırsak sıradaki biz oluruz. Ama konuşursak, örgütlenirsek, savunursak… belki bir karikatürle değil ama, bir gülümsemeyle ve bir fikir ve sözle tarihi yeniden yazabiliriz. Çünkü bazen bir çizgi, Cumhuriyet gibi bir rejimi ayakta tutar.

Demedi demeyin … !

One thought on “DÜN SİVAS BUGÜN LEMAN

  1. İşte gericiliğin tamda ne olduğunu gösteren bir resim. Benim gibi değilsen, benim gibi düşünmüyor ve yaşamıyorsan, sen yoksunun resmi. Acı ki bitti derken hep var olan bu beyni yıkanmış insanlar, onları maşa olarak kullananlar olduğu sürece var olmaya devam edecekler. Bu insan müsfettelerine karşı yapılacak en iyi çözüm eğitim olduğunu bildikleri için, bunların başındaki yobazlar her fırsatta eğitim sistemini yağmalıyor ve içini hurafelerle dolduruyorlar. Umarım inandığı dinin temelindeki barış ve sevgi yi bilen ve bu değerlerle hayatını sürdüren insanlar çoğunluktadır ve aynı zamanda bunu yapmayanları uyarabilecek kadar da cesaretlidir. İyi yayınlar.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir