TÜRKİYE’DE 21. YÜZYILDA DEMOKRATİK GERİLEME VE TOPLUMSAL DÖNÜŞÜM

19 Ağustos 2025

1. Türkiye, 21. yüzyılın ilk çeyreğinde siyasal, toplumsal ve ekonomik yapısında derin dönüşümler yaşamıştır. 2000’lerin başında, Avrupa Birliği (AB) uyum sürecinin de etkisiyle demokratikleşme, ekonomik istikrar ve kurumsal güçlenme vaatleri ön plandayken, sonraki yıllarda giderek artan bir şekilde otoriterleşme, kurumsal erozyon ve toplumsal kutuplaşma sürecine girilmiştir (Esen & Gümüşçü, 2016; Özbudun, 2019). 

Bu dönüşüm, yalnızca bir “rejim değişimi” olarak değil, aynı zamanda bir “toplumsal dönüşüm süreci” olarak ele alınmalıdır.

Siyasal toplum bilimi perspektifinden bakıldığında, Türkiye’nin deneyimi, modernleşme ile otoriterleşme arasındaki gerilimleri, küreselleşme ile ulusal kimlik siyasetinin çelişkilerini ve genç kuşakların özgürlük talepleriyle geleneksel siyasal yapılar arasındaki çatışmaları anlamak açısından verimli bir zemin sunmaktadır (Somer, 2022).

Bu anlamda Türkiye’nin 2000 sonrası siyasal ve toplumsal dönüşümünü, siyasal toplum biliminin teorik çerçevesi üzerinden incelenmesi çok önemlidir. Özellikle şu sorulara yanıt aranması iyi olacaktır:

• Türkiye’de kurumsal erozyonun temel dinamikleri nelerdir?

• Ekonomik krizler ve gelir dağılımı eşitsizliği toplumsal yapıyı nasıl dönüştürmektedir?

• Genç kuşakların siyasal değerleri ve katılım biçimleri, demokratikleşme açısından ne ifade etmektedir?

• Adalet krizi ve hukukun üstünlüğü ilkesinin aşınması, siyasal rejimin geleceğini nasıl etkilemektedir?

• AK Parti iktidarının İslamcı ideolojik evrimi ve dış politika yönelimleri, iç siyasetteki otoriterleşmeyi nasıl pekiştirmektedir?

• Alternatif bir demokratikleşme modeli olarak “Güçlendirilmiş Parlamenter Sistem” ne ölçüde çözüm sunabilir?

Bu sorular etrafında yürütülecek analiz, Türkiye’nin güncel siyasal-toplumsal yapısını anlamanın ötesinde, demokratikleşme ve otoriterleşme literatürüne de katkı sağlayacaktır.

2. Teorik Çerçeve: Siyasal Toplum Bilimi ve Demokratikleşme-Otoriterleşme Dinamikleri

2.1. Siyasal Toplum Biliminin Kapsamı

Siyasal toplum bilimi (political sociology), siyaset bilimi ile sosyolojinin kesişiminde yer alan, iktidar ilişkilerini toplumsal yapılar, sınıflar, kimlikler ve kurumlarla birlikte analiz eden bir disiplindir (Bottomore, 1993). Bu disiplin, özellikle devlet-toplum ilişkilerini, demokratikleşme süreçlerini ve otoriter rejimlerin toplumsal dinamiklerini anlamak açısından kritik bir yöntemsel çerçeve sunmaktadır.

Türkiye örneği, siyasal toplum bilimi açısından tipik bir “geçiş toplumu” vakasıdır. Modernleşme ve küreselleşme süreçleri, geleneksel kimlikler ve dini değerlerle iç içe geçerek siyasal rejimi şekillendirmektedir. Bu nedenle Türkiye, hem demokrasi literatürü hem de otoriterleşme literatürü içinde önemli bir konuma sahiptir (Keyman & Aydın-Düzgit, 2021).

2.2. Otoriterleşme Kuramları

Otoriterleşme literatürü, Türkiye’nin siyasal dönüşümünü açıklamak için en yaygın kullanılan çerçevedir.

• Rekabetçi Otoriterlik: Levitsky ve Way (2010), seçimlerin sürdüğü fakat adil rekabetin bozulduğu rejimleri “rekabetçi otoriterlik” olarak tanımlar. Türkiye, 2010’lu yıllardan itibaren bu kategoriye uygun bir örnek olarak değerlendirilmektedir (Esen & Gümüşçü, 2020).

• Kurumsal Erozyon: Linz ve Stepan (1996), demokratikleşmenin yalnızca seçimlerle değil, aynı zamanda kurumsal yapıların istikrarı ile sağlanabileceğini vurgular. Türkiye’de yasama, yürütme ve yargı arasındaki denge mekanizmalarının zayıflaması, bu bağlamda kritik bir göstergedir.

Popülist Otoriterlik: Mounk (2018), popülist liderlerin halk desteğini kullanarak kurumsal denge-denetim mekanizmalarını aşındırdığını belirtir. Türkiye’de Erdoğan liderliğinde gözlemlenen süreç, bu teoriyle de açıklanabilir.

2.3. Toplumsal Direnç ve Kamusal Alan

Otoriterleşme süreçleri, yalnızca siyasal kurumların değil, aynı zamanda toplumsal dinamiklerin de şekillendirdiği süreçlerdir. Habermas’ın (1989) “kamusal alan” teorisi, demokratikleşmenin sivil toplum ve özgür tartışma ortamları üzerinden güçlenebileceğini savunur. Türkiye’de özellikle Gezi Parkı protestoları (2013), genç kuşakların ve sivil toplumun kamusal alanı nasıl sahiplendiğinin önemli bir örneği olarak değerlendirilebilir (Yörük, 2023).

2.4. Ekonomi Politik ve Siyasal Meşruiyet

Siyasal toplum bilimi, siyasal rejimlerin ekonomik performansla ilişkisini de inceler. Lipset’in (1959) klasik argümanı, ekonomik kalkınma ile demokrasinin paralel ilerlediğini savunurken, çağdaş çalışmalar ekonomik krizlerin otoriterleşmeyi hızlandırabileceğini göstermektedir (Przeworski et al., 2000). Türkiye’de 2000’lerin ilk on yılındaki ekonomik büyüme, AK Parti’ye toplumsal destek sağlarken; 2013 sonrası ekonomik krizler, rejimin meşruiyetini zayıflatmıştır (Öniş, 2023).

2.5. İdeoloji, Kimlik ve İslamcılık

Türkiye’nin siyasal dönüşümünü anlamak için ideolojik çerçeve de önemlidir. Siyasal İslam, AK Parti iktidarıyla birlikte devlet politikalarının merkezine taşınmış, bu süreç toplumsal kutuplaşmayı derinleştirmiştir (Yavuz, 2018). Aynı zamanda dış politikada “Yeni Osmanlıcılık” yönelimi, iç siyasetteki ideolojik dönüşümle paralel ilerlemiştir (Taşpınar, 2021).

3. Kurumsal Erozyon ve Siyasal Sistem

3.1. Kurumsal Erozyon Kavramı

Demokrasilerin sağlıklı işleyişi, yalnızca seçimlerin düzenli yapılmasına değil; aynı zamanda kuvvetler ayrılığı, hukukun üstünlüğü, denge-denetim mekanizmaları ve temel hak ve özgürlüklerin güvence altına alınmasına bağlıdır (Linz & Stepan, 1996). Ancak son yıllarda birçok ülkede olduğu gibi Türkiye’de de “kurumsal erozyon” (institutional erosion) olgusu giderek belirgin hale gelmiştir. Kurumsal erozyon, mevcut demokratik kurumların biçimsel olarak varlığını sürdürmesine rağmen, işlevselliğinin giderek azalması ve otoriter bir yönetim tarzının kurumsallaşması anlamına gelir (Bermeo, 2016).

Türkiye’de kurumsal erozyonun en belirgin boyutları;

1. Yargının bağımsızlığının aşınması

2. Yasama organının işlevsizleşmesi

3. Seçim sistemindeki adaletsizlikler

4. Medya ve ifade özgürlüğünün kısıtlanması

5. Sivil toplumun baskı altına alınması

şeklinde sıralanabilir.

3.2. Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi ve Kuvvetler Ayrılığı Sorunu

2017 Anayasa referandumu ile kabul edilen Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi, Türkiye’nin siyasal rejiminde köklü bir dönüşüm yaratmıştır. Parlamenter sistemin yerine geçen bu modelde, yürütme yetkisi tamamen Cumhurbaşkanında toplanmış, yasama organı olan TBMM’nin denetim kapasitesi büyük ölçüde sınırlandırılmıştır (Özbudun, 2019).

Klasik parlamenter sistemlerde yürütme, yasamanın güvenine bağlı olarak görev yaparken; Türkiye’deki yeni modelde Cumhurbaşkanı hem devletin hem de hükümetin başı konumuna gelmiştir. Bu durum, kuvvetler ayrılığı ilkesini zedelemiş ve fiilen tek adam yönetimine dayalı bir rejimin ortaya çıkmasına yol açmıştır (Somer, 2022).

Nitekim uluslararası karşılaştırmalı çalışmalar, Türkiye’nin 2018 sonrası dönemde “yarı-demokratik” veya “hibrit rejim” kategorisinden çıkarılarak “rekabetçi otoriterlik” sınıfına dahil edildiğini göstermektedir (Freedom House, 2023; Esen & Gümüşçü, 2020).

3.3. Yargı Bağımsızlığının Zayıflaması

Yargı, demokratik rejimlerin temel güvencesidir. Ancak Türkiye’de özellikle 2010 sonrası süreçte yargının bağımsızlığı ciddi biçimde zayıflamıştır. Anayasa Mahkemesi üyelerinin atanmasında yürütmenin etkisinin artması, Hakimler ve Savcılar Kurulu’nun (HSK) siyasal iktidara bağımlı hale gelmesi, yargı üzerinde yoğun bir siyasal baskı yaratmıştır (Keyman & Aydın-Düzgit, 2021).

Özellikle Gezi Parkı protestoları (2013), 17–25 Aralık yolsuzluk soruşturmaları (2013), 15 Temmuz darbe girişimi (2016) ve sonrasındaki OHAL uygulamaları, yargının iktidar tarafından araçsallaştırıldığının çarpıcı örnekleridir. Avrupa Konseyi Venedik Komisyonu’nun raporları, Türkiye’de yargının bağımsızlığının ciddi biçimde aşındığını ve bunun demokratik standartlarla bağdaşmadığını vurgulamaktadır (Venice Commission, 2023).

3.4. Seçim Sistemi ve Demokratik Meşruiyet

Türkiye’de seçimler düzenli olarak yapılmakta, ancak seçimlerin adil ve eşit koşullarda gerçekleşip gerçekleşmediği yoğun tartışmalara konu olmaktadır. Seçim barajının uzun süre %10 gibi yüksek bir seviyede tutulması, küçük partilerin parlamentoda temsil edilmesini zorlaştırmıştır. Ayrıca iktidar yanlısı medya üstünlüğü, devlet kaynaklarının seçim kampanyalarında yoğun biçimde kullanılması ve YSK kararlarının tarafsızlığının tartışmalı hale gelmesi, seçimlerin rekabetçi otoriterlik koşullarında gerçekleştiğini göstermektedir (Esen & Gümüşçü, 2020).

2023 seçimlerinde muhalefetin geniş bir ittifakla girmesine rağmen Cumhurbaşkanlığı seçiminde başarısız olması, yalnızca toplumsal kutuplaşmanın derinliğini değil, aynı zamanda seçim süreçlerindeki kurumsal eşitsizlikleri de gözler önüne sermiştir (Somer, 2022).

3.5. Medya Özgürlüğünün Kısıtlanması

Basın özgürlüğü, demokrasinin temel direklerinden biridir. Ancak Türkiye, uluslararası basın özgürlüğü endekslerinde son yıllarda sürekli gerilemektedir. Sınır Tanımayan Gazeteciler’in 2023 raporuna göre Türkiye, 180 ülke arasında 165. sırada yer almaktadır (RSF, 2023).

Ana akım medyanın büyük kısmının hükümete yakın sermaye gruplarının kontrolüne geçmesi, bağımsız gazetecilerin cezai soruşturmalara maruz kalması ve internet üzerinde sansür uygulamalarının yaygınlaşması, kamusal tartışma ortamını daraltmıştır. Bu durum, Habermas’ın (1989) tanımladığı “kamusal alan”ın işlevsizleşmesine ve demokratik kültürün zayıflamasına yol açmıştır.

3.6. Sivil Toplumun Baskı Altına Alınması

Türkiye’de sivil toplum kuruluşları, özellikle 2010 sonrası süreçte yoğun denetim ve baskılara maruz kalmıştır. Dernekler Kanunu ve Vakıflar Kanunu üzerinden getirilen düzenlemeler, hükümete yakın olmayan sivil toplum örgütlerinin faaliyetlerini zorlaştırmıştır (Yörük, 2023).

Bunun en önemli örneklerinden biri, Osman Kavala davasıdır. Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nin (AİHM) tahliye kararlarına rağmen Kavala’nın serbest bırakılmaması, Türkiye’nin hukukun üstünlüğü ilkesinden uzaklaştığını ve sivil toplumu susturmaya çalıştığını göstermektedir (Council of Europe, 2022).

3.7. Kurumsal Erozyonun Siyasal ve Toplumsal Sonuçları

Kurumsal erozyonun en önemli sonucu, toplumda “güven krizinin” derinleşmesidir. İnsanlar yargıya, seçimlere ve medyaya güven duymadıkça, demokratik sistemin meşruiyeti de zayıflamaktadır. Nitekim KONDA’nın 2022 araştırmasına göre, toplumun yalnızca %27’si yargıya güvendiğini belirtmiştir.

Bu güven kaybı, otoriterleşmenin toplumsal zemininin oluşmasına yol açarken; aynı zamanda genç kuşaklarda demokrasi talebini güçlendiren bir etki de yaratmaktadır. Böylece paradoksal bir biçimde, kurumsal erozyon süreci bir yandan rejimi otoriterleştirirken, öte yandan toplumsal düzeyde demokratikleşme taleplerini de tetiklemektedir.

4. Ekonomik Kriz ve Sosyo-Politik Etkiler

4.1. Türkiye Ekonomisinin 2000 Sonrası Dönüşümü

2000’li yılların başında Türkiye, ciddi bir ekonomik krizden çıkmış ve IMF destekli yapısal reform programlarıyla yeniden büyüme sürecine girmiştir. 2002’de iktidara gelen Adalet ve Kalkınma Partisi (AK Parti), bu reformların sağladığı makroekonomik istikrarın siyasi meyvelerini toplamış ve özellikle 2002–2007 arasında ortalama %7’ye yaklaşan büyüme oranları elde etmiştir (Öniş & Kutlay, 2017).

Bu dönemde enflasyonun düşmesi, yabancı sermaye girişlerinin artması ve AB sürecine bağlı yapısal reformlar, ekonomik büyümeyi desteklemiştir. Ancak bu büyümenin “ithalata dayalı ve krediye bağımlı” niteliği, kırılgan bir ekonomi yarattı (Erdem & Kaya, 2020).

2008 küresel finans krizi Türkiye’yi sınırlı ölçüde etkilerken, 2013 sonrasında dış sermaye girişlerinin azalması ve siyasal risklerin artmasıyla birlikte ekonomik istikrarsızlık belirginleşmeye başladı.

4.2. 2013 Sonrası Ekonomik Kırılganlık

2013 yılı Türkiye ekonomisi açısından bir dönüm noktasıdır. Gezi Parkı protestoları, 17–25 Aralık yolsuzluk soruşturmaları ve küresel sermaye hareketlerindeki değişim, ekonomik güven ortamını zedelemiştir (Yılmaz, 2021).

2016’daki darbe girişimi ve ardından ilan edilen OHAL süreci, yabancı yatırımcı güvenini ciddi biçimde sarsmıştır. Türk Lirası’nda hızlı değer kaybı, yüksek enflasyon ve işsizlik sorunları ekonomik kırılganlıkları artırmıştır.

Ayrıca 2018’de Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi’ne geçilmesi, ekonomi yönetiminde öngörülebilirliği azaltmıştır. Özellikle Merkez Bankası’nın bağımsızlığını yitirmesi, faiz politikalarının siyasi müdahalelerle belirlenmesi, enflasyonun kontrolden çıkmasına neden olmuştur (Atiyas, 2022).

4.3. Enflasyon ve Yaşam Maliyeti Krizi

Türkiye’de 2021 sonrası süreçte yüksek enflasyon, halkın günlük yaşamını doğrudan etkileyen en önemli sorun haline gelmiştir. TÜİK verilerine göre resmi enflasyon 2022’de %70’e yaklaşırken, bağımsız araştırma grupları (ENAG) bu oranın %120’nin üzerinde olduğunu raporlamıştır.

Gıda fiyatlarındaki artış, kira krizi ve enerji maliyetlerinin yükselmesi, toplumun geniş kesimlerinde “yaşam maliyeti krizi” yaratmıştır. Bu durum özellikle orta sınıfın erimesine yol açarken, alt gelir gruplarındaki yoksulluğu da derinleştirmiştir (World Bank, 2023).

Toplumda “ekonomik adaletsizlik” algısı güçlenmiş, sosyal yardımlara bağımlı bir kitle oluşmuştur. AK Parti iktidarı, bu bağımlılığı seçim stratejisinin bir parçası olarak kullanmış, ancak uzun vadede bu durum kurumsal sosyal devlet mekanizmalarının zayıflamasına yol açmıştır (Buğra & Keyder, 2020).

4.4. İşsizlik ve Gençlerin Gelecek Kaygısı

Türkiye’de işsizlik oranı resmi verilere göre %10–12 arasında seyretse de, genç işsizlik oranı %20’nin üzerine çıkmıştır. Üniversite mezunlarının iş bulmakta zorlanması, genç kuşaklarda ciddi bir “gelecek kaygısı” yaratmaktadır (KONDA, 2022).

Bu durum, yalnızca ekonomik bir sorun değil, aynı zamanda siyasal ve toplumsal sonuçları olan bir olgudur. Gençler arasında artan göç etme eğilimi, beyin göçünü hızlandırmış; yurtdışında yaşamak isteyen gençlerin oranı %60’lara ulaşmıştır (Metropoll, 2021). Bu eğilim, rejimin meşruiyet krizini derinleştiren önemli bir faktördür.

4.5. Gelir Dağılımı ve Sosyo-Ekonomik Kutuplaşma

Ekonomik krizler, gelir dağılımındaki adaletsizlikleri artırmıştır. TÜİK verilerine göre Türkiye’de Gini katsayısı 2010’da 0.38 iken 2022’de 0.41’e yükselmiştir. Bu artış, gelir eşitsizliğinin toplumsal kutuplaşmayı beslediğini göstermektedir.

Özellikle büyük şehirlerde konut fiyatlarının artışı, orta sınıfın konut sahibi olmasını imkânsız hale getirmiştir. Öte yandan iktidara yakın iş insanlarının büyük kamu ihaleleri üzerinden zenginleşmesi, “kayırmacı kapitalizm” (crony capitalism) tartışmalarını gündeme getirmiştir (Öniş, 2023).

Bu tablo, siyasal toplum bilimi perspektifinden değerlendirildiğinde, otoriter rejimlerin ekonomik kaynakları patronaj ilişkileri aracılığıyla dağıtarak toplumsal desteği sürdürdüğünü ortaya koymaktadır (Gerschewski, 2013).

4.6. Ekonomik Krizin Siyasal Davranışa Etkisi

Ekonomik kriz, yalnızca ekonomik göstergelerle sınırlı bir mesele değil, aynı zamanda siyasal davranışları dönüştüren bir süreçtir.

• Seçmen Davranışı: Krizin yoğun hissedildiği dönemlerde iktidara yönelik eleştiriler artsa da, iktidar sosyal yardımlar ve popülist söylemler aracılığıyla tabanını büyük ölçüde koruyabilmiştir (Çarkoğlu, 2022).

• Toplumsal Protesto: Ekonomik zorluklar, özellikle gençler arasında protesto eğilimini artırmıştır. 2021’de Boğaziçi Üniversitesi protestoları, ekonomik sıkıntılarla birleşen demokratikleşme taleplerinin sembolü olmuştur.

• Göç Eğilimi: Orta sınıf ve genç kuşaklar arasında yurtdışına gitme isteği, siyasal rejime yönelik güvenin azalmasının ekonomik boyutunu ortaya koymaktadır.

4.7. Otoriterleşme ve Ekonomi Politikası İlişkisi

Türkiye deneyimi, ekonomik krizlerin otoriterleşme süreçlerini nasıl pekiştirdiğini göstermektedir. Rejim, ekonomik sorunları açıklarken “dış güçler”, “küresel oyunlar” ve “faiz lobisi” gibi komplo söylemlerini kullanmış, böylece kendi sorumluluğunu toplumsal algıdan uzaklaştırmıştır (Taşpınar, 2021).

Aynı zamanda, kriz dönemlerinde artan toplumsal hoşnutsuzluk, güvenlikçi politikalarla bastırılmıştır. Böylece ekonomik kırılganlık, demokratikleşmeyi teşvik etmek yerine, rejimin otoriterleşme eğilimini güçlendirmiştir.

4.8. Ekonomik Krizin Siyasal Topluma Etkileri

Türkiye’de ekonomik krizler, toplumsal kutuplaşmayı artırmış, gençlerde gelecek kaygısını derinleştirmiş ve siyasal rejimin meşruiyetini sorgulatmıştır. Ancak aynı zamanda, bu krizler toplumsal düzeyde demokratikleşme taleplerini de güçlendirmektedir. Özellikle genç kuşakların adalet, özgürlük ve fırsat eşitliği talepleri, Türkiye’de gelecekteki siyasal dönüşümün temel dinamiklerinden biri olacaktır.

5. Toplumsal Dönüşüm, Gençlik ve Kamusal Alan

5.1. Toplumsal Dönüşümün Dinamikleri

Toplumlar, siyasal rejimlerden bağımsız olarak sürekli dönüşüm içerisindedir. Bu dönüşüm, ekonomik değişimlerle, teknolojik ilerlemelerle, kültürel dinamiklerle ve kuşaklar arası farklılıklarla şekillenir (Inglehart & Welzel, 2005). Türkiye’de özellikle son yirmi yılda yaşanan siyasal otoriterleşme sürecine rağmen, toplumsal düzeyde farklı yönde bir dönüşüm gözlemlenmektedir.

Eğitim düzeyindeki artış, şehirleşme, dijitalleşme ve küreselleşme, genç kuşakların değer dünyasını derinden etkilemiştir. Bu nedenle, siyasal rejimin otoriterleşmesine rağmen toplumun özellikle genç kesiminde demokratikleşme yönelimlerinin güçlendiği söylenebilir (KONDA, 2022).

5.2. Kuşaklar Arası Değerler Farkı

Siyasal kültür literatürü, kuşaklar arasındaki değer farklılıklarının rejimlerin geleceğini şekillendirdiğini vurgular (Almond & Verba, 1963; Norris & Inglehart, 2019). Türkiye’de yapılan araştırmalar, genç kuşakların daha seküler, daha özgürlükçü ve daha eşitlikçi değerlere sahip olduğunu göstermektedir.

Örneğin:

KONDA’nın 2022 araştırmasına göre 18–29 yaş grubunda dini kimliği “öncelikli kimlik” olarak tanımlayanların oranı %15’e kadar gerilemiştir.

MetroPoll (2021) verilerine göre gençlerin %65’i Türkiye’de geleceğini görmediğini ve fırsat bulursa yurtdışına gitmek istediğini ifade etmektedir.

• Gençler arasında kadın-erkek eşitliği, LGBTİ+ hakları ve çevre bilinci gibi konularda daha liberal tutumlar gözlemlenmektedir (Yörük, 2023).

Bu veriler, siyasal rejim ile toplumsal değerler arasındaki açının giderek büyüdüğünü göstermektedir.

5.3. Eğitim, Dijitalleşme ve Yeni Kamusal Alanlar

Türkiye’de üniversiteleşme oranı 2000’li yıllarda ciddi ölçüde artmış, yükseköğretime erişim genişlemiştir. Ancak bu genişleme nitelik sorunlarını da beraberinde getirmiştir (Çelik & Gür, 2020). Yine de üniversiteler, özellikle gençlerin demokratikleşme taleplerinin yükseldiği alanlar olmaya devam etmektedir.

Dijitalleşme süreci, klasik anlamda Habermas’ın (1989) tanımladığı “kamusal alan” kavramını dönüştürmüştür. Sosyal medya, gençlerin siyasal katılım biçimlerini yeniden tanımlamış; protesto, örgütlenme ve eleştirel tartışmaların önemli bir platformu haline gelmiştir (Castells, 2012).

Örneğin Gezi Parkı protestoları (2013), sosyal medyanın kitlesel mobilizasyon yaratma gücünü gösteren ilk büyük örneklerden biridir. Benzer şekilde 2021’deki Boğaziçi Üniversitesi protestolarında da Twitter ve Instagram gibi platformlar, öğrencilerin seslerini duyurmasında kritik rol oynamıştır.

5.4. Gençlik Hareketleri ve Demokrasi Talebi

Türkiye’de gençlik hareketleri, uzun bir siyasal mücadele tarihine sahiptir. 1968 öğrenci hareketlerinden 1980 öncesi siyasal kamplaşmaya, 1990’ların Kürt gençlik hareketlerinden 2000 sonrası çevreci ve feminist hareketlere kadar geniş bir yelpazede gençlik, değişim dinamiklerinin merkezinde olmuştur (Watts, 2010).

Günümüzde gençlik hareketlerinin belirgin özellikleri şunlardır:

1. Kimlik temelli çeşitlilik: Feminist, çevreci, LGBTİ+ ve insan hakları hareketleri gençler arasında yaygındır.

2. Dijital örgütlenme: Sosyal medya ve dijital platformlar, örgütlenmenin klasik formlarının yerini almıştır.

3. Otokratik rejime tepki: Gençler, mevcut siyasal sisteme karşı en güçlü eleştirel tutumları geliştiren toplumsal kesimdir.

Bu çerçevede, gençlik hareketleri Türkiye’de otoriterleşmeye karşı en önemli demokratikleşme potansiyelini taşımaktadır (Somer, 2022).

5.5. Kadın Hareketi ve Kamusal Alanın Genişlemesi

Toplumsal dönüşümün önemli bir boyutu da kadın hareketidir. Türkiye’de kadınların eğitim ve işgücüne katılım oranındaki artış, toplumsal cinsiyet eşitliği taleplerini güçlendirmiştir (Arat, 2021).

Kadın Cinayetlerini Durduracağız Platformu gibi örgütlenmeler, dijital çağın sunduğu imkanlarla güçlü bir kamuoyu yaratmış; İstanbul Sözleşmesi’nin feshedilmesine rağmen kadın hareketi giderek genişleyen bir toplumsal direnç göstermiştir.

Kadın hareketi, yalnızca toplumsal eşitlik mücadelesi değil; aynı zamanda kamusal alanın demokratikleşmesinin de en güçlü dinamiklerinden biridir.

5.6. Kamusal Alanın Daralması ve Yeni Direniş Biçimleri

Siyasal iktidar, artan toplumsal demokratikleşme taleplerini bastırmak amacıyla kamusal alanı daraltmaya çalışmaktadır. Toplanma özgürlüğünün kısıtlanması, protestoların polis şiddetiyle engellenmesi ve sivil toplumun baskılanması bu çabanın örnekleridir.

Ancak Michel de Certeau’nun (1984) belirttiği gibi, otoriter baskı koşullarında bile toplum, gündelik hayat pratikleri aracılığıyla direniş biçimleri geliştirebilir. Türkiye’de mizah, ironi, sokak sanatı ve dijital aktivizm, bu “mikro direniş” biçimlerinin somut örnekleridir.

Örneğin, Gezi Parkı sürecinde ortaya çıkan “duran adam” eylemi, otoriter baskı koşullarında yaratıcılığın nasıl bir protesto biçimine dönüşebileceğini göstermiştir.

5.7. Toplumsal Demokratikleşme ve Siyasal Otoriterleşme Çelişkisi

Türkiye’nin siyasal sistemi otoriterleşirken, toplumsal düzeyde özellikle gençlik, kadın hareketi ve dijital aktivizm aracılığıyla güçlü bir demokratikleşme talebi ortaya çıkmaktadır.

Bu durum, rejim ile toplum arasındaki mesafenin giderek açıldığını ve uzun vadede siyasal değişimin toplumsal dinamikler tarafından zorlanabileceğini göstermektedir. Siyasal toplumun otoriterleşmesine rağmen, toplumsal toplumun (civil society) demokratikleşme yönünde ilerlemesi, Türkiye’nin geleceği açısından umut verici bir çelişki yaratmaktadır.

6. Adalet Krizi, Hukukun Aşınması ve Güven Sorunu

6.1. Hukuk Devleti ve Adaletin Temelleri

Hukuk devleti ilkesi, modern demokrasilerin en temel yapıtaşlarından biridir. Hukuk devleti, yasaların öngörülebilirliği, bağımsız yargı ve adil yargılanma hakkını garanti ederek, vatandaşların devlet karşısında güvenini sağlar (Dicey, 1885; Raz, 1979).

Türkiye’de ise son yıllarda hukukun bağımsızlığı ve yargıya olan güven ciddi şekilde sorgulanmaktadır. Adaletin siyasi iktidar tarafından şekillendirilebilmesi, yasaların keyfi biçimde uygulanması ve yargı süreçlerindeki şeffaflık eksikliği, toplumda güven bunalımına yol açmıştır (OECD, 2021).

6.2. Yargı Bağımsızlığının Erozyonu

Yargı bağımsızlığı, demokratik sistemlerin işleyişi için hayati öneme sahiptir. Türkiye’de yargının bağımsızlığına dair göstergeler, özellikle HSYK yapısının değişimi ve yüksek yargı atamalarında iktidarın etkisi nedeniyle olumsuzdur (T.C. Adalet Bakanlığı, 2022).

Bu durum, yalnızca yargının kendi iç işleyişini etkilemekle kalmaz; aynı zamanda vatandaşın devlete olan güvenini de zedeler. Güven krizinin sonuçları, hukuka güvenin azalması, kamu hizmetlerine erişimde tereddüt ve toplumsal huzursuzluk olarak kendini gösterir (Tyler, 2006).

6.3. Adaletin Toplumsal Algısı

Adaletin sadece hukuki değil, toplumsal bir boyutu da vardır. Citizens’ Trust Index (2022) verilerine göre Türkiye’de vatandaşların sadece %28’i adalet sistemine güven duymaktadır. Özellikle kırsal bölgelerde ve genç nüfus arasında bu oran daha düşüktür.

Adalet algısı, ekonomik eşitsizlikler, hukuki süreçlerin yavaşlığı ve ceza infaz sistemindeki adaletsizliklerle doğrudan ilişkilidir. Bu bağlamda toplumsal algı ile hukukun uygulanması arasındaki fark, Türkiye’de hukukun meşruiyet krizini derinleştirmektedir (Ginsburg, 2011).

6.4. Hukukun Aşınması ve Hukuki Güvenlik Sorunu

Hukukun aşınması, kanunların öngörülebilirliğinin azalması ve yürütmenin yargı üzerindeki etkisinin artmasıyla karakterize edilir. Türkiye’de son yıllarda çıkarılan acele kararlar, yürütmenin yasama ve yargı üzerindeki baskısı ve keyfi uygulamalar, hukuki güvenliği zayıflatmıştır (Bozkurt, 2020).

Hukuki güvenlik, yatırım kararları, girişimcilik, iş ilişkileri ve toplumsal barış için kritik bir unsurdur. Güven eksikliği, ekonomik büyüme, toplumsal işbirliği ve siyasi istikrar üzerinde doğrudan olumsuz etki yaratmaktadır (North, 1990).

6.5. Hukuk ve Siyaset Arasındaki Gerginlik

Türkiye’de hukuk ve siyaset arasındaki gerilim, tarihsel olarak sürekli gündemdedir. Ancak son dönemdeki otoriterleşme eğilimleri, yargının bağımsızlığını daha görünür biçimde azaltmıştır. Örnek olarak, yüksek profilli davalarda yargı kararlarının iktidar politikalarıyla uyumlu biçimde alınması, adaletin tarafsızlığına dair kuşkuları artırmaktadır (Somer, 2022).

Bu durum, hem yurtiçinde hem yurtdışında Türkiye’nin hukuki meşruiyetini zedelemektedir. Uluslararası hukuk gözlemcileri ve Avrupa Konseyi raporları, yargının bağımsızlığına dair ciddi uyarılarda bulunmaktadır (Council of Europe, 2021).

6.6. Toplumsal Güven Krizi

Adaletin aşınması, yalnızca bireysel davaları etkilemez; toplumsal güveni de zedeler. Sosyal güven, devletin kanun ve normlara uyacağına dair toplumsal inancı ifade eder (Putnam, 2000). Türkiye’de toplumsal güvenin düşük olması, hukuka olan güvenin azalması ve devlet kurumlarına yönelik şüpheyle doğrudan bağlantılıdır.

Araştırmalar, toplumsal güvenin düşük olduğu toplumlarda demokratik katılımın azalığını ve toplumsal kutuplaşmanın arttığını göstermektedir (Fukuyama, 1995). Bu durum, Türkiye’de genç kuşakların siyasal sisteme olan eleştirel tutumunu pekiştirmektedir.

6.7. Hukuk ve Demokrasi Arasındaki İlişki

Demokrasi ve hukuk birbirini tamamlayan iki temel unsurdur. Hukuk devleti zayıfladığında, demokrasi mekanizmaları da etkinliğini yitirir. Türkiye’de hukukun aşınması, seçim süreçleri, basın özgürlüğü ve sivil toplum üzerinde doğrudan etki yaratmaktadır (Diamond, 2008).

Hukukun yeniden güvence altına alınması, yalnızca yargı reformu değil; aynı zamanda toplumsal bilinç, medya özgürlüğü ve şeffaf yönetişimle mümkündür. Bu çerçevede hukuk, toplumsal meşruiyetin ve demokratik istikrarın garantörü olarak kritik öneme sahiptir.

6.8. Hukukun Yeniden İnşası Gerekliliği

Türkiye’de adalet krizi ve hukukun aşınması, sadece bireysel hakları değil, toplumsal güveni ve demokratik istikrarı da tehdit etmektedir. Hukukun bağımsızlığının yeniden tesis edilmesi, yargı süreçlerinin şeffaflaştırılması ve toplumsal denetim mekanizmalarının güçlendirilmesi, Türkiye’nin demokratikleşme yolunda atması gereken en önemli adımlar arasında yer almaktadır.

7. Ekonomik Eşitsizlik, Yoksulluk ve Sosyal Adalet

7.1. Ekonomik Eşitsizlik Kavramı

Ekonomik eşitsizlik, bireyler veya gruplar arasındaki gelir, servet ve yaşam standartlarındaki farklarla tanımlanır. Gelir dağılımındaki adaletsizlikler, yalnızca ekonomik değil, sosyal ve siyasi istikrar üzerinde de doğrudan etkilidir (Piketty, 2014).

Türkiye’de ekonomik eşitsizlik, son yıllarda artış göstermiştir. TÜİK (2023) verilerine göre, Gini katsayısı 0,41 seviyesinde olup, eşitsizlik giderek belirginleşmektedir. Eşitsiz gelir dağılımı, toplumda sosyal adalet algısını zedeleyen temel faktörlerden biridir.

7.2. Yoksulluk ve Toplumsal Etkileri

Yoksulluk, yalnızca gelir eksikliği değil, eğitim, sağlık ve barınma gibi temel hizmetlere erişimdeki eksiklikleri de kapsar (Sen, 1999). Türkiye’de yoksulluk oranı özellikle kırsal kesimde ve genç nüfus arasında yüksektir. Yoksulluk, toplumsal katılımı azaltır, suç oranlarını yükseltir ve sosyal uyumu zayıflatır (World Bank, 2022).

7.3. Sosyal Adalet Kavramı

Sosyal adalet, toplumdaki kaynakların eşit ve adil dağılımını, fırsat eşitliğini ve dezavantajlı grupların korunmasını ifade eder (Rawls, 1971). Türkiye’de sosyal adaletin sağlanmasında, gelir dağılımı politikaları, sosyal yardımlar ve eğitim fırsatlarının eşitliği kritik rol oynamaktadır.

Ancak uygulamada, sosyal adaletin sağlanmasında ciddi eksiklikler bulunmaktadır. Özellikle düşük gelirli kesimlerin sağlık, eğitim ve istihdam olanaklarına erişimdeki sınırlılıklar, toplumsal eşitsizliği derinleştirmektedir (OECD, 2021).

7.4. Ekonomik Eşitsizlik ve Hukuki Boyut

Ekonomik eşitsizlik, hukuki eşitlik ve adaletle de doğrudan ilişkilidir. Gelir adaletsizliği, bireylerin yargı süreçlerine erişimini kısıtlayabilir ve hukuki destek almayı zorlaştırabilir. Türkiye’de düşük gelirli bireylerin adli yardım mekanizmalarına ulaşımında karşılaştıkları zorluklar, hukuki eşitlik sorununu ortaya koymaktadır (Bozkurt, 2020).

7.5. Küresel Perspektifte Türkiye

Türkiye, ekonomik eşitsizlik açısından OECD ülkeleri arasında orta düzeyde bir konumdadır. Ancak son yıllarda enflasyonun yüksek seyretmesi, gelirlerin reel değer kaybına uğraması ve asgari ücretin yetersizliği, sosyal adalet sorunlarını daha da belirgin hale getirmiştir (World Bank, 2023).

Küresel deneyimler, ekonomik eşitsizliği azaltan politikaların; eğitim ve sağlık yatırımları, sosyal yardımlar, vergi politikaları ve istihdam teşvikleriyle mümkün olabileceğini göstermektedir (Atkinson, 2015). Türkiye’de bu politikaların etkinliği sınırlı kalmaktadır.

7.6. Eşitsizlik, Sosyal Güven ve Demokrasi

Ekonomik eşitsizlik, toplumsal güven ve demokratik istikrar üzerinde doğrudan etkili bir faktördür. Gelir adaletsizliği yüksek olan toplumlarda, devlet kurumlarına ve hukuka güven azalır (Fukuyama, 1995). Türkiye’de artan eşitsizlik, toplumsal kutuplaşmayı derinleştirmekte ve demokratik katılımı olumsuz etkilemektedir.

7.7. Sosyal Politikalar ve Çözüm Önerileri

Sosyal adaletin sağlanması için güçlü sosyal politikalar gereklidir. Türkiye’de gelir eşitsizliğini azaltacak politikalar arasında:

1. Vergi ve sosyal transfer politikalarının etkinleştirilmesi: Daha adil vergi sistemleri ve hedefe yönelik sosyal yardımlar.

2. Eğitim ve sağlık yatırımlarının artırılması: Dezavantajlı bölgelerde fırsat eşitliğinin sağlanması.

3. İstihdam ve asgari ücret politikalarının güçlendirilmesi: İş gücünün korunması ve yaşam standartlarının yükseltilmesi.

4. Toplumsal farkındalık ve katılım mekanizmalarının geliştirilmesi: Sosyal adaletin yalnızca devlet politikaları ile değil, toplumsal bilinç ile desteklenmesi (Sen, 1999; Rawls, 1971).

7.8.Ekonomik Eşitsizlik ve Toplumsal Adaletin Önemi

Ekonomik eşitsizlik ve yoksulluk, Türkiye’nin demokratikleşme ve hukuki güven sorunu ile doğrudan bağlantılıdır. Sosyal adaletin tesis edilmesi, yalnızca ekonomik büyüme için değil, toplumsal huzur ve demokratik istikrar için de kritik önemdedir. Etkin sosyal politikalar, hukukun uygulanabilirliğini güçlendirecek ve toplumsal güveni artıracaktır.

8. Toplumsal Güvenin Yeniden İnşası ve Hukukun Rolü

8.1. Toplumsal Güvenin Önemi

Toplumsal güven, bireylerin ve kurumların birbirine duyduğu güvenin genel seviyesini ifade eder. Güven, ekonomik, siyasi ve sosyal sistemlerin sağlıklı işlemesi için temel bir yapı taşıdır (Fukuyama, 1995). Toplumsal güvenin düşük olduğu toplumlarda, yolsuzluk, sosyal kutuplaşma ve hukuka uyumsuzluk oranları yükselir. Türkiye’de son yıllarda yapılan araştırmalar, toplumun devlet kurumlarına ve adalet sistemine duyduğu güvenin azaldığını göstermektedir (Bozkurt, 2020).

8.2. Hukukun Toplumsal Güven ile İlişkisi

Hukuk, toplumsal güvenin en temel belirleyicilerinden biridir. Hukuk devleti ilkesinin eksik uygulandığı toplumlarda, bireyler ve gruplar, hukuki süreçlere ve devlet organlarına güven duyamaz (Rawls, 1971). Türkiye’de adalet mekanizmalarına erişimdeki eşitsizlikler ve yargı süreçlerinin uzunluğu, toplumsal güvenin azalmasına katkıda bulunan başlıca faktörlerdir (OECD, 2021).

8.3. Yolsuzluk ve Hukuki Güven

Yolsuzluk, hukukun etkinliğini zayıflatır ve toplumsal güveni erozyona uğratır. Türkiye’de çeşitli kurumlarda yolsuzluk vakalarının artması, vatandaşların devlet kurumlarına güvenini azaltmaktadır. Transparency International (2023) raporuna göre, Türkiye’nin yolsuzluk algısı endeksi 100 üzerinden 42 ile orta seviyededir ve bu durum hukukun üstünlüğü ile toplumsal güven arasındaki ilişkinin önemini vurgular.

8.4. Hukukun Yeniden Yapılandırılması ve Reformlar

Toplumsal güvenin yeniden inşası için hukuki reformlar kritik öneme sahiptir. Bu reformlar arasında:

1. Yargı bağımsızlığının güçlendirilmesi: Mahkemelerin siyasi ve ekonomik baskılardan bağımsız hareket edebilmesi.

2. Hukuki erişim mekanizmalarının yaygınlaştırılması: Özellikle düşük gelirli ve kırsal kesimdeki vatandaşların adli yardım ve hukuki destek olanaklarına erişiminin artırılması.

3. Şeffaflık ve hesap verebilirlik uygulamaları: Kamu kurumlarının faaliyetlerinin denetlenebilir ve şeffaf hale getirilmesi (Bozkurt, 2020; OECD, 2021).

8.5. Toplumsal Güveni Artıran Politikalar

Toplumsal güven, yalnızca hukuki reformlarla değil, aynı zamanda sosyal politikalarla da desteklenmelidir. Gelir eşitsizliğinin azaltılması, eğitim ve sağlık hizmetlerine erişimin yaygınlaştırılması ve sosyal yardımların etkinleştirilmesi, güvenin yeniden tesisinde önemli rol oynar (Sen, 1999; Atkinson, 2015).

Ayrıca, toplumsal diyalog ve katılım mekanizmalarının güçlendirilmesi, bireylerin karar alma süreçlerine dahil edilmesi, güvenin sürdürülebilir biçimde artmasını sağlar. Bu bağlamda Türkiye’de yerel yönetimlerin güçlendirilmesi ve sivil toplum kuruluşlarının desteklenmesi, güvenin tabana yayılmasını sağlar.

8.6. Hukuk ve Demokrasi Arasındaki Bağlantı

Demokratik sistemlerde hukukun üstünlüğü ve toplumsal güven, birbirini besleyen unsurlardır. Hukukun etkin uygulanmadığı toplumlarda, demokrasiye duyulan güven azalır ve toplumsal kutuplaşma derinleşir (Fukuyama, 1995). Türkiye örneğinde, seçim süreçlerine, temel hak ve özgürlüklere güvenin artması, hukukun uygulanabilirliği ve hesap verebilirlik mekanizmalarının güçlendirilmesi ile mümkün olacaktır.

8.7. Kriz Yönetimi ve Güvenin Yeniden İnşası

Toplumsal güven, ekonomik krizler, doğal afetler ve sosyal çatışmalar sırasında daha da önem kazanır. Kriz dönemlerinde hukukun etkinliği ve adil uygulamalar, toplumun devlet kurumlarına olan güvenini yeniden tesis eder (World Bank, 2022). Türkiye’de son yıllarda ekonomik ve sosyal krizler, toplumsal güvenin zayıflamasına yol açmış, hukuki mekanizmaların etkinliği güvenin yeniden inşasında kritik bir rol üstlenmiştir.

8.8. Hukukun Rolü ve Toplumsal Güvenin Sürdürülebilirliği

Hukuk ve toplumsal güven birbirine sıkı sıkıya bağlıdır. Hukukun etkin uygulanması, yolsuzluğun önlenmesi ve adil erişim mekanizmalarının sağlanması, güvenin temelini oluşturur. Türkiye’de hukuki reformlar ve sosyal politikaların eşgüdümlü uygulanması, toplumsal güvenin sürdürülebilir biçimde artırılmasını sağlayabilir.

9. Sonuç ve Öneriler

9.1. Sonuç

Bu makale, Türkiye’de hukukun işleyişi, toplumsal güven ve devletin meşruiyeti arasındaki ilişkiyi kapsamlı bir biçimde ele almıştır. Analizlerimiz sonucunda şu temel bulgular ortaya çıkmıştır:

1. Hukukun etkinliği toplumsal güvenin temel belirleyicisidir: Hukuk devletinin zayıflaması, yolsuzluk ve adaletsizlik, toplumun devlet kurumlarına olan güvenini doğrudan azaltmaktadır (Fukuyama, 1995; Bozkurt, 2020).

2. Yargı bağımsızlığı kritik önemdedir: Mahkemelerin bağımsız olmaması, hukukun öngörülebilirliğini ve eşit uygulanmasını engeller. Bu durum, bireylerin ve kurumların hukuka olan güvenini zedeler (Rawls, 1971).

3. Toplumsal katılım ve şeffaflık güveni güçlendirir: Yerel yönetimler ve sivil toplum kuruluşları aracılığıyla bireylerin karar alma süreçlerine katılımı, toplumsal güvenin artmasını sağlar (Sen, 1999; Atkinson, 2015).

4. Ekonomik ve sosyal faktörler güven üzerinde belirleyicidir: Gelir eşitsizliği, eğitim ve sağlık hizmetlerine erişimdeki kısıtlar, toplumsal güvenin düşük olmasına yol açmaktadır (World Bank, 2022).

Bu bulgular, hukukun etkin uygulanması ve sosyal politikaların bütünleşik biçimde hayata geçirilmesinin, toplumsal güvenin yeniden tesis edilmesinde kritik rol oynadığını göstermektedir.

9.2. Öneriler

Burada , Türkiye’de toplumsal güvenin artırılması ve hukukun etkinliğinin sağlanması için şu öneriler geliştirilmiştir:

1. Yargı Reformu ve Bağımsızlık:

• Mahkemelerin bağımsızlığı ve tarafsızlığı, siyasi ve ekonomik baskılardan arındırılmalı.

• Hakim ve savcı atamaları, liyakat ve şeffaflık kriterlerine dayalı olmalı.

2. Hukuki Erişim ve Adli Yardım:

• Özellikle düşük gelirli ve kırsal bölgelerde yaşayan vatandaşların hukuki hizmetlere erişimi artırılmalı.

• Hukuki farkındalık programları ve ücretsiz danışmanlık hizmetleri yaygınlaştırılmalı.

3. Şeffaflık ve Hesap Verebilirlik:

• Kamu kurumlarının faaliyetleri düzenli olarak denetlenmeli ve raporlanmalı.

• Yolsuzlukla mücadele mekanizmaları güçlendirilmeli ve kamuoyuna açık olmalı (Transparency International, 2023).

4. Toplumsal Katılımın Artırılması:

• Yerel yönetimlerin yetkileri ve kaynakları artırılmalı.

• Sivil toplum örgütleri ve vatandaş platformları, politika geliştirme süreçlerine dahil edilmeli.

5. Sosyal Politikalar ve Eşitlik:

• Gelir dağılımındaki eşitsizlikler azaltılmalı.

• Eğitim, sağlık ve sosyal hizmetlere erişim yaygınlaştırılmalı.

• Sosyal güvenlik ve destek programları etkin ve adil biçimde uygulanmalı (Atkinson, 2015).

6. Krize Karşı Güven Mekanizmaları:

• Ekonomik, sosyal veya doğal kriz durumlarında hukukun uygulanabilirliği ve kriz yönetimi şeffaf olmalı.

• Acil durum planları, halkın güvenini zedelemeyecek biçimde tasarlanmalı ve uygulanmalı (World Bank, 2022).

9.3. Son Söz

Türkiye’de hukukun güçlendirilmesi ve toplumsal güvenin artırılması, yalnızca yasal reformlarla değil, sosyal ve ekonomik politikaların entegre uygulanmasıyla mümkündür. Hukukun öngörülebilir ve adil biçimde uygulanması, bireylerin devlet kurumlarına güvenini artıracak ve toplumun sosyal dokusunu güçlendirecektir. Bu süreç, uzun vadeli, sürdürülebilir ve çok boyutlu bir çaba gerektirir.

Kaynakça

.Çarkoğlu, A. (Ed.). (2022). Elections and Public Opinion in Turkey: Through the Prism of 2018 Elections. Routledge.

• Dicey, A. V. (1885). Introduction to the Study of the Law of the Constitution. Macmillan.

• Rawls, J. (1971). A Theory of Justice. Harvard University Press.

• Habermas, J. (1989). The Structural Transformation of the Public Sphere: An Inquiry into a Category of Bourgeois Society. MIT Press.

• Bottomore, T. (1993). The Frankfurt School and its Critics. Routledge.

• Fukuyama, F. (1995). Trust: The Social Virtues and the Creation of Prosperity. Free Press.

• Linz, J. J., & Stepan, A. (1996). Problems of Democratic Transition and Consolidation: Southern Europe, South America, and Post-Communist Europe. Johns Hopkins University Press.

• North, D. C. (1990). Institutions, Institutional Change and Economic Performance. Cambridge University Press.

• Sen, A. (1999). Development as Freedom. Oxford University Press.

• Przeworski, A., Alvarez, M. E., Cheibub, J. A., & Limongi, J. (2000). Democracy and Development: Political Institutions and Well-Being in the World, 1950–1990. Cambridge University Press.

• Putnam, R. D. (2000). Bowling Alone: The Collapse and Revival of American Community. Simon & Schuster.

• Diamond, L. (2002). Thinking about hybrid regimes. Journal of Democracy, 13(2), 21–35.

• Norris, P. (2011). Democratic Deficit: Critical Citizens Revisited. Cambridge University Press.

• Gerschewski, J. (2013). The three pillars of stability: Legitimation, repression, and co-optation in autocratic regimes. Democratization, 20(1), 13–38.

• Gümüşçü, Ş. (2013). The emerging opposition in Turkey: The Gezi Park protest. Turkish Studies, 14(4), 659–678.

• Keyman, E. F. (2014). Türkiye’de demokrasi: kriz, arayış ve çözüm. Bilgi Üniversitesi Yayınları.

• Özbudun, E. (2014). AKP at the crossroads: Erdoğan’s majoritarian drift. South European Society and Politics, 19(2), 155–167.

• Özkırımlı, U. (2014). The Making of a Protest Movement in Turkey: #occupygezi. Palgrave Macmillan.

• Atkinson, A. (2015). Inequality: What Can Be Done? Harvard University Press.

• Gürcan, E. C., & Peker, E. (2015). Challenging Neoliberalism at Turkey’s Gezi Park: From Private Discontent to Collective Class Action. Palgrave Macmillan.

• Esen, B., & Gümüşçü, Ş. (2016). Rising competitive authoritarianism in Turkey. Third World Quarterly, 37(9), 1581–1606.

• Somer, M. (2016). Understanding Turkey’s democratic breakdown: Old vs. new and indigenous vs. global authoritarianism. Southeast European and Black Sea Studies, 16(4), 481–503.

• Levitsky, S., & Way, L. A. (2010). Competitive Authoritarianism: Hybrid Regimes after the Cold War. Cambridge University Press.

• Öniş, Z., & Kutlay, M. (2017). The Dynamics of Emerging Middle-Power Influence in Regional and Global Governance: The Paradoxical Case of Turkey. Palgrave Macmillan.

• Yavuz, M. H. (2018). Toward an authoritarian turn in Turkey: From democratic promise to democratic backsliding. Middle East Critique, 27(2), 123–137.

• Mounk, Y. (2018). The People vs. Democracy: Why Our Freedom Is in Danger and How to Save It. Harvard University Press.

• Esen, B., & Gümüşçü, Ş. (2019). The perils of “Turkish presidentialism.” Middle East Report, 290, 14–19.

• İstanbul Politikalar Merkezi. (2019). Türkiye’de popülizm ve otoriterleşme eğilimleri.

• KONDA. (2019). Türkiye’de gençlerin toplumsal ve siyasal katılımı. KONDA Araştırma.

• Öniş, Z. (2019). Turkey under the challenge of state capitalism: The political economy of the late AKP era. Southeast European and Black Sea Studies, 19(2), 201–225.

• Özbudun, E. (2019). Demokratik gerileme ve Türkiye. Doğan Kitap.

• Bermeo, N. (2016). On democratic backsliding. Journal of Democracy, 27(1), 5–19.

• Bozkurt, V. (2020). Türkiye’de toplumsal güven ve devlet ilişkisi. Sosyal Bilimler Dergisi, 18(2), 45–67.

• Erdem, T., & Kaya, A. (2020). Demokrasi ve toplumsal kutuplaşma: Türkiye örneği. İstanbul Bilgi Üniversitesi Yayınları.

• Yavuz, M. H. (2020). Erdoğan’s authoritarian turn and Turkey’s democracy. Middle East Critique, 29(2), 143–159.

• TESEV. (2020). Türkiye’de demokratikleşme ve hukuk devleti raporu.

• Keyman, E. F., & Aydın-Düzgit, S. (2021). Authoritarianism and Democratic Backsliding in Turkey: Instruments and Strategies. Routledge.

• Yılmaz, G. (2021). Popülizm ve Türkiye siyaseti. Uluslararası İlişkiler Dergisi, 18(70), 45–67.

• Taşpınar, Ö. (2021). Kurdish Nationalism and Political Islam in Turkey: Kemalist Identity in Transition. Routledge.

• OECD. (2021). Government at a Glance: Turkey. OECD Publishing.

• Çarkoğlu, A. (2022). Türkiye’de seçmen davranışı ve demokrasi algısı. Turkish Studies, 23(4), 567–589.

• World Bank. (2022). Social Protection and Trust in Governance. Washington, DC: World Bank.

• Somer, M. (2022). Turkey: The slippery slope from reformist to authoritarian populism. Journal of Democracy, 33(2), 75–89.

• Öniş, Z. (2023). Turkey’s new path: The political economy of authoritarian resilience. Mediterranean Politics, 28(1), 1–20.

• Yörük, E. (2023). The Politics of the Welfare State in Turkey. University of Michigan Press.

• Freedom House. (2023). Freedom in the World 2023: Turkey. https://freedomhouse.org

• Reporters Without Borders (RSF). (2023). World Press Freedom Index 2023. https://rsf.org

• Transparency International. (2023). Corruption Perceptions Index 2023. https://transparency.org

• TÜİK. (2023). Tüketici Fiyat Endeksi. Türkiye İstatistik Kurumu.

• Varieties of Democracy (V-Dem Institute). (2023). Democracy Report 2023. University of Gothenburg.

• Venice Commission. (2023). Opinion on the Constitutional and Electoral Framework of Turkey. Council of Europe.

• World Bank. (2023). World Development Indicators. https://data.worldbank.org

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir