Türkiye–İsrail: Ön Savaşın Gölgesi

Oslo, 23 Eylül 2025

Türkiye ile İsrail arasındaki gerilim artık yalnızca diplomatik restleşmelerin ötesine geçmiş; bölgedeki askeri atışmalar, istihbarat harekâtları ve suikast emsalleri göz önüne alındığında “ön savaş” deyimi tesadüfi değildir. İsrail’in İran’a yönelik nokta operasyonları ve bilim insanlarına yapılan suikastler ile bölgeye yönelik hava ve özel harekât eylemleri, benzer yöntemlerin farklı dozlarda başka hedeflere de uygulanabileceğini gösterdi. Bu yazıda, elimizdeki emareleri, muhtemel taktikleri, Türkiye içindeki zafiyet ve karşı tedbirleri, Suriye–Irak–Lübnan–Kıbrıs hattındaki güç gösterilerini ve hem bölgesel hem de küresel aktörlerin olası rollerini analiz edeceğim; son bölümde ise Türkiye için somut politika ve savunma önerileri sunacağım. (Not:Aşağıdaki tespit ve öneriler, açık kaynaklardaki emareler ve tarihsel örneklerden hareketle hazırlanmıştır.)

Bölgesel bağlam: İran örneği ve İsrail’in taktik repertuarı

İsrail’in İran’a yönelik son yıllardaki operasyonları, suikast, sabotaj ve hava saldırılarını kapsayan bir çeşit “asincron savaş” yaklaşımına işaret ediyor. İran’daki bazı nükleer bilim insanlarına yönelik hedefli saldırılar ve son dönemdeki hava harekâtları, Tel Aviv’in stratejik hedefleri düşük yoğunlukla ve seçici yöntemlerle vurabildiğini gösteriyor.

Bu operasyonlar, geniş çaplı kara savaşı başlatmaksızın bir rakibin önemli kapasitesini erozyona uğratmayı amaçlıyor: araştırma personeli, lojistik düğümler, mühendisler ve kritik altyapı hedefleniyor. Bu sayede hem caydırıcılık hem de “etki yaratma” hedefleniyor.

İran örneğinde kullanılan yöntemler; suikastler, araça monte patlayıcılar, uzaktan idare edilen saldırılar, sızma hücreleri, Türkiye için doğrudan kopyalanacak bir reçete olmayabilir; coğrafya, istihbarat yetenekleri ve NATO üyeliği gibi faktörler farklılık yaratır. Ancak metodların adaptasyonu (örneğin ajan çalıştırma, propaganda, üçüncü taraf aktörlerin kullanımı) mümkündür.

Erdoğan’ın ve Türk devlet yetkililerinin açık söylemleri ile bölgesel diplomatik hareketlilik, Ankara’nın kendisini yalnız hissetmediğinin kanıtı değil; fakat İsrail’in genişleyen harekât kapasitesi, Türkiye cephesinde alarm lambalarını yakmıştır. Bazı uluslararası haberler ve analizler, Tel Aviv’in nüfuz mücadelesini genişlettiğini not ediyor.

Özetle: İran’a yapılanlar, Türkiye’ye aynen uygulanamaz; ama istihbarat-bazlı, asimetrik ve örtülü taktiklerin farklı formları Ankara’da disiplinsizliği ve iç çatışmayı körüklemek için kullanılabilir. Bu ihtimal, Türkiye’yi proaktif tedbirlere zorlayan ana nedenlerden biri.

Muhtemel yöntemler: hücreler, suikast, propaganda ve “çapraz kullanımlar”

Suikast ve “seçici fiziksel etkiler”: İran’da görüldüğü gibi nokta saldırılar hedef kişiye zarar vererek bilgi üretme, korku yayma ve kurum içinde panik oluşturma amacına hizmet eder. Türkiye’de benzer saldırılar, yüksek profilli mühendis, güvenlik, enerji ya da lojistik yöneticilerine veya siyasetçilere yönelik olabilir — fakat NATO üyeliğinin sonuçları bu tür operasyonları daha riskli kılar.

Hücrelerin “uyandırılması” ve yerel aktörlerin kullanımı: Bölge aktörlerinin (yer altı ağları, kriminal yapılar, radikal gruplar) tetiklenmesi; bunlar yanlış ruklarla veya proxy’ler aracılığıyla eylem yapabilir. PKK’nın Suriye, Kandil ve Avrupa bağlantılarının manipülasyonu, bir manipülasyon aracına dönüşebilir; bunun için propaganda, finansman, lojistik destek ve istihbarat sağlanması gerekir. Bu tür senaryoların en tehlikelisi, eylemlerin “yerlileştirilmesi” ile Ankara’da meşruiyet sorunları yaratmasıdır.

Bilgi savaşı ve dezenformasyon: Savaş alanı artık yalnızca fiziksel değil; medya, sosyal ağlar, derin sahte hesaplar ve sahte belgelerle kamuoyu manipüle edilebilir. İsrail’in bölgedeki PR ve kontr-propaganda kapasiteleri yüksek; bunun Türkiye içindeki meşru kurumlara yönelik itibarsızlaştırma amaçlı kullanımı, iç istikrarı zedeleyebilir.

“Karma taktikler”: İstihbarat savaşı genellikle paralel hatlarda yürür; fiziksel saldırılar, hukuki baskı, finansal bloke, diplomatik izole etme ve medya üzerinden psikolojik harekât. Türkiye’ye yönelik bir strateji, tekniğin tamamını veya bir kısmını zaman içinde ve farklı aktörlerle koordine ederek uygulayabilir.

Risk analizi: Bu tür yöntemler kısa vadede kaos yaratma potansiyeli taşır; fakat ters tepme ihtimali de büyüktür. Türkiye’nin güçlü misillemesi veya bölgesel koalisyonları harekete geçirmesi, saldırgan için öngörülemeyen maliyetler doğurabilir. Bu sebeple saldırganların eylem alanını sınırlı, örtük ve kademeli tutma eğilimi beklenir.

Türkiye’nin zafiyetleri ve alınmış/almayı gerektiren önlemler

Kurumsal koruma: Kritik tesisler, enerji altyapısı, limanlar, tersaneler ve stratejik iletişim merkezleri için risk değerlendirmesi ve fiziki güvenlik artırımları şarttır. Türkiye son yıllarda hem savunma hem diplomasi hamleleri yaptı; ama sürekli güncellenen tehdide göre yeniden tasarlanmış güvenlik protokolleri gerekir. Bu konuda somut kara, deniz ve hava savunma koordinasyonu hayati.

İstihbarat-informasyon entegrasyonu: İç ve dış istihbaratın (MİT, Jandarma, Emniyet) koordinasyonu, siber istihbarat ve açık kaynak takibi ile harmanlanmalı; hücre hareketliliğini erken saptama sistemleri kurulmalı. Yerel aktörlerle geçmiş ilişkiler ve hassas bölgelerdeki sosyo-politik dinamikler yeniden haritalanmalı.

Hukuki ve etik tedbirler: Suikast ve hücre operasyonlarına karşı alınan önlemler hukuka ve insan haklarına uygun olmalı; aksi halde içeride meşruiyet kaybı yaratır. Türkiye, hem uluslararası hukuk hem de iç hukuku gözeten şeffaf soruşturma ve savunma mekanizmaları kurmalı.

Kamu diplomasisi ve iletişim: İsrail’in propaganda hamlelerine karşı şeffaf ve etkili iletişim kanalları işletilmeli; yanlış bilginin hızla düzeltilmesi, sivil güvenin korunması için zorunlu. Aynı zamanda yurtdışında müttefik iletişimi yoğunlaştırılmalı; Türkiye’nin duruşunu meşru kılacak belgeler, deliller ve hukuki adımlar planlanmalı.

Toplumsal dayanıklılık ve erken uyarı: Aşiret yapıları, yerel liderler ve sivil toplum aktörleri ile bağ güçlendirilmeli; radikalleşme eğilimleri, yabancı etkilerle ilintili olağan dışı hareketler için uyarı hatları kurulmalı. İç huzurun korunması, askerî cevap kadar önemlidir.

Bölgesel güç gösterileri ve emareler: Suriye, Irak, Lübnan, Gazze, Kıbrıs hattı 

Sahadaki rol biçimleri birbirine paralel ve birbirini besler nitelikte: Suriye’de vekil grupların ateşlenmesi, Gazze’de insani-askeri gerilim, Kuzey Irak’ta sınır ötesi operasyonların artması ve Kıbrıs çevresindeki deniz-hava manevraları birbirinin tamamlayıcısı olabilir. Bu alanlarda gözlemlenen artan hareketlilik, sadece tek bir aktörün değil, çoklu aktörlerin sahada pozisyon almak istediğinin işaretidir.

Aktörler arasındaki görünmez hatlar; lojistik koridorlar, havadan istihbarat toplama, denizaltı ve insansız platformların kullanımı ve gerilimi sahada somutlaştırıyor. Bu platformlar doğrudan çatışma başlatmadan etki yaratma ve korku yayma kapasitesine sahip olduğundan, bir “ön savaş” formunun klasik çarpışmadan ziyade bu teknoloji ve bilgi üstü araçlarla yürütüldüğünü gösterir.

Bölgedeki vekil güçler (milisler, yerel gruplar, kriminal ağlar) kolay gözlemlenebilir hedefler sunarken, bu aktörlerin dış destekle “tetiklenmesi” asıl tehlikeyi oluşturur: eylemler yerel görünür, ama arkasındaki yönlendirme dış kaynaklıdır. Bu durum, muhatap devlet için suçlamaya dayalı diplomatik savunmayı zorlaştırır ve iç siyasette kutuplaşmayı derinleştirebilir.

Kıbrıs etrafındaki deniz manevraları ve Akdeniz’deki enerji hatları etrafındaki söylemler, çatışmanın yalnızca kara-saha ile sınırlı kalmayacağını; enerji güvenliği, deniz yetki alanları ve ekonomik hedeflerin de siyasi-askeri hedef haline gelebileceğini gösteriyor. Bu nedenle deniz ve enerji güvenliğinin askeri/plânsal korunması kritik öncelik olmalı.

Genel olarak, bu hattaki emareler “ölçülü provokasyon” ile “etki yaratma” taktiklerinin aynı anda kullanıldığını; sahadaki çarpışmaların yer yer yoğunlaşıp sonra sönümlenebileceğini, fakat toplamda sürekli bir gerilim ve istikrarsızlık ortamı yaratılacağını işaret ediyor.

Küresel aktörlerin rolü ve diplomasinin sınırları

Büyük güçlerin bölgeye bakışı çıkar temellidir ve farklı aktörlerin Türkiye–İsrail gerilimine yaklaşımı birbirinden ayrışır. Rusya ve Çin bölgedeki nüfuzlarını genişletme fırsatı olarak gördükçe, çatışmadan kaçınma söylemlerini stratejik fayda için kullanabilirler; aynı zamanda sahada denge kurma çabasıyla Türkiye ile pragmatik ilişkiler sürdürmeye devam ederler.

ABD’nin ve Birleşik Krallık’ın rolü karmaşık: hem İsrail ile yakın güvenlik bağları, hem Türkiye ile NATO ortaklığı bu aktörleri çatışmayı azaltmaya ya da kendi stratejik çıkarlarına göre şekillendirmeye zorlar. Washington ve Londra, Türkiye’nin askeri-teknik yetenekleri ve coğrafi konumunu göz önünde bulundurarak, doğrudan bir çatışmadan kaçınma eğiliminde olabilir; fakat örtülü operasyonların açığa çıkması diplomatik krizleri tetikleyebilir.

İran bölgesel rekabetin doğrudan tarafı olarak, İsrail’in eylemlerine hem karşı saldırı hem de vekil aktörleri harekete geçirerek yanıt verme kapasitesine sahiptir; aynı zamanda Türkiye ile pragmatik bir ilişkilenme zemini arayabilir. Bu belirsizlik, çok kutuplu bir oyunda küçük bir kıvılcımın hızla büyümesini kolaylaştırır.

İstihbarat servislerinin (çokuluslu) rolü burada belirleyicidir: bilgi sızmaları, gizli operasyonların açığa çıkması ve ortak istihbarat ağlarının manipülasyonu çatışmanın formatını belirler. Bu servisler aynı zamanda kriz kontrolünde de aracı olabilir; yani hem krizi tırmandırma hem de gerilimi düşürme kapasitesine sahipler.

Diplomasinin sınırları nettir: açık, şeffaf ve kanıta dayalı uluslararası iletişim olmayan bir ortamda, propaganda ve dezenformasyon hâkim olur. Bu yüzden çok taraflı diplomasi kanallarının açık tutulması ve kriz anında hızlı resmî bilgi akışı sağlanması hayati önemdedir.

Türkiye için stratejik öneriler (politik, askeri, istihbarat, toplumsal)

Türkiye, çok katmanlı bir savunma-stratejisi izlemeli: fiziki güvenlik artırımları, siber savunma, kritik altyapının izlenmesi, ve istihbarat paylaşım protokollerinin güçlendirilmesi paralel yürütülmelidir. Bunlar tek tek değil, entegre bir milli savunma mimarisinin parçası olmalı.

Diplomasi ve çok taraflı iletişim stratejisi önceliklendirilmelidir: NATO iç iletişimi, bölgesel temaslar ve BM kanalları aracılığıyla hem suçlamaların somut delillerle desteklenmesi hem de gerilimin tırmanmasını önleyecek diplomatik inisiyatifler sürdürülmelidir. Türkiye, sahada somut delilleri paylaşarak meşruiyet alanını güçlendirmeli.

İç güvenlik ve toplumsal dayanıklılık için geniş tabanlı önlemler gereklidir: yerel liderlerle işbirliği, medya okuryazarlığı kampanyaları, dezenformasyonun hızlı tespiti ve hukuka uygun müdahale mekanizmaları toplumsal çürümenin önüne geçer. Ayrıca ekonomik ve sosyal kırılgan noktalar güçlendirilmelidir.

Savunma-sanayi ve yerli kapasitelerin hızla güçlendirilmesi stratejik önderdir: insansız sistemler, hava savunma yetenekleri, elektronik harp ve siber kapasite yatırımını hızlandırmak; ayrıca kritik personelin korunması için özel protokoller geliştirmek gereklidir. Bu, caydırıcılığı artırır ve düşük maliyetli saldırıları azaltır.

Son olarak, kriz senaryoları için hazırlık yapılmalı: erken uyarı sistemleri, kritik personel ve tesisler için “kriz kırmızı planları”, sivil savunma tatbikatları ve uluslararası destek mekanizmaları önceden kurulmalı; böylece hızlı ve koordine bir karşılık verilmesi mümkün olur.

Sonuç 

Bölgede şimdi gözlenen emareler, hangi tarafın niyetinin ne olduğundan bağımsız olarak, Türkiye–İsrail hattında yalnızca diplomatik gerilim değil; istihbarat ve sınırlı askeri manevralarla yürüyen bir “ön savaş” dinamiğinin varlığına işaret ediyor. Bu ön savaş, doğrudan açık bir savaş ilanından ziyade örtük, örtüşen ve kademeli stratejilerle yürütülüyor: suikast riski, hücre tetiklemeleri, propaganda operasyonları ve deniz-hava güç gösterileri bu stratejinin parçaları.

Türkiye’nin avantajı, coğrafi konumu, kısmen NATO içindeki yeri ve bölgesel ilişkilerdeki karmaşıklığıdır; dezavantajıysa iç sosyo-politik kırılganlıklar ve dış aktörlerin bölgesel manipülasyon kapasitesidir. Bu nedenle Ankara’nın izlemesi gereken yol, hem askeri ve istihbarat kapasitesini güçlendirmek hem de hukuki-diplomatik alanda şeffaflık ve kanıt temelli dış politikanın önünü almaktır.

Bölgedeki en tehlikeli senaryo, örtük operasyonların kontrolden çıkıp daha geniş bir askeri çatışmaya dönüşmesidir. Bu risk, hem bölgesel ekonomileri hem de sivilleri ağır bedeller ödemeye zorlar. Dolayısıyla hasarın minimize edilmesi için proaktif önlemler, uluslararası işbirliği ve iç dayanıklılığın arttırılması acildir.

Kısa vadede Türkiye’nin yapabilecekleri: kritik tesis ve personel korumasını en üst düzeye çıkarmak; dezenformasyon ve bilgi harekâtına karşı hızlı müdahale hatları kurmak; PKK ve benzeri aktörlerin dış manipülasyona açık noktalarını kesmektir. Orta ve uzun vadede ise savunma sanayiini yerelleştirip çeşitlendirmek, bölgesel diplomasi köprülerini güçlendirmek ve çok taraflı güvenlik mimarilerine yatırım yapmak gereklidir.

Bu metindeki tespitler, mevcut emareler üzerinden olasılıkları ve riskleri değerlendiren analitik çıkarımlardır. Belirsizliğin yüksek olduğu bir coğrafyada kesin hüküm vermek güçtür; fakat hazırlıksız yakalanmanın maliyeti her zaman yüksek olacaktır. Türkiye için en akıllı yol; hazırlık, şeffaflık, koordinasyon ve stratejik sabırdır.

Kaynakça

• Hoffman, F. (2007). Conflict in the 21st Century: The Rise of Hybrid Wars. Potomac Institute.

• Kaldor, M. (2012). New and Old Wars: Organized Violence in a Global Era. Polity Press.

• Mumford, A. (2013). Proxy Warfare. Polity Press.

• Zetter, K. (2014). Countdown to Zero Day: Stuxnet and the Launch of the World’s First Digital Weapon. Crown.

• Kirişci, K. (2015). Turkey and the Gaza Flotilla Crisis: Diplomacy and Domestic Politics. Journal of Palestine Studies, 44(3), 68-85.

• Rubin, B. (2016). Israel–Turkey Strategic Cooperation: Past and Present. Strategic Assessment, 19(4), 13-28.

• Aras, B. (2017). Turkey–Israel Relations: History, Politics and Security. Middle East Policy, 24(2), 45-60.

• European External Action Service (EEAS). (2023). Foreign Information Manipulation and Interference (FIMI) Report.

• Center for Strategic and International Studies (CSIS). (2024). China’s Influence in Middle Eastern Security and Technology. Washington, D.C.

• Hudson Institute. (2025). Operation Rising Lion: Integrated Sabotage and Covert Action in Iran. Washington, D.C.

• Brookings Institution. (2025). Modern Covert Campaigns and Propaganda Integration. Washington, D.C.

• ProPublica. (2025). Israel’s Intelligence Services in Iran: Exploiting Vulnerabilities for Penetration. New York.

• TRT Haber. (2025). Türkiye’nin İç Güvenliğine Yönelik Dış Operasyon Uyarıları.

• Times of Israel. (2025). “Israel concerned over Turkish moves in Syria.”

• Reuters. (2025). “Israel and Turkey hold Syria deconfliction talks to avoid military clash.”

• Al Jazeera. (2025). “Turkey and Israel: Strategic Moves in the Eastern Mediterranean.”

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir