Queen Çiçeklerinden Yeşil Aklama: Şirin Çiçekler için Sert Tehditler

Yanbaşlık: Queen İşçileri BTO-SEN Temsilcisi Erhan Ürel ile Röportaj

Son günlerde Danimarkalı Çiçek Üreticisi Queen’in Türkiye’deki faaliyetlerine yönelik ciddi hak ihlalleri olduğuna dair haberler duyuyoruz. Netto mağazalarında ya da Türkiye’de Migroslarda çiçek aldıysanız eğer Queen çiçeği almış olabilirsiniz. Queen firmasının İzmir, Dikili’deki tesisindeki işçiler mobbing ve sendika kırıcılığıyla baş etmekten şikayet ederek son 4 haftadır eylemdeler.

Durum hakkında okurlarımızı bilinçlendirebilmek için Queen İşçileri BTO-SEN Temsilcisi Erhan Ürel ile iletişime geçtim. Röportajımızın düzenlenmiş metninde Queen işçilerinin nelerle yüzleştiklerini işlemeye çalışacağız. Konuştuğumuz bazı önemli noktalar:

  • Queen işçilerinin Kasım 2024’ten bu yana Queen şirketi ile toplu iş sözleşmesi imzalayamadığı ve şirketin işçilerine nasıl haksızlık etmesi
  • Queen şirketinin hak arayan işçilerine karşılık işçilerin güvenliklerini tehdit edici sendika kırıcılığı politikası yürütmesi
  • Queen şirketinin çok ülkeli bir şirket oluşunu kullanarak kendini iddialardan nasıl sipher edişi

> Önemli bir not: Queen® Türkiye markası Türkiye’de resmiyette QUEEN Tarım San. Ve Tic. A. Ş. adı altında bir şirket olarak kayıtlıdır. Danimarka’daki kullanımı göz önünde bulundurarak, kolaylık adına bu yazıda şirketten söz ettiğimizde Queen Türkiye markası kullanılacaktır. Ancak farklı kaynaklarda Queen Tarım vb. ifadeler de görebilirsiniz.

Genel Bilgi

AA: Ben GazeteDK yazarlarından Ahmet. Birkaç gün önce Dikili’deki Queen tesisindeki mobbing uygulamalarına karşı bir direniş başlattığınızı duydum. Size hemen ulaşmak istedim, çünkü ben kendim İzmirliyim ve konuya sahiplenmek istiyorum. Queen İşçileri Dayanışmasına biraz daha ses getirebilmek için sizinle kısa bir röportaj yapacağım.

EÜ: Yani teşekkür ederiz, çünkü süreç daha devam ediyor. 7 arkadaşımız daha işten çıkartıldı geçtiğimiz günlerde.

AA: Anlıyorum. Peki öyleyse süreç nasıl ilerliyor? Sürecin nasıl ilerlediğini takip edebileceğimiz bir yer var mı?

EÜ: Öncelikle @Queeniscileri Twitter hesabımız var. Güncellemeleri oradan duyuruyoruz. Aynı zamanda basın açıklamalarımıza buradan daha erken ulaşabilirsiniz.

AA: Öyleyse @Queeniscileri hesabını mutlaka takibe alıyoruz. Pekala, sürecin nasıl başladığına biraz açıklık getirmek ister misiniz?

Queen İşçileri Niye Kızgın?

EÜ: Yani, aslında olayın başladığı nokta 2024 Kasımı. Queen işçileri ile sendika arasında hazırladığımız toplu iş sözleşmesine Queen Türkiye itiraz etti. Ve son birkaç aydır şirket giderek şiddetlenen bir sendika kırıcılığı politikasına gitti. BTO-SEN olarak işçilerimizi temsil etmemiz engellendi, üyelerimiz tehdit alıyor ve dahası ceza niyetine tehlikeli işlere veriliyorlar.

Tabii öncesinden başlamak gerekir. İlk örgütlenmeye başladığımızda iş yerinde ciddi işçi sağlığı ve güvenliği sorunları olduğunu tespit ettik.. İşçi arkadaşlarımız bize ilk başvurduğu dönemde insan kaynakları birimi MPS denetlemelerinden kaynaklı işçilere istediğiniz sendikaya üye olabilirsiniz diye bilgilendirme vermiş. Esasında işçi arkadaşlarımız bunu duyunca DİSK (Türkiye Devrimci İşçi Sendikaları Konfederasyonu)’e bağlı bir sendikanın olması kendi hak ve çıkarlarını savunacağı için Sendikamız Birleşik Tarım Orman işçileri Sendikası’na (BTO-SEN) başvurdular..

AA: Üzücü bir hal. Peki benim bildiğim kâh Türkiye hukukunda kâh Danimarka hukukunda işçilerin sendika halinde şirketleriyle toplu iş sözleşmesine girmeleri onların yasal hakkıdır. Öyle değil mi?

EÜ: Evet, sendika ile şirketler toplu iş sözleşmesi yaparak anlaşır. Buna kısaca TİS de denir. TİS, şirket ile işçiler arasında bir anlaşmadır ve bu anlaşmada işçilerin maaş ve hakları belirlenir. Ama burada bazı kısıtlardan da bahsetmek gerek.

AA: Ne gibi?

EÜ: Şöyle diyelim, mevzuat gereği Türkiye’deki her şirket yalnızca bir sendika ile TİS imzalayabilir. Ve burada önemli bir nokta şirket ile anlaşmaya giren sendikadan şirketteki çalışanları temsil etmeye layık olma niteliği taşıması beklenir. O layıklığın ölçütü işyerinde çalışanların en az %50’si bir çoğunluğun sendikaya üye olmalı. İşletme düzeyindeyse (yani birden çok işyeri için) çalışanların %40’ının o sendikaya üyeliği aranır.

Bir sendika bu payı sağladığı zaman Çalışma Bakanlığı o sendikaya şirket ile TİS için ehliyet verir. Bu ehliyet, yani yetki tespiti, yapıldıktan sonra TİS imzalanıp süresi bitene kadar o sendika yetkilidir.

AA: Peki öyleyse, BTO-SEN olarak sizin bu çoğunluğu sağladığınızı tahmin ediyorum. Öyleyse problem nedir?

: Evet, BTO-SEN çatısı altında örgütlenerek tesisimizdeki çoğu kadın 350 Queen işçisi adına bu çoğunluğu sağlayabiliyoruz. Fakat mesele işverenliğin sözleşmeye itirazı, zira onların da itiraz hakkı var. Ve ne yazık ki Queen Türkiye, enflasyonu ve ekonomik belirsizliği gerekçe göstererek işçilerimizin istediği düzeylerde maaş ödemeyi kabul etmedi. Biz de tekrar denedik. Kasımdan bu yana görüşmeler tıkanana kadar 3 kere görüşme gerçekleştirdik. Bu görüşmelerde ücretten ziyade idari maddeler görüşüldü. Sanırım 30 madde de mutabık kaldık.

İşveren burada çoğunluk sağladığımzı bildiği halde yetkimize mahkeme yoluyla itiraz etti. Türkiye iş kanunlarında bir yetkiye itiraz edildiğinde yetki tespiti o dönem için durur. Başka bir sendikanın gelmesi mümkün değildir. Ne yazık ki Türkiye’deki işverenlerin bir çoğu toplu pazarlık sürecini bilerek yetkiye itiraz eder. Çünkü süreç işlediği takdirde yasal grev imkanı olur. İşçinin tek gücü üretimden gelen gücünü kullanmaktır. İşverende “aman hemen grev olmasın, üstelik Türkiye’deki enflasyon çok yüksek,” diye süre kazanarak kâr elde etmeye devam etmek istedi.

AA: Öyleyse uzun bir süredir müzakereye varılamadı.

EÜ: Biz taleplerimizin makul olduğunu düşünüyoruz.  Bu TİS taslağını keyfimize göre oluşturmuş değiliz Queen Türkiye’de çalışan arkadaşlarımızla anketle yaptık onların görüşlerini alarak bu taslağı oluşturduk. Hayat pahalılığını göz önünde bulunduran bir maaş ve “sabah ara paydosunda işçilere 1 adet poğaça/simit verilmesi” gibi talepler şeklinde 72 maddelik bir TİS hazırladık.

Tabi ücret görüşmesinden önce sabah ara paydosunda poğaça simit istemizin bir anlamı vardı. Bunun anlamı işveren işçiye ne kadar değer veriyor. Bunu görebilmekti  Çok basit bir gevrek bile maliyet kalemi olarak görüldü ve işveren arkadaşlarımızla toplantının ciddi bir kısmını bunu yapamayacaklarını ifade ederek geçirdi.

Lakin, işverenliğin şartları gerçekçilikten uzak. İşverenle görüşmelerimizde sözlü olarak 30 günlük ikramiye ve %27 zam vereceklerini dile getirmişlerdi. Daha sonra yazılı tekliflerini gönderdiklerinde 0 ikramiye 0 zam vereceklerini belirtmişler. Bu TİS görüşmelerinde hayatın akışına uygun bir şey değildir. Bir şey teklif edip bunu hemen geri çekmek yani “Ben seninle bu masada oturmak istemiyorum, masayı kaldırdım,” anlamına gelir. Teklif olmayan tekliflerinde görüşme istediler. Biz de “samimi, makul bir öneride bulunun: 0 zam bir teklif değildir,” dedik. Bu şekilde ilerlemek mümkün değil diyerek geri çevirdik.

Queen Hukuksuzca Sarı Sendika ile Çalışıyor

AA: İş çıkmaza bağlamış gerçekten. Peki bu bahsettiğiniz tehditkâr sendika kırıcılığı politikası nasıl başladı?

EÜ: Bir 10 hafta kadar önce, Mayıs ayında sendikamız ile şirket arasında gerginlik daha ileri bir safhaya ulaştı. Mayısa kadar sendika olarak bir savunma politikası izlemiştik, yani amacımız geri adım atmadan taleplerimizde ve işçilerimizin haklarında istikrar sağlamak olmuştu. Şirket bizden kurtulamayacaklarını anladığı için farklı bir sendika ile TİS imzalamayı denedi.

AA: Anlıyorum. Yani şirket başına sadece bir sendika TİS imzalayabileceği için BTO-SEN yerine farklı bir sendika alarak Queen şirketi sizi dışlamayı çalıştı. Öyle mi?

EÜ: Evet. Sendikamız yerine şirket sarı bir sendikayı tanımaya çalıştı, yani biraz daha işverene boyun eğen biraz işverenin kuklası şeklinde yönetilen bir sendikayla.

Fakat işveren yetki bizde olduğu için istediği sendika ile TİS imzalayamayacağını biliyor. Bu Türkiye’de işverenlerin uyguladığı klasik bir taktiktir. Bir işyerini sendikasızlaştırmak için sarı sendikaları apart gibi kullanıyor. Asıl amaç işçilerin arasındaki birlikteliği bozmak ve kafa karışıklığı yaratmak. “Benim istediğim sendikaya geçin rahat edin.. İşler hemen çözülsün,” diyor. Buradaki esas mesele örgütlülüğü dağıtmak. İşçiler yanyana gelince üretimden gelen gücünü kullanır diye bir ayrılık oluşturuyor önce. TİS ya da grev için gerekli örgütlenmeyi bozmak için.

Aylardır süren gerginliği fırsat bilerek, Queen’deki işçi arkadaşlarımızı bu sarı sendikaya katılmaları için propaganda bile yaptılar.

AA: Propaganda derken, sarı sendikaya arka çıkmak gibi mi?

EÜ: Aynen öyle. Örneğin tesiste “QUEEN şirketi ile Queen işçileri arasında sözleşme görüşmeleri başlamıştır,” şeklinde yazılar dağıtıldı.

AA: Görüşme dedikleri herhalde BTO-SEN’le değil.

EÜ: Sarı sendikayla, evet. Şirketin görüşme dediği sarı sendika ile görüşmeleri, yoksa bizimle değil. Şirketin sarı sendikayı bizim yerimize tanıdığını vurgulamak için işçileri sendika değiştirmeye cezbetmek için ikramiye gibi kısa vadeli teşvikler sunuluyor.

AA: İlginç bir hamle olmuş, peki şirket bununla başarılı oldu mu?

EÜ: Belki birkaç işçiyi taraflarına kazanmak dışında olmadılar. Üstelik, Çalışma Bakanlığı BTO-SEN’i TİS için uygun tek sendika olarak tanımış olduğu için hukuksuzluk yapmış oldular. Biz de bu yüzden BTO-SEN olarak Çalışma Bakanlığı’na şikayet ettik. Bakanlıktan bir müfettiş kontrol için daha yeni geldi. Şimdi de durumun uygunsuzluğuna dair bir rapor hazırlanıyor, o raporun tamamlanmasını bekliyoruz.

AA: E zaten şirketin yaptığının hukuksuzluk olduğu belliyse, sizin rapordan beklentiniz tam nedir?

EÜ: Şöyle ki Bakanlığa şikayetimiz yalnızca Queen Türkiye’nin BTO-SEN üyesi olan işçilere ayrımcılık yapıldığıydı. Queen Türkiye işyerinde uzun süredir sendikamıza ve üyelerimize yönelik çok ciddi baskılar uygulanıyor. İşçiler sendikadan istifa etmeye zorlanıyor, tehdit ediliyor, aileleriyle birlikte baskı altına alınıyor. Tüm bu süreç boyunca herhangi bir yetkisi olmayan bir başka sendika işyerine sokulurken, yetkili sendika olarak bizimle TİS süreci sabote ediliyor.

Özellikle dikkat çekilmesi gereken bir diğer konu da işten çıkarmalar. İşten çıkarılan arkadaşlarımızın tamamı, sendikamıza üye oldukları ve bu üyeliklerini sürdürdükleri için hedef alındı. Yani bu işten çıkarmaların tamamı sendikal sebeplidir. Biz bu yaşananların sadece basit bir işyeri problemi değil, açık bir sendikal hak ihlali olduğunu düşünüyoruz. Yapılacak denetimlerde bu tabloyu ortaya koyacak somut bir rapor hazırlanmasını ve bu raporun hem işçilerin yaşadığı hak ihlallerini kayıt altına almasını hem de sorumlular hakkında gerekli işlemlerin başlatılmasına vesile olmasını bekliyoruz.

Ayrıca sadece işveren değil, bu sürecin içinde aktif rol alan taşeron görevliler ve diğer kişilerle ilgili de açık bir değerlendirme yapılması şart. Çünkü işçilerin can güvenliği tehdit edilmiş, aileleri hedef alınmış ve sendikal hak kullanımı tamamen baskı altına alınmıştır.

Bu rapor, Queen Tarım’da yaşananları tüm açıklığıyla ortaya koymalı. Bizim beklentimiz, bu haksızlığın belgelendirilmesi ve bu belgeyle birlikte işçilerin yeniden seslerinin duyulmasıdır. Kasım ayından beri bu yana kaç vaka yaşandı yani!

Queen’in Sendika Kırıcılığı Burada Bitmiyor!

AA: Üzücü. Zorla işten çıkarmalara biraz açıklık getirebilir misiniz?

EÜ: Tabi. En başta sendika üyesi iş arkadaşlarımızı ya sendikadan çıkmaya ya da istifa etmeye zorladılar. Sadece sözlü tehditlerden söz etmiyoruz burada. Servis şoförleri eliyle kadın temsilci arkadaşımızı tehdit ettiler. Kafana sıkarız diye… Bir kadın üyemizin evine kadar gidip “sendikadan istifa et!” diye baskı yapıldı. Eşlerine sendikadan istifa etmezse işten atılır diye tehditler savruldu.

Nitekim BTO-SEN üyesi olduğu tespit edilen birçok iş arkadaşımız performans değerlendirmesi adı altında düşük notlar veriliyor. Bu notlar şirketin içerisinde her yıl değerlendirip ücret artışı olarak yansıtılıyordu. Arkadaşlarımıza sendikamıza üye oldukları için düşük notlar veriliyor ve istifa edilmeye zorlanıyorlar. İşveren bayram ikramiyesi olarak herkese 4.000 TL yatırdı. BTO-SEN’e üye olmayan sarı sendikaya üyesi olanlara ise 10.000 TL yatırdı. Bu direkt sendikal ayrımcılıktır. Dahası bazen ibret olsun diye bu iş arkadaşlarımıza zor ya da tehlikeli işler veriliyor.

AA: Örnek verebilir misiniz?

EÜ: Örneğin bir arkadaşımıza seranın tepesindeki tenteye çıkıp oraya bakım yapması için iş verildi, ama hiçbir koruma olmadan. Bir kadın arkadaşımıza 4 arabalık yük verildi, anlayacağınız ağır işler yaptırıyorlar. Çalışma Bakanlığına şikayetimizden sonra aldığımız tehditler daha da çirkine bağladı.

Sera içinde 60 derece sıcaklıkta çalışırken insanın duymak isteyeceği son şey hakarettir yani. Üyemiz olanlara “sen salaksın hala o sendikada duruyorsun”… Kimi zaman ağza alınmayacak hakaretler, küfürler… Arkadaşlarımız bunun için 3 kere işe başlamadan önce işveren vekillerinin yaptığı şeylere tepki göstermek için işyerinde eylem yaptılar. Ayrıca temsilcilerimiz insan kaynakları birimi ve ortaklardan biri ile görüştü fakat sorumluları cezalandırmak yerine arkadaşlarımızı işten attılar.

AA: Bazı haber kuruluşları aldığınız tehditleri “mafya usulü” şeklinde ifade etmişti.

EÜ: Çünkü gerçekten mafya gibi çalışmaya başladılar. “Kocanın kafasına sıkarız,” gibi tehditler bile oldu yani. Kadın bir şoförümüzü iş saatleri dışında bir adam ziyaret ederek sendikamızdan çıkması için tehdit etti. Sonradan bu adamın taşeron işçisi olduğunu öğrendik ve iş arkadaşımız sendikadan çıkmayınca daha da göz dağı vermek için ikisi aynı servise verildi. Bu kadın arkadaşımız da hakkını aramak için günlerdir eylem yerinde.

AA: Evet büyük ölçüde eyleminiz sayesinde sanırsam işçilerin bu dertleri basında bir yer bulabildi.

EÜ: Eylemimiz devam ediyor. Zaten İzmir’in dışında Dikili’de olduğumuz için görünürlük konusunda zorlanıyoruz. Şirket de görünürlüğümüze engel olmak için ellerinden geleni yapıyor. Servis araçlarıyla eylem yerimizi kapatıyorlar, tel örgüyle. En son zeytinliklerin orada çadır açmak zorunda kaldık.

Danimarkalı Bir Marka için Beklentilerin Çok Gerisinde

AA: İzmir, Dikili demişken çok azcık işin coğrafi boyutuna da değinmek güzel olabilir. Queen’in Danimarkalı bir şirket olmasına rağmen Türkiye’de böyle bir tesisi var. Herhalde burada hem Türk yetkililere hem de Danimarkalı yetkililere sorumluluk düşüyor.

EÜ: Queen şirketinin tedarik zincirinden biraz bahsedebiliriz öyleyse. Çiçek pazarı global bir pazar. Bunun bir müşteri boyutu var, çünkü her ülkede işçilerimizin yetiştirdiği çiçekler için bir talep var sonuçta. Bunun bir de üretim boyutu var, çünkü Danimarka dışında da birçok coğrafya çiçek yetiştiriciliği için farklı iklim ve sulama koşulları sunabiliyor.

Ayrıca Queen Türkiye’nin uygulamaları, Türkiye’nin de taraf olduğu OECD Çok Uluslu Şirketler Rehberi’ne açıkça aykırıdır. Bu rehber, çok uluslu şirketlerin faaliyet gösterdikleri ülkelerde sendikal haklara, toplu pazarlık süreçlerine, ayrımcılık yasağına ve işçi güvenliğine saygı göstermesini zorunlu kılar. Queen’in sendikal örgütlenmeye karşı yürüttüğü baskı politikaları, çalışanlara yönelik tehdit ve ayrımcılık uygulamaları ile bu temel ilkeleri ihlal ettiği açıktır. Bu nedenle Queen’in yalnızca ulusal hukuku değil, aynı zamanda uluslararası sorumluluklarını da ihlal ettiğini hatırlatıyoruz.

AA: Öyleyse Dikili seracılık ve tarlalar adına güzel imkanlar sunduğu için Queen şirketi Danimarka dışında Türkiye’de de çiçek yetiştiriyor.

EÜ: Evet. Dahası Hollanda ve yanılmıyorsam Vietnam gibi birçok ülkede Queen şirketinin üretim tesisleri mevcut. Queen Türkiye’yi özel kılan çiçeklere yönelik çevreye duyarlı yararlılar üreten Queen Bioproduction ünitesine ülkemiz ev sahipliği yapıyor. Ve aynı zamanda Queen Türkiye’nin yerel pazarda çeşitli müşterileri var. Migros’tan hiç çiçek almışsanız eğer Dikili’de üretilmiş Queen çiçekleri almış olabilirsiniz.

AA: Anlıyorum. O zaman Queen şirketinin operasyonlarının çok ciddi bir kısmı Türkiye’den idare ediliyor.

EÜ: Evet. O yüzden Queen’in Türkiye’deki ünitesi için kalite beklentisi Danimarka’dan hiç farklı değil. Farklı olmaması lazım. Buna rağmen iş ortamımızda gördüğümüz koşullara ve aldığımız tavırlara bakılacak olursa çok ciddi bir çifte standarta tabiiyiz.

AA: O zaman olması gereken ne? Queen şirketinin kalite adına verdiği garantiler nedir? 

EÜ: Queen, MPS belgeli bir şirkettir. MPS belgesi seracılık, bahçıvanlık sektöründeki şirketlerin sürdürebilirlik ve sosyal sorumluluğa uygun çalıştıklarını tescil eder. Ancak bizim Dikili tesisinde gördüğümüz tavır Queen şirketinin MPS taahhütlerine tamamen aykırı. Özellikle MPS-SQ’daki işçi güvenliğine ve sağlığına yönelik taahhütler ihlal ediliyor. İşçilerimizi haksız bir TİS’e zorlamanın yanında, hak arayışı içinde örgütlenmiş sendika üyelerimizin güvenliğine ve sağlığına kastediliyor. Haklarımız çiğneniyor.

Danimarka Kamuoyuna Çağrı: Queen Şirketi Hesaba Çekilmelidir

AA: O zaman burada ciddi bir yeşil aklama söz konusu.

EÜ: Evet ne yazık ki tesisimizdeki mobbing ve zorlu şartlar gizli tutuluyor. Ve Queen şirketinin olumlu marka imajı şirket paydaşlarını, çalışanlarını ve müşterilerini bu skandaldan uzakta tutuyor.

AA: O yüzden siz de “Danimarka’da hak olan Türkiye’de hak değil mi?” diye Danimarka kamuoyuna çağrı yapıyorsunuz öyleyse.

EÜ: Evet buna mecburuz. İşverenliğimiz sonuçta Danimarkalı. Bunun için yabancı haber kuruluşlarıyla beraber çalışarak bu mobbing hali konusunda halkı bilinçlendirmeye çalışıyoruz.

AA: Peki şimdiye kadar bu çabalarınız başarılı oldu mu? Nasıl tepkiler alıyorsunuz?

EÜ: Bir yandan yurtiçinden ve yurtdışından ayrı ayrı direnişimiz için destek gördüğümüz için çok mutluyuz. Öte yandan şirket idaresi içersinden de tepkiler aldık. Yeni işten çıkarmalar oldu. Hatta bazı idareciler bizi yalanlayarak tepki veriyorlar.

AA: Örnek verebilir misiniz?

EÜ: Tabi. Queen Türkiye Operasyon Direktörü (COO) Lars Korup açık ve net bir şekilde sarı sendika Orman-İş’i bizim T.C. Çalışma Bakanlığınca tanınmış olan BTO-SEN sendikamıza karşı destekleyerek onları işçilerin meşru temsilcisi olarak sunuyor. Sonuçta Korup Dan olduğu için Danimarka kamuoyunda ciddi bir söz sahibi. Durumu inkâr ederek bastırmaya çalışıyor. Queen ve üst şirketi Knud Jepsen A/S ile uygun bir angajman kuramıyoruz.

AA: Acı bir durum.

EÜ: Şirket içerisinde bu inkâr tavrına karşılık Danimarka devletine de ulaşmaya çalışıyoruz. Destekçilerimiz Danimarka’nın İstanbul Konsolosluğu önünde de bir eylem düzenledi. Ancak burada da farklı bir tip inkârla karşılaştık. Sanki bizim problemimiz Türkiye içinde olup bitiyormuş gibi, Danimarka devlet kurumları hiçbir şekilde olaya sahiplenmek istemiyor. Onlar da sessizlikleriyle bu yeşil aklamanın devamını sağlıyor.

AA: Peki ya konsolosluğu aşarak, direk Danimarka içerisinde kurumlara ulaşmaya çalıştınız mı?

EÜ: Evet, BTO-SEN ve DİSK olarak Danimarka Parlamentosuna durumu izah eden bir açık mektup gönderdik.

AA: Oradan bildiğim kadarıyla olumlu bir cevap aldınız. Davanızı sahiplenmekte ihtiraslı bir milletvekili çıktı: Enhedslisten (Ø) partisinin iş piyasası ve iş ortamı sözcüsü Victoria Velásquez. Okuduğuma göre Velásquez ve partisi, Danimarka İş Bakanı Morten Bødskov’a (S) Queen işçilerinin iddiaları hakkında ne yapılması gerektiğine dair sorguya çekmek istiyor.

EÜ: Yavaş yavaş destekçilerimizin harekete geçmesi bizim için her ne kadar heyecan verici olsa da zamana karşı bir yarışıyoruz. Her gün örgütlenmiş iş arkadaşlarımızın bir kısmı daha işten çıkarılıyor ya da tehdit alıyor.

İzmir’deki İşçilere Nasıl Destek Olabiliriz?

AA: Değerli vaktinizi ayırdığınız için çok teşekkür ederiz. Kapanış olarak sorum şu: Queen İşçilerine destek olmak isteyen okurlarımız neler yapabilir?

EÜ:

1. Tüketici desteği adına bir boykot çağrımız var. Queen çiçekleri birçok mağazada satılıyor. Türkiye’de Migroslarda, Danimarka’daki Netto ve Salling mağazalarında…

2. Queen satıcılarına şirketimizi boykot etmeleri için çağırıyoruz. Yani Queen çiçeği satan dükkan ve mağazaların, Queen’den çiçek tedarik etmemeleri çağrı yaptık.

3. Queen ve satıcılarını hesaba çekmek adına bir çağrı yapıyoruz. Çünkü durumun farkında olup kâr bozulmasın diye inkârcılık politikası yürüten bir şirket ve dağıtıcıları var karşımızda.

4. Ve tabii ki herkesi çevrelerini bilinçlendirmeye çağırıyoruz. Queen şirketi biz işçilerine yaptığı mobbingi örtbas etmeye çalıştığı için gerçekten ses getirebilmemiz gerekiyor. Bu noktada duyarlılık gösteren bütün destekçilerimize minettarız.

Queen Çiçek hakkındaki gelişmeleri takip etmek için GazeteDK’ya ve @Queeniscileri Twitter hesabına takipte kalın!

Not: Erhan Ürel, 31 Temmuz’da… bu röportajı yayınlanmadan önce bize son birkaç gelişme iletti.

Röportajı gerçekleştirdiğimiz 23 Temmuz 2025 tarihinden bu yana Queen Türkiye’deki baskılar ne yazık ki devam etti. Üç işçi arkadaşımız daha işten çıkarıldı.

İşten çıkarmaların gerekçesi çok açık: İşçilerin sendikalı olması ve işverenin kendi ifadesiyle “yaşlı” olmaları.

Bu uygulama, yalnızca sendikal hakların değil, aynı zamanda eşitlik ilkesinin ve insan onurunun açıkça ihlalidir.

Queen Flowers işvereni, hem örgütlenme hakkını tanımamakta ısrar etmekte, hem de “yaşlılık” gerekçesiyle işçileri hedef almaktadır. Bu iki gerekçe, hem Anayasa’nın 10. ve 51. maddelerine, hem de 4857 sayılı İş Kanunu’nun 5. maddesine aykırıdır.

Hiçbir arkadaşımız bu adaletsizliğe karşı yalnız değildir.
Queen yönetiminin bu ayrımcı ve sendika düşmanı tutumuna karşı mücadelemizi sürdüreceğiz. Bu haksızlığı teşhir etmeye ve dayanışmayı büyütmeye devam edeceğiz.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir