17 Temmuz
Türkiye, 21. yüzyılın ilk çeyreğinde bir tür “yumuşak otoriterlikten” tam anlamıyla kapalı ve baskıcı bir rejime doğru evrilmiştir. Bu dönüşümde en simgesel yapı, hiç kuşkusuz Beştepe’deki Cumhurbaşkanlığı Sarayı’dır. Beştepe, sadece bir yönetim merkezi değil, halktan kopuklaşan, toplumu denetleyen, muhalefeti bastıran, hukuku ve kurumları işlevsizleştiren bir iktidar tarzının mekânsal ve siyasal sembolüdür. Tıpkı 18. yüzyıl Fransa’sında Bastille’in halkın üzerindeki baskının ve adaletsizliğin simgesi hâline gelmesi gibi, Beştepe de Türkiye’de halkın özgürlük alanlarının daraldığı, demokrasinin boğulduğu, rejimin otoriterleştiği bir çağın merkezi olarak tarihe geçmektedir.
Bugün Türkiye bir anlamda bir “açık hava hapishanesi”ne dönüşmüştür. Yargı bağımsızlığı fiilen ortadan kalkmış, basın özgürlüğü yerle bir edilmiş, temel hak ve özgürlükler rafa kaldırılmıştır. Cezaevleri dolup taşarken, sokakta düşüncesini ifade eden vatandaş gözaltına alınmakta, sosyal medya paylaşımları bile suç unsuru sayılmaktadır. Bu ortamda saray, yalnızca bir siyasal iktidar merkezi değil; aynı zamanda toplumu gözetleyen, yöneten ve bastıran bir denetim aygıtının kalbidir. Foucault’nun panoptikon kavramıyla da okunabilecek şekilde, Beştepe artık toplumu sadece yöneten değil, her yönüyle izleyen ve disipline eden bir sistemin merkezine yerleşmiştir.
Foucault’nun 1975 tarihli “Hapishanenin Doğuşu” adlı eserinde tanımladığı panoptikon modeli, modern iktidarın yalnızca fiziksel zorla değil, sürekli izleme ve bireyin kendi üzerindeki gözetimini içselleştirmesiyle kurulduğunu vurgular. Beştepe Sarayı da bu bağlamda, sürekli gözetimin ve vatandaşın davranışlarını “görülüyormuş” gibi düzenleme zorunluluğunun mimari ve siyasal yansımasıdır. Türkiye’de yurttaşın devlete karşı olan değil, devletin yurttaşa karşı mutlak egemenliğini temsil eder hâle gelmesi, modern otoriterliğin en belirgin göstergelerinden biridir. Beştepe, yurttaşın değil, iktidarın merkezidir.
Bu durum Gramsci’nin hegemonya kavramıyla da örtüşmektedir. İktidar, sadece baskı yoluyla değil; aynı zamanda medya, din, eğitim ve hukuk gibi araçlarla kendi ideolojisini meşrulaştırır. Bugün Türkiye’de iktidarın dili medya aracılığıyla sürekli tekrarlanmakta, muhalefet marjinalleştirilmekte ve halkın onayına sunulan düzen tek tipçi bir rıza üretimi üzerinden şekillendirilmektedir. Bu anlamda Beştepe yalnızca mimari bir yapı değil, aynı zamanda kültürel hegemonyanın üretildiği bir merkezdir.
Tarihin ironisi, halktan kopan iktidarların sembolik yapılarının, halk isyanlarının ilk hedefi olmasında yatar. Bastille bunun açık örneğidir. Türkiye’de de Beştepe, halkın gözünde artık bir “milli irade” temsilinden ziyade, gasp edilmiş egemenliğin, ayrıcalıklı azınlığın ve halkı dışlayan bir rejimin simgesi hâline gelmiştir. Eğer tarihsel süreç, baskının yoğunlaşması ve halkın direniş gücünün örgütlenmesiyle birleşirse, Beştepe de Bastille gibi halkın öfkesinin ve devrimci enerjisinin merkez hedefi hâline gelebilir. Bu durum, yalnızca bir yapının değil, o yapıyı inşa eden sistemin yıkılması anlamına gelecektir.
Sonuç olarak, Türkiye’nin içinden geçtiği bu siyasal rejim krizinin sembolik ve yapısal merkezi Beştepe’dir. Bastille nasıl 1789’da bir dönemin sonunu ve halkın devrimci iradesini sembolize ettiyse, Beştepe de Türkiye’deki muhalefet ve halk hareketlerinin hedefinde otoriter bir dönemin simgesi hâline gelebilir. Bu nedenle sorulması gereken soru şudur: Türkiye’nin Bastille’si Beştepe mi olacaktır?
Kaynakça
1. Foucault, Michel (1975). Discipline and Punish: The Birth of the Prison. New York: Pantheon Books.
• Modern gözetim toplumu ve panoptikon kavramının kurucusu olarak Beştepe’nin otoriter yapısı Foucault’nun analizleri üzerinden yorumlanmıştır.
2. Gramsci, Antonio (1971). Selections from the Prison Notebooks. London: Lawrence & Wishart.
• Hegemonya, rıza üretimi ve ideolojik aygıtların rolü, Türkiye’deki iktidar aygıtının toplumu nasıl şekillendirdiğini anlamak için kullanılmıştır.
3. Skocpol, Theda (1979). States and Social Revolutions: A Comparative Analysis of France, Russia and China. Cambridge University Press.
• Bastille benzeri tarihsel kırılmaların devrimci süreçlerdeki sembolik ve siyasal rolünü analiz eder.
4. Zizek, Slavoj (2011). Living in the End Times. Verso.
• Modern otoriterlik, neoliberal denetim mekanizmaları ve halkın politik tepki potansiyeli üzerine değerlendirmeler içermektedir.
5. Keyder, Çağlar (1987). State and Class in Turkey: A Study in Capitalist Development. Verso.
• Türkiye’nin siyasal yapılarının dönüşümünü sınıfsal ve tarihsel bağlamda inceler.
6. Sunar, İlter Turan (1983). “State and Society in the Political Process in Turkey.” In State, Democracy and the Military: Turkey in the 1980s.
• Devlet-toplum ilişkileri ve otoriterleşme bağlamında önemli bir içsel değerlendirmedir.
7. Hanioğlu, M. Şükrü (2008). A Brief History of the Late Ottoman Empire. Princeton University Press.
• Modern Türkiye’nin doğuşuna giden süreçte imparatorluk-sonrası yapılar ve “yeni merkez” fikri bağlamında okunabilir.
8. Anderson, Benedict (1983). Imagined Communities: Reflections on the Origin and Spread of Nationalism. Verso.
• “Ulusal egemenlik” ve “sembolik yapılar” üzerinden Beştepe’nin halktaki algısal dönüşümünü anlamak açısından referans niteliğindedir.
Harika bir değerlendırmeö kutlarım.
Ne demişti Atilla İlhan:
„Bu sağlıksız ve çetrefil durum, besbelli ‚radikal‘ bir çözüm gerektiriyor; yani neyi, Gazi‘nin ve TBMM’nin o zaman başlattığı, anti-emperyalist, laik ve demokratik halk iktidarı sürecinin eski rayına oturtulmasını !“