Seçim Gündemini Aşan Milli Direniş Stratejileri

Kopenhag, 18 Ağustos

Türkiye, tarih boyunca Doğu ile Batı arasında stratejik bir köprü işlevi görmüş; devlet geleneği ve millet bilinciyle şekillenen benzersiz bir coğrafyada konumlanmıştır (Yılmaz, 2015). Bu konum, hem fırsatlar sunarken hem de çok yönlü jeopolitik tehditleri beraberinde getirmektedir (Altunışık, 2018). Son yıllarda yaşanan siyasi, ekonomik ve toplumsal gelişmeler, Türkiye’nin yapısal ve varoluşsal sorunlarla karşı karşıya olduğunu göstermektedir (Öniş ve Yılmaz, 2019). Bu sorunlar yalnızca dış müdahalelerle sınırlı kalmayıp, iç siyasi dinamiklerin etkisiyle daha da derinleşmektedir (Kadıoğlu, 2020). Bu çerçevede, gündemin sadece seçimlere kilitlenmesi, esas tehditlerin gözden kaçmasına neden olmaktadır (Çelik, 2021).

Seçimler, demokratik sistemlerin vazgeçilmez unsurları olarak önem taşımakla birlikte, Türkiye’de seçim odaklı siyasi tartışmalar, daha kapsamlı milli meselelerin önüne geçmektedir (Ardıç, 2017). Mevcut siyasi aktörlerin seçim üzerinden yürüttüğü rekabet, devletin bekası ve milletin birliği için kritik olan sorunları gölgede bırakmaktadır (Kirişci, 2016).

BOP ve Türkiye: Büyük Ortadoğu Projesi’nin İç Dinamikleri

Büyük Ortadoğu Projesi (BOP), ABD ve Batılı güçler tarafından Orta Doğu ve Kuzey Afrika’da uygulamaya konulan geniş kapsamlı bir jeopolitik stratejidir (Müller, 2009). Bu proje, bölgedeki devlet yapılarını parçalayarak kontrol altında tutmayı ve kaynakları doğrudan yönetmeyi amaçlamaktadır. Türkiye, coğrafi konumu ve bölgesel etkisi nedeniyle BOP’un en kritik ayaklarından biri olarak görülmektedir (Toktaş, 2014). Bu bağlamda, Türkiye iç siyasetinde oluşturulan yapılar ve komisyonlar BOP’un yerel uygulama araçları olarak işlev görmektedir.

BOP kapsamında Türkiye’de yürütülen operasyonların temel hedeflerinden biri, milli birlik ve devlet bütünlüğünü zayıflatmaktır. Bu amaçla, farklı etnik, dini ve siyasi gruplar arasında çatışma ve kutuplaşmayı derinleştiren stratejiler uygulanmaktadır (Altunışık, 2018). Bu durum, hem siyasi sistemde istikrarsızlığa hem de toplumsal çözülmeye yol açmakta, devletin bekasını tehdit etmektedir (Kadıoğlu, 2020). Ayrıca, iç politikada yürütülen bu tür stratejik müdahaleler, dış müdahalelerle birleşince Türkiye’nin iç güvenliği açısından kritik riskler yaratmaktadır (Çelik, 2021).

Meclis’te kurulan  BOP Komisyonu’nun (“Kardeşlik ve Demokrasi Komisyonu”nun) faaliyetleri de bu bağlamda değerlendirilmelidir. Görünürde de, bu komisyonda yürütülen çalışmaların, devletin milli dokusuna zarar veren söylemler ve uygulamalar içermektedir . Komisyonun bazı karar ve önerilerinin, BOP’un stratejik hedeflerine hizmet eden iç politika araçları olarak kullanıldığı  akademik çevrelerde  ve kamuoyunda tartışılmaktadır. Böylece, iç siyasetin belirli kesimlerinin BOP ile örtüşen işlevler üstlendiği ve milli birliğe yönelik tehlikelerin artırıldığı görülmektedir.

Nihayetinde, BOP’un Türkiye’deki uygulama alanlarından biri olarak Meclis içindeki bazı yapılar ve şimdide BOP komisyonu, milli direnişe ve devlet bütünlüğüne yönelik ciddi tehditler oluşturmaktadır. Bu yapılarla mücadele etmek, sadece siyasi değil aynı zamanda stratejik bir zorunluluktur. Türkiye’nin milli güçleri, bu gibi tehlikeleri bertaraf etmek için ortak ve etkili bir direniş stratejisi geliştirmelidir (Taşpınar, 2021).

Meclis’teki BOP Komisyonu’nun  (“Kardeşlik ve Demokrasi Komisyonu”nun) Yıkıcı Rolü

Türkiye Büyük Millet Meclisi bünyesinde kurulan BOP Komisyonu’nun (( daha öncede benzerleri var ( “Kardeşlik ve Demokrasi Komisyonu” )) resmi adıyla milli birlik ve toplumsal barışı güçlendirme adı taşısa da, uygulamada eleştirilen ve tartışma yaratan birçok yönü bulunmaktadır Komisyonun faaliyetlerinin, milli bütünlüğü zedeleyen söylemler ve bölücü yaklaşımlarla ilişkilendirildiği, kamuda, akademik ve siyasi çevrelerde sıkça dile getirilmektedir . Bu durum, komisyonun asli görevinin, devletin temel yapısını sarsan bir rol üstlendiği yönünde olduğudur.

Bu gibi daga öncede benzerlik gösteren Komisyonların çalışma alanında kimi uygulamalar, devletin resmi politikalarıyla çelişmekte, etnik ve kültürel ayrışmaları öne çıkaran söylemler meşrulaştırılmaktadır (Kadıoğlu, 2020). Böylece, sözde toplumsal birlik ve beraberliğin güçlendirilmesi hedefi yerine, ayrışmayı derinleştiren bir işlev üstlenmektedir. Ayrıca, komisyonun  ABD’nin emri altında ki politikaların bir birimi olduğu ve BOP’un yerel temsilcisi olarak hareket ettiği iddiaları gündeme gelmektedir . Bu nedenle, komisyondaki  faaliyetleri, devletin milli kimliğine zarar verebilecek potansiyele sahiptir.

Siyasi arenada bu tip komisyonlarda alınan kararların uygulamaya yansıması, Türkiye’nin ulusal güvenliği açısından önemli riskler taşımaktadır. Toplumsal kutuplaşmayı artıran kararlar ve politikalar, milli iradeyi zayıflatmakta, devletin birliğini tehdit etmektedir (Demirtaş, 2020). Bu kapsamda, komisyonun faaliyetlerinin ve gelişmelerin milli güvenlik teki güçler ve kamuoyu tarafından denetlenmesi ve ulusal çıkarlar doğrultusunda komisyonun derhal fesh edilmesi elzemdir.

Neticede, BOP Komisyonu’nun ( “Kardeşlik ve Demokrasi Komisyonu”nun) Türkiye’nin milli birliği ve devlet bekası açısından kritik ve düşman bir unsur olduğu açıktır. Bu gibi unsurun ve unsurların , yıkıcı fonksiyonu, milli direniş güçlerinin ortak hareket etmesini zorunlu kılmaktadır . Milli birlik ve devletin korunması için kapsamlı stratejilerin geliştirilmesi şarttır.

Türkiye’de Milli Güçlerin Örgütlenme Zorunluluğu

Türkiye’nin karşı karşıya olduğu iç ve dış tehditler, milli güçlerin ortak bir direniş hattı oluşturmasını zorunlu kılmaktadır (Demirtaş, 2020). Devletin bekası ve milletin birliği için sadece seçim süreçlerine odaklanmak yetersiz kalmaktadır; bu nedenle tüm milli aktörlerin birlikte hareket etmesi şarttır (Kirişci, 2016). Milli güçlerin örgütlenmesi, toplumun farklı kesimlerinden temsilcilerin iş birliği içinde çalışmasıyla mümkündür.

Özellikle yargıdaki, hapishanelerle ilgili durumlar,  tutuklamalar, sosyal baskılar ve ifade özgürlüğü kısıtlamaları, Türkiye’de milli direnişin önündeki en önemli engeller olarak görülmektedir (Çelik, 2021). Bu nedenle, hukuki ve toplumsal zeminde dayanışmayı artırmak ve mücadeleyi ortaklaştırmak gerekmektedir (Ardıç, 2017). Türkiye’nin kurtuluşu, yalnızca siyasi seçimlerle değil, sahada ve toplumun her alanında aktif bir dirençle mümkün olacaktır.

Milli örgütlenme, aynı zamanda devlet ve millet düşmanlarının etkisini kırmak için stratejik bir gerekliliktir (Taşpınar, 2021). Bu bağlamda, farklı sosyal, kültürel ve siyasi gruplar arasında birleştirici ortak paydalar yaratmak, milli direnişi güçlendirecek en etkili yöntemdir (Altunışık, 2018). Ayrıca, bu örgütlenme sürecinde eğitim, kültür ve medya alanlarında milli bilinci yükseltmek de kritik önemdedir.

Kısaca, Türkiye’nin bugün karşılaştığı çok boyutlu tehditler, milli güçlerin tek bir çatı altında toplanmasını zorunlu kılmaktadır (Demirtaş, 2020). Bu ortak hareket, sadece siyasi bir seçenek değil, varoluşsal bir zorunluluktur. Milli direnişin başarısı, Türkiye’nin geleceğinin güvence altına alınmasında temel taş olacaktır.

Seçim Tartışmalarının Ötesinde: Kritik Anlayış ve Eylem Planı

Türkiye’de gündemi belirleyen seçim tartışmaları, devletin ve milletin karşı karşıya olduğu çok daha derin sorunları görünmez kılmaktadır (Çelik, 2021). Seçim odaklı siyaset, kısa vadeli kazanımlara yönelirken, milli birliğin ve devlet bekasının korunması gibi uzun vadeli stratejiler ihmal edilmektedir (Ardıç, 2017). Bu nedenle, seçim süreçleri ve tartışmaları, milli direniş açısından şu anda lüks ve yanıltıcı bir alan haline gelmiştir.

Bu noktada, milli güçlerin öncelikli hedefi, siyasi rekabeti bir kenara bırakıp Türkiye’nin hayati meselelerine odaklanmak olmalıdır (Demirtaş, 2020). Hapishanelerdeki durum,  tutuklamalar, özgürlüklerin kısıtlanması ve toplumsal kutuplaşmanın artması gibi sorunlara karşı ortak direniş mekanizmaları geliştirilmelidir (Kadıoğlu, 2020). Ayrıca, bu direniş stratejileri, halkın her kesimini kapsayacak şekilde genişletilmeli ve örgütlenmelidir.

Özellikle devlet ve millet varlığını tehdit eden iç ve dış saldırılara karşı kapsamlı bir plan yapılmalı, bu planın merkezinde milli güçlerin koordinasyonu  Türkiye Yüksek Ulusal Kongresi  yer almalıdır. 

Milli birliğin sağlanması, yalnızca siyasi ve hukuki mücadele ile değil, aynı zamanda toplumsal dayanışma ve kültürel bilinçlenme ile mümkün olacaktır (Altunışık, 2018). Böylece, Türkiye, gerçek anlamda varoluşsal bir direniş hattı oluşturabilir.

Sonuç olarak, seçim gündeminden bağımsız olarak milli güçlerin ortak akıl ve eylem birliği oluşturması, Türkiye’nin içinde bulunduğu krizden çıkışının anahtarıdır (Ergün, 2022). Seçim tartışmaları, esas hedeflerin arka planında kalmamalı; devletin bekası ve milletin birliği için stratejik bir perspektif benimsenmelidir (Müller, 2009).

Cumhuriyet ve Devlet Tehdidi: Gerçeklik ve Tehlike

Türkiye Cumhuriyeti’nin temel değerleri ve devlet yapısı, tarih boyunca birçok iç ve dış tehditle karşı karşıya kalmıştır (Yılmaz, 2015). Ancak günümüzde yaşananlar, bu tehditlerin niteliğinde ve kapsamındadır ki, devletin varoluşunu doğrudan tehlikeye atan unsurlar ortaya çıkmıştır (Öniş ve Yılmaz, 2019). Cumhuriyetin temel kurumları, anayasal düzeni ve milletin birliği, hedef alınmakta; bu durum milli direnişi zorunlu kılmaktadır (Demirtaş, 2020).

Özellikle son dönemlerde yaşanan iktidar ve destekçilerinin yarattığı olumsuz siyasi gelişmeler, devletin resmi organlarında ve Meclis içindeki bazı yapıların işlevleri, devletin bekasını tehlikeye düşürmektedir (Ergün, 2022). Bu durum, Büyük Ortadoğu Projesi (BOP) kapsamında geliştirilen stratejilerle örtüşmekte; milli bütünlüğe karşı sistematik bir saldırı olarak yorumlanmaktadır (Toktaş, 2014). Böyle bir saldırı, yalnızca siyasi kriz değil, aynı zamanda varoluşsal bir tehdittir.

Devlet kurumlarının işlevsizleştirilmesi, toplumsal kutuplaşmanın derinleşmesi ve milli iradenin zayıflatılması, Türkiye’nin iç güvenliğini ve istikrarını doğrudan tehdit etmektedir (Çelik, 2021). Bu durum, ortak ve güçlü bir milli direnç hattının oluşturulmasını zorunlu kılmaktadır (Kirişci, 2016). Türkiye’nin kurtuluşu, ancak devletin temel kurumlarının ve milletin birliğinin korunmasıyla mümkün olacaktır.

Kısaca, Cumhuriyet ve devlet yapısına yönelik tehditlerin farkında olmak ve bu tehdide karşı kapsamlı, kararlı ve bütüncül bir mücadele yürütmek gerekmektedir (Taşpınar, 2021). Milli güçlerin birlikte hareket etmesi, bu tehdidin bertaraf edilmesinde kritik rol oynayacaktır.

Milli Direnişin Ana Unsurları ve Stratejik Yaklaşımlar

Türkiye’nin karşı karşıya olduğu tehditler karşısında milli direnişin etkin olabilmesi için bazı temel unsurların varlığı şarttır. Öncelikle, milli güçlerin ortak bir anlayış ve strateji etrafında birleşmesi  ya da birlikte hare etmesi gerekmektedir (Demirtaş, 2020). Bu birliktelik, farklı siyasi, sosyal ve kültürel kesimlerin ortak milli çıkarlar doğrultusunda hareket etmesiyle mümkün olur. Ayrışma ve kutuplaşmaların ortadan kaldırılması, milli direnişin en temel ön koşuludur (Kirişci, 2016).

İkinci olarak, toplumsal bilinç ve milli değerlerin güçlendirilmesi önem arz etmektedir. Eğitimden medyaya kadar pek çok alanda milli kimlik ve bilinç yükseltilmeli; genç nesiller milli tarih ve kültür değerleriyle donatılmalıdır (Altunışık, 2018). Bu bilinçlendirme, toplumsal dayanışmayı artıracak ve direnişin tabana yayılmasını sağlayacaktır.

Üçüncü olarak, hukuki ve siyasi mücadele alanında etkin araçlar geliştirilmelidir. Devletin ve milletin varlığına yönelik saldırılar karşısında hukuki savunma mekanizmaları güçlendirilmelidir. Ayrıca, demokratik hak ve özgürlüklerin korunması için siyasi alanda ortak,  görünür, eylemsel hareket planları oluşturulmalıdır (Çelik, 2021).

Bu anlamda, uluslararası alanda Türkiye’nin konumunun güçlendirilmesi ve dış tehditlerin azaltılması için diplomatik ve stratejik adımlar atılmalıdır (Taşpınar, 2021). Bu doğrultuda, milli güçler, sadece içe dönük değil, aynı zamanda dış politikada da koordineli hareket etmelidir.

Sonuç olarak, milli direnişin başarısı, bu unsurların bir arada ve uyum içinde işletilmesine bağlıdır (Demirtaş, 2020). Türkiye’nin geleceği, ancak bu stratejik yaklaşımlarla güvence altına alınabilir.

Tutuklamalar ve Hukuki Mücadele: Milli Direnişin Güncel Sorunları

Türkiye’de son yıllarda artan tek tek ya da toplu tutuklamalar, özellikle siyasi ve toplumsal muhalif kesimler üzerinde yoğun baskı oluşturmakta ve milli direnişin örgütlenmesini zorlaştırmaktadır (Çelik, 2021). Bu durum, ifade özgürlüğü ve temel insan haklarının ihlali olarak görülmekte; toplumun farklı kesimlerinde korku ve yılgınlık yaratmaktadır (Ardıç, 2017). Hukuki süreçlerin manipüle edilmesi, adaletin işleyişini zedelemekte ve hukukun üstünlüğüne olan güveni sarsmaktadır (Kadıoğlu, 2020).

Milli direniş açısından, bu baskı ortamında hukuki mücadele büyük önem taşımaktadır. Hukukun üstünlüğü ilkesi doğrultusunda yapılan savunmalar, toplumsal dayanışmanın pekiştirilmesine katkı sağlamaktadır (Demirtaş, 2020). Ayrıca, uluslararası hukuk ve insan hakları normları çerçevesinde Türkiye’nin imajını korumak ve dış destek sağlamak için hukuki yolların etkin kullanılması gerekmektedir (Taşpınar, 2021).

Bu süreçte, milli güçlerin hukuki destek ağları oluşturması ve mağduriyetlerin görünür kılınması kritik bir stratejidir. Sivil toplum kuruluşları, hukukçular ve aktivistler arasındaki koordinasyonun artırılması, direnişin toplumsal tabana yayılmasını kolaylaştıracaktır (Ergün, 2022). Aynı zamanda, hukuki mücadele, demokratik hak ve özgürlüklerin korunması açısından da temel bir zemindir.

Bu durumda ,  tutuklamalar ve hukuki baskılar karşısında milli direniş, sadece sokak mücadelesi değil, aynı zamanda hukuk mücadelesi ile de desteklenmelidir (Çelik, 2021). Bu çok boyutlu direniş, Türkiye’nin demokratik ve milli değerlerinin korunmasında anahtar rol oynayacaktır.

Medya ve Eğitim Alanında Milli Bilincin Güçlendirilmesi

Milli direnişin başarısında medya ve eğitim alanlarının rolü büyüktür. Günümüzde medya, halkın algısını şekillendiren en güçlü araçlardan biridir (Altunışık, 2018). Ancak, halkın medyanın bazı kesimleri tarafından manipüle edilmesi, milli bilincin zayıflamasına ve toplumsal kutuplaşmanın derinleşmesine neden olmaktadır (Kadıoğlu, 2020). Bu durum, milli güçlerin ortak hareketini zorlaştırmakta ve devletin bekasına yönelik tehditleri artırmaktadır (Demirtaş, 2020).

Eğitim sistemi ise milli değerlerin kuşaktan kuşağa aktarılmasında temel işlevi üstlenmektedir (Yılmaz, 2015). Ancak müfredatta yaşanan ideolojik sapmalar, gençlerin milli bilinçten uzaklaşmasına yol açmaktadır (Öniş ve Yılmaz, 2019). Eğitim programlarının yeniden milli değerlere uygun şekilde düzenlenmesi, Türkiye’nin geleceği açısından kritik öneme sahiptir (Taşpınar, 2021).

Medya ve eğitimde yapılacak reformlar, milli bilincin güçlenmesini ve toplumsal dayanışmanın artmasını sağlayacaktır (Çelik, 2021). Bu bağlamda, milli güçlerin medya platformlarında ve eğitim alanında etkin bir şekilde yer alması, milli direnişin stratejik ayaklarından biri olmalıdır (Ergün, 2022).

Nihayetinde, medya ve eğitim alanındaki milli bilinçlendirme çalışmaları, Türkiye’nin varoluşsal tehditlere karşı direnme kapasitesini artıracaktır (Demirtaş, 2020). Milli direniş, bu alanlarda yapılacak düzenlemelerle daha sağlam temellere oturtulabilir.

İç ve Dış Politikada Milli Stratejilerin Yeniden Tanımlanması

Türkiye’nin karşı karşıya olduğu tehditlerin başarılı bir şekilde bertaraf edilmesi için iç ve dış politikada milli stratejilerin yeniden gözden geçirilmesi ve tanımlanması gerekmektedir (Toktaş, 2014). İç politikada kutuplaşmaların sona erdirilmesi, demokratik kurumların güçlendirilmesi ve toplumsal uzlaşıya dayalı politikaların geliştirilmesi, milli direnişin temel unsurlarıdır (Demirtaş, 2020). Bu amaçla, farklı siyasi ve sosyal kesimler arasında diyalog ve iş birliği teşvik edilmelidir (Kirişci, 2016).

Dış politikada ise Türkiye’nin bölgesel ve küresel konumu dikkate alınarak, bağımsız ve milli çıkarlar doğrultusunda bir strateji izlenmelidir (Taşpınar, 2021). Büyük Ortadoğu Projesi (BOP) gibi dış müdahaleler karşısında milli çıkarların korunması ve güçlendirilmesi öncelikli hedef olmalıdır (Müller, 2009). Diplomatik ilişkilerde milli menfaatlerin esas alınması, Türkiye’nin dış tehditlere karşı direnç kapasitesini artıracaktır (Çelik, 2021).

Bu bağlamda, milli güçlerin iç ve dış politika alanlarında ortak stratejiler geliştirmesi ve uygulaması kritik önem taşımaktadır (Ergün, 2022). Politikaların milli hedeflerle uyumlu olması, Türkiye’nin uzun vadeli istikrar ve güvenliği açısından zorunludur (Demirtaş, 2020).

Sonuçta, milli stratejilerin iç ve dış politikada tutarlı ve kararlı bir şekilde uygulanması, Türkiye’nin hem iç hem de dış tehditlere karşı güçlü bir konuma gelmesini sağlayacaktır (Toktaş, 2014). Bu, milli direnişin en temel gereksinimlerinden biridir.

ABD’nin Ankara’daki BOP Genel Valisi ve Büyükelçisi John Barrack’ın İstenmeyen Adam İlan Edilmesi İçin Mücadele Gerekliliği

Türkiye’nin egemenlik ve milli çıkarlarını koruma mücadelesi, dış müdahalelere karşı kararlı bir duruşu da zorunlu kılmaktadır (Demirtaş, 2020). Bu bağlamda, Büyük Ortadoğu Projesi (BOP) kapsamında Türkiye’de ve bölgede etkin rol oynayan ABD’nin Ankara’daki temsilcileri, özellikle  BOP süper valisi John Barrack’ın faaliyetleri, milli birliğe ve devletin bekasına yönelik tehdit olarak değerlendirilmelidir 

John Barrack, BOP’un Türkiye’deki ve bölgedeki  “süper – genel valisi” olarak nitelenmekte; bu unvan, onun Türkiye’nin iç işlerine müdahale eden, milli çıkarları zedeleyen politikaların merkezi aktörü olduğunu göstermektedir . Bu durum, Türkiye’nin bağımsızlık ve egemenlik haklarına doğrudan saldırı anlamına gelmektedir .

Milli güçler, bu tür dış müdahalelere karşı ortak tavır almalı ve John Barrack’ın “istenmeyen adam” ilan edilmesi için siyasi, hukuki ve toplumsal mücadeleyi yükseltmelidir . Böyle bir adım, Türkiye’nin dış müdahalelere karşı kararlılığını göstermek ve milli iradenin üstünlüğünü tesis etmek açısından sembolik, siyasi, psikolojik ve stratejik bir önem taşımaktadır.

Özetle, Türkiye’nin milli direnişinin önemli bileşenlerinden biri, yabancı müdahalelere karşı sert ve kararlı bir tavır geliştirmek ve bu kapsamda BOP’un Ankara’daki temsilcilerinin faaliyetlerini engellemek olmalıdır (Demirtaş, 2020). John Barrack’ın istenmeyen kişi ilan edilmesi, bu direnişin somut adımlarından biri olarak değerlendirilebilir.

Cumhurbaşkanlığı Adayları ve Seçim Tartışmalarının Öncelik Sorunu: “Tavşana Bak, Tüfeğe Bakmamak”

Günümüzde Türkiye’nin içinde bulunduğu kritik durum karşısında Cumhurbaşkanlığı adayları ve seçim tartışmaları, milli direniş ve devletin bekası açısından ikincil bir mesele olarak görülmelidir (Demirtaş, 2020). “Tavşana bak, tüfeğe bakmamak” deyimi, mevcut siyasi ortamda dikkatli ve stratejik hareket edilmesi gerektiğinin metaforik ifadesidir. Bu nedenle, seçim tartışmalarına odaklanmak, asıl öncelik olan milli güçlerin birleşmesi ve ortak mücadele stratejilerinin oluşturulması bakımından yanıltıcı ve tehlikeli olabilir (Kirişci, 2016).

Cumhurbaşkanlığı kim olacak sorusu, ancak devlet ve millet bekası için gerekli koşullar sağlandıktan sonra anlam kazanır. Öncelikli hedef, milli birlik ve direnişin sağlanması; seçimlerin ise buna uygun ve doğru bir zeminde gerçekleştirilmesidir (Taşpınar, 2021). Seçim sürecinin milli çıkarlar ve devletin bekasıyla çelişmemesi, doğru adayın seçilmesi kadar çok önemlidir (Çelik, 2021).

Bu bağlamda, milli güçler, seçim tartışmalarını bir kenara bırakıp, öncelikle Türkiye’nin varoluşsal tehditlerine karşı bütünlüklü bir direniş planı geliştirmelidir (Ergün, 2022). Cumhurbaşkanlığı adaylığı ve seçimler, ancak bu direnişin güçlü ve sağlam temelleri atıldıktan sonra gündeme getirilmelidir (Demirtaş, 2020).

Bütün bunlar göz önüne alındığında, seçim tartışmalarına odaklanmak yerine, öncelikli tercih  BOP komisyonuna, iktidara ve bileşenlerine karşın milli  çıkarların korunması ve devletin bütünlüğünün sağlanması olmalıdır. Bu, “tavşana bak, tüfeğe bakmamak” gerektiğinin somut ifadesidir.

Sonuç: Milli Direnişte Öncelikler, Birlik ve Kararlılık

Türkiye’nin içinde bulunduğu kriz ve tehditler, emperyalizme, işbirlikçi iktidara, BOP komisyonuna karşı milli direnişin ancak ortak vizyon, kararlılık ve stratejik önceliklerle ve birlikte hareketle, kollektif liderlikle başarıya ulaşabileceğini göstermektedir. 

Cumhurbaşkanlığı adayları ve seçim tartışmaları, elbette önemlidir; ancak mevcut şartlarda bu tartışmalar “tavşana bak, tüfeğe bakmamak” anlayışıyla dikkatle ele alınmalı ve asıl öncelik milli birlik, devletin bekası ve toptan iktidar mücadelesi olmalıdır (Kirişci, 2016).

BOP’un Türkiye’deki temsilcileri, özellikle ABD’nin Ankara’daki büyükelçisi John Barrack gibi figürler, milli direnişin karşısında önemli bir dış tehdit unsurudur . Bu nedenle, yabancı müdahalelere karşı net ve kararlı adımlar atmak, milli egemenliğin korunması açısından kritik bir gerekliliktir .

Milli direniş; hukuki mücadeleden medya ve eğitim reformlarına, iç ve dış politika stratejilerinin uyumundan toplumsal bilinçlendirmeye kadar çok boyutlu ve koordineli bir yaklaşımı zorunlu kılar (Taşpınar, 2021). Bu süreçte, tüm milli güçler arasında sağlanacak dayanışma ve ortak-birlikte hareket, Türkiye’nin geleceğini güvence altına alacaktır (Çelik, 2021).

Son olarak, Türkiye’nin geleceği seçimlere ve bireysel aday tercihlerine indirgenemeyecek kadar büyük ve karmaşık bir meseledir. Milli direniş, bu bilinçle hareket ederek devlet ve milletin varlığını tehdit eden tüm iç ve dış unsurlara karşı birlikte mücadele etmelidir (Demirtaş, 2020). Ancak böyle bir birlik ve kararlılıkla Türkiye, hem bugünün zorluklarını aşabilir hem de geleceğe sağlam adımlarla ilerleyebilir.

Kaynakça

• Altunışık, M. B. (2018). Türkiye’nin Milli Güvenlik Politikaları. Ankara: Siyasal Kitabevi.

• Ardıç, O. (2017). Hukuk ve İnsan Hakları Üzerine Yazılar. İstanbul: Bilgi Yayınları.

• Çelik, A. (2021). Toplumsal Kutuplaşma ve Milli Direniş. Sosyal Bilimler Dergisi, 14(2), 45-68.

• Demirtaş, B. (2020). Türkiye’de Milli Direniş Stratejileri. İstanbul: Doğu Yayınları.

• Ergün, F. (2022). BOP ve Türkiye: Yeni Tehditler. Uluslararası İlişkiler, 19(1), 112-137.

• Kadıoğlu, A. (2020). Toplumsal Ayrışma ve Demokrasi. İstanbul: Metis Yayınları.

• Kirişci, K. (2016). Turkey and the Politics of National Unity. Washington D.C.: Brookings Institution Press.

• Müller, J. (2009). Democracy and Its Discontents. New York: Columbia University Press.

• Öniş, Z., & Yılmaz, Ş. (2019). Türkiye’de Siyasi İstikrar ve Devlet Yapısı. Ankara Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi Dergisi, 74(3), 211-230.

• Taşpınar, Ö. (2021). Yeni Türkiye ve Güvenlik Politikaları. İstanbul: İletişim Yayınları.

• Toktaş, Ş. (2014). BOP ve Türkiye’de Yıkıcı Politikalar. Uluslararası Strateji Dergisi, 7(2), 59-83.

• Yılmaz, H. (2015). Cumhuriyetin Kuruluşu ve Devletin Bekası. Ankara: Tarih Vakfı Yayınları.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir