Sessizlik Değil, Kışkırtma
Türkiye’de iktidar, artık sadece yasaları ve polisiye gücüyle değil; halkın inançlarını da bir kontrol aracı olarak kullanıyor. Sanat eserleri, karikatürler ya da sosyal medya paylaşımları üzerinden başlatılan “dini hassasiyet” krizleri, toplumsal gerilimleri tetiklemek, muhalefeti baskılamak ve yeni kutuplaşma iklimi yaratmak için kullanılan etkili siyasal mühendislik araçları haline gelmiş durumda.
Leman dergisine yönelik son linç kampanyası da bu bağlamda değerlendirilmelidir. Bir karikatür üzerinden “Hz. Muhammed’e hakaret” iddiasıyla yürütülen saldırı dalgası, ne içerik açısından haklıdır ne de kendiliğinden gelişmiştir. Aksine bu olay, AKP iktidarının açık biçimde tetiklediği, yönettiği ve beslediği bir linç kampanyasıdır.
Bugünün yaşananları bir “dini hassasiyet tepkisi” değil, bilinçli ve planlı bir iktidar operasyonu olarak ele almak gerekir. Bu bağlamda karikatür üzerinden yürütülen manipülasyonun sosyolojik ve siyasal dinamiklerini incelenmelidir. Ve laik toplumun örgütlü mücadelesinin gerekliliği bu anlamda çok önemlidir .
1. Karikatür Bahane: “Kutsal”la Siyaset Yapmak
Leman’ın yayımladığı karikatür, gerçekte Hz. Muhammed’in herhangi bir tasvirini içermemektedir. Çizerin amacı, Filistin’de öldürülen Müslüman bir genci resmetmek ve “Muhammed” adının ne kadar yaygın bir Müslüman ismi olduğunu vurgulamak. Dergi bunu açıkça ifade etti. Ama mesele bu değil.
Mesele, karikatürün ne söylediği değil, neye alet edilebileceği.
AKP iktidarı, toplumsal muhalefeti sindirmek ve gündemi değiştirmek için sıklıkla dini sembolleri devreye sokar. Bu, bir taktikten ibaret değildir; doğrudan bir rejim mekanizmasıdır. Laiklik, basın özgürlüğü ve ifade hürriyeti, bu stratejik hamlelerin ilk kurbanıdır. Leman’a yönelik linç de bu kurbanların sonuncusudur.
Bu nedenle sadece tepki vermek değil, karşı anlatılar üretmek, mizahın içine laiklik savunusunu yerleştirmek, kolektif içerikler üretmek zorunluluktur. Bugün bir dergi hedefse, yarın bir belgesel, bir tiyatro oyunu, bir afiş, bir tweet hedef olacaktır. O hâlde:
– Karikatüristler, yazarlar, müzisyenler ve sanatçılar ortak bir kültürel dayanışma platformu kurmalı.
– Her saldırı sonrası savunmaya geçmek yerine, ön alıcı kampanyalarla laikliğin sanatsal yüzü yeniden şekillendirilmeli.
2. İktidarın Refleksi: Koruyan Değil Kışkırtan
Bu olayda dikkat çeken bir başka nokta, iktidarın refleksinin adeta linç yönünde işlemesidir. İçişleri Bakanı sosyal medyada “lanetliyorum” diyerek karikatürün sorumlusunu hedef gösterdi. Adalet Bakanı, TCK 216 kapsamında soruşturma başlatıldığını açıkladı. İstanbul Valisi, provokasyona gelinmemesi çağrısı yapsa da, sorumluluğu doğrudan çizerlere yükledi.
Hiçbir bakan “linç etmeyin”, “şiddet uygulamayın”, “karikatür hakareti amaçlamıyor olabilir” gibi toplumun tansiyonunu düşürücü açıklamalarda bulunmadı. Aksine, iktidarın bütün sözcüleri, ateşe benzin döken bir pozisyonda hareket etti.
Bu noktada topluma düşen görevlerden biri de, iktidar refleksini teşhir etmektir. Çünkü bu refleks “dini koruma” değil, açık biçimde laik kesimi sindirme projesidir.
– Barolar, sendikalar ve akademik kurumlar bu tür olaylarda ortak bildiriler yayımlamalı.
– Yalnız bırakılan mizahçılara karşı dayanışma “etiket” değil, organizasyon üretmelidir.
3. Lincin Mimarisi: Organize Öfke
Yaşananlar “halk tepki verdi” biçiminde yorumlanamaz. Çünkü tepkinin niteliği, süresi ve organizasyonu spontane değildir:
• Olayın hemen ardından sosyal medyada #LemanHaddiniBil gibi etiketlerle başlatılan kampanyalar, çok kısa sürede yüz binlerce etkileşim aldı.
• Camilerden yapılan duyurularla gösterilere çağrılar yapıldı.
• Ellerinde “Yaşasın Şeriat” pankartlarıyla yürüyen gruplar, birkaç saat içinde Taksim’e yönlendirildi.
• Bazı göstericiler açıkça “Kemalistleri öldüreceğiz” diye bağırırken, güvenlik güçleri sadece seyretti.
Bu organize yapı karşısında laik toplumun örgütsüzlüğü daha görünür hâle geliyor.
– Demokratik kitle örgütleri, laik STK’lar ve öğrenci toplulukları mahalle düzeyinde savunma ağları oluşturmalı.
– İfade özgürlüğü ihlalleri için hızlı müdahale timleri kurulmalı; gönüllü hukukçular ve basın danışmanlarıyla birlikte.
4. TCK 216: Sopa Olarak Hukuk
Karikatürün eleştirisi, ifade özgürlüğü çerçevesinde yapılabilir. Ama Leman çizerine uygulanan ters kelepçe, gözaltı ve hedef gösterme, hukuk değil, bir sindirme operasyonudur.
TCK 216 maddesi, dini değerleri aşağılayanlara ceza öngörüyor. Ancak burada ne bir hakaret var, ne de aşağılama. Olsa bile, bu durumun mahkeme süreci beklenmeden kamuoyu infialine dönüştürülmesi, adil yargılama ilkesinin açık ihlalidir.
– Bu maddelerin kötüye kullanımı üzerine anayasal hukuk çalışmaları yapılmalı ve bu çalışmalar kamuoyuyla paylaşılmalı.
– Ayrıca, linç mağdurlarına pro bono (ücretsiz) destek veren bir “Laiklik ve Hukuk” ağı kurulmalı.
5. Laik Mücadelenin Zaafı: Seyreden Aydınlar
Peki laik kesim nerede?
Toplumu laiklik ve özgürlük ilkeleriyle savunanların, bu tür gerici linç kampanyalarına karşı sistemli bir direniş geliştirdiğini söylemek zor. Çoğu zaman sosyal medya tepkisi, basın açıklamaları ve bireysel yazılarla sınırlı kalan bu mücadele, örgütsüz ve dağınık.
Bu durum, gerici yapıların işini kolaylaştırıyor. Zira onlar örgütlü, alan hâkimiyetine sahip ve koordineliler.
– Üniversitelerde “Laiklik Atölyeleri” kurulmalı, her yıl “Seküler Direniş Haftası” ilan edilerek kampanyalar düzenlenmeli.
– Bağımsız mizah dergileri ortak bir “Laik Dayanışma Manifestosu” yayınlamalı.
6. Satirik Direniş: Mizah Susturulamaz
Leman gibi yayınlar sadece bir dergi değil; bir düşünce geleneğidir. Bir halkın kendi iktidarına gülebilme cesaretidir. Bu cesareti yok etmek isteyenlerin hedefi sadece bir karikatür değil; toplumun sorgulama refleksidir.
– Mizah dergileri ortak kapaklarla “Laik Mizah Kolektifi” kurmalı.
– Genç karikatüristler desteklenmeli, yeni yayınlar dijital platformlarda daha geniş kitlelere ulaştırılmalı.
Mizah, totaliter rejimlerin en büyük korkusudur çünkü halkı güldüren şey, otoriteyi küçültür. Bu yüzden iktidar, mizahı ya susturmak ister ya da kendi denetimine almak.
Ama şunu unutmasınlar:
Mizah susarsa, tiranlık büyür. Ama mizah direnir, gülerse halk da direnir.
SONUÇ: Şeriat Sloganlarıyla Test Edilen Toplum
Bugün sokakta laikliğe küfür serbest, karikatüre inceleme var. “Yaşasın Şeriat” diyen korunuyor, “Savaş karşıtı karikatür çizen” gözaltına alınıyor. Bu tablo, bir karikatür tartışması değil; bir rejim krizidir.
AKP iktidarı, kendi meşruiyetini artık sadece oyla değil, korkuyla, linçle ve inançla bastırarak sağlamaya çalışıyor. Bu, siyasal İslam’ın kontrolsüz sokağa açılan yüzüdür.
Ve laik cumhuriyetin çocuklarına düşen, artık sadece “üzülmek” değil, örgütlenmek, direnmek ve üretmektir.