Postmodern Zihinler: Bilgi Çağında Cehalet ve Ego

Düşünüyorum da; postmodernizm artık sadece bir düşünce biçimi değil, adeta dünyanın minyatür
hali oldu. Herkes her şeyi bildiğini sanıyor ama kimse ne yaptığını bilmiyor. Bir konuda sohbet
açıldığında karşımızdaki kişi hemen telefona sarılıyor. Artık bilgiyi düşünmek, sorgulamak yerine
Google’a danışıyoruz. Bilgi, niteliğinden çok görünürlüğüyle değer kazanıyor.

Postmodernizm; gelişen dünya ekonomisi, liberal demokrasi, kapitalizm ve teknolojik atılımlarla
birlikte, kimilerine göre özgürlüklerin, kimilerine göre ise kaosun habercisidir. Kültürel ve siyasal
dönüşümler, bilginin hızla dolaşıma girdiği yeni medya düzeniyle birleşince gerçeklik, yüzeysel bir
tüketim kültürüne indirgenmiştir.
Bugün şehir merkezlerinde yürürken gözlerime takılan yüzler hep aynı: Yorgun, dalgın, kendi içine
kapanmış… Ekonomik refah düzeyi yüksek ülkelerde bile insanların mutsuzlukla boğuşuyor olması
düşündürücü. Bu çağın ruhu insanı kendinden uzaklaştırıyor; benliğini unutturan bir uğultuyla
sarıyor her yeri.

Düşünüyorum da; postmodernizm artık sadece bir düşünce biçimi değil, adeta dünyanın minyatür
hali oldu. Herkes her şeyi bildiğini sanıyor ama kimse ne yaptığını bilmiyor. Bir konuda sohbet
açıldığında karşımızdaki kişi hemen telefona sarılıyor. Artık bilgiyi düşünmek, sorgulamak yerine
Google’a danışıyoruz. Bilgi, niteliğinden çok görünürlüğüyle değer kazanıyor.
Örneğin geçenlerde bir konuşmada yalnızca terminolojisi biraz akademik olan bir ifadede
bulundum. Karşımda oturan kişi, içeriği anlamaya çalışmak yerine “fazla felsefi” bulduğundan
rahatsız oldu. Çünkü konuşulan şey artık bireyin konfor alanını sarsıyorsa hemen savunmaya
geçiliyor. Sanki sadece evlerimiz, arabalarımız ve yatırımlarımız üzerine konuşmak zorundaymışız
gibi. İnsan çoğu zaman yapması gerekeni bilse de yapmaz. Bu erteleme hali yalnızca bireyin değil, tüm
dünyanın çöküşüne katkıda bulunur. Nezaketsizlik, vurdumduymazlık, cehalet… Doğanın maruz
kaldığı yıkımların altında aslında insanın bu karakter zaafları yatar. Fakat bu gerçek çoğu zaman
bilinç düzeyimizin dışında kalıyor.
Günümüz insanı için yaşam, rasyonel olmayan yönlerinden arındırılmıştır. Bu da duyguların
anlamını yitirmesine neden olur. “Ben odaklılık” ile şekillenen yaşam tarzı, insanı yalnızlaştıran yeni
bir psikolojik eğilim yaratmıştır. Modern birey kendi içsel boşluğunu tüketimle, paylaşımlarla ya da
geçici tatminlerle doldurmaya çalışıyor.

Sosyal medya çağında artık herkesin fikri var ama çok azı bu fikirlerin arkasındaki düşünsel emeğe
sahip. Sahip olunan birkaç bilgi kırıntısı büyük bir özgüvenle sunuluyor. Özellikle kendine aşırı
güvenen ama konuya dair yüzeysel bilgiye sahip insanlar çoğaldı. Bu da bir tür narsistik kültür
yaratıyor. Sosyal medyada saldırganlıkla, aşağılamayla, alaycılıkla var olmayı “cesaret” sanıyorlar.
Kültürel yapı da bu yeni karakter biçimlerini mümkün kılıyor. Bireyler, toplum tarafından kabul
edilmek uğruna sahip olmadıkları kişilik özelliklerini rol gibi oynamaya çalışıyor. Popülerlik uğruna
sahte bir özgünlük geliştiriliyor. Bu da benliğin daha da parçalanmasına neden oluyor.
Teoride postmodernizm özgürlükçü ve çoğulcu bir toplum vaadi sunsa da pratikte bunun pek
örneğine rastlayamıyoruz. Sağlam bir toplum yapısının temeli içsel dengeyle kurulur. Denge
bozulduğunda ise bireysel özgürlükler bencilliğe; çoğulculuk, bağırış çağırışa dönüşür.

Güven duygusu ancak bilgiye, rasyonaliteye ve dürüstlüğe dayalı ilişkilerle inşa edilir. Kişiler arası
iletişimde, özellikle dijital ortamlarda, kullandığımız dili özenle seçmek zorundayız. Dil yalnızca bir
araç değil; aynı zamanda düşünme biçimimizin yansımasıdır.
Muriel Barbery’nin Kirpinin Zarafeti adlı eserinde dediği gibi: “Postmodern bir düşünür olmaktansa,
düşünen bir keşiş olmayı yeğlerim.”

Zeki insanlar genellikle kendilerini hafife alır; çünkü öğrenmenin sonu olmadığını bilirler. Cahil ise
her şeyi bildiğini zanneder. Yetkin olanlar eksiklerini bilir ve bu eksiklikleri geliştirmeye çalışır.
Anlamlı düşünce; gösterişli değil, derinlikli olandır. Nihayetinde insanın gerçek olgunluğu; ne
bildiğini değil, neyi bilmediğini fark ettiğinde başlar.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir