Aynı Beden İçinde İki Ruh mu?
Kemalizm ile sosyalist ideolojilerin aynı bireyde, hatta aynı örgütsel yapıda birlikte var olması, ilk bakışta çelişkili gibi görünür. Zira Kemalizm bir ulusal kurtuluş ideolojisiyken; sosyalizm sınıfsal kurtuluşu temel alır. Bu temel farklar üzerinden değerlendirildiğinde, bir bireyin hem Kemalist hem de sosyalist olması bir “zihinsel bölünme” gibi algılanabilir.
Ancak meseleye Türkiye’nin tarihsel koşulları çerçevesinde yaklaşıldığında, bu ikili aidiyetin hem tarihsel hem de siyasal nedenlerle oluştuğu anlaşılır. Özellikle 1960 sonrası Türkiye’sinde gençlik hareketleri ve devrimci sol, Kemalizm’in bağımsızlıkçı ve halkçı yönünü yeniden yorumlamış, sosyalist mücadeleyle sentezlemeye çalışmıştır.
Mahir Çayan ve Deniz Gezmiş gibi Türkiye devrimci hareketinin önde gelen isimlerinin Kemalizm’e nasıl yaklaştıkları, hangi yönlerini benimsedikleri, hangi yönlerini eleştirdikleri tarihsel verilerle ortadadır.
I. KEMALİZM: DEVRİM AMA HANGİ DEVRİM?
Kemalizm, Cumhuriyetin kurucu ideolojisi olup altı temel ilkeye dayanır: Cumhuriyetçilik, Halkçılık, Laiklik, Milliyetçilik, Devletçilik ve İnkılapçılık. Bu ilkeler, Osmanlı’nın çözülüşü sonrası ortaya çıkan siyasal, toplumsal ve kültürel krizlere bir çözüm olarak geliştirilmiştir.
Atatürk’ün önderliğinde yürütülen devrimler, klasik anlamda bir burjuva devrimidir. Yani, halk kitlelerinin değil, aydın-bürokrat kadroların yönettiği yukarıdan aşağıya bir modernleşme sürecidir. Bu yönüyle Fransa Devrimi’nden çok, Meiji Japonya’sı ile benzerlik gösterir. Mustafa Kemal, halkı “aydınlanmaya muhtaç” bir kitle olarak görmüş, bu nedenle devrimleri merkezî devlet eliyle gerçekleştirmiştir.
Devletçilik ilkesi, özel mülkiyeti ortadan kaldırmak değil, milli sermayeyi geliştirmek amacıyla ekonomiye müdahale etmeyi öngörür. Yani Kemalizm’in ekonomideki yaklaşımı, Sovyetler’in kolektivist modelinden çok, karma ekonomik yapıya dayalıdır. Bu nedenle Kemalizm, Marksist anlamda sosyalizm değildir.
Ancak bu yaklaşım, Kemalizm’in devrimci yönünü göz ardı etmemelidir. Halifeliğin kaldırılması, medeni hukuk reformu, laik eğitim sistemi gibi adımlar, geleneksel yapının kökten dönüşümünü hedeflemiştir. Bu bakımdan, yöntemsel olarak olmasa da sonuçları itibariyle Kemalizm, devrimci bir nitelik taşır.
II. SOLCULUK NEDİR? SINIF, ADALET VE DÖNÜŞÜM
Solculuk, temelinde eşitlik, toplumsal adalet ve emek eksenlidir. Sol ideolojiler arasında sosyal demokrasi (reformist), sosyalizm (devrimci) ve komünizm (radikal dönüşümcü) yer alır. Bu çeşitlilik içinde temel ortak payda, egemen sınıfların ayrıcalıklarına karşı toplumun geniş kesimlerini savunmaktır.
Marksist düşüncede toplum, sınıf temelli analizle ele alınır. Burjuvazi ve proletarya arasındaki çelişki, tarihsel değişimin motorudur. Lenin, bu çelişkinin parti öncülüğünde bir devrimle çözülmesi gerektiğini savunmuştur. Mao ise bu mücadeleyi köylülük üzerinden yeniden tanımlamış ve devrimci halk savaşı stratejisini geliştirmiştir.
Solun devrim anlayışı ile Kemalizm’in inkılapçılığı arasında biçimsel benzerlikler bulunsa da, içerik farklıdır. Kemalist devrimler, siyasal bir yeniden yapılanma hedeflerken; sosyalist devrimler, üretim ilişkilerini dönüştürmeyi amaçlar. Bu bağlamda Kemalizm sınıf mücadelesine değil, ulusal birlik anlayışına dayanır.
Yine de sosyalist hareketler açısından Kemalizm, özellikle anti-emperyalist yönüyle değerli bulunmuştur. Türkiye solunun büyük kısmı, Kemalizm’i “tamamlanmamış bir devrim” olarak tanımlar; yani ulusal bağımsızlığı sağlamış, ancak sınıfsal adaleti gerçekleştirmemiştir.
III. MAHİR ÇAYAN, DENİZ GEZMİŞ VE KEMALİZM
Mahir Çayan, Kemalist hareketi devrimci karakteriyle ele alan önemli figürlerden biridir. Ona göre Mustafa Kemal’in yürüttüğü Kurtuluş Savaşı, “anti-emperyalist bir halk savaşı”dır. Ancak bu süreç “yarım kalmış” ve Atatürk sonrasında devrim burjuvazinin çıkarları doğrultusunda durdurulmuştur.[1]
Çayan, Kemalizm’in halkçı ve bağımsızlıkçı yönünü sahiplense de sınıf meselesine yaklaşımını eleştirmiştir. O, Kemalizm’i sosyalist bir çizgiye evriltmenin mümkün olmadığını savunur ama halkın bilincini yükseltmek için bu mirasın bir araç olarak kullanılabileceğini düşünür.
Deniz Gezmiş, Kemalizm’e daha romantik ve sembolik bir bağlılık gösterir. “Biz tam bağımsız Türkiye istiyoruz” sloganı, doğrudan Mustafa Kemal’in bağımsızlık çizgisiyle özdeşleştirilir. 1971’deki savunmasında Mustafa Kemal’i örnek bir anti-emperyalist lider olarak anmış, devrimci gençlik hareketinin onun izinden gittiğini söylemiştir.[2]
Bu yaklaşımlar, Türkiye solunun Kemalizm’le ilişkisini iki düzeyde açıklar: taktiksel (halka ulaşmak için Atatürkçülük referansı) ve tarihsel (emperyalizme karşı verilen mücadelenin ortak mirası). Her iki yaklaşım da Mustafa Kemal’in kişisel liderliğini değil, onun temsil ettiği simgesel direnişi sahiplenir.
IV. ATATÜRK, LENİN VE MAO: ORTAK YÖNLER, FARKLI YOLLAR
Atatürk, Lenin ve Mao, 20. yüzyılın başlarında bağımsızlık ve devrim uğruna savaşmış üç liderdir. Her biri kendi toplumunun kriz anında tarih sahnesine çıkmış ve ulusal/toplumsal dönüşümün öncüsü olmuştur. Aralarındaki en temel ortak nokta, emperyalizme karşı mücadeledir.
Atatürk, Kurtuluş Savaşı sürecinde Anadolu’daki halkı birleştirerek emperyalist işgale karşı savaşmıştır. Lenin, 1. Dünya Savaşı’nı “emperyalist paylaşım savaşı” olarak tanımlamış ve bu savaşa karşı proletaryayı devrimle harekete geçirmiştir. Mao ise Çin’in yarı-sömürge durumuna karşı halk savaşını başlatmış, Japon işgaline ve feodalizme karşı mücadele vermiştir.
Üç lider de modernleşmeyi savunmuş, okuryazarlık seferberlikleri düzenlemiş ve feodal yapıları kırmaya çalışmıştır. Örneğin; Atatürk harf devrimini yapmış, Lenin zorunlu eğitimi başlatmış, Mao ise “Kültür Devrimi” ile düşünsel dönüşümü hedeflemiştir.
Fakat Atatürk’ün çizgisi, kolektivist değil; ulus-devlet odaklıdır. Lenin ve Mao’nun devrimleri sınıf eksenlidir. Atatürk özel mülkiyeti kaldırmamış, kapitalist üretim ilişkilerini devlet eliyle düzenlemeye çalışmıştır. Lenin ve Mao ise üretim araçlarının mülkiyetini kamulaştırarak kökten bir ekonomik dönüşüm gerçekleştirmiştir.
V. NEDEN AYNI ZİHİNDE BİRLEŞEBİLİYORLAR?
Kemalizm ve sosyalizm, ideolojik olarak farklı temellere dayansa da Türkiye’deki özgül koşullar nedeniyle birleşebilmektedir. En önemli bağlayıcı unsur, anti-emperyalizmdir. Gerek Kemalizm’in milli bağımsızlıkçılığı gerekse sosyalizmin emperyalizme karşı duruşu, bu ortaklık zeminini oluşturur.
Bu bağlamda bireyler, Kemalizm’i bir “ulusal kurtuluş aşaması” olarak görüp, sonrasında sosyalist devrimi hedefleyebilmektedir. Bu model, Latin Amerika’dan Asya’ya kadar birçok bağımsızlık mücadelesinde görülen tarihsel bir çizgidir. Türkiye’de bu durum, özellikle 1960’lar gençliği arasında yaygınlaşmıştır.
Ayrıca Kemalizm’in halkçılık, laiklik ve modernleşme ilkeleri, sosyalist düşüncenin temel ilkeleriyle çakışmasa da yakınlaşabilir. Bu nedenle “Kemalist solcu” ifadesi, bir oksimoron değil; bir tarihsel gerçekliğin ifadesi haline gelmiştir.
Bu zihinsel sentez, sadece teorik bir tercih değil, aynı zamanda bir siyasal stratejidir. Kitlelere ulaşmak, meşruiyet sağlamak ve ulusal mirasa sahip çıkmak adına Kemalist semboller sosyalist söylemle birleştirilmiştir. Sonuçta bu iki damar, Türkiye’nin özgül yapısında iç içe geçmiş “yerli” devrim tahayyülleridir.
SONUÇ: ÇELİŞKİ Mİ SENTEZ Mİ?
Kemalizm ve sosyalizm arasında ontolojik bir fark bulunsa da, Türkiye’nin tarihsel gerçekliği içinde bu iki düşünce bir sentez olarak iç içe geçmiş ve bazı bireylerde veya hareketlerde ortaklaşmıştır. Bu ortaklık, tarihsel hafıza, siyasal strateji ve anti-emperyalist bilinç temelinde açıklanabilir.
Mahir Çayan ve Deniz Gezmiş gibi devrimciler, Kemalizm’in anti-emperyalist ruhunu sosyalist devrimle tamamlamayı hedeflemiş, onu hem taktiksel hem de ideolojik olarak değerlendirmiştir. Bu bağlamda onların yaklaşımı, körü körüne bir Kemalistlik değil; dönüştürücü bir sahipleniştir.
Atatürk, Lenin ve Mao gibi liderlerin karşılaştırması da bize göstermektedir ki, devrimlerin biçimleri farklı olsa da bazı tarihsel amaçlar evrenseldir: halkın egemenliğini sağlamak, emperyalizmi reddetmek ve eşitliği artırmak.
Sonuç olarak, hem Kemalist hem de sosyalist olmak, teorik olarak tartışılabilir bir çerçeve sunsa da, Türkiye’nin özel tarihsel ve siyasal bağlamında oldukça mümkündür ve bu gerçeklik üzerinden hareket etmek, bu iki ideolojinin birbirini besleyen yönlerini anlamayı mümkün kılar.
DİPNOTLAR
1. Mahir Çayan, Kesintisiz Devrim I-II-III, 1971.
2. Deniz Gezmiş, 1971 Savunması, Ankara 1 No’lu Sıkıyönetim Mahkemesi.
3. Doğan Avcıoğlu, Türkiye’nin Düzeni, Bilgi Yayınevi, 1971.
4. Tanıl Bora, “Kemalizm ve Sol: Dönüşümler”, Birikim, Sayı 163, 2002.
5. Ayşe Hür, “Deniz Gezmiş ve Atatürkçülük”, Taraf Arşivleri, 2009.
6. Feroz Ahmad, Modern Türkiye’nin Oluşumu, Kaynak Yayınları, 1995.
7. İlhan Selçuk, Ziverbey Köşkü, Cumhuriyet Yayınları, 1974.
8. Perry Anderson, Lineages of the Absolutist State, Verso Books, 1974.
9. Mao Zedong, On Protracted War, 1938.
10. V. I. Lenin, Devlet ve Devrim, 1917.