Kopenhag, 3 Ağustos
Tiyatro, toplumların kendilerini anlamlandırdıkları, eleştirdikleri ve dönüştürdükleri en eski ve etkili sanat formlarından biridir. Gerek anlatı biçimi gerekse sahneleme teknikleriyle her toplumun tiyatro anlayışı, o toplumun tarihsel, sosyolojik ve kültürel kimliğini yansıtır. Türk ve Danimarka tiyatrosu, farklı tarihsel köklerden gelse de ortak olarak toplumla sanat arasında köprü kurma işlevini taşımış, ulusal kimliğin, eleştirinin ve kültürel üretimin önemli taşıyıcıları olmuştur.
1. Tarihsel Gelişim ve Kimlik İnşası: Gelenekten Ulusallaşa
1.1 Muhsin Ertuğrul ve Ludvig Holberg
Muhsin Ertuğrul (1892–1979), Türk tiyatrosunun modernleşme sürecinde kilit rol oynamış, hem rejisör hem eğitmen hem de sahne tasarımı öncüsü olarak Osmanlı’dan Cumhuriyet’e geçişte tiyatro sanatının kurumsallaşmasını sağlamıştır. Darülbedayi’nin (İstanbul Şehir Tiyatrosu) başında bulunduğu dönem, ulusal kimliğin sahne üzerinden kurulmaya başlandığı bir süreçtir (And, 1983). Batı tiyatrosunu Türkiye’ye uyarlamış, ancak bunu kültürel bir tercüme süreciyle yürütmüştür.
Ludvig Holberg (1684–1754) ise Danimarka tiyatrosunun kurucusu sayılır. Yazdığı komediler, özellikle “Jeppe på Bjerget” gibi oyunları, Danimarka toplumu üzerine keskin eleştiriler içerir. Holberg, Fransız Aydınlanması’ndan etkilenerek, tiyatroyu ahlaki eğitim ve sosyal reform için bir araç olarak görmüştür (Nielsen, 1991).
Her iki sanatçı da tiyatroyu yalnızca eğlence değil, ulus inşa sürecinde pedagojik ve ideolojik bir zemin olarak görmüşlerdir. Ertuğrul’un tiyatrosu, Cumhuriyet ideolojisinin modernleşme hedeflerine katkı sağlarken; Holberg’in tiyatrosu, Danimarka Aydınlanması’nın halkla buluşma aracı olmuştur.
2. Toplumsal Eleştiri ve Politik Söylem
2.1 Genco Erkal ve Henrik Nordbrandt
Genco Erkal (d. 1938), Türkiye’de politik tiyatronun önde gelen ismidir. Dostlar Tiyatrosu ile 1970’lerden itibaren yaptığı oyunlar, özellikle Bertolt Brecht etkisiyle şekillenmiş ve işçi sınıfı, hak mücadeleleri, adalet temaları etrafında örülmüştür. Nazım Hikmet’in şiirlerini sahneye taşıması, tiyatroyu hem edebi hem politik bir eylem alanı haline getirmiştir (Yalçın, 2014).
Henrik Nordbrandt (1945–2021), esasen şair olarak tanınsa da, tiyatroya olan katkısı özellikle şiirsel ve politik metinlerin sahneye taşınmasında önemlidir. Soğuk Savaş dönemi, çevresel yıkım ve birey-toplum çatışması gibi temalar onun eserlerine damga vurur. Danimarka tiyatrosunda entelektüel ve duygusal bir eleştiri dili inşa etmiştir (Skov, 2015).
Her iki sanatçı da tiyatroyu bir siyasi direnç ve vicdani refleks aracı olarak kullanmışlardır. Erkal’ın sahneye taşıdığı sınıfsal çelişkiler ve baskıcı rejim eleştirileri, Nordbrandt’in birey-toplum çatışmasına dayalı şiirsel anlatımıyla farklı biçimlerde ancak benzer motivasyonlarla ortaya çıkar.
3. Çağdaş Tiyatroda Biçimsel Deneyler ve Yaratıcı Sahneleme
3.1 Emre Koyuncuoğlu ve Kirsten Dehlholm
Emre Koyuncuoğlu (d. 1962), Türkiye’de çağdaş tiyatroda disiplinlerarası yaklaşımlarıyla tanınır. Sahneye mimari, video, dans ve dijital unsurlar katarak postdramatik tiyatronun Türkiye’deki önemli temsilcilerinden biri olmuştur. “Biriktirdiklerimiz” gibi oyunları, kadın deneyimi, hafıza, mekân ve kimlik temalarını katmanlı bir yapıyla işler (Arslan, 2018).
Kirsten Dehlholm (d. 1945), Danimarka’daki Hotel Pro Forma tiyatro grubunun kurucusudur. Performans sanatını tiyatroyla birleştiren, görsel-işitsel deneyimi sahnede kurgulayan, seyirciyi pasif alıcı değil aktif bir beden olarak konumlandıran deneysel işleriyle tanınır. “Operation: Orfeo” gibi yapıtları, sahnelemede zaman, beden ve ışık kullanımını yeniden tanımlar (Christoffersen, 2009).
Bu iki sanatçı, tiyatroyu anlatı merkezli bir yapıdan çıkararak performans merkezli, çokduyulu ve kavramsal bir alana taşımışlardır. Her iki örnek de kadınların öncülüğünde, deneysel formda tiyatronun yeni olanaklarını araştırma çabasıdır.
Sonuç
Türk ve Danimarka tiyatrosu, tarihsel olarak farklı coğrafyalarda ve geleneklerde doğmuş olsa da tiyatroyu toplumla güçlü bağ kuran bir ifade alanı olarak değerlendirmiştir. Holberg ve Ertuğrul gibi öncüler, tiyatroyu ulusal kimlik ve modernleşme süreçlerinde bir araç olarak kullanmış; Nordbrandt ve Erkal gibi figürler, eleştirel söylem geliştirmiştir. Koyuncuoğlu ve Dehlholm ise tiyatroyu fiziksel ve dijital sınırları aşan disiplinlerarası bir deneyime dönüştürmüşlerdir.
Her iki ülkenin tiyatrosu da, toplumsal değişimlere ve siyasal dönüşümlere estetik ve eleştirel yanıtlar üretebilmiştir. Türk tiyatrosu daha çok kimlik, otorite ve özgürlük ekseninde biçimlenirken; Danimarka tiyatrosu birey-doğa, ahlaki normlar ve formel deney üzerinde durmuştur. Ancak ortak paydada tiyatro, bir düşünsel özgürlük alanı olmayı sürdürmüştür.
Bu karşılaştırma, tiyatronun sadece kültürel bir ifade değil, aynı zamanda sosyal bir dönüştürme potansiyeline sahip politik bir sanat olduğunu göstermektedir. Gelecekte her iki ülkenin tiyatro sanatları, özellikle göç, iklim krizi, dijitalleşme gibi küresel temalar etrafında yeni ortaklıklar kurabilir ve çok kültürlü tiyatro deneyimlerine öncülük edebilir.
Kaynakça
• And, M. (1983). Türk Tiyatrosunun Evreleri. Ankara: Kültür Bakanlığı.
• Arslan, E. (2018). “Postdramatik Tiyatroda Bedenin Temsili: Emre Koyuncuoğlu Örneği.” Tiyatro Araştırmaları Dergisi, 31(2), 51–68.
• Christoffersen, J. (2009). Hotel Pro Forma: Performative Spaces. Danish Arts Agency.
• Nielsen, K. (1991). Ludvig Holberg and the Enlightenment. Museum Tusculanum Press.
• Skov, M. (2015). “Henrik Nordbrandt and the Danish Literary Avant-garde.” Scandinavian Studies, 87(3), 289–306.
• Yalçın, S. (2014). Genco Erkal: Tiyatroda Direnişin Elli Yılı. İstanbul: YKY.