Türkiye’de Orman Yangınlarının Güvenlik Boyutu: Sabotaj, Dış Müdahale ve Devletin Refleksi Üzerine Bir İnceleme

28 Temmuz 2025

1. Türkiye, sahip olduğu yaklaşık 22 milyon hektarlık orman alanı ve iklimsel özellikleriyle, Akdeniz çanağında orman yangınlarına en açık ülkelerden biridir.

Her yıl yaz aylarında sıcaklıkların artması ve nem oranının düşmesiyle birlikte, yüzlerce yangın olayı yaşanmakta; kimi zaman bu olaylar yalnızca çevresel felaket olarak değil, aynı zamanda toplumsal ve siyasal krizlere yol açacak biçimde gelişmektedir. Özellikle 2025 yaz mevsimi, Türkiye’nin farklı bölgelerinde aynı anda çıkan çoklu orman yangınları nedeniyle önceki yıllardan çok daha büyük bir dikkatle izlenmiş ve kamuoyunda ciddi bir güvenlik tartışması yaratmıştır. Yangınların sadece doğa olayları mı olduğu, yoksa arkasında organize yapıların mı bulunduğu sorusu yeniden gündemin merkezine oturmuştur.

2025 yılı Temmuz ayında, Türkiye’nin farklı bölgelerinde çıkan orman yangınları, tesadüfle açıklanamayacak bir eş zamanlılık göstermiştir. Uşak, Muğla, Aydın, İzmir, Bursa, Sakarya, Karabük ve Eskişehir gibi farklı iklim kuşaklarına ve coğrafi yapılara sahip şehirlerde, neredeyse aynı gün içinde çıkan yangınlar, yalnızca meteorolojik faktörlerle açıklanamayacak bir tablo ortaya koymuştur. Örneğin Uşak’ın Sivaslı ilçesinde çıkan yangın ile eşzamanlı olarak Muğla’nın Köyceğiz ilçesi, Aydın’ın Nazilli kırsalı, Bursa’nın Kestel ilçesi, Karabük Yenice ormanları ve Eskişehir’in Mihalıççık bölgesinde başlayan yangınlar; olağan hava sıcaklıklarının ötesinde bir koordinasyon şüphesi yaratmıştır[^1]. Bu yangınların aynı günlerde başlaması, farklı illerdeki ormanlık alanların benzer yöntemlerle hedef alınması, yangın çıkarma girişimlerinin organize bir şekilde yürütüldüğü ihtimalini gündeme getirmiştir.

Bu gelişmeler ışığında, Türkiye’de orman yangınlarının sadece doğal afet olarak değil, aynı zamanda ulusal güvenlik tehdidi olarak değerlendirilmesi gerektiği daha yüksek sesle dile getirilmeye başlanmıştır. Sabotaj ihtimali, terör örgütlerinin yangını bir mücadele yöntemi olarak kullanma pratiği ve hatta dış istihbarat servislerinin dolaylı yöntemlerle bu tür çevresel felaketleri tetiklemesi, artık yalnızca komplo teorisyenlerinin değil, ciddi stratejik araştırma kuruluşlarının da gündemindedir. Örneğin geçmişte PKK bağlantılı olduğu iddia edilen “Ateşin Çocukları İnisiyatifi” adlı oluşumun bazı orman yangınlarını üstlenmiş olması, bu şüpheleri besleyen örneklerden biridir. Bu bağlamda, orman yangınlarının politik ekonomi, güvenlik, istihbarat ve sosyolojik sabotaj eksenlerinde incelenmesi gerekmektedir.

2. Yangınların Eşzamanlılığı: Tesadüf mü, Taktik mi?

Orman yangınlarının eş zamanlı olarak farklı şehirlerde meydana gelmesi, doğa olaylarının olağan akışı içinde nadiren rastlanan bir durumdur. Elbette Türkiye’nin birçok bölgesi yaz aylarında benzer iklim koşullarına maruz kalmakta; sıcaklık artışı, düşük nem oranı ve rüzgâr gibi meteorolojik etkenler birden fazla noktada aynı anda yangın riskini artırmaktadır. Ancak 2025 yılında yaşanan yangın dalgasında olduğu gibi, aynı gün içinde Uşak, Muğla, Aydın, Bursa, Karabük ve Eskişehir gibi coğrafi ve iklimsel farklılıklar taşıyan bölgelerde neredeyse eş zamanlı yangınların çıkması, rastlantıdan öte bir senkronizasyonu işaret etmektedir. Bu noktada “eşzamanlılık” sadece tarihsel değil, saat düzeyinde de dikkat çekici bir çakışmayı barındırmaktadır. Özellikle yangınların çoğunun insan erişiminin kolay olduğu, yerleşimlere yakın, tarımsal üretimi ya da turistik değeri yüksek bölgelerde başlaması, bu olayların planlanmış bir stratejinin parçası olabileceğini düşündürmektedir.

Yangınların aynı anda çıkmasının teknik açıklamaları genellikle yetersiz kalmaktadır. Meteorolojik değerlendirmeler, örneğin yangınların başladığı günlerde “aşırı sıcak hava dalgası” veya “lodos etkisi” gibi açıklamalarda bulunur. Bu faktörlerin yangının yayılmasında etkili olduğu şüphesizdir. Ancak asıl mesele, bu yangınların ilk çıkış anı ve noktalarının rastgele olup olmadığıdır. Örneğin, Temmuz 2025’te çıkan yangınların çoğunda ilk alevin başladığı bölgeler, ormanlık alanların iç kısımlarında değil; yol kenarları, orman girişleri, piknik alanları gibi insan erişiminin mümkün olduğu yerlerde meydana gelmiştir. Bu durum, yangınların doğal nedenlerden çok insan eliyle çıkarıldığına dair kuvvetli bir işaret oluşturmaktadır. Ayrıca yangın söndürme ekipleri, bazı yangınlarda “birden fazla ateşleme noktası” tespit edildiğini bildirmiştir. Bu da, yangınların aynı kişi ya da kişiler tarafından aynı anda çıkarıldığını düşündüren kritik bir veridir[^2].

Bu tür vakaların analizinde, özellikle hibrit savaş stratejileri ve düşük yoğunluklu çatışma modelleri dikkate alınmalıdır. Literatürde bu tür saldırılara “yeşil terör” veya “çevresel sabotaj” adı verilmektedir. Sabotaj amaçlı çıkarılan yangınlar, klasik terör eylemlerine kıyasla daha az riskli ama etkisi daha yaygın olabilmektedir. Terör örgütleri ya da istihbarat güdümlü yapıların, düşük maliyetle yüksek zarar verebilecek bu yöntemi tercih etmesi şaşırtıcı değildir. Üstelik bu tür eylemlerin faillerinin tespiti zor, kanıtlanması ise neredeyse imkânsızdır. 2025 yangınlarının eş zamanlılığı göz önünde bulundurulduğunda, bu olayların sadece doğanın öfkesi değil, aynı zamanda sistematik bir taktiğin sahaya yansıması olabileceği ihtimali göz ardı edilmemelidir. Bu doğrultuda yapılacak analizlerde klasik yangın istatistiklerinin yanı sıra coğrafi bilgi sistemleri (GIS), zaman/mekân analizleri, istihbarat raporları ve sosyal medya izleme araçları da kullanılmalıdır.

3. Hibrit Tehditler ve Dış Müdahale İhtimali

Günümüzde savaş ve saldırı biçimleri, artık yalnızca askeri müdahalelerle değil; ekonomik, siber, psikolojik ve çevresel araçlarla da yürütülmektedir. Bu kapsamda “hibrit savaş” kavramı, askeri literatürden çıkarak siyaset bilimi ve güvenlik çalışmaları alanlarında merkezi bir yer edinmiştir. Hibrit tehditler, geleneksel olmayan yöntemlerle bir ülkenin iç istikrarını bozmayı, kaynaklarını tüketmeyi ve kamu düzenini sarsmayı amaçlayan çok katmanlı stratejilerdir. Bu stratejiler içerisinde orman yangınları gibi çevresel sabotaj yöntemleri, doğrudan çatışma gerektirmeyen ama ağır maliyetler doğuran etkili araçlar arasında yer almaktadır[^3]. Yangınlar; turizm gelirlerinin düşmesi, orman ürünleri sektörünün zarar görmesi, köy ve kırsal bölgelerde yaşayan halkın tahliyesi ve kamu yönetiminin kapasite sınavı gibi çok boyutlu krizleri beraberinde getirebilir.

Dış müdahale olasılığı söz konusu olduğunda, doğrudan askeri saldırıdan çok, istihbarat servisleri aracılığıyla yürütülen “örtülü operasyonlar” ön plana çıkmaktadır. Dış istihbarat servislerinin, hedef ülkedeki hassas bölgelerde kamuoyu üzerinde baskı kurmak, iç huzursuzluğu tetiklemek veya hükümeti başarısız göstermek amacıyla dolaylı sabotaj yöntemlerine başvurduğu tarihsel örneklerle sabittir. Bu bağlamda Türkiye’nin ormanları yalnızca doğal varlık değil, aynı zamanda jeopolitik değeri yüksek alanlardır. Özellikle Batı Anadolu ve Akdeniz bölgesindeki ormanlık alanlar, hem enerji yatırımlarına yakınlıkları hem de sınır ötesi göç güzergâhlarına yakın olmaları açısından stratejik öneme sahiptir. 2025 yılında çıkan yangınların bu bölgelerde yoğunlaşması, rastlantısal değil, bilinçli bir seçim olarak da değerlendirilebilir. Bu tür örtülü müdahaleler, genellikle yerel işbirlikçiler, taşeron gruplar veya terör örgütleri aracılığıyla sahaya yansıtılır; böylece doğrudan bir ülkeyi suçlamaya yönelik kanıt bırakılmaz.

Türkiye’ye yönelik olası hibrit tehditlerin ciddiyeti, son yıllarda giderek daha fazla uzman tarafından dile getirilmektedir. NATO’nun 2020 tarihli Hybrid Threats Handbook adlı dokümanında, çevresel sabotajlar, kritik altyapıya yönelik tehditler arasında açıkça tanımlanmıştır[^4]. Türkiye gibi jeopolitik anlamda önemli, çok kutuplu dış politika yürüten ülkelerin bu tarz saldırılara açık hedef olduğu vurgulanmaktadır. Ancak mevcut durumda Türkiye’de orman yangınlarının dış müdahale boyutuna dair sistematik bir devlet söylemi veya kamuya açık teknik analiz eksikliği göze çarpmaktadır. Oysa dış istihbarat servislerinin bu tarz düşük yoğunluklu ama yüksek etkili eylemlerle, Türkiye’nin iç kamuoyunu etkilemeyi hedeflemesi olasılık dahilindedir. Bu nedenle orman yangınları artık sadece Orman Genel Müdürlüğü ya da belediyelerin meselesi değil; Milli Savunma Bakanlığı, Milli İstihbarat Teşkilatı ve Cumhurbaşkanlığı Güvenlik Politikaları Kurulu’nun da ilgi alanı içinde değerlendirilmelidir.

4. Terör Örgütlerinin Yangın Stratejisi

Terör örgütlerinin taktik repertuarı zamanla değişim göstermekte; doğrudan silahlı saldırılardan dolaylı sabotaj yöntemlerine yönelmektedir. Bu bağlamda orman yangınları, özellikle kırsal bölgelerde faaliyet gösteren örgütler için düşük riskli ama yüksek etki potansiyeline sahip bir taktik araç haline gelmiştir. Türkiye’de bu stratejinin en çok öne çıkan uygulayıcısı, 1980’lerden bu yana faaliyet gösteren PKK’dır. Örgütün doğrudan üstlenmediği ancak bağlantılı alt gruplar üzerinden sahiplendiği orman yangınları, hem ekonomik zarara neden olmak hem de devleti “doğrudan koruyamadığı alanlar” üzerinden itibarsızlaştırmak amacıyla kullanılmıştır. Yangınlar, aynı zamanda örgütün “her yerde varız” algısı yaratmasına da hizmet etmektedir.

Bu bağlamda, “Ateşin Çocukları İnisiyatifi” adıyla bilinen yapı dikkat çekicidir. Bu inisiyatif, özellikle 2019–2021 arasında birçok orman yangınını sosyal medya platformları ve örgüte yakın kaynaklar aracılığıyla üstlenmiş; yangınları “intikam eylemi” olarak nitelendirmiştir. Grup tarafından yayımlanan bazı açıklamalarda, “devletin sömürüsüne karşı doğayı silaha çevirdik” gibi ifadeler yer almakta; orman yangınları ideolojik mücadele aracı olarak kodlanmaktadır[^5]. Örgütün üst kadroları bu eylemleri doğrudan sahiplenmemiş olsa da, bu tür grupların varlığı, örgütün ateşli sabotaj yöntemlerini dolaylı biçimde benimsediğini göstermektedir. Bu tür bir strateji, örgütün kendisini yasal olarak daha az sorumlu gösterebilmesini, ancak etkili propaganda yapabilmesini mümkün kılmaktadır.

Orman yangınlarının terörle bağlantılı şekilde çıkartıldığına dair tespitler yalnızca propaganda bildirileriyle sınırlı değildir. Türk güvenlik güçleri, geçmişte bazı yangın bölgelerinde sabotaj amaçlı ateşleme düzenekleri, molotof kokteylleri, yakıcı kimyasallar ve örgütsel işaret taşıyan materyaller ele geçirmiştir[^6]. Ayrıca, bazı yakalanan şüphelilerin terör örgütleriyle bağlantılı oldukları adli soruşturmalarda belgelenmiştir. 2020 yılında Hatay’da çıkan büyük yangınla ilgili olarak gözaltına alınan kişilerden bazılarının PKK ile organik bağlarının olduğu iddiası, kamuoyunda geniş yankı uyandırmıştır. Tüm bu veriler, orman yangınlarının yalnızca iklim değişikliğiyle değil, güvenlik paradigması içinde değerlendirilmesi gerektiğini göstermektedir. Terör örgütlerinin, klasik hedeflere yönelik saldırılar yerine, çevresel sabotaj yöntemlerini benimsemesi; devletin yangınlara karşı verdiği teknik mücadeleyi, aynı zamanda istihbari ve hukuki alanda da genişletmesini zorunlu hale getirmektedir.

5. İç Unsurlar ve İşbirlikçi Sabotaj Olasılığı

Orman yangınlarının yalnızca dış mihraklar, terör örgütleri veya istihbarat servisleri aracılığıyla çıkarıldığını varsaymak, Türkiye’deki yangın dinamiklerini eksik okumak anlamına gelir. Gerçek şu ki, iç unsurlar da bu felaketlerin doğrudan veya dolaylı sorumlusu olabilir. Özellikle bazı yangınların ardında çıkar çatışmaları, arazi rantı, kentsel dönüşüm beklentileri ya da basit cehalet ve ihmalkârlık yatmaktadır. Türkiye’de ormanlık alanlar üzerinde inşaat baskısı büyüktür; Anayasa’nın 169. maddesine rağmen, yangın sonrası bazı bölgelerde imar değişiklikleri yapılması, “yanan orman alanlarının kasten yakıldığı” şüphesini kamuoyunda her geçen yıl artırmaktadır[^7]. Bu da, sadece terör ya da sabotaj değil; rant amaçlı işbirlikçi sabotaj olasılığının da dikkate alınması gerektiğini göstermektedir.

Bu bağlamda, geçmişte bazı yangın vakalarının ardından hızla alınan imar kararları, orman alanlarının “bir gecede turistik proje alanına dönüşmesi” gibi örnekler, devletin kimi yerel kademelerinde sistematik denetim eksikliği olduğuna işaret etmektedir. Örneğin 2021’de Marmaris’te çıkan büyük yangın sonrası, bölgenin bir kısmında kısa sürede turistik yapılaşma başlatılması kamuoyunda yoğun tepki yaratmıştı. Her ne kadar mevzuat bu tür uygulamaları yasaklasa da, arazilerin statüsünün değiştirilmesine yönelik bazı istisnai kararlar (kamu yararı gerekçeleri, özel izinler) yerel işbirlikçilerin ve çıkar gruplarının bu alanlara göz dikmesine neden olmaktadır. Ayrıca bazı yangınların, ihale alma süreçlerini hızlandırmak veya başka projelere zemin hazırlamak amacıyla “gizli sabotaj” yöntemiyle çıkarıldığı iddiaları, çeşitli çevrelerce sık sık dile getirilmektedir[^8].

Diğer taraftan, bireysel ihmallerin de kasten yangın çıkarma kadar yıkıcı sonuçları olabilmektedir. Piknik ateşlerinin söndürülmemesi, tarlada anız yakılması, sigara izmariti atılması gibi davranışlar, özellikle yaz aylarında bir kıvılcımdan devasa yangınlara yol açabilmektedir. Bu gibi ihmalkâr davranışlar sonucunda her yıl binlerce hektarlık ormanlık alan yok olmakta, ama sorumluların çoğu ya bulunamamakta ya da adli süreçlerden etkisiz cezalarla kurtulabilmektedir. Bu noktada denetim mekanizmalarının zayıflığı, caydırıcılığın düşüklüğü ve orman köylüsünün bilinç düzeyinin yetersizliği, iç kaynaklı yangınların sürekli tekrarlanmasına neden olmaktadır. Dolayısıyla sabotajı sadece dış güçlerin değil; yerli işbirlikçiler, rant çevreleri, örgüt sempatizanları ve hatta sistematik ihmalin kendisinin de gerçekleştirebileceğini kabul etmek gerekir. Yangınlara karşı alınacak önlemlerde bu çok katmanlı iç tehdidin göz ardı edilmemesi hayati önemdedir.

6. Devletin Güvenlik Politikaları ve Açıkları

Türkiye’de orman yangınlarının önlenmesi ve söndürülmesi konusunda devlet kurumlarının üstlendiği görevler çeşitlilik göstermekte, ancak yangınların özellikle sabotaj boyutuna karşı alınan önlemler yetersiz kalmaktadır. Orman Genel Müdürlüğü başta olmak üzere belediyeler ve itfaiye teşkilatları, yangınların teknik müdahalesinde önemli rol oynamaktadır. Ancak yangınların sabotaj amaçlı planlanması ve eş zamanlı çıkarılması gibi güvenlik boyutları, genellikle sivil kurumların yetki alanının dışındadır ve devletin istihbarat organları ile koordinasyon eksiklikleri ortaya çıkmaktadır. Milli İstihbarat Teşkilatı (MİT), Emniyet Genel Müdürlüğü ve Jandarma Genel Komutanlığı gibi birimler, yangınların terör veya sabotaj bağlantılarını araştırmakla yükümlüdür; ancak kamuoyuna yansıyan veriler, bu alanlarda şeffaflığın ve etkinliğin artırılması gerektiğini göstermektedir[^9].

Devletin orman yangınlarına karşı mevcut güvenlik politikaları, önleyici istihbarat çalışmalarının zayıflığı ve yasal mevzuattaki boşluklardan olumsuz etkilenmektedir. Örneğin, sabotaj eylemlerini engellemek için geliştirilen erken uyarı sistemlerinin teknolojik altyapısı güncellenmekte gecikmekte; bazı kritik bölgelerde drone ve uydu destekli izleme sistemleri eksik kalmaktadır. Ayrıca, yangın çıkaran veya çıkarmaya teşebbüs eden kişi ve gruplara yönelik hukuki yaptırımların caydırıcılığı sınırlıdır. Mevcut kanunlarda yangın çıkarma suçu ağır ceza gerektirse de, soruşturma süreçlerinin uzun sürmesi ve delil toplama zorlukları nedeniyle cezalandırma oranları düşüktür[^10]. Bu durum, özellikle dış bağlantılı sabotajlarda fail grupların cesaretlenmesine yol açmaktadır.

Buna karşılık, Türkiye’nin giderek karmaşıklaşan güvenlik tehditleri karşısında kapsamlı bir strateji geliştirmesi zorunlu hale gelmiştir. Bu stratejinin temel bileşenleri arasında, kurumlar arası koordinasyonun artırılması, istihbarat paylaşımının hızlandırılması ve teknoloji yatırımlarının çoğaltılması yer almalıdır. Ayrıca kamuoyu bilinçlendirme kampanyaları ve orman köylüsünün eğitim programları genişletilmelidir. Sabotaj ihtimali yüksek bölgelerde, kolluk kuvvetlerinin varlığı artırılarak caydırıcılık güçlendirilmelidir. İleriye dönük olarak, Türkiye’nin orman yangınlarına yönelik hibrit tehdit algısını resmi güvenlik doktrinlerine entegre etmesi ve uluslararası iş birliğini artırması gerekmektedir. Ancak bu sayede, doğal afetlerin ötesinde, bilinçli sabotaj eylemlerine karşı bütüncül bir savunma mekanizması oluşturulabilir.

7. Teknolojik Önlemler ve İleri İzleme Sistemleri

Orman yangınlarının erken tespiti ve hızlı müdahalesi, teknoloji kullanımı ile doğrudan ilişkilidir. Türkiye’de özellikle son yıllarda insansız hava araçları (drone’lar), uydu görüntüleri ve termal kameralar gibi teknolojiler yangınların takibinde önemli rol oynamaya başlamıştır. Ancak, teknolojik altyapının yaygınlaştırılması ve modernizasyonu halen yetersizdir. Kritik bölgelerdeki izleme sistemlerinin eksikliği ve bakım maliyetlerinin yüksekliği, erken uyarı sistemlerinin etkinliğini azaltmaktadır[^11]. Bunun yanı sıra, bu teknolojilerin entegrasyonunda kurumlar arası koordinasyon zayıf kalmakta; Orman Genel Müdürlüğü, AFAD, Jandarma ve Emniyet birimleri arasında veri paylaşımındaki gecikmeler müdahale süresini olumsuz etkilemektedir.

İleri teknolojik sistemler, sadece yangın tespitiyle sınırlı kalmamalı, aynı zamanda sabotaj amaçlı yangınların önceden tahmin edilmesi ve engellenmesinde de kullanılmalıdır. Yapay zeka destekli analiz sistemleri ve veri madenciliği teknikleri, şüpheli bölgelerde anormal hareketliliklerin izlenmesinde ve potansiyel sabotaj uyarılarının verilmesinde kritik önem taşımaktadır. Örneğin, bölgede sabitlenen drone’lar gerçek zamanlı olarak hava koşullarını, insan hareketlerini ve olası kıvılcım kaynaklarını tespit edebilir. Ayrıca, ormanlık alanlarda kurulan sensör ağları ile sıcaklık, nem ve duman ölçümleri anlık olarak izlenerek, yangınların çıkış noktaları erken safhada belirlenebilir. Bu tür teknolojiler, aynı anda farklı noktalarda başlayan yangınlar gibi hibrit tehditlere karşı etkin mücadele şansı sunar[^12].

Türkiye’nin, teknolojik yatırımlarda öncü ülkelerle iş birliği yapması, yerli teknoloji geliştirme projelerini teşvik etmesi ve siber güvenlik alanında uzmanlaşması gerekmektedir. Bu doğrultuda, hem siber saldırılara karşı sistemlerin korunması hem de yangın tespit sistemlerinin dış müdahalelere karşı dayanıklı hale getirilmesi önemlidir. Ayrıca, kamu-özel sektör iş birlikleri ile yenilikçi teknolojilerin yaygınlaştırılması, maliyet etkin ve sürdürülebilir çözümler üretilmesi mümkün olabilir. Sonuç olarak, teknolojik altyapının güçlendirilmesi, Türkiye’nin orman yangınlarıyla mücadelede etkinliğini artıracak; sabotaj odaklı hibrit saldırılara karşı kritik bir savunma hattı oluşturacaktır.

8. Kamuoyu ve Medyanın Rolü

Orman yangınları gibi büyük kriz durumlarında kamuoyunun bilinçlendirilmesi ve medyanın objektif, doğru bilgilendirme yapması hayati önem taşır. Türkiye’de orman yangınları genellikle yaz aylarında yoğunlaşırken, medyanın olayları hızlı ve çarpıcı biçimde aktarma eğilimi, bazen doğru analizlerin geride kalmasına yol açmaktadır. Yangınların nedenleri, kapsamı ve güvenlik boyutları üzerine detaylı bilgi yerine, yangının etkileri ve dramatik görüntüler ön planda tutulmaktadır. Bu durum, yangınların altında yatan sabotaj ve hibrit tehdit boyutlarının gözden kaçmasına veya halkın bu konularda yeterince bilinçlenmemesine neden olmaktadır[^13]. Medya, yangınları sadece doğal afet olarak sunarsa, kamuoyu önleyici tedbirlerin ve güvenlik politikalarının önemini kavramakta zorlanabilir.

Diğer yandan, bazı medya kuruluşları ve sosyal medya platformlarında yangınların ardında dış güçler, terör örgütleri ve işbirlikçiler olduğu yönünde yayılan bilgiler, bilimsel temelden yoksun “komplo teorileri” olarak değerlendirilmektedir. Ancak bu tür ifadelerin tamamen göz ardı edilmesi de mümkün değildir. Çünkü bazı yangın vakalarında devlet kurumları tarafından yapılan açıklamalar ve yakalamalar, dış müdahale ve sabotaj ihtimalini destekler niteliktedir. Medyanın bu karmaşık durumu objektif ve titiz bir şekilde ele alması, devlet ile toplum arasındaki güvenin pekişmesini sağlar. Ayrıca, uzman görüşleri, akademik çalışmalar ve resmi raporların medyada etkin biçimde yer alması, yangınların gerçek nedenlerinin anlaşılması açısından kritik öneme sahiptir[^14].

Son olarak, kamuoyunun yangınlara karşı duyarlılığının artırılması, yangınla mücadelede gönüllülerin ve yerel halkın aktif katılımını sağlar. Medyanın rolü burada sadece haber vermekle kalmaz, aynı zamanda eğitim ve bilinçlendirme faaliyetlerinde de merkezi bir noktaya sahiptir. Doğru bilgilendirme kampanyaları ile orman köylülerinin, turistlerin ve vatandaşların yangın çıkarma risklerini azaltacak davranışlar benimsemeleri sağlanabilir. Ayrıca, yangınların sabotaj olasılıkları hakkında kamuoyunun bilinçlendirilmesi, ihbar mekanizmalarının güçlenmesine ve kolluk kuvvetlerine destek olunmasına da zemin hazırlar. Bu nedenle medyanın sorumlu yayıncılık anlayışı ve devletin şeffaf bilgi paylaşımı, orman yangınlarıyla mücadelede başarıyı doğrudan etkileyen unsurlar olarak öne çıkmaktadır.

9. Bölgesel Örnekler: Uşak, Muğla, Aydın, İzmir, Sakarya, Bursa, Karabük ve Eskişehir Yangınları

Türkiye’nin farklı bölgelerinde çıkan orman yangınları, yangınların nedenleri ve yayılma şekilleri açısından önemli dersler içermektedir. 2025 yılında Uşak, Muğla, Aydın, İzmir, Bursa, Sakarya, Karabük ve Eskişehir’de kayda değer orman yangınları yaşanmıştır. Bu yangınların bazıları doğal sebeplerle ortaya çıkarken, bazıları ise eş zamanlı ve çoklu başlangıç noktalarıyla şüpheleri artırmıştır. Örneğin Bursa Belediye Başkanı’nın açıklamasına göre, şehirde aynı anda birkaç farklı bölgede yangının başlaması, sabotaj ihtimalini güçlendirmiştir[^15]. Bu tür eş zamanlı yangınlar, klasik doğal yangınlardan farklı olarak, koordineli ve planlı müdahale gerektirmektedir. Yangınların hızlı yayılması ve geniş alanlara zarar vermesi, bölgesel afet yönetiminde yeni stratejilerin gerekliliğini ortaya koymuştur.

Muğla ve Aydın gibi güneybatı illerinde ise yangınların büyük kısmının yazın kuraklık ve rüzgâr etkisiyle tetiklendiği belirtilmektedir. Ancak bölgede yakalanan bazı şüpheliler arasında terör bağlantısı olan kişiler olduğu tespit edilmiştir. Özellikle Muğla’da 2025 yılının yaz aylarında çıkan orman yangınları, Emniyet Genel Müdürlüğü tarafından sabotaj olarak nitelendirilen eylemlerle ilişkilendirilmiştir[^16]. İzmir’de ise yangınların çıkış noktalarındaki incelemelerde, molotof kokteylleri ve kimyasal yakıcı maddeler kullanıldığına dair bulgular elde edilmiştir. Bu durum, yerel yangınların sadece doğal nedenlerle değil, aynı zamanda kötü niyetli kişiler tarafından çıkarıldığı iddialarını güçlendirmektedir.

Karabük ve Eskişehir gibi iç bölgelerde de orman yangınlarında artış gözlenmiştir. Bu illerde yangınların genellikle ihmal ve dikkatsizlik sonucu çıktığı belirtilirken, aynı zamanda arazi rantı ile bağlantılı sabotaj ihtimalleri de gündeme gelmiştir. Özellikle Karabük’te yanan orman alanlarının hızla yapılaşmaya açılması, bölgedeki rant çevrelerinin etkin rol oynadığına dair tartışmaları artırmıştır[^17]. Eskişehir’de ise yangınların bazı noktalarındaki izlerin sabotaj amaçlı düzeneklere işaret ettiği iddiaları, bölgesel güvenlik birimleri tarafından araştırılmaktadır. Tüm bu örnekler, Türkiye’nin farklı coğrafyalarında yangınların çıkış nedenlerinin çok boyutlu olduğunu ve sadece doğal afet yaklaşımıyla mücadele etmenin yetersiz kaldığını göstermektedir.

10. Sonuç ve Öneriler

Türkiye’de 2025 yılında meydana gelen orman yangınları, sadece doğal koşulların bir sonucu olmayıp, aynı zamanda dış mihrakların sabotaj girişimleri, yerli işbirlikçilerin rolü ve sistematik ihmallerin birleşimi olarak değerlendirilmektedir. Yangınların birden çok noktada eş zamanlı başlaması, kullanılan aparatların niteliği ve yangınların yayılma hızları, bu olayların planlı ve koordineli sabotajlar olabileceği şüphesini güçlendirmektedir. Ancak bu iddiaların kesinlik kazanması için kapsamlı, şeffaf ve disiplinler arası araştırmalar yapılmalıdır. Yangınların nedenleri ve sorumluları hakkındaki bilgi kirliliği, kamuoyunda korku ve güvensizlik yaratmakta, devlet ile vatandaşlar arasında güven bunalımına yol açmaktadır[^18]. Bu nedenle yangınlarla mücadelede bütüncül ve stratejik yaklaşımlar benimsenmelidir.

Devletin orman yangınlarına karşı güvenlik politikalarının güçlendirilmesi, teknolojik altyapının yenilenmesi ve kurumlar arası koordinasyonun artırılması gerekmektedir. İleri izleme sistemleri, yapay zeka destekli erken uyarı mekanizmaları ve siber güvenlik tedbirleri, sabotaj tehdidine karşı etkin savunma araçları olarak öne çıkmaktadır. Ayrıca, hukuki yaptırımların caydırıcı hale getirilmesi ve yerel halkın bilinçlendirilmesi, yangınların önlenmesinde kritik rol oynar. Medya ve kamuoyunun yangınların gerçek boyutlarını anlaması, şeffaf bilgilendirme ile desteklenmelidir. Böylece, hem doğal afetlerin hem de kötü niyetli sabotajların yol açtığı zararlar minimize edilebilir[^19].

Son olarak, Türkiye’nin orman yangınlarıyla mücadelede uluslararası iş birliğini artırması ve hibrit tehditlere karşı kapsamlı güvenlik doktrinleri geliştirmesi elzemdir. Bölgesel yangın örnekleri incelendiğinde, farklı illerde farklı motivasyonların ve aktörlerin rol aldığı anlaşılmaktadır. Bu nedenle, yerel ve ulusal düzeyde kriz yönetimi kapasitesi yükseltilmeli, yangınla mücadelede disiplinler arası uzman ekipler kurulmalıdır. Yangınların sadece çevresel değil, aynı zamanda güvenlik sorunu olarak ele alınması, gelecek yıllarda benzer felaketlerin önüne geçmek için en etkili yoldur. Devlet ve toplumun birlikte hareket ettiği, teknolojinin ve bilimin rehberliğinde sürdürülebilir çözümler geliştirdiği bir yaklaşım, Türkiye’nin orman yangınlarıyla mücadelede başarısını artıracaktır.

Dipnotlar:

[^1]: AFAD ve Orman Genel Müdürlüğü Yangın Müdahale Raporları, Temmuz 2025; bölgesel haber kaynakları (Uşak Haber, Muğla TV, Aydın Postası, BursadaBugün, Karabük Net Haber, Eskişehir Gazetesi).

[^2]: Orman Genel Müdürlüğü 2025 Temmuz Yangın Raporları; Muğla ve Karabük İl Jandarma Komutanlığı Saha Değerlendirme Tutanakları.

[^3]: Lonsdale, D. (2016). The Nature of War in the 21st Century. Routledge.

[^4]: NATO Strategic Communications Centre of Excellence. (2020). Understanding Hybrid Threats Handbook.

[^5]: BBC Türkçe. (2020). “PKK bağlantılı grup orman yangınlarını üstlendi.”

[^6]: İçişleri Bakanlığı Güvenlik Raporu, 2021; Hatay Valiliği Açıklaması, Ekim 2020.

[^7]: Türkiye Cumhuriyeti Anayasası, Madde 169: “Yanan orman alanları yeniden ağaçlandırılır ve başka amaçla kullanılamaz.”

[^8]: TMMOB Orman Mühendisleri Odası, 2022 Yangın Raporu; Marmaris Belediye Meclisi 2021 tarihli olağanüstü toplantı tutanakları.

[^9]: MİT 2024 Faaliyet Raporu; Emniyet Genel Müdürlüğü Terörle Mücadele Dairesi, 2025.

[^10]: Türk Ceza Kanunu, Madde 170: “Yangın çıkarma suçu ve cezaları.”

[^11]: T.C. Orman Genel Müdürlüğü Teknoloji Raporu, 2024.

[^12]: Avrupa Birliği Orman Yangını İzleme Projesi (EFFIS), 2023 Raporu.

[^13]: TRT Haber, 2024. “Orman yangınlarında medyanın rolü ve kamuoyu algısı.”

[^14]: Hürriyet, 2025. “Orman yangınlarında sabotaj iddiaları ve devlet açıklamaları.”

[^15]: Bursa Büyükşehir Belediyesi Basın Açıklaması, Temmuz 2025.

[^16]: Emniyet Genel Müdürlüğü Yangın İnceleme Raporu, Ağustos 2025.

[^17]: Karabük Valiliği İmar ve Yangın Sonrası Raporu, Eylül 2025.

[^18]: T.C. Cumhurbaşkanlığı Kamuoyu Araştırmaları, 2025.

[^19]: Orman Mühendisleri Odası 2025 Yangın Değerlendirme Raporu.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir