Türkiye Nereye Gidiyor ve Ne Yapmalı?

3. Yol: Mustafa Kemalci Sürekli Devrim Yolu – Türkiye İçin Milli Demokratik Çıkış Stratejisi

Cumhuriyet’in yüzüncü yılını geride bırakan Türkiye, tarihinin en derin siyasal, sosyal ve ahlaki krizlerinden birini yaşamaktadır. Ne mevcut iktidarın  otoriter anlayışı, ne de etkisiz ve işlevsiz muhalefetin parçalı ve ilkesiz yapısı bu krizi aşabilecek güçtedir. Millet iradesi, sistemin bürokratik hantallığı, adaletsizlik, ekonomik sömürü ve kültürel çözülmüşlük içinde sıkışmıştır.

Bu noktada “ne yapmalı?” sorusu, artık felsefi ya da teorik değil; pratik, hayati ve tarihsel bir zorunluluk halini almıştır. Üçüncü bir yolun inşası gereklidir. Bu yol, ne sağcı-muhafazakâr statükoculuk ne de solun ideolojik sekterliğidir. Bu yol, Mustafa Kemal’in devrimci mirasını güncelleyen ve sürekli devrim stratejisini içselleştiren milli demokratik bir çıkış yoludur.

1. Sistemin Tıkanışı ve Mevcut İktidarın Çözülüşü

Mevcut siyasal iktidar, artık halkın temel ihtiyaçlarına çözüm üretemeyen, meşruiyeti sorgulanan bir yönetim yapısına dönüşmüştür. Devlet kurumlarının partizanlaştırılması, yargı bağımsızlığının ortadan kaldırılması, liyakatın yerini sadakatin alması, Türkiye Cumhuriyeti’nin kurumsal devlet niteliğini erozyana uğratmaktadır.

Ekonomik anlamda ise üretim yerine borçlanma, istihdam yerine şatafat, sanayi yerine beton ekonomisi tercih edilmiştir. Bu tercihler, halkı yoksullaştırmakta, devleti ise dışa bağımlı hale getirmektedir. Bu çöküşe karşı iktidar söylem düzeyinde “beka” diyerek halkı korku siyasetiyle kontrol altında tutmaya çalışmaktadır.

Ancak beka sorunu, bu iktidarın inşa ettiği yapının değil, tam tersine bu yapının çökmesiyle çözülebilecek bir meseledir. Türkiye, bu sistemi restore ederek değil, radikal bir kopuşla aşarak Mustafa Kemalci bir devrimle yeniden ayağa kalkabilir.

2. Muhalefetin Krizi ve Alternatifsizlik Çıkmazı

Türkiye’deki önemli sayıdaki işlevsiz, ideolojisiz, programsız çoklu muhalefet tarafları ise sistemin yedeği olmaktan öteye geçememektedir. Parlamenterizme dönüş vaatleri, yapısal dönüşüm değil, kozmetik iyileştirme önerileridir. Bu durum, muhalefetin çoğunu kitlelerin gözünde güvenilmez ve yetersiz kılmaktadır.

Muhalefetin sınıfsal, milli ve tarihsel temellerden yoksunluğu, halkla bağ kurmasını engellemektedir. CHP gibi köklü partiler bile halkçı, devrimci ve devlet kurucu kimliklerinden uzaklaşarak teknokratik söylemlere sarılmışlardır.

Oysa Türkiye’nin ihtiyacı, “ılımlı reformcular” değil, halkı seferber edecek devrimci bir kadro hareketidir. Bu noktada üçüncü yol fikri, sistem muhalefetinin ötesinde milli, halkçı ve tarihsel bir alternatif olarak ortaya çıkmaktadır.

3. Mustafa Kemal’in Devrimci Mirası ve Güncellenmesi

Mustafa Kemal Atatürk’ün devrimleri, yalnızca bir modernleşme hamlesi değil, aynı zamanda bir anti-emperyalist, halkçı ve devlet kurucu harekettir. Ancak bu miras, yalnızca sembollerle değil; devrimci öz ve stratejiyle yaşatılabilir.

Mustafa Kemal, sürekli devrimci bir hatta ilerleyerek saltanatı kaldırmış, halifeliği lağvetmiş, tarikatları kapatmış ve eğitimi laikleştirmiştir. Bunlar, geri dönüşsüz adımlardır. Ancak süreç

içinde ve günümüzde bu kazanımların çoğu ya aşındırılmış ya da yok edilmiştir.

Atatürkçülüğü yalnızca heykellerde, nutuklarda ve törenlerde yaşatmak değil; onu yeniden tarihsel bir eylem programına dönüştürmek gerekir. Bu da yeni bir “Milli Mücadele” bilinci ve örgütlenmesiyle mümkündür.

4. Milli Demokratik Devrim Teorisi ve Türkiye Uygulaması

Milli Demokratik Devrim (MDD), özellikle 1960’lardan sonra Türkiye sol hareketi içinde belirginleşen bir strateji olarak ortaya çıkmıştır. Bu stratejiye göre Türkiye, emperyalizme bağımlı, yarı-sömürge bir ülkedir ve bunun için bugünde  anti-emperyalist, demokratik ve milli bir devrime ihtiyaç duymaktadır. Bu devrim halk sınıflarının öncülüğünde gerçekleştirilmelidir.

MDD teorisi, Mustafa Kemal’in başlattığı ancak kesintiye uğrayan tam bağımsızlıkçı halk devriminin tamamlanması gerektiğini savunur. Bu teorik çerçeve, Türkiye’nin gerçekliğiyle büyük ölçüde örtüşmektedir. Günümüzde dış borç batağı, NATO’ya bağımlı dış politika, tarım ve sanayinin dışa teslimiyeti bu bağımlılığın pratik sonuçlarıdır.

Türkiye’nin önündeki çözüm yolu, emperyalizmden ve oligarşiden kopuşu hedefleyen, işçi sınıfı, köylü, emekçi memur, küçük esnaf ve yurtsever aydınların birleştiği milli bir halk cephesinin kurulmasıdır. MDD, Atatürkçülüğü devrimci özüyle yeniden birleştirir ve onu sosyal adaletle taçlandırır.

5. Sürekli Devrim Stratejisi: Lenin-Troçki’den Atatürk’e

Sürekli devrim teorisi, ilk olarak Marx tarafından ortaya atılmış, Lenin ve Troçki tarafından geliştirilmiştir. Bu teoriye göre bir ülkede devrim bir defaya mahsus değil, aşamalar halinde ve kesintisiz olarak ilerlemelidir. Karşı-devrimci güçler her zaman pusudadır; bu nedenle devrim durmamalı, derinleşmelidir.

Mustafa Kemal’in uygulamaları da gerçekte bir tür sürekli devrim niteliğindedir. 1919’daki askeri direnişten 1938’e kadar olan süreçte inkılaplar birbirini takip etmiş, hiçbir devrim hamlesi diğerinden bağımsız olmamıştır. Hilafetin kaldırılması, şapka devrimi, kadınlara haklar, dil devrimi vs. birbiriyle bağlantılıdır ve sürekli bir devrim stratejisini gösterir.

Bugün Türkiye’nin içinde bulunduğu duruma baktığımızda, devrimi sadece bir iktidar değişikliği olarak görmek büyük bir hatadır. Mevcut rejim, bir seçimle değil, çok yönlü bir devrim süreciyle aşılabilir. Sürekli devrim; kültürel, siyasal ve ekonomik alanlarda paralel yürümelidir. Bu, ancak disiplinli bir örgütlenme ile mümkündür.

6. Halkın Örgütlenmesi: Kolektif Kadro ve Kolektif Liderlik

Devrimci bir hareketin başarısı, sadece doğru ideolojik çizgiye değil, aynı zamanda örgütsel disiplini yüksek ve halkla bağ kurabilen kadrolara bağlıdır. Mustafa Kemal’in en büyük başarısı, Anadolu’nun her köşesinden gelen yurtseverleri kolektif bir temsilciler meclisinde birleştirmesi ve cepheden cepheye bu kadroyu birlikte yürütmesidir.

Bugün Türkiye’nin yeniden dirilişi, karizmatik tek adamlarla değil, kolektif kadro ve kolektif liderlik ile mümkündür. Bu kadro; halkla iç içe, disiplinli, ideolojik donanımı yüksek, ahlaki sağlamlığı olan, halkın önünde yürüyen ama onun üstüne çıkmayan bireylerden oluşmalıdır.

Kolektif örgütlenme, sadece bir siyasi parti biçimiyle sınırlı olmamalıdır. Mahalle komiteleri, işçi meclisleri, üretici birlikleri, üniversite birimleri gibi çok katmanlı bir halk hareketi inşa edilmelidir. Bu yapı hem meşruiyet hem de fiili güç üretir. Kolektif liderlik ise “ben” yerine “biz” diyen bir halk iradesini kurumsallaştırır.

7. Devletin Yeniden İnşası – Kurumsal, Laik ve Halkçı Devlet Modeli

Cumhuriyet’in kurucu felsefesi, halk egemenliği ilkesine ve laiklik temelinde yükselen modern bir devlet yapısına dayanıyordu. Ancak bu yapı, özellikle 1980 sonrası neoliberal dönüşüm, 2000 sonrası ise İslamcı popülizm ile bozulmuş; kurumsallık yerini şahsileşmeye, laiklik ise mezhepçi müdahalelere bırakmıştır.

Devletin yeniden inşası; kurucu ideolojiye dönüşle değil, kurucu ilkelere yeni çağın ihtiyaçları doğrultusunda yeniden anlam kazandırılmasıyla mümkündür. Laiklik, sadece dinin devletten ayrılması değil; aynı zamanda aklın, bilimin ve anayasal yurttaşlığın temel alınmasıdır. Bu, mezhepçi kadrolaşmanın tasfiyesiyle ve eğitimin, yargının, güvenlik bürokrasisinin yeniden yapılandırılmasıyla sağlanmalıdır.

Halkçı devlet modeli, vatandaşla yabancılaşmış bürokrasi yerine katılımcı ve hesap verebilir bir yönetim anlayışını benimser. Mahalle meclislerinden başlayarak yerel halk konseyleriyle desteklenen yeni bir idari yapı, devletin meşruiyetini artıracak ve onu yeniden halkın devleti haline getirecektir. Bu noktada “Anayasal Sürekli Devrim” perspektifiyle mevcut anayasal düzen ilk dört maddesi, 66. maddesi, 10. maddesi hariç kökten  Atatürk ilke ve devrim ve de vizyonu içerikli ve biçim olarak  revize edilmelidir.

8. Ekonomide Tam Bağımsızlık – Karma Ekonomi ve Üretim Seferberliği

Mustafa Kemal, ekonomik bağımsızlığın siyasi bağımsızlığın temeli olduğunu açıkça ifade etmiştir: “Siyasi ve askeri zaferler ne kadar büyük olursa olsun, ekonomik zaferlerle taçlandırılamazsa, kalıcı olamaz.” Bugünkü Türkiye’nin krizi de tam olarak buradan kaynaklanmaktadır: Üreten değil tüketen, planlayan değil ithal eden bir ekonomi modeli.

1980’lerden itibaren uygulanan neoliberal politikalarla Türkiye’nin tarımı çökertilmiş, sanayisi özelleştirilmiş, emeği ise güvencesizleştirilmiştir. Bu ekonomik model, dışa bağımlılığı artırmış ve devletin ekonomideki yönlendirici rolünü ortadan kaldırmıştır. Bugün yapılması gereken, kamu öncülüğünde planlı bir karma ekonomiye geçiştir.

Tarımda kooperatifleşme, sanayide stratejik sektörlerde devlet eliyle yatırım, enerji ve madencilikte millileştirme, üretimde teknoloji ve yerli girdilerin teşviki temel alınmalıdır. Bu seferberlik modeli, işsizlik sorununu azaltacağı gibi dış ticaret açığını da kapatacak, ekonomide “ulusal kendine yeterlik” hedefine ulaşacaktır. “İktisat Kongresi” benzeri yeni bir milli kongre toplanmalıdır.

9. Kültürel inşaa – Milli Eğitim, Dil ve Ahlak Devrimi

Bir milletin kalıcı bağımsızlığı ancak kültürel bağımsızlıkla mümkündür. Kültürel çöküş yaşayan bir millet, en ileri ekonomik ya da siyasal adımları dahi içselleştiremez. Bugün Türkiye’de yaşanan yozlaşma, yalnızca siyasal değil; dil, eğitim, sanat ve ahlak düzleminde bir çözülmeye işaret etmektedir.

Mustafa Kemal, kültür devrimini harf devrimi, Türk Dil Kurumu ve Türk Tarih Kurumu gibi kurumlarla kurumsallaştırmıştı. Ancak bugün bu kurumlar işlevsiz hale getirilmiş; eğitim sistemi ise piyasanın ve mezhepçi anlayışların oyuncağı olmuştur. Bu nedenle, milli eğitim seferberliği başlatılmalı; laik, bilimsel ve Türkçe temelli eğitimin önü açılmalıdır.

Ahlaki inşaa ise yalnızca yasalarla değil, örnek kadrolarla mümkündür. Siyasi ahlak yasası, yolsuzlukla mücadele ve kamu görevlilerinin hesap verebilirliği esas alınmalıdır. Ayrıca milli kültür politikasıyla sinema, tiyatro, müzik ve yazılı basın; toplumu yozlaştıran değil, bilinçlendiren bir role kavuşturulmalıdır. Sanatın ve kültürün devrimci işlevi tekrar hatırlanmalıdır.

10. SONUÇ – Fiili Pehlivanlık ve Yol Haritası: Radikal Demokratik Seferberlik

Bu çalışma boyunca ortaya koyduğumuz analizler, Türkiye Cumhuriyeti’nin mevcut durumda yalnızca siyasal bir kriz değil; sistemsel, toplumsal ve tarihsel bir çöküş süreciyle karşı karşıya olduğunu açıkça göstermektedir. İktidarın yozlaşmış otoriterliği ile muhalefetin edilgen teknokratizmi arasında sıkışan Türkiye’ye bir “üçüncü yol” gereklidir: Bu yol, Mustafa Kemalci, halkçı, devrimci ve sürekli eylemci bir hattır.

Artık “dil pehlivanlığının” dönemi kapanmıştır. Sorunları teşhis eden değil; teşhisi eyleme dönüştüren kadrolara, liderliklere, kurumlara ve seferberlik planlarına ihtiyaç vardır. Bu nedenle radikal ama gerçekçi, halkçı ama örgütlü bir stratejiyle yola çıkmak zorunluluktur. İşte bu bağlamda önerilen temel eylem planı şudur:

1. Kadro ve Örgüt İnşası:

Bağımsız, halkçı, devrimci bir kadro hareketi oluşturulmalı. Bu hareket, siyasi partiden fazlası olmalı; mahallelerden üniversitelere, işyerlerinden köylere kadar her alanda halk komiteleri inşa etmelidir. Her alanda “Kolektif Liderlik Okulları” kurulmalı; ideolojik eğitim, siyasi pratik ve ahlaki disiplin birlikte yürütülmelidir.

2. Kurumsal ve Hukuki Direniş:

1924 ve 1961 bazlı anayasa genişletilmeli   ve bu son halini almadan önce halkla birlikte tartışılmalıdır. Hukuki meşruiyeti olan fakat fiili gücü de hedefleyen bir “1924 de ki Kurucu Meclis Modeli” baz alınmalı ve halkın anayasayı Atatürkçü bir ruhla  genişletme ve geliştirme hakkı son defa olarak pratikleştirilmelidir.

3. Üretim ve Dayanışma Seferberliği:

Tarımsal kooperatiflerden sanayi kolektiflerine kadar bağımsız üretim ve paylaşım alanları kurulmalı. Mahalle pazarı, üretici birliği, kadın kooperatifi, gençlik atölyeleri gibi yapılarla alternatif bir milli ekonomi inşa edilmelidir. Bu, halkın devletle rekabet etmesini değil, halkın devleti yeniden kurmasını sağlayacak güçtür.

4. Kültürel Devrim ve Eğitim Hamlesi:

Yalnızca sistemin okullarına değil, halkın mekteplerine ihtiyaç vardır. Her mahallede halk evi, bilgi evi ve çocuk kulüpleri kurulmalı. Mücadele, yalnızca sandıkta değil; zihinlerde ve sokaklarda verilmelidir.

Bugünün Türkiye’sinde 1920’nin ruhuna, 1923’ün iradesine, 1930’ların kararlılığına ihtiyaç vardır. Bu yol kolay değil ama mümkündür. Çünkü bu yol, “teslim olmayanların”, “susmayanların” ve “her devrim, önce bir ahlak devrimidir” diyenlerin yoludur.

Bu yolun adı:

Mustafa Kemalci Sürekli Devrim Yolu’dur.

Bu yolun eylemi:

Milli Demokratik Seferberliktir.

Bu yolun ruhu:

Fiili Pehlivanlık; yani halkın kendisinin kollektif bir liderlikle tarih sahnesine çıktığı andır.

KAYNAKÇA

• Althusser, Louis (1970). Lenin and Philosophy and Other Essays.

• Atatürk, M. Kemal (1927). Nutuk. Türk Tarih Kurumu Yayınları.

• Atatürk’ün İzmir İktisat Kongresi Konuşmaları (1923). Türk Tarih Kurumu Yayınları.

• Avcıoğlu, Doğan (1970). Türkiye’nin Düzeni. Tekin Yayınları.

• Aytekin, Ertuğrul (2018). “Türkiye’de Reformcu ve Radikal Muhalefet Ayrımı”, Praksis Dergisi, Sayı 49.

• Boran, Behice (1969). Milli Demokratik Devrim ve Sosyalizm.

• Boran, Behice (1969). Milli Demokratik Devrim ve Sosyalist Devrim.

• Boratav, Korkut (2014). Türkiye İktisat Tarihi 1908–2012. İmge Yayınları.

• Dewey, John (1924). Report on Turkish Education.

• Gözler, Kemal (2021). Anayasa Hukuku. Ekin Kitabevi.

• Gramsci, Antonio (1971). Prison Notebooks.

• Hobsbawm, Eric (1962). The Age of Revolution.

• İnsel, Ahmet (2021). Türkiye’de Siyasal Rejim ve Muhalefet Krizi. İletişim Yayınları.

• Keynes, John M. (1936). The General Theory of Employment, Interest and Money.

• Keyder, Çağlar (1987). State and Class in Turkey. Verso.

• Kıvılcımlı, Hikmet (1965). Yol: Devrimci Yol Teorisi.

• Lenin, V.I. (1917). Devlet ve Devrim. Sol Yayınları.

• Mango, Andrew (1999). Atatürk: Modern Türkiye’nin Kurucusu.

• Tanilli, Server (2000). Bir Bilim Adamının Romanı: Mustafa Kemal. Cumhuriyet Yayınları.

• Tanör, Bülent (1999). Kurucu İktidar ve Anayasa. Yapı Kredi Yayınları.

• Trotsky, Leon (1930). The Permanent Revolution. Pathfinder Press.

• Türk Dil Kurumu Arşivleri. Atatürk’ün Dil ve Tarih Hakkındaki Notları.

• TTB – Türk Tabipleri Birliği (2023). Türkiye’de Sağlık, Hukuk ve Devlet Krizi Raporu.

• Tuncay, Mete (1981). Türkiye Cumhuriyeti’nde Tek Parti Yönetimi.

• Zürcher, Erik J. (2004). Turkey: A Modern History.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir